|
Canlılar ve cansızlar hakkında bugüne kadar bir çok teori ortaya atılmıştır. Sayfalar dolusu çalışmalar, araştırmalar, gözlemler yapılmıştır. Bazıları şap eriyiğindeki bir kristalin gittikçe daha hacimli bir hal almasını, yani büyümesini onun canlı olduğuna bir işaret olduğunu düşünmüş, savunmuşlardır. Oysa bu bazı canlılarda regenerasyon (yenilenme) olayı gibi bir olaydır. Ucu kırılan bir kristal eriyiği içinde bu kırılan kısmı yeniden yapar. Nihayet tamamen doymuş bir eriyiğe, aynı maddenin küçük bir kristali atılırsa, atılan parça sanki bir tohummuşçasına çoğalmış gibi, eriyiğin de billurlaştığı görülür. Fakat bütün bu benzerlikler görünüşte kalan aldatıcı benzerliklerdir. Çünkü eriyik içinde bir kristal büyüdüğü zaman bir kimyasal bünyesi aynı kalmakta, sadece fiziki durumu değişmektedir. Yani mevcut şap modelleri erimiş halde katı (billuri) hale dönüşmektedir. Canlıları ve cansızları özetler inceleyecek olursak. Her canlı, kendinden önce mevcut olan ve kendine benzeyen canlılardan meydana gelir, Canlılar hücrelerden oluşur, Canlıların hücrelerinde kendine has fiziksel ve kimyasal özellikleri olan ve protoplazma diye adlandırılan canlı madde ile doludur, Canlılar metabolizma yapar, Canlılar büyürler,çoğalırlar ve günün birinde metabolizma faaliyetlerinin sona ermesi ile birlikte ölürler, Cansızlar yukarda sayılan özelliklerin hiçbirini göstermezler ve sonsuz olarak devam ederler. Yani; Cansızlar üreyemezler, Cansızlar büyüyüp, çoğalıp, gelişip, ölemezler, Cansızlar metabolizma yapamazlar, Hücrelerden oluşmazlar.
CANLI VARLIKLAR
CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ Canlı ve cansız varlıkları birbirinden ayırmak oldukça kolaydır. Bir taşın cansız ya da bir başlığın canlı olduğunu birkaç saniyelik gözlemle kolayca anlayabiliriz. Ancak canlılık ile cansızlığı virüslerde birbirinden ayırmak oldukça zordur (uygun koşullarda canlı özelliği, uygun olmayan koşullarda ise kristal hale geçerek cansız özelliği gösterir). Daha ileriki seviyelerde ise bazı canlıların hayvan mı yoksa bitki mi olduğu konusunda çelişkiler vardır. Nitekim hücreli bazı hayvan grupları bugün hem botanikçiler hem de zoologlar tarafından incelenmektedir (Örneğin; kamçılılardan öglenanın karanlıkta hayvansal, ışıkta bitkisel davranması). Genel anlamda şunları söyleyebiliriz; bütün varlıklar ister canlı olsun ister cansız olsun temelde benzer madde ve elementlerden yapılmıştır. Madde ise fizik ve kimya kurallarına göre davranarak atom, molekül ve daha kompleks varlıkları oluşturur. Canlıları cansızlardan ayıran en önemli faktör maddenin belli bir programa göre organize olması ve bu organizasyonun devam etmesi için kontrollü bir şekilde enerji kullanılmasıdır. A. ÖZEL BİR KİMYASAL DİZİLİME SAHİP OLMALARI Cansızlar, kimyasal bağların izin verdiği ölçüler içerisinde bir bileşime sahiptirler. Canlılar ise bu kimyasal bağların dizilimini özel bir şekilde saptarlar. Tüm canlılar genleri oluşturan çekirdek asitlerini –genellikle DNA (bazı virüslerde RNA)- içerirler. Gensiz bir canlılık düşünemeyiz. Çünkü genler değişik yaşam formlarının sentez ve replikasyonundan (eşlenmesinden) sorumludur. Tüm genler aynı birimlerden; fakat değişik dizilimlerden oluşmuştur. Dolayısıyla tüm canlıların yapısına giren protein, bu genlerin yapısal değişikliğine uygun olarak, her hücrede farklı amino asit dizilimine sahip olurlar. İlave olarak karbonhidrat, yağ, ve su içerirler. Tüm bu maddelerin özel karışımı protoplazmayı meydana getirir. B. HÜCRESEL DİZİLİM Canlıların büyük bir kısmı (kural olarak çokhücreliler) hücre olarak bilinen birimlerden yapılmıştır. Her hücre çok ince zarla (plazma zarı) çevrilmiştir. Bu zar erimiş maddelerin ve suyun hücre içerisine girip çıkmasına izin verir. Her iki yönde de geçirim bakımından çok özelleşmiş seçici bir yeteneği vardır. Hücre bir çok kimyasal değişimin yapılabilmesi için değişik enzimleri ve en önemlisi yalnız başına kendinin aynını üretebilecek yeteneğe sahiptir. C. ORGANİZASYON Canlıların vücut kısımlarının görev bölümüne ve belirli kurallar içerisinde canlılık etkinliğini devam ettirmelerine organizasyon denir. Bütün hayvan ve bitkilerin vücudu, yapısal ve işlevsel olarak birim kabul edilen hücrelerden yapılmış olmasına karşın homojen değildir. Farklılaşmış vücut kısımları değişik görevleri üzerine almıştır. Hatta birhücreli canlılarda, ergin evrede, boy ve şekil sabit olmakla beraber, hücrenin farklı kısımları farklı görevleri üzerine almıştır. D. UYARILMA Bütün canlıların çevrelerindeki fiziksel ve kimyasal koşulların değişmesine karşı tepkileri kalıtsaldır. Basit organizmalarda uyarı, genel olarak bütün vücutla algılandığı halde, yüksek organizmalarda duyu organlarının yeri merkezileşmiştir. Örneğin; ışık gözle, koku burunla, tat dille, basınç ve sıcaklık deriyle vs. Uyarının alınması ve gerekli tepkinin gösterilmesi, canlının evren içerisinde en uygun yerde ve koşullarda yaşamasını sağlamayı yaratmaktadır. E. HAREKET Beslenme, korunma, üreme, yayılma, en rahat edebileceği bölgeyi bulma vs. gibi yaşamın temel işlevlerini yürütebilmek için, ilkel organizmalarda ya vücudun tamamıyla protoplazmik hareket ya bir kısmıyla sil ve kamçı hareketi ya da yüksek organizmalarda görülen, yürüme, yüzme, ve uçmanın sağlanması için belirli organ oluşumları görülür. Birçok canlı tüm yaşamı süresince belirli bir yere bağlı kalmasına karşın, vücudun değişik kısımlarının çevre koşullarına göre değişimi de hareket olarak kabul edilir. Örneğin; bitkilerde ışığa (fototropizm), yerçekimine (geotropizm), neme (higrotropizm), vs. ye yönelim bir hareket kavramı içerisinde değerlendirilir. F. ENERJİ KULLANIMI Canlılığın en önemli öğelerinden biri büyüme, üreme, yenilenme vs. için enerjiye olan gereksinimleridir. Hücre kendi başına enerji üretemez; dışarıdan kaynak sağlamak zorundadır. Hayvanlar enerji bağları içeren molekülleri yıkmak (katabolik tepkimeler) suretiyle gerekli enerjiyi sağlarlar. (karbonhidrat, yağ ve proteinden). Küçük molekülleri büyük moleküller halinde bağlayarak (anabolik tepkimeler) yapı taşlarını ve enerji depolanmasını da yapabilirler. Bu tepkimelerin tümüne birden biyoenerjitik denir. Bir moleküldeki enerjinin büyük bir kısmını kullanma oksijen kullanmakla olur; yani tamamıyla oksitlenmelidir (aerobik solunum=oksijenli solunum). İlkel canlıların bir kısmı (bazı mikroorganizmalar, özellikle mayalar) ve bazı endoparazitler (bağırsak solucanları gibi) bu kaynak maddeleri oksijensiz yıktığı için enerjinin pek az bir kısmından yararlanabilir (anaerobik solunum=oksijensiz solunum). Pek az bir organizma grubu da bazı inorganik maddeleri yıkmak suretiyle enerji elde eder; azot, demir ve kükürt bakterileri bunlara tipik örneklerdir. Dünyada serbest oksijenin olmadığı devirlerde, canlılar enerjilerini bu yollarla sağlıyorlardı. Bitkiler ise (saprofit ve parazit olanların bir kısmı hariç) enerji kaynağı olarak güneş ışınlarını kullanır. Güneş ışınlarının kuantlarındaki enerjiyi kimyasal bağlar halinde (nişasta) tutarlar ve bu kimyasal bağlar tüm adrıbeslek (heterotrof) canlıların enerji kaynağını ve yapı maddelerini oluşturur. İlk evrelerde (bitkiler oluşmadan önce) enerji kaynağı olarak UV ışınlarının katalizlediği bazı ilkin organik moleküller kullanılmıştır. Ozon perdesi oluştuktan sonra bu kaynak büyük ölçüde kurumuştur. G. ÇEVREYE UYUM Canlılar kural olarak yaşadığı ortamın koşullarına uyum yapabilecek yeteneğe sahiptir. Bu durum homeostatik tepki olarak bilinir. Değişik koşulların bulunduğu ortamda en uygun yeri seçmeye çalışır; şayet tam anlamıyla uygun ortam bulamazsa, yapısal değişikliklerle (mutasyonların yardımıyla) bu uyum sağlanmaya çalışılır. Günlük uyumlardan binlercesini farkında olmadan yaparız. Örneğin gözün karanlığa ve aydınlığa uyum yapması gibi. Çevre koşullarının değişmesi canlı bünyesine en az etki bırakacak şekilde iletilmeye çalışılır (özellikle sıcakkanlılarda); örneğin çölde ve kutuplarda insan kanı her zaman aynı sıcaklıktadır. Canlı, uyum yapabildiği oranda hayatta kalma şansına sahiptir. Bu oran ise kalıtsal yapı ile saptanmıştır. Bu sınırların dışındaki uyumlar ancak mutasyonlarla sağlanabilir. H. ÜREME Hiçbir canlı sonsuz olarak yaşamını devam ettiremez. Herhangi bir şekilde, üremeyle, kalıtsal materyal gelecek kuşaklara aktarılır. Birhücrelilerde bölünme aynı zamanda çoğalmayı sağlamasına karşın, çokhücrelilerde üreme belirli vücut kısımlarına özgü bir yetenek olarak ortaya çıkmıştır. Bazı canlı gruplarında gen değişimi olmaksızın (eşeysiz) üreme görülmesine karşın (birhücrelilerde mitoz bölünme; çokhücrelilerde tomurcuklanma, dallanma, partenogenez çoğalma, bitkilerde çeliklenme vs.) kural olarak eşeyli üreme çok daha sıktır. Bu şekilde değişik gen kombinasyonları ortaya çıkarak daha başarılı döllerin meydana gelmesini sağlar. I. EVRİMSEL UYUM VE VARYASYONLARIN KALITIMI Tüm canlılar genlere sahiptir ve genlerin tümü de mutasyonla değişebilir. Bu, aynı türün farklı bireylerinin kalıtsal olarak değişmesini sağlar. Dolayısıyla o anda faydalı olan mutasyonları taşıyan bireyler seçilir, zararlı olanlar uyum yapamadığı için ortadan kaldırılır ve evrimsel bir yönlendirme ortaya çıkar. Bu, zamanla türün değişmesine neden olur; özellikle çevre koşulları değiştiği zaman. Kalıtsal uyumlar meydana gelmeseydi, hiçbir tür yaşamını sürdüremeyecekti; çünkü çevre koşulları devamlı olarak değişmektedir. J. BÜYÜME Çevresindeki anorganik (ham) maddeleri kendi protoplazma yapısına çevirme, büyüme olarak bilinir. Bitkilerde (çok yıllık) kural olarak sınırsız bir büyüme görülmekle beraber, hayvanlarda her türün kendine özgü şekil ve büyüklüğe ulaşmasına kadar devam eder. Çok hücreli hayvanlarda genellikle bir büyüme evresi vardır. Bu evrede büyüme hızlıdır. Daha sonraki evre olgunluk evresidir, büyüme yoktur; fakat protoplazmanın yenilenmesi için devamlı besin yadımlaması (asimilasyonu) vardır. Protoplazma, metabolik tepkimeler sonucu sürekli olarak yıkılır, eğer yaşam devam edecekse bu protoplazmanın yenilenmesi gerekir. Birhücrelilerde büyüme, çoğalma ile sonuçlanmasına karşın; çokhücrelilerde vücudun gelişmesini ve irileşmesini sağlar. Canlılığın temel birimi hücredir. Amipler gibi tek hücreli bir çok organizma bu şekilde bağımsız olarak varlıklarını ve hayatlarını sürdürmektedir. Çok hücreli organizmalar da ise kompleks yapı yüzünden, organizma hücreleri birbirlerine bağımlı olarak ve organize bir biçimde çalışırlar. Ancak böyle olmakla birlikte her hücre kendi başına varolma yeteneğini kaybetmiştir. Canlıları cansızlardan ayıran ikinci önemli özellik metabolizmadır. Cansızlar metabolik aktivite göstermezler. Metabolizma sadece canlılarda görülen bir olaydır. Metabolizmada temel olarak iki önemli olay vardır. Bular; 1.Canlıların çevrelerinden enerji elde etmeleri ve bu enerjiyi dönüştürmeleri, 2.Bu enerjiyi kullanmaları. Metabolizma sonucu hücre kendi devamını sağlar, büyür, gelişir ve çoğalır. Metabolizma temelde hücre içinde enerji transferidir. Daha sonra da bu enerjiyi kullanarak şeker, nişasta ve diğer organik maddeler yapılır. Canlı aleminin kullandığı enerji temel olarak güneşten alınmaktadır. Bitkiler ve fotosentez yapan diğer organizmalar bu enerji sistemine giriş noktalarıdır. Canlı organizmalara üreticiler adı verilir. Hayvanlar ise tüketicilerdir. Canlıları cansızlardan ayıran üçüncü önemli farklılık homeostazidir. Homeostazi; değişen şartlar karşısında vücut iç şartlarının belli düzende tutulmasıdır. Bütün canlılarda ortak bir özelliktir. Bütün organizmalar içerisinde yaşadıkları ortamlarda değişimlere homeostatik kontrol sistemlerini kullanarak karşılık verirler ve böylece kendi iç şartlarının ve dengelerini korumuş olurlar.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|