|
İnsanlarda üreme aygıtı, eşeysel bezler ve üreme kanalları olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Eşeysel bezler erkekte erbezi ve kadında yumurtalık adını alır. Bunların her iki cinste de benzer işlevi vardır :Döllenmeyi sağlayacak eşeysel hücreleri üretirler. Buna ek olarak da salgıladıkları hormonlar yardımıyla üreme sisteminin diğer bölümlerinin eşgüdümünü dalarlar. Hem erkekte hem de kadında üreme kanalları aynı basit plana göre biçimlenmiştir. Üreme kanallarının dölütün genlerine bağlı olarak erkek yada dişideki biçimde gelişecek değişime uğramamış bir çift embriyonik kanaldan geliştiği düşünülmektedir. Sperm hayvancıkları her iki erbezindeki seminifer tüplerde oluşurlar. Seminifer tüpler sperm hayvancıklarının olgunlaşma sırasında depolandığı sperm kanalı ile sürer. Sperm hayvancığının oluşması için vücut sıcaklığının birkaç derece altında bir sıcaklık gereklidir. Bu nedenle erbezleri karnın dışında kusursuz bir soğutma sistemi olan skrotum içinde bulunurlar. Sperm sperm hayvancıkları ve bunların hareketini sağlayan akıcı bir sıvıdan oluşur. Bu akıcı sıvı sperma kesesi ve prostatta yapılır. Sıvı idrar yoluna geçer ve penis ile dışarı atılır. Kadında yumurtalıklarda her dört haftada bir yumurtacık olgunlaşır. Yumurtacıklar fallop borusunda döllenmek üzere beklerler. Döllenmiş yumurta dölyatağı adı verilen kapalı bir bölmede büyür. Kadında çiftleşme organı olan dölyolu ılık ve nemlidir. Böylece sperm hayvancıklarının gelişi için uygun bir ortam oluşturur. Dölyolu büyük genişleme kapasitesi sayesinde doğum sırasında çocuğun geçeceği bir kanala dönüşür. Kadındaki dış Üreme organları embriyonik döneme göre çok az değişime uğramış ancak iç üreme organları son derece karmaşık bir değişim geçirmişlerdir. Ergenlik dönemi her iki cinste de hipofiz bezinin eşeysel bezlere uyarı göndermesiyle başlar. Ancak bu uyarının sonuçları değişiktir. Çünkü erbezi ve yumurtalıklarda oluşan hormonlar farklıdır. Aynı biçimde her iki cinsteki hormonal düzenleme de değişiktir. Erkekte hipofiz ve erbezi arasında uyumlu ve kesintisiz bir bağlantı vardır Kadında hipozifin eşeysel bezlere etkisi yumurtalıklardaki foliküllerin uyarılması biçimindedir. Kadında ergenlikle birlikte dört haftalık düzenli devreler başlar ve bu yaş döneminde (menopoz) son yumurtacık olgunlaşıncaya kadar sürer. İnsanlarsa cinsel olgunluğun başlamasından sönmeside kadar süren zaman içinde ancak 400 kadar yumurtacık döllenmeye elverişli bir yetenek kazanır. İNSANDA HORMONAL DÜZENLEME Hipofiz bezi eşeysel bezleri uyaracak hormonları kan dolaşımına verdiğinde ergenlik dönemi başlar. Hormonlar ermezlerine ulaştıklarında seminifer tüpler arasındaki hücreler erkeklik hormonu üretirler. Bu da ikincil seks karakterlerinin oluşmasına yol açar. Erkek çocuklar ergenlikle birlikte daha yapılı hale gelirler: omuzları genişler sesleri kalımlaşır ve vücut kılları artar. Cinsel istek uyanır. Hipofez-er bezi ilişkisi sürekli aynı düzeyde tutulur. KADINDA HORMONAL DÜZENLEME Kadında hipofiz bezi yumurtalıktaki foliküllerin büyümesini uyararak ergenlik dönemini başlanır. Her folikül kadında ikincil seks karakterini geliştirecek olan dışı üreme jotmınları salgılar. Ancak bu hormonlar hipofiz hormonlarını baskılar dolayısıyla kandaki kendi yoğunlukları da azalır. Kendi yoğunluklarının azalması baskılanmayı da azaltır ve hipofiz bezi folikülleri yeniden uyarabilir. Hipofiz ve yumurtalıklar aradın daki ilişki adet düzenini ve yeni foliküllerin olgunlaşmasının devamını sağlar. YILLAR SÜREN ARAŞTIRMALARDAN SONRA 1978 YILINDA DÜNYANIN İLK (TÜP BEBEĞİ) OLDU. Kısır bir anneden alınan yumurtanın gövde dışında döllenerek yeniden döl yatağına yerleştirilmesi şeklinde özetlenebilecek olan bu doğum süreci aslında sayısız engellerin aşılmasından sonra başarıya ulaşabilmiştir. Kısırlık olarak adlandırılan durumun en genel ve sık karşılaşılan nedeni yumurtalıklarla dölyatağı arasındaki bağlantıyı sağlayan fallop tüplerinin tıkanık oluşu yüzünden yumurtanın dölyatağına düşememesidir. Tüp bebek tekniği bu sorunu çözmek için geliştirilmiş bir yöntemdir. Vücudu çocuk taşıma ve doğurma olgunluğuna ulaşan her kadın ortalama olarak her 28 günde bir mikroskobik düzeyde potansiyel bir yaşamı başlatır. Bu süreç beyinde bulunan ve gerek büyüme gerekse gövdenin çeşitli işlevlerini yerine getirmesi açısından büyük önem taşıyan hipofiz bezinin kana verdiği bir hormon dalgası kadında dölyatağının iki yanında yer alan yumurtalıklarda bulunan yumurta hücrelerinin olgunlaşma ve salıverilme süreçlerini hızlandırır. Yumurtalıklardan herhangi birinde olgunlaşan yumurta dölyatağına bağlanan fallop tüpüne düşer dölyatağına ulaşır ve eğer döllenirse bebeğin gelişimi başlar. FALLOP TÜPLERİNDE NELER OLUYOR Olgunlaşan bir yumurtanın yumurtalıktan dölyatağına yolculuğu yaklaşık 3,5 gün sürer ve bunun büyük bir kesimi 10-13 cm uzunluğundaki fallop tüpünde geçer. Bu kanalların iç çeperi silia denilen ince tüylerle kaplıdır. Yumurtanın yolculuk hızını düzenleyen bu tüyler onun ne çık hızlı ne de çık yavaş hareketine izin vermezler. Bu önemli bir görevdir. Çünkü döllenme yumurta henüz fallop tüpünde ve genellikle yarı yoldayken gerçekleşir. Döllenmeden sonraki yarım saat içinde iki hücrenin yani yumurta ve spermin çekirdekleri birleşir Birleşmeden sonraki bir saat içinde hücre bölünmesi olur ve yumurta iki hücreye bölünür. Her bölünmede hücre sayısı iki katına çıkan yumurta bir süre sonra dölyatağına ulaşır ve iç çeperine yerleşir. Diğer her şey işi gider ve bir terslik olmazsa yumurta dokuz ay süren gebelik dönemini burada geçirir ve bebeğe dönüşür. Döllenme sürecinde böylesi yaşamsal bir önemi olan fallop tüplerinde meydana gelen en ufak bir hasar üreme mekanizmasını tümüyle bozabilir ve yumurtayla spermin buluşmasını olanaksız kılabilir. Batı ülkelerinde kabaca her on çiftin biri çocuk sahibi olmaktadır ve bunların da üçte birinde kısırlık nedeni tıkanık ya da hasar görmüş fallop tüpleridir. Genellikle enfeksiyon ara sıra da karın ameliyatları sonucu fallop tüpleri hasar görebilir. Tıkanıklığı açmak ya da hasarı onarmak için yapılan bazı ameliyatlar başarıyla sonuçlanmıştır ancak bu tür sorunu olan kadınlar genellikle çocuk sahibi olamamaktadır. 1960 larda İngiltere de bulunan oldham Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Patrick Steptoe bu sorunu çözmek için yeni bir şey denemeye karar verdi. Tedavi olmak için kliniğine gelen çık sayıda kısır kadın üzerinde yaptığı incelemeler sonucu yumurtanın fallop tüpündeki tıkanıklığı ya da hasara uğramış bölgeyi dört aşamada geçebileceğini öne sürdü. Birinci aşamada cerrahi bir müdahale ile kadından bir yumurta alınacaktı. İkinci aşama bu yumurtanın laboratuarda erkeğin spermiyle döllenmesiydi (Aslında dölleme işlemi deney tüpünde değil perri kabı adı verilen sığ bir kapya gerçekleştirilir. Teknik olarak düşünüldüğünde en doğrusu bu işleme in vitro dölleme demektir ancak bu konuda yapılan araştırmaların ilk günlerinden beri tüpte dölleme yada (tüp bebek) terimleri kullanıla gelmiştir. ) Üçüncü adım embriyon oluşma aşamasına kadar yumurtanın laboratuarda canlı olarak saklanmasıdır. Dördüncü ve son aşama oluşan embriyonun doğrudan kadının dölyatağına yerleştirilmesidir. Bundan sonrası normal bir gebelikte olduğu gibidir. Yıllar süren araştırmalardan oluşur. Patrick Steptoe un elinde karın duvarından geçirilen ve laparoskop adı verilen bir aygıt bulunmaktaydı. Bu aygıt vücut içi boşluklarını aydınlatarak görülmelerini sağlayan bir tür endoskop tu. Steptoe bu aygıtı kullanarak kısırlığın nedenlerini araştıran ilk araştırmacıyla ve iğneye benzer küçük bir emme borusuyla birlikte kullanıldığında bu aletin fallop tüpleri tıkanık olan bir kadının yumurtalıklarından yumurta alma işleyeni de üstlenebileceğinin farkındaydı. 1960 larda ortalarında itibaren Steptoe düşündüklerini geliştirme ve uygulamada kendisine büyük yardımları dokunan Cambridgeli Fizyolog Dr. Edwards laboratuarda dölleme konusuna yıllarını vermiş ve bu sürecin yumurtayla spermi birleştirmenin ötesinde çok titiz ve ayrıntılı bir çalışma gerektirdiğini saptamıştı. Ayrıca olgunlaşma süreci bazı özel salgıların üretildiği fallop tüplerinde de sürer. Dr. Edwards bu özel koşulları laboratuarda oluşturmanın yolunu bulan ilk kişiydi. Özel besleyiciliği olan kimyasal bir karışım vücut sıcaklığında tutuluyor ve yumurtanın olgunlaşma süreci kesintiye uğratılmaksızın sürdürülüyordu. Patrick Steptoe ile birlikte çalışmak Dr. Edwards için de bir dönüm noktasıylaydı çünkü onunla karşılaşana kadar araştırmalarında kullanmak için yumurta temin etmek üzere ilişkiye geçtiği hiçbir jinekolog pek gönüllü davranmıyor. ve Dr. Edwards çalışmalarını sürdürmekte zorluk çekiyordu. Oysa Steptoe böyle bir alışverişe canı gönülden razıydı. Bu iki araştırmacının birlikte yaptıkları çalışmalarda kullanılan yumurtalar önceleri Oldham Hastanesine yumurtalıklarının alınması için başvuran hastalardan temin ediliyordu. Steptoe bu yumurtaları tam da gereken sıcaklığı sağladığı için bir tavşanın dölyatağına yerleştiriyor ve Cambridge deki laboratuara ulaştırıyordu. 1966 yılında Edwards yumurtanın döllenebilmesi için gereken olgunluğa ulaştığı anın mikroskop altında nasıl saptanacağını buldu : yumurta erkeğin hücresiyle birleşmeye hazır olduğunda görüntüsü hafifçe değişiyordu. Ancak benzer bir durum yumurtadan 20 000 kez küçük olan spermler için de geçerliydi. Onlar da dölyatağında yumurtaya ulaşmak için yol aldıkları kanalda kapasitasyon adı verilen bir olgunlaşma aşamasından geçiyorlardı. Burada gereken talimatı almadıkça onlar da yumurtayla birleşmiyorlardı. Yapılan çalışmalar Şubat 1969 da ilk meyvelerini verdi: Steptoe Edwards ve Cambridgeli bir bilim adamından oluşan bir ekip Bature adlı bilim dergisi aracılığıyla birçok yumurtayı vücut dışında döllemeyi başardıklarını tüm dünyaya duyurdular. Bir sonraki yıl yaptıkları basın toplantısındaysa çeşitli kolaylıklar ve parasal olanaklar sağlanır ve gönüllü hastalar da olursa bir yıl içinde (Tüp Bedeğin) dünyaya gelebileceğini açıkladılar. Ocak 1971 de doğal yollardan ve vücut içinde döllenen bir yumurtanın yolculuğunu tamamlayarak dölyatağına ulaştığı ana kadar geçen süreç laboratuar koşullarında başarıyla gerçekleştirilebiliyordu. Bir tek sorun kalmıştı: Dölyatağının kısa bir süre sonra embtiyona dönüşecek olan bu döllenmiş yumurtayı kabul etmesi. Bu aşamada cerrahi bir müdahaleyle yumurtanın söz konusu olamazdı yumurtanın genellikle sekiz hücreli olduğu bölünme aşamasında dölyatağına bırakılması ve orada kabul görmesi gerekiyordu. On dakika süren ve anesteziye bile gerek olmayan basit bir operasyonla yumurta özel bir sıvıyla (kültür ) birlikte ve kanül adı verilen bir tüp aracılığıyla dölyatağına yerleştiriyorlar.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|