|
Fatih-Harbiye, Peyami Safa`nın yazdığı bir romandır. Sinekli Bakkal`ın yazarı ise Halide Edip Adıvar`dır.
Peyami Safa`nın Hayatı ve Edebi Kişiliği: Peyami Safa (1899-1961) İstanbul`da doğmuştur. Şair İsmail Safa`nın oğludur. Küçük yaşta babasını kaybetmesi ve dokuz yaşında tutulduğu hastalık, düzenli bir öğrenim görmesini engellemiştir. Geçim sıkıntısı nedeniyle on üç yaşında çalışmaya başlamış, bu arada kendi kendisini yetiştirme gayreti içerisine girmiş ve Fransızca öğrenmiştir. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra gazeteciliğe başlayan Peyami Safa, kendi çıkardığı "Yirminci Asır" gazetesinde yayınladığı "Asrın Hikayeleri" ile dikkati çekmiştir. Daha sonra yayınladığı hikaye ve romanları ileününe ün katan yazar, çeşitli gazetelerde fıkra ve makaleler yazmıştır. Ayrıca, "Kültür Haftası" ve "Türk Düşüncesi" gibi dergiler de çıkarmıştır. Peyami Safa, eserlerinde, maddiyata karşı maneviyatı öne çıkaran konular işlemiştir. Yazar, "Sözde Kızlar", "Şimşek" gibi ilk romanlarından sonra asıl başarısını, "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" ve buna benzer psikolojik romanlarıyla yakalamıştır. Konusunu genellikle II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk toplumunda ve ahlak anlayışında meydana gelen çöküşten alan Peyami Safa, bu konuyla ilgili düşüncelerini ortaya koyarken; Doğu-Batı, eski-yeni, alafranga-alaturka gibi, çeşitli düşünce ayrılıklarını temel almış, bunlardan doğan ikiliklere, bunalımlara ve sosyal sarsıntıya dikkat çekmek istemiştir. Romanlarında ruh incelemelerine büyük önem veren yazar, olaylara değil kişiye, onun düşünce ve davranışlarına eğilmiş, dıştan çok içten gelen sesleri, insanın iç dünyasını yansıtmaya çalışmıştır. Gerek romanlarında gerek fıkra ve makalelerinde üslubunun mükemmelliği ile tanınan yazar, kelime seçimi ve cümle kuruluşlarında, Türkçe`nin bütün imkanlarını kullanmıştır. Peyami Safa, dildeki yenilik hareketlerinin dışında kalmış, geleneğe bağlı anlatımı sürdürmüştür. Peyami Safa, sanat endişesi gütmeden geçim sıkıntısıyla yazdığı yüz elliye yakın eserinde ise "Server Bedi" takma adıı,nı kullanarak, sanatçı kişiliği konusundaki titizliğini göstermiştir. Peyami Safa`nın hikaye, roman, fikir, biyografi ve tercüme dallarında eserleri vardır.
Halide Edip Adıvar`ın Hayatı ve Edebi Kişiliği: Halide Edip (1884-1964) İstanbul`da doğmuştur. 1901`de Üsküdar Amerikan Kız Koleji`ni bitiren yazar, Rıza Tevfik ve Salih Zeki`den özel dersler almıştır. İlk evliliğini Salih Zeki ile yapan Halide Edip, yazılarında bir süre Halide Salih imzasını kullanmıştır. Bir ara kız okullarında öğretmenlik yapmış, 1918`de İstanbul Üniversitesi`nde Batı Edebiyatı profesörü olmuştur. İstanbul`un işgali sırasında yaptığı konuşmalar yüzünden kovuşturmaya uğrayınca Anadolu`ya kaçarak Milli Mücadele`ye katılmıştır. Cumhuriyet`in ilanından sonra Adnan Adıvar`la hükümet arasında başlayan anlaşmazlık sonucu 1926`da Türkiye`den ayrılmıştır. Yurtdışında Türkiye ile ilgili konferanslar veren yazar 1940`ta yeniden İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne atanmış, bir dönem milletvekilliği de yaptıktan sonra üniversiteye dönmüştür.İlk dört romanından üçü duygusal yanı ağır basan güçlü sevgi romanları olan yazarın ilk dikkati çeken eseri Türkçülük hareketlerinin ve Ziya Gökalp`in etkisinde kalarak yazdığı "Yeni Turan"dır. Halide Edip, toplumumuzun batılılaşmaya olan gereksinimine inandığı için Ziya Gökalp`in düşüncelerini beğenir. Küçüklüğünden başlayarak Doğu ve Batı`yı bir arada yaşayan Halide Edip, Meşrutiyet döneminde yazdığı romanlarında bu karşılaştırmayı yapmıştır. Daha sonra romancılığına yeni bir yön veren yazar, Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu`yu ve Anadolu`nun çeşitli sorunlarını yansıtmıştır. Eğitim ve sağlık bunların başında gelir.
Konu, Tema, Olay: Fatih-Harbiye`de Tanzimat döneminde özellikle genç kesimde başlamış olan, Batı`ya yönelme fikrinin düşünmeden uygulanması sonucu ortaya çıkan "her yönüyle Batılı olmak" fikrinin zararlı sonuçlarından bahsedilir. Romanda Doğu kültürü ile büyümüş olan Neriman`ın, Batı kültüründen aşırı etkilendiği fakat daha sonra bunun farkına vardığı bir dönem anlatılmıştır. Sinekli Bakkal`da ise II. Abdülhamit`in yönetimi sırasında, İstanbul`un bir arka mahallesi, halkın yaşama düzeyi ve gelenekleri, aydınların özgürlük için çabaları konu edilmiştir. İki romanda da olaylar İstanbul`da geçmektedir. Her iki roman aynı zamanda Doğu ve Batı kültürlerinin bir karşılaştırmasıdır. Kişiler: Fatih-Harbiye`deki asıl karakterler; Neriman, Şinasi, Faiz Bey ve Macit`tir. Neriman, "batılı olma" düşüncesi sebebiyle kendi milli değerlerini küçük görüp Batı`ya özenen gençleri; Şinasi, geleneklerine ve kültürüne bağlı toplumu; Faiz Bey Doğu kültürünü benimsemekleberaber iki kültürü de anlayıp yorumlayabilen, bilgili, bilinçli, aydın kişileri sembolize ederler. Macit ise Batı kültürünün aşırı etkisinde kalıp yozlaşmış gençliktir. Sinekli Bakkal`daki asıl karakterler ise; İmam, Rabia ve Peregrini`dir. İmam, törelerine, dinine bağlı ancak yeniye, değişime tahammülü olmayan bağnaz zihniyetin; Rabia, Doğu mistiğinin, Doğu kültürünün aynı zamanda Batı ile tanışmış ılımlı kişiliğinin; Peregrini ise akla dayanan Batı felsefesinin birer temsilcisidirler. Rabia, aynı zamanda Halide Edip`in toplumda görmek istediği ideal Türk kadınını ifade etmektedir. İleti, Tez: İleti ve tez açısından iki roman birbirine benzemektedir. Fatih-Harbiye`de yanlış anlaşılan Batılılaşmanın özellikle genç nesilde yarattığı bunalım ve bunun sonucunda ortaya çıkan pişmanlıklar anlatılmaktadır. Batılılaşmanın reddedilmesinin kötülüğünden ve aynı zamanda yanlış anlaşılmasının yol açacağı sorunlar anlatılmıştır. Sinekli Bakkal`da ise batı ve doğunun bir arada bulunması gerektiği anlatılmıştır. Bunu Rabia ve Peregrini`nin evlenmesinden anlayabiliyoruz. Anlatım, Anlatıcı: Anlatım bakımından iki romanda da öyküleme, karşılıklı konuşma ve betimleme kullanılmıştır. Bununla birlikte Fatih-Harbiye`de psikolojik öğeler Sinekli Bakkal`a göre daha fazladır. Ruh tahlilleri ve iç monologlar daha çok kullanılmıştır. Anlatıcı iki romanda da üçüncü kişidir. Bununla beraber iki romanda da kişilerin olaylara ve diğer kişilere bakış açılarına yer verilerek karakterlerin dünya görüşü ve ruh dünyası belirtilir. Özet: Fatih-Harbiye: Neriman ve Şinasi, İstanbul`da Darülelhan`da iki gençtir. Neriman Fatih semtinde oturan, geleneklerine bağlı bir ailenin kızıdır. Muhafazakar bir genç olan Şinasi ile, yine muhafazakar bir ailenin kızı Neriman birbirlerini severler. Geleneklerine son derece bağlı olan Neriman`ın babası Faiz Bey her bakımdan beğendiği ve kendine yakın gördüğü Şinasi ile Neriman`ın evlenmelerini istemektedir. Ancak Neriman Fatih`deki yaşam tarzından hiç de memnun değildir, O Harbiye`deki hareketli, danslı, alafranga hayata özenmektedir. Bu iki gencin hayat felsefeleri birbirinden oldukça uzak olduğu için sevgileri uzun sürmez. Neriman kendisini tertemiz duygularla seven Şinasi`den gittikçe uzaklaşır ve Beyoğlu`nda tanıştığı ve kendisi gibi alafranga yaşamı benimsemiş olan Macit`e bağlanır. Bu arada Neriman Darülelhan`ı da bırakmıştır. Neriman`a göre hayat Beyoğlu`ndadır. Artık sık sık Beyoğlu`nda arkadaşlarıyla buluşup gece geç vakitlere kadar eğlenmektedir. Fakat Neriman`ın bu davranışları, babası ve eski arkadaşlarıyla arasının bozulmasına neden olmuş ve Neriman babsıyla sık sık tartışır olmuştur. Herşeye rağmen Neriman bunları görmezden gelmekte ve "daha modern" olmak istemektedir. Alafranga hayatın içinde ilerledikçe Neriman, bu yaşam tarzının da çirkin tarafları olduğunu farkeder ve o günlerde dinlediği bir hikaye onu yaptıkları konusunda çok etkiler. Bu hikaye bir Rus kızının hikayesidir ve hikayede kız tutkularına yenik düşüp sevgilisinden ayrılmaktadır, daha sonra da yaptıklarının yanlış olduğunu fark eden kız pişmanlık içinde sevgilisinden af diler ama sevgilisi onu bağışlamaz.Mutsuz biten bu hikayenin aslında ona ne kadar da yakın olduğunu fark eder Neriman. Daha sonraki günlerden birinde Neriman`ın da bulunduğu bir sohbette Faiz Bey, Şinasi ve arkadaşları, gençler arasında moda olan Batı taklitçiliğini eleştirirler. Neriman bu konuşmadan da oldukça etkilenir ve sonunun hikayedeki Rus kızı gibi olmaması için eski yaşamına ve Şinasi`ye geri döner. Artık Neriman ne Beyoğlu`nu, ne Macit`i ne de gösterişli baloları düşünmektedir. Özet: Sinekli Bakkal: Sinekli Bakkal, II. Abdulhamit devri İstanbul`unun kenar mahallelerinden birisidir. Mahallenin imamının kızı Emine, aynı mahallede bakkallık eden karagözcü ve ortaoyuncu Tevfik ile, babası istemediği halde evlenir. Tevfik, ortaoyununda "zenne" (kadın) rolüne çıktığı için "Kız Tevfik" diye anılmaktadır. İmam çok bağnaz bir adamdır. Onun eğitimi ile yetişmiş olan Emine kocasıyla geçinemeyerek yine baba evine döner. Tevfik, İstanbul`un ünlü bir sanatçısı olur. Bir gün oyunda karısının taklidini yaptığı için İstanbul`dan sürülür. Emine`nin Tevfik`ten bir kızı olur, adını Rabia koyarlar. İmam Rabia`yı da din eğitimi ile yetiştirir, hafız yapar. Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Selim Paşa da Sinekli Bakkal`da oturmaktadır. Rabia, Selim Paşa ile karısı Sabiha Hanım tarfından korunmaktadır. Olağanüstü güzel bir sesi olan kıza aynı konağa gidip gelmekte olan Mevlevi şeyhi Vehbi Dede, alaturka musiki dersi verir. Paşanın oğlu Hilmi`ye piyano dersi vermek için konağa gelip giden İtalyan piyanist Peregrini, kızın sesine hayran olur. Ünü bütün İstanbul`a yayılan Rabia, Kuran ve Mevlüt okumak için cami cami dolaşmakta ve bütün kazancını imama vermektedir. Günün birinde kızın babası Tevfik sürgünden döner, Sinekli Bakkal`daki eski bakkal dükkanını yeniden açar. Rabia da dedesinden ayrılır, babasıyla oturmaya başlar. Kızın sanatına hayran olan Vehbi Dede ve Peregrini Tevfik`in evine gidip gelmaya başlarlar. Rabia, Kuran`ı hele Mevlüt`ü o kadar üstün bir sanatla okumaktadır ki Doğu musikisinde adeta bir çığır açmıştır. Bu yıllarda Türkiye`de "Genç Türkler" Abdülhamit`in baskısını kaldırmak için gizli gizli çalışmaktadırlar. Selim Paşa`nın oğlu Hilmi de bunlardandır. Ortaoyununda "zenne" rolüne çıkan Tevfik, Hilmi`nin isteği üzerine bir gün kadın kılığına girip, Türkler`in Avrupa`dan gelen ihtilalci gazetelerini Fransız pastahanesinden alırken yakalanır. İş meydana çıkınca Hilmi ile Tevfik Şam`a ötekiler de Yemen`e ve Fizan`a sürülür. Babasının arkadaşı bir cüce ile yalnız kalan Rabia, bakkallık ve hafızlıkla geçinmektedir. Rabia`yı sevmeye başlayan Peregrini o günlerde annesinden kalan serveti alarak İstanbul`a yerleşir. Müslüman olup Osman adını alır ve Rabia`yla evlenir. Bu yıllarda imam ölür; Rabia kendi çevresinden ayrılmak istemez böylece imamdan kalan eve yerleşirler. Abdülhamit`e tam bir görev duygusuyla bağlı bulunan ve padişah aleyhinde çalışanlara türlü işkenceler ettirmekten çekinmeyen Selim Paşa, kendi oğlunu da sürdükten sonra, yavaş yavaş değişmeye başlar. Babalık ve insanlık duyguları uyanır, görevinden ayrılır. 1908`de Meşrutiyet ilan edilince Tevfik sürgünden döner, Rabia’nın bir çoçuğu olmuştur, Sinekli Bakkal`da yine eski mutlu hayat başlar. Yorum: Fatih-Harbiye, konusuna göre toplumsal, konunun işlenişine göre ise psikolojik bir romandır. Sinekli Bakkal ise konusuna göre töre romanıdır. Konunun işlenişi yönünden incelersek; Sinekli Bakkal, psikolojik ve romantik özellikler taşımaktadır. Her iki roman da realizmden etkilenmiştir. İki romanda da olaylar İstanbul`da geçmektedir. Fatih-Harbiye`de cumhuriyetin ilk yıllarından bahsedilirken, Sinekli Bakkal`da II. Abdülhamit devri anlatılmaktadır. Bununla birlikte, Sinekli Bakkal`ın zaman aralığı Fatih-Harbiye`ye göre geniştir. Anlatıcı genelde üçüncü kişidir.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|