Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: REHBERLİK
    Konu: Gençlik


Eskiden beri gençliğin büyük bocalamalar ve fırtınalarla dolu olduğu düşünülmektedir. Çeşitli düşünürler, filozoflar, kültür sistemleri gençleri farklı değerlendirmelere tabi tutmuşlardır.

Platon, gençliği “ruhsal sarhoşluk,” olarak tanımlarken, Aristo, gençleri, vurdumduymaz yaratıklar olarak eleştirmektedir. Genç aynı zamanda bir çok karakteri gösteren bir duygular, davranışlar zenginliği içerisinde olabilmektedir.

Bir genç hem son derece bencil, hem de bir an bile düşünmeden iyilik yapabilen biri olabilir. Kendini toplumun ortasına atabileceği gibi, bir münzevi de olur. Bir lidere, bir davaya körü körüne bağlanabilir ya datam bir çıkarcı olabilir. Beklenmedik kabalıklar yapabildiği gibi, son derece hassas ve ince davranabilir. Merhametli veya zalim de olur. Genç, cinsiyet hakkında meraklı olabildiği gibi cinsel yaşamdan şiddetle kaçınabilir de...

Bütün bu davranış çeşitliliği gençlerin kendi iç ve dış dünyalarından çok kolay etkilenebilir bir yapıda olduğunu göstermektedir. Üstelik dış dünyanın acımasız şartları onu her an örseler şekillenen dünyasını rüzgarın önündeki yaprak gibi değiştirir.

İd (Kişiliğin içgüdüsel dürtülerle, istek ve ihtiyaçla yüklü parçası, cinsellik ve saldırganlık gibi.. Haz prensibine uyarak doygunluğa ulaşma aceleciliği) tüm çocukluk yıllarında adeta uykuya yatar ve gençlikte yeni bir ivme kazanarak atağa kalkar. Gencin çatışmalarının çocukluk çatışmalarına benzemesinin sırrı da budur zaten...

Ego (Kişiliğin uyum yaptırıcı kısmı. “İd”deki saldırgan cinsel dürtüleri gerçek prensibine uygun olarak değiştirmek, yok etmek, doyumlarını ertelemekle yükümlü. İdrak, hatırlama, düşünme, davranma, gibi çevre ile ilişkilerin kontrolü egonundur.) tam gelişmemiş, İd’in etkisi altındadır.

Sağlıklı ruhsal gelişimi olan çocuk, 6-11 yaşlarında somut özelliklere ilgi duyarken, bülûğ çağı ile birlikte soyut kavramlara ilgi duymaya başlamaktadır. “Hayatın anlamı, nedir?”,”Niçin yaşıyoruz?” “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?”,”Yaşamın ötesinde ne var?” “Sevgi nedir?” sorularına cevap arar.

Yetişkinliğe geçiş aşamasında “Kavak yelleri”nin de etkisi ile gencin kendi içinde ve toplumda oto kontrolünü koruyabilmesi hem zor, hem de eğitilebilir, yönlendirilebilir bir süreçtir.

Pek çok gencin gösterdiği çeşitli ruhsal sıkıntılar ve tepkiler bir ruhsal hastalık olarak düşünülmemelidir. Bu bir geçiş dönemidir. Ergenlikle değişen, zenginleşen ruh dünyasının kontrolü önem kazanmaya başlayacaktır.

Ortalama 12-14 yaşları arasındaki bülûsğ çağı genel olarak kızlarda bir müddet daha önce başlamaktadır.

Çocukta dördüncü yaştan sonra, büyüme hızı hem kızlarda, hem erkeklerde oldukça düzenli bir gidiş gösterir. Bazı çocuklarda altı-sekiz yaşları arasında büyüme hızı hafifçe bir artma gösterir.

Ergenlik belirtilerinin başlaması ile birlikte, hormonların etkisiyle boy uzamasında belirgin bir artma olur. Kız çocukta beden gelişimi ortalama olarak iki sene daha öndedir. Ergenlikten sonra da gelişmeye devam edecektir.

On, oniki yaşları civarında kızlar erkeklerden daha gelişmiş olurlar. Ergenlikte büyümenin en hızlı olduğu dönem kızlarda ortalama, yılda 9, erkeklerde 10.5 cm. civarındadır. Boy büyümesi ergenliğin son evrelerinde giderek yavaşlar. 18-30 yaşları arasında ancak ve ancak 3-4 mm. kadar bir artış olacaktır. Demek oluyor ki gerek ruhsal denge ve gerekse bedensel gelişme kısa bir sürede şekil kazanabilmektedir.

Ergenlik belirtilerinin ortaya çıkması, yaşa, ırka, aileye, genetik, kromozomal alt yapıya, beslenme durumuna, hipotalamusun medyadan etkilenmesine, sosyal çevreye bağlıdır. Sosyo-ekonomik seviyesi düşük, yetersiz beslenme şartlarında ergenlik gecikebilmektedir.

Toplummuzdaki sağlıklı çocuklarda testis büyümesi, pubis kıllanmasının ortalama 11.8 yaşta, koltukaltı kıllanmasının 13.2, ses kalınlaşmasının 14, yüz kıllanmasının, sakal, bıyığın ortaya çıkmasının yaşının ise 14.5 yaşlarında olduğunu görmekteyiz.

Sağlıklı kız çocuklarında meme gelişmesi 9.8, pubis kıllanması 10.3, koltukaltı kıllanması 10.8 yaşlarında başladığı görülür. İlk adet kanaması ise ortalama 12.4 yaşında olur.

Çocuğun cins farklılaşması anne ve babanın cinsiyet hücrelerinin birleştiği andan itibaren başladığı bilinmektedir. Her an devam eden bu gelişme bazen yavaşlamalar göstermekle birlikte, bülûğ çağında hız kazanmaktadır. Buluğ çağından itibaren fizyolojik gelişmelerin yanı sıra esas olarak ruhsal dünyada köklü değişmeler ortaya çıkar.

Bülûğ çağının orta dönemlerinde genç ne olduğu, kim olduğu konularında sorular sormaya başlar. Bir yanda büyümüştür. Artık çocuk görünüşlü değildir.

Ancak henüz yetişkin gibi de kendini görememektedir. Davranışlarını karıştırabilir. Yetişkin ve çocuksu davranışlar arasında bocalayabilmektedir.

Ailenin davranışı da gencin tepkilerini kontrol etmektedir. Bir yandan büyümesini ister ve beklerken, diğer yandan da gence hala çocukmuş gibi davranılırsa o takdirde uyum süreci zorlaşır.

Genç kendi gözünde kendini büyümüş ve değişmiş görmek ister. Bağımsız kararlar vermek ister. Kendi seçimini yapabilmeli, kendi değer yargıları ile hareket edebilmelidir. Yeni rolünden de emin olmak isteyecektir. Bu dönemde ana babanın desteğine, ilgi, sevgi, şefkat ve alakasına hem ihtiyaç vardır, hem de bu desteğe karşı koyma dürtüsü. O zamana kadar yeterli gördüğü ebeveynini veya diğer önemli kişilerin, bu yeterli yönlerini garipsemeye başlar. “Baba ne işe yarar, anne zaten ne bilir, öğretmenleri de geç bi kalem” gibi sorular sorup zamanla bu değerlendirmeleri genişleterek; bütün yetişkinlerin çekilmez birer aptal oldukları sonucuna varır. Üstelik gence göre, okul böyle yönetilmemelidir, devlet işleri iyi idare edilmemektedir, tuttuğu futbol takımının antrenörü yeteneksizdir.

Kısacası genç, ana, baba ve diğer yetişkinlere karşı çelişik duygularla yüklüdür. Bütünüyle büyüklerle anlaşabilme konusunda çok çeşitli problemler yaşayabilmektedir.

Bu çatışmalar arasında, çocukluktan itibaren kendisine sevgi vermiş olan anne, babadan uzaklaşmaya başlar. Aynı zamanda da ana-babasının ayrılığından hüzün duyar. Bu husus kendini bocalama ve karamsarlık şeklinde gösterir. Tarifi imkansız büyük eksiklik, boşluk, nedeni bilinmeyen bir keder hissedebilir. Bu duygu gençlik depresyonları ve intiharlarında çok belirgindir.

Bu durumda aile dışında yeni sevgi kaynakları aramaya başlar. Akranları kendisi için çok önem kazanır. Yaşıtları ile bir arada bulunmaya önem verir. Anne, baba egemenliğine onların değer yargılarına ve kendi yaşamına karışmalarına az çok karşı çıkabilmiş olan genç diğer gençlerle özdeşleşmeye başlar. Bu beraberlikler, uyuşturucu, sigara, alkol bağımlığının zemini, cinsel sapmaların vasatı ve kötü alışkanlarla mahvolmanın başlangıcı olabilir.

İş işten geçtikten sonra, “eyvah ne olacak bu gençlerin hali” serzenişleri duyulmaya başlar. Yetişkin olduğunu iddia eden bizler işi sıkı tutmalıyız. Gençlere yardımcı olmanın en küçük fırsatını bile kaçırmamalıyız. Doğru yaşanan bir gençlik, dünya mutluluğu ve huzurunun kaçınılmaz şartıdır.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |