|
Yýl 1996
Ankara'da kurumun merkez biriminde
araþtýrmalardan sorumlu olarak görev yapýyorum, toplam 12
enstitümüz var, ikisi Ankara'da.
Bir gün enstitülerden birinden
aradýlar, falan gün halý saha maçý yapacaðýz, sen de gel
dediler.
Futbolu oldum olasý hiç sevmem,
yýllar önce, Erzurumspor ilk defa üst lige çýkmýþ, þampiyonluk
maçý var diye kolumdan tutup götüren arkadaþlar sayesinde maç
için stadyuma gitmiþtim, seyirciden de topçulardan da
hoþlanmamýþtým, son olmuþtu, neyse, davet eden arkadaþlara da
anlattým, onlar da piknik de yapacaðýz, gel deyince olur gelirim
dedim, gittim.
Hem bizim kurumdan hem de diðer
kurumlardan, çoðu aþaðý yukarý ayný yýllarda mezun olmuþ
kalabalýk bir grup, selam kelamdan sonra bir yanda oynamayan
arkadaþlar piknik hazýrlýklarýný yaparken oyuncular da sahaya
girip maça baþladýlar.
Baðýrtý, þamata gýrla gidiyor,
azýcýk sertlik de var.
Bir ara bizim enstitülerin birinden
bir arkadaþ ile o zaman planlamada uzman diðer bir arkadaþ topa
girerken çarpýþtýlar, paldýr küldür, ikisi de yerde, bir süre
öyle kaldýktan sonra yardýmlaþarak kalktýlar ama bir yandan da
kahkaha ile gülüyorlar.
Biz þaþýrdýk, kafalarý vurunca
sarsýntý geçirdiler herhalde dedik, arkadaþlar iyi misiniz, bir
þeyiniz yok deðil mi dedim, yok dediler, iyi de niye gülüyorsunuz
dedim.
Biri, “Murat, biliyorsun biz
ayný okulda iki sene ayný sýnýftaydýk, ikimizde yere düþünce
bir an göz göze geldik ve okul yýllarýnda birbirimizi öldürmek
için köþe baþlarýnda ne kadar beklediðimizi hatýrlayýp ula
okulda öldüremedin þimdi mi öldüreceksin dedim, ona gülüyoruz”
O an 1976 yýlýnýn Eylül ayýnda,
daha 16 yaþýmdayken kayýt yaptýrdýðým Atatürk Üniversitesi
Ziraat Fakültesinin binalarý, bahçeleri ve bu mekanlarda
yaþadýðýmýz acý tatlý günleri, 1980 yýlýnýn Eylül ayýna
kadar devam eden tartýþmalarý, kavgalarý, kovalamacalarý,
yaralananlarý, hayatlarý mahvolanlarý hatýrladým.
Evet, iki arkadaþým da ayný okulda
ayný sýnýfta baþlamýþlardý, biri ülkücü diðer devrimciydi,
devrimci olan iki sene süren kavga gürültüden sonra kurtuluþu
kalabalýk bir grupla beraber Ege Üniversitesine geçmekte bulmuþ
ve Ýzmir'e gitmiþti.
Geride ülkücüler, akýncýlar ve
kendilerini gizlemeyi baþaranlar kalmýþtý.
Ben de o dönem ilk iki yýl ülkücülerle hareket edip sonra ayrýldýðým için komünist damgasý yiyen biri olarak epey
sýkýntý çekmiþtim ama, takip eden iki yýl Erzurumlu olduðum
için son yýl ise 12 Eylül darbesi sayesinde, hayatta
kalabilmiþtim.
Maçtan sonra pikniðimizi yaparken de
bu konu üzerine konuþtuk biraz, o günleri yad ederken bir birimize
espri ile karýþýk taþlar da attýk doðal olarak.
Yýllar sonra, biten okullar, baþlayan
iþ hayatý ve hayat mücadelesi, ayný ya da deðiþik kurumlarda
görev yaparken karþýlaþan, ve muhtemeldir ki o günlerin
muhasebesini gizli ya da açýkça yapan yüzbinlerce insan,
ve bunlar içerisinde hala bu
ayrýþmadan ekmek yiyen, makam sahibi olan, çýkar saðlayan, sýrf
farklý görüþte diye diðerlerine düþmanlýk eden, ekmeði ile
oynayan on binlerce insancýk.
Fýrsat bulsalar yýllar önce bir
birinin gözünü oyacak olan ve þans eseri bunu yapamayan, halen
farklý görüþlere sahip ama daha hoþgörülü, her ikisi de son
derece çalýþkan, vatansever, dürüst insanlar olan, ve yýllar
sonra göz göze geldiklerinde eski günleri gülerek hatýrlayabilen
bu iki güzel insanýn hali hepimize çok önemli bir ders vermiyor
mu?
Sürekli olarak farklý yönlerimizi
kaþýyarak, okulda, iþ hayatýnda, sokakta hala saðcý, solcu,
dinli, dinsiz, þu ya da bu mezhep, oralý, buralý, þu partili bu
partili diyerek bizi bir birimize düþman edenlerin tuzaðýna daha
ne kadar düþeceðiz?
Dursun Murat Özden - 16.03.2021 Ankara
|
|