|
Japonca`da Etimolojik olarak "insanların acılarını hafifletme bilimi" anlamına gelen ekonomi (keizai) Japonya`nın adıyla birlikte ilk akla gelen kavramdır. Bunu şu anda bu metni okumanıza imkan veren bilgisayarınızın Japon firmalarının katkısı olmadan bu noktaya gelemeyeceği gerçeği haklılaştırmaktadır. Japonya, Amerika Birleşik Devletleri`nden sonra dünyanın ikinci büyük ekonomik gücüdür. Dünyadaki mal ve hizmet üretimimin %18`i Japonya tarafından gerçekleştirilmektedir. Tarihsel olarak istikrarlı bir ekonomik yapıya sahip olan Japonya`da enflasyonda batılı ülkelerle dahi mukayese edildiğinde oldukça düşüktür. Son yıllardaki zayıflama belirtilerine rağmen Japon finans kuruluşları daha genel olarak Japonya dünyanın en büyük kreditörleri haline getirmiştir. Büyük hacimdeki ihracat dış ticaret fazlasına neden olmakta ve günümüzde Amerika ve Avrupa ülkeleri arasındaki ticari anlaşmazlıkların kaynağını oluşturmaktadır. Yüksek tasarruf eğilimimin yol açtığı düşük faiz oranları Japon şirketlerine düşük finansman maliyeti avantajını vererek uluslararası piyasalarda rakiplerine karşı üstün duruma getirmiştir. Japonya günümüzde dolaysız yabancı sermaye yatırımları açısında dünyanın en büyük sermaye ihracatçı ülkesi konumundadır. Tarihsel Bakış Japonya 1630’dan 1850 yılına kadar (Bak. Tokugava Dönemi) inziva olarak tanımlayabileceğimiz bir politika güderek sınarlarını, Nagasaki limanında kalmalarına izin verilen Hollandalı birkaç tüccar dışında dış dünyaya kapattı. 1853 yılında Amiral Perry komutasındaki Amerikan Deniz Kuvvetlerine ait gemilerin ülkeyi ziyareti neticesinde imzalanan ticari antlaşmayla Japonya Batı dünyası ile ticaret yeniden sınırlarını açtı. Uzun olarak sayılabilecek “izolasyon” sürecinin ülkeye ticari açıdan çeşitli maliyetleri olmasına rağmen, ileriki yıllarda izlenecek ekonomik ve siyasi politikaların sağlıklı bir şekilde oluşturulmasında çok önemli katkıları olmuştur. Meiji Restorasyonundan sonra batı modeliyle oluşturulan güçlü askeri ve sanayi altyapısına dayalı modern ulus devlet olmaya yönelik adımlar atıldı ve feodal sistem kaldırıldı. Yirminci yüzyılın başına gelindiğinde Japonya Asya kıtasının sayılı ekonomik ve siyasi gücü haline geldi. 1904-1905 Rus-Japon savaşının kazanılması Japonya’nın bir dünya gücü haline getirdi. Ülkedeki doğal kaynakların yetersizliği dış dünyaya aşılma gereksiniminin önemli bir nedenidir. II Dünya Savaşı öncesindeki yayılmanın altında yatan en önemli faktörlerden biri sanayie doğal kaynak sağlayabilecek bölgelerin kontrolünü elde tutmaktı. Pasifik Bölgesine Amerikan ve Batılı ülkelerin menfaatleriyle çatışmanın yol açtığı II Dünya Savaşından Japonya’nın yenilgiyle çıkması ülke ekonomisinin tahrip olmasın yol açtı. 1970’lerin başına gelindiğinde Japonya eski ekonomik gücüne yeniden kavuşarak dünyanın sayılı sanayileşmiş ülkelerinden biri oldu. Japonya Anayasanın güçlü bir ordu oluşturulmasına engel olması ulusal güvenliği ihmal etmeden ekonomik alanda güçlenmeye ve bu konuda yoğunlaşmaya itti. Hükümetin ve bürokrasinin iş dünyasıyla yakın teması ve işbirliği sanayileşme çabalarının başlangıcında oluşturulan “zaibetsu” ve “keiretsu” larla kilit sanayiler desteklenerek istikrarlı bir ekonomik kalkınmanın sağlandı. İç pazardaki düşük tüketim eğilimleri ve tasarruf meylinin yüksekliği Japon firmalarını ihracata yönetti. Günümüzde Japonya Almanya ve Amerika’dan sonra dünyanın üçüncü ihracatçı ülkesidir. Genel anlamda Japon kalkınma modelinin başarılı olması günümüzde Asya-Pasifik bölgesinin ekonomik canlılığının da aynı zamanda nedenidir ve bölgedeki ülkelere model oluşturmaktadır.
Ekonomik Kalkınma Japonya doğal kaynaklar açısından oldukça fakir ve göreceli olarak küçük bir alana sıkışmış 120 milyonu aşkın nüfusu barındıran bir ada ülkesidir. Belirtilen yetersiz kaynaklara ve II Dünya savaşında tamamiyle tahrip olan ekonomik altyapıya rağmen Japonya kısa sayılabilecek bir sürede ekonomisinin yeniden inşasını başarmakla kalmamış aynı zamanda dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü haline gelmeyi başarmış bir ülkedir. Bu ekonomik kalkınmada özellikle imalat ve hizmetler sektörünün payı büyüktür. Genel olarak yaygın kanının aksine dış ticaretin Japonya ekonomisi içindeki payı nispi olarak düşüktür ve iç piyasanın payı diğer sanayileşmiş ülkelere nazaran milli gelir içindeki payı daha yüksektir. II Dünya savaşı bittiğinde Japonya, neredeyse bütün fabrikaları hava saldırılarında yanmış yada yıkılmış, çok yüksek enflasyonla yüz yüze kalmış, gıda sıkıntısı çekilen, işgal donemi idaresince dış ticareti kısıtlanmış bir ülke durumundaydı. 1951 yılına gelindiğinde Japonya milli geliri 1935 yılındaki seviyesini ancak yakalayabildi. 1945-1951 yılları arasında sosyal reformların ve ekonomik altyapının yeniden oluşturulabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapıldığı dönemdir. Yeni anayasa bu dönemde yürürlüğe girdi ve askeri harcamalarda ciddi kısıtlamalara gidildi. Belirtilmesi gereken önemli bir konu ekonomik kalkınmada söylendiğinin aksine askeri harcamalardaki kısıtlamanın payı çok azdır. “Öncelikli Üretim Sistemi” ile ekonomik kalkınmanın itici gücünü oluşturacak temel “motor” endüstrilere ağırlık verildi ve çelik sanayii üzerinde yoğunlaşılarak diğer sektörlerin girdi ihtiyacı ve hammadde gereksinimleri karşılandı. Metalürji ve kimya sanayii alanında yapılan yatırımların dolaylı etkileri kısa sürede etkisini göstererek elektronik ve tüketim malları üretiminde hızlı bir gelişme kaydedildi.
Hızlı Ekonomik Büyüme Dönemi Japonya ekonomisi 1950’lerden 1973 yılındaki petrol krizine kadar 1962 ve 1965 yıllarındaki kısa dönemli ekonomik durgunluk dışında yaklaşık olarak 25 yıl boyunca yıllık olarak % 11 oranında büyüdü. Tasarruf meylinin çok yüksek olması mali sektörün yatırımlara finansman desteği bulması kolaylaştırmış ve uzun dönemde Japon finans kuruluşlarının güçlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Günümüzde Japonya’yı dünyanın en büyük kreditör ülkesi yapan temel faktör yüksek tasarruflardır. Sermaye ve modernizasyon yatırımlarının yüksekliği Japon firmalarının uluslar arası piyasalarda rekabet gücünü ve işgücü verimliliğini artırmış, yeni teknolojilerin ve ürünlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Hızlı kalkınmanın ardındaki diğer bir faktörde iyi düzeyde eğitim görmüş iş gücünün varlığıdır. 1960 yılında uygulamaya konulan “on yıl içinde milli geliri ikiye katlama” projesinin gerçekleştirilmesinde gerekli üretim artışının sağlanabilmesi nitelikli iş gücünün varlığıyla ve bu iş gücünün tasarruflarıyla gerçekleştirilmiştir. 1968 yılına gelindiğinde piyasa ekonomileri içinde Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra Japonya ikinci büyük ekonomik güç haline geldi. Fakat aynı dönemde hızlı ekonomik büyümenin sonucu olarak çevre kirlenmesi, kırsal kesimden kentlere göç ve aşırı şekilde nüfus yoğunluğunun oluştuğu endüstri bölgeleri içinde ulaşım gibi çeşitli sorunlarda ortaya çıktı. 1974 yılındaki petrol krizi ekonomik büyümenin yerini kısa bir süre için durgunluğa ve Japonya’nın ekonomik büyümesinde petrolün yerini yeniden sorgulamasına yol açtı. Fiyat artış hızı % 20 ‘lere ulaştı. Petrol krizi atlatıldıktan sonra Japonya çift rakamlı olmasa bile tek rakamlı büyüme oranını yeniden yakalayarak kalkınmasını sürdürdü.
Hükümet-İş Dünyası İlişkileri Japon Hükümeti ve bürokratik çevreleriyle iş dünyası arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Sağlıklı, sürdürülebilir ve daha da önemlisi işbirliğinin gerektiği alanlarda diğer grupların araya girmesini önleyerek sorunların çözümünün güçleştirilmesini önlemek amacıyla ilişkiler alışılmışın dışındadır. İlişkilerin hükümet ayağını genellikle Uluslararası Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (Tsusho Sangyosho- MITI) ve Finans Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. İş dünyası / bürokrasi ilişkileri işbirliği ve konsensüs temeline dayalı, uzun dönemli amaçlarla ortak sorunların çözülmesi üzerine kurulmuştur ve ilişkiler daha ziyade gayri resmi düzeyde yürütülür. İş dünyasını ilgilendiren herhangi bir karar alınmadan önce sıkı bir karşılıklı işbirliği süreci işletilmektedir. Herhangi bir sektörü ilgilendiren yasal bir düzenleme yapılmadan önce ilgili sektörün temsilcilerinden oluşan komiteler tarafından önce kendi içlerinde bir taslak oluşturulmakta daha sonra da bu taslak üzerinde MITI bürokratları ile çalışma yapılmakta, taslak nihai şeklini almadan diğer sektörler üzerinde oluşturabileceği potansiyel etkilerinde dikkate alınabilmesi için kararın makro düzeyde analizi yapılmakta ve nihai karar bakanlığa sunulmaktadır. Varılan karlardan sonra ortaya çıkabilecek potansiyel sorunlar genellikle kamuoyuna yansıtılmadan bürokratlarla iş çevreleri arasında çözülmeye çalışılmakta tıkanan noktalarda nihai olarak yasal yollara başvurulmaktadır. 1993 yılında parlamentoda çoğunluğu kaybeden Liberal Demokrat Parti II Dünya Savaşı sonrasından beri bürokratik yapının şekillenmesinde en önemli rolü oynamış ve iş dünyası parti ilişkileri üst düzeyde tutulmuştur. Üst düzey bürokratlarda parti içinden geldiğinden hükümet ile bürokrasi arasında sürtüşme olmamakta ve parti politikalarını uygulamakta sorunlarla karşılaşılmamaktadır. Fakat 1993 sonrasında Liberal Demokrat Partinin siyasi olarak güçsüzleşmesi, tek partili hükümetler döneminin sona ermeye başlaması ve koalisyon döneminin başlaması bu ilişkileri kısmen de olsa siyasi görüş farklılıklarından dolayı zayıflatmıştır.
Dış Ticaret Politikaları Uzun yıllar boyunca ihracatın daha genel olarak dış ticaretin teşvik edilmesi Japon hükümetlerini birinci derecede öncelikli hedefleri arasında yer almıştır. Sınırlı doğal kaynaklara sahip olan Japonya’nın yapmak zorunda olduğu ithalatın finansmanının gerekli döviz girdisini sağlayacak ihracatı artırmaktan başka seçeneğinin olmadığı açıktır. İhracatı artırmak içim geliştirilen politikanın birinci ayağını ithalatı ikame edebilecek dünya kalitesinde üretim yapan endüstrilerin ortaya çıkarılması, ikinci olarak ta uluslar arası piyasalarda rekabet edebilirliktir. 1964 yılına kadar hükümet yardımları, vergi indirimleri ve ihracat teşvikleriyle artırılmaya çalışılan dış ticaret 1964 yılında Japonya’nın Uluslar arası Para Fonu’na (IMF) üyeliği ile ikinci bir döneme girdi ve Japonya ihracat teşviklerinin bir kısmından vazgeçmek zorunda kaldı. 1970’ li yılların başında bütün ihracat vergi indirimleri kaldırıldı ve daha dolaylı yöntemler kullanılarak ihracat teşvik edilmeye başlandı. Artan dış ticaret fazlasının yol açtığı anlaşmazlıklar neticesinde 1980 yılından itibaren Japonya “gönüllü ihracat kısıtlamaları” uygulamaya başladı. Savaş sonrasında kronik hale gelen dış açıkların kapatılması için ithalata çeşitli kısıtlamalar getirildi ve ithalat MITI’nin belirlediği alanlarda yapılmaktaydı. 1960 yılı başlarında hükümet artan baskılar neticesinde dış ticarette kısmi bir liberalizasyona giderek ithalat kotalarının bir kısmını kaldırdı, tarife oranlarını düşürdü ve yabacı sermayenin ülkeye girişine getirilen kısıtlamaları kısman de olsa kaldırıldı. Günümüzde Japonya sanayileşmiş ülkeler içinde gümrük vergileri en düşük ülkedir. Gümrük tarifeleri için ortalama oran Japonya’da % 2,5 iken aynı oran ABD için % 4,2 Avrupa Birliği için ise % 4,6 dır. Uluslararası Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (MITI) Uluslararası Ticaret ve Endüstri Bakanlığı (MITI) 1949 yılında endüstriyel verimlilik ve istihdamın geliştirilmesi ve savaş sonrası tahrip olan ekonomik yapının yeniden inşası için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Ticaret Örgütleri Birliği’nin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. MITI dış ticarete ilişkin düzenlemelerin yapılmasının yanında diğer bakanlıkların yetki alanına girmeyen her türlü ekonomik etkinliğin düzenlenmesinde birinci derecede rol oynamıştır. MITI sanayi politikalarının belirlendiği, iş dünyasında ortaya çıkan sorunların çözümlendiği, daha genel olarak makro ekonomik politikaların belirlendiği en önemli bakanlıktır. Bakanlığın İş dünyası ile yakın ilişkileri büyük sanayi şirketlerinin korunmasına ve bu şirketlerin dış piyasalarda rekabet gücünün artırılmasında ve iç piyasada korunmasında etkili rol oynamış ve bu politikaların uygulanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmıştır.
Japon Dış Ticaret Örgütü (JETRO) Japon Dış Ticaret Örgütü 1958 yılında ihracatı geliştirmek için Uluslar arası Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (MITI) tarafından kurulmuştur. Günümüzde JETRO’nun Türkiye dahil (JETRO Türkiye Ofisi) atmışı aşkın ülkede ofisi bulunmaktadır. Başlangıçta yalnızca ihracatı teşvik etmek için kurulan JETRO 1980’li yılların başından itibaren Japonya’nın dış ticaretinin fazla vermeye başlamsıyla Japonya`ya ihracat yapmak isteyen firmalara yönelik çalışmalar da yapmaya başlamış ve Japonya’ya ilişkin iç piyasa düzenlemelerri ve mevcuata konularında danışmanlık veren bir kuruluş haline gelmiştir. Günümüzde JETRO ithalat ve ihracatın teşvik edilmesinin yanıda uluslar arası ticaret fuarlarının düzenlenmesine aracılık etmekte, karşılıklı ticareti geliştirmek amacıyla seminerler düzenlemekte ve bu konularla ilgili broşürler yayımlamaktadır.
Dış Yardımlar Japonya ABD’den sonra dış yardımlar açısından dünyanın ikinci büyük ülkesidir. Toplam dış yardımların milli gelire oranı % 32 dir. 1960’lı yıllarda başlayan dış yardım programlarındaki artış 1970’lerin sonlarına kadar ciddi bir gelişme kaydetmemesine rağmen 1980’li yılların başında diğer sanayileşmiş ülkelerin Japonya’nın daha aktif bir rol oynamasını istemeleri ve mevcut ticari ilişkilerini sürdürülebilir kılmak için hızlı bir artış kaydetti. 1984 - 1991 yılları arasında dış yardımlar ortalama olarak % 22,5 gibi çok yüksek bir oranda artarak 1991 yılında 11,1 milyar dolara ulaştı. 1990 ‘ların ortalarına kadar dış yardımların büyük bir kısmı Asya Pasifik ülkelerine tahsis edilmekteydi fakat bu dönemden sonra dış yardımların coğrafi dağılımında Asya ülkelerinden Afrika ve Latin Amerika ülkeleri lehine nispi bir gelişme kaydedildi. Dış yardımların büyük bir kısmı ulaşım, telekomünikasyon ve enerji gibi yardım alan ülkelerin ekonomik altyapılarını güçlendirmeye yöneliktir alanlara tahsis edilmektedir.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|