Dursun Murat Özden

Riyadan Beslenenler


Riya, genel anlamıyla çıkar elde etmek için olduğundan farklı görünmek ve davranmak dini anlamıyla ise dinle alakası olmadığı halde çıkar için dindar gibi görünmek veya ibadetleri yerine getirmek olarak tarif ediliyor. Örneğin mal, mevki, saygı, şöhret vs. kazanmak için yapılan ibadetler dahil her türlü davranış riya olarak kabul ediliyor. Ayrıca birinin aleyhinde konuşan kimsenin gıybet ettiği kimseyle "pişman olmadan" helalleşmesi de riya kabul ediliyor, yani riya sadece çıkar ve gösteriş için yapılan ibadetleri değil samimi olmadan yapılan her türlü davranışı da kapsıyor.

Benim bu güne kadar edindiğim tecrübelerime göre toplum olarak en önemli sorunumuzunun riya, yani olduğu gibi görünmeme, göründüğü gibi olmama, yani ikiyüzlülük olduğuna dair hiç bir şüphem yok.

Neden böyle düşündüğümü bizzat yaşadığım iki olayı anlatarak açıklamaya çalışacağım:

Yıllar önce görev yaptığım kurumda dış kaynaklı bir projede yabancı uzmanlarla birlikte çalışıyorum. Uzmanlar program gereği zaman zaman ülkemize geliyorlar, bir süre kalıp dönüyorlar, sonra tekrar geliyorlar.

Ülkenin siyasi olarak çalkantılı bir dönemden geçtiği yıllar, 1995 - 2002 yılları arası, ANAYOL, REFAHYOL, ANASOL vs. adıyla farklı partilerin ittifakları ile hükümetler kuruluyor, dağılıyor, yine kuruluyor, bakanlar değişiyor, bakanlar değişince kurumlardaki her şey değişiyor.

Kampüste çalıştığımız yere çok yakın bir cami var, doğal olarak ezan okunduğunda çok rahat duyuluyor ve odanın penceresinden camiye gelen giden herkes görünüyor.

Bir gün yabancı uzmanlardan biri ezan okunduktan bir süre sonra aniden bana “ Murat, daha önce camiye giden insanlar nereye kayboldu? Bugün neden kimse yok?” dedi.

Şaşırdım, camdan baktım, gerçekten kalabalık yok, camiye gidenler bir kaç kişi, ilk anda bir şey diyemedim, ama sorusu cevapsız kalan uzman da şaşırmış bir halde bana bakıyor, hala bir cevap bekliyor.

Meğer bu uzman değişik zamanlarda ülkemize gelip gittiğinde ezan okunduğu zaman bazı dönemler kalabalık grupların bazı dönemler ise bir kaç kişinin camiye gidiyor olmasını gözlemlemiş ama anlayamamış, öyle ya, bu insanlar müslüman ise, ezan okunduğunda camiye gitmeleri gerekiyorsa neden bazı dönemlerde bir sürü insan gidiyor da bazı dönemlerde çok az insan gidiyor?

Onun bakış açısına göre son derece doğru bir saptama, ama ne yazık ki hükümetler ve bakanlar değiştikçe camiye gidenlerin sayısı da değiştiği için bizim zaten sürekli gözlemlediğimiz bir olayın yabancı biri tarafından dile getirilmesi hiç de hoş olmadı, o anda camiyle, ibadetle pek alakası olmayan ben bile bu durumdan çok utandım.

Anlatacağım diğer olay da yine aynı dönemde oldu.

DYP döneminde göreve getirilen genel müdürümüzün görev yaptığı dönemde DYP referansı ile kendisine gelen taleplere yetişmekte zorlandığına bizzat şahit olmuştum, hükümet değişip bizim kurumu DSP'li bir bakana bağladıklarında personelin ve kuruma giden gelenlerin tutum ve davranışları da anında değişmişti. Önceden sağcı görünenlerin bir kısmı hemen çark etmiş, camiye gidenler gitmekten vazgeçmiş, mezhebini gizleyenler açıkca ifade eder olmuştu. Üzülerek izlediğimiz bu gelişmeler olurken bu değerli genel müdürümüz bir gün bana “Murat, burada meğer ne kadar çok DSP'li varmış, hayretler içindeyim” diyerek şaşkınlığını gizleyememişti. Kendisi de siyasetten geldiği halde insanların bu hızlı manevrası onun bile aklına yatmamıştı. Gülümsemek dışında bir şey yapamamış, bir şey diyememiştim. Bir süre sonra da mecburen emekli edildi.

Biraz düşününce aklıma yüzlerce benzer olay geliyor, ama lafı uzatmak istemiyorum.

Hükümetler değiştikçe o partili olan, eğer o parti içinde bir çekişme varsa güçlü olan tarafa yanaşan, bir makam, bir mevki kapabilmek için çalmadık kapı bırakmayan, kılıktan kılığa giren, değme dansözden daha kıvrak, ve bütün bunları zerre kadar utanmadan yapabilen, istediği şeyi elde ettikten sonra ise sanki oraya hakkıyla gelmiş gibi caka satan onlarcasını tanıdım. Eminim sizler de tanımışsınızdır.

Benim gençlik yıllarımda böyleleri parmakla gösterilir, ayıplanırdı, çünkü sayıları nispeten azdı, bugünlerde ikiyüzlülük yapmayanlar ayıplanıyor hatta yeteneksiz, beceriksiz, enayi diye suçlanıyorlar.

Bu durumun ortaya çıkmasında biraz da son yıllarda toplumu ele geçiren vurgun, kısa yoldan zenginleşme, kurnazlık, kolaycılık, utanmazlık, arsızlaşma, cehaletten gelen ölçüsüz cesaretin etkisi var. Yaptıkları her şeyin yanlarına kaldığını gören ve sonraki adımları için bundan cesaret alan çıkarcı bireylerden oluşan bir sosyal yapı ortaya çıkıyor ve bu yapı her gün biraz daha görünür oluyor, sayıları artıyor, kabul görüyor, ve yaptıkları normal kabul ediliyor.

Bu yapı doğal olarak kendileriyle uyumsuz ve geçimsiz olarak gördükleri namuslu, vicdanlı, dürüst bireylere hayat hakkı tanımıyor.

Bir süre sonra, gördükleri yanlışlara itiraz eden, böyle olmaz, şöyle olmalı ya da yapmayın, etmeyin, yazıktır, günahtır diyen herkes “her şeye muhalif” olarak damgalanıp hakarete uğruyorlar, kötü muameleye maruz kalıyorlar, dışlanıyor ve yok sayılıyorlar.

Sonuç; bir yanda birilerinin ağzından sürekli olarak klişe cümleler, cafcaflı sloganlar, kitabın ortasından edilmiş gibi duran laflar riyakarca dökülürken, diğer yanda toplum, bu riyanın kaçınılmaz sonuçları olan her türlü pislik, her türlü ahlaksızlık, her türlü zorbalıkla boğuşuyor.

Dursun Murat Özden - 13.12.2022 Ankara


T003 Süper Plastik Mühür
Plastik Kelebek Mühür
T001 Pratik Plastik Mühür