|
Ahiler, "kardeşler" demektir. Avrupa’nın frere`lerine ve silahlı bir kuvvetleri olmaları dolayısıyla şövalyelerine de benzerler. Ahiler, frere`ler gibi, örgün eğitim kurumları kurmuşlardır. O zaman bu fonksiyonu görecek medrese, küttap, darülhadis, darülkurra vs. gibi kurumlar çok yaygın olduğundan, bunlar mesleki eğitim ve yardımlaşma kurumları kurmaya yönelmişlerdir. Kurdukları kurumlarda avcılık, kasaplık gibi birkaç sanat hariç, diğer tüm sanatkar gençleri toplamaya çalışmışlardır. Ahilik, aslında Sasani ve Arap kaynaklı bir kurumdur. Ama tarihteki yaygın şekliyle Anadolu Türk toplumları içinde yaygın olarak hüküm sürmüştür. Bu ocaklar Anadolu`nun hemen hemen bütün kentlerindeki sanayi erbabını bir birlik ve kardeşlik içinde yönetmiştir. Onları "Gençler", "Ahiler", "ustalar", "Nakibler" ve "Şeyhler" olarak bir düzen içinde yönetmeyi başarmıştır. Hatta Anadolu Selçuklu yönetiminin yıkıldığı dönemlerde ve Ankara gibi bazı önemli kentlerde, halkın yönetimini de üzerlerine almışlardır. Tanınmış Arap gezgini İbn Batuta`nın Anadolu`yu gezdiği zamanlarda, Anadolu toplumu üzerindeki Ahi yönetimi etkileri, onun Seyahatnamesinde açık olarak görülür. Ahiler, zaviyeler biçiminde örgütlenmişlerdir. Her zaviyede, seçimle işbaşına gelmiş bir şeyh, çeşitli işleri gören imam, müderris, hatip, silah tamircisi, hattat gibi görevliler vardı. Zaviyelerdeki (Ahi Ocağındaki) herkesin bir hiyerarşik yeri vardı. Bunlar 9 kademe halinde dizilirlerdi. İlk kademe, "yiğit" lerdi. Ondan sonra gelen 6 kademe ahilerdi (ilk üçü "ashab-i tarik", kalan üçü de "nakip"ler). 7. mertebede seccade sahibi olmayan "Halife" bulunurdu. 8. "şeyh", 9. ise "Seyhü`l-mesayih" idi. Bu kademeler hep sıra ile geçilirdi. Esas eğitim ilk yiğitlik kademesindeki çırak gençler arasında oluyordu. Her çırak yiğidin 2 yol arkadaşı, bir yol atası, bir üstadı (Sanat Hocası) ve bir de Piri (ahlak mürebbisi) vardı. Ahi ocaklarındaki zihniyet, tasavvuf zihniyetinden oldukça farklıydı. Ahiler tam anlamıyla "bu dünya"da yaşıyorlardı. Sofiler gibi halktan uzaklaşmıyorlar, halk içinde yaşıyorlardı. Sofiler gibi "hırka" değil "şalvar" giyiyorlardı. Sırtlarında arkadan bir elbise ve baslarında beyaz yün külahlar vardı. İpekten elbise giymeleri yasaktı. Altın, yüzük gibi süs eşyaları; kızıl ve sarı renkler yasaktı. Yeşil, gök, ak ve sarı renkler makbuldü. Kara renk, ahilik payesine ermeyenlere, beyaz renk Erbaa-i kalem ve hafızlara yeşil renk de müderris, kadı ve şeyhlere hastı. Ahi zaviyelerine girebilmek için, temiz ve doğru olduğuna dair bir üstadın (Usta) çırağı hakkında şahitlik etmesi ve hatta onu önermesi gerekiyordu; ustanın önermediği ve ustası belli olmayanlar Ahi ocağına alınmazdı. Gençlerin sanat eğitimleri üstatların iş atölyelerinde yapılırdı. Ocaklarında ise daha ziyade duygusal, edebi ve sosyal bir eğitim yapılırdı. Her ahi ocağında "muallim-i ahi" veya "Pir" denilen eğiticiler vardı. Orada yapılan eğitim de iki kısma ayrılırdı. 1. Şifahi (sözlü) eğitim: Fütüvvetname, Tilavet-i Kur`an, tabahat, raks, teganni ve musiki, tarih ve teracim-i ahval, tasavvuf, Türkçe, Arapça, Farsça, Edebiyat gibi dersler verilirdi. 2. Seyfi eğitim: Kılıç ve silah eğitimi. Birinci kısım eğitim, bütün ahiler tarafından, okuyarak, dinleyerek ve muallim ve ahi kardeşlerle yaşayarak yapılmaktaydı. Seyfi eğitimin yapılabilmesi için de üç şart vardı: "Ahi görmek", "şeyh görmek", "Genç bir adamı talim ve terbiye etmiş olmak". Ahi mualliminin görevleri şunlardır: Namazı tüm şartları ve ayrıntıları ile öğretmek, insanlık adabını öğretmek. Ocak eğitimi yalnız kitabi değildi. Medreseden önemli farklarından biri buydu. Medreseler genellikle akli ilimlerle uğraştıkları halde, ocaklardaki eğitim insanlık ve toplum ülkülerine dayanıyordu. Genellikle ahlaki ilkeler üzerinde duruluyor; rakslarla şarkı ve ilahilerle bu kuvvetler diriliyordu. Öğretim dışı saatlerde, medreselerdeki gibi müderris ve talebe ilişkileri kesik değildi, sürekli beraber ve ilişki içindeydiler. Bu ilişkiler genellikle sohbet biçiminde sürdürülürdü. Burada ahlaki ve tasavvufi hikayeler, latifeler, sergüzeştler, hadisler vs. anlatılırdı. Öğrencilerin görevleri: Fütüvvetnamede okunan maddelerin 124`üne uymak, Ahisinin tüm sözlerini kabul etmek, Mal ve canını ahisinin hizmetine vermek, Hüner ve sanatı olmak, Her hafta elbisesini yıkamak, temiz çamaşır giymek, Ahiden çırak almak, ahiye saçını kestirmek, Ocak namına belini bağlamak, Güzel ahlakıyla kendini kent halkına tanıtmak, kadı katında er aşkına çırağ yakmak ve ekmek yedirmek. Ahi gelenekleri arasında "kuşak bağlama" (daha sonra önlük bağlama) çok önemli idi. Bu kuşağın yedi adı, yedi bağlaması, yedi açması, yedi dolaması vs. vardır. Her ocağın, her mesleğin ayrı ayrı kuşak gelenek ve biçimleri vardı. Ayrıca bunun arkasında da bazı ahlaki ve tasavvufi ilkeler vardı. Ahilik ilkelerini içeren 740 maddelik Fütüvvetnamenin bir ahi Şeyhi tarafından tam olarak bilinmesi gerekirdi. Ocağa yeni giren gençlerden, bunların 124 tanesini bilmesi isteniyordu. Kademeler yükseldikçe bu ilkelerin sayısını yükseltmeleri gerekiyordu. Bu ilkeler günlük hayat ve davranışlar konusunda oluyordu. Mesela sofra adabı konusunda 24 madde vardı, su içmenin 2, söz söylemenin 4, evden sokağa çıkmanın 4, yolda yürümenin 8 vs. Ahi Ocaklarında dans ve müzik eğitiminin de önemli bir yeri vardı. "Ahi baba" adlı bir şeyhin yönettiği Ahi zaviyesi, genellikle Fütüvvet erbabının bir kulübü, bir toplantı yeri mahiyetindeydi. Ama aynı zamanda garipler için bir misafirhane, iktisadi yönden bir Lonca merkezi, seyri eğitim de düşünülürse bir spor kulübü idi. Ahi ocaklarına alınmamaları gereken kişi ve gruplar şunlardır: müşrik, kafir, müneccim, şarap içen, halkın ayıbını gören tellak, yalan söyleyen tellal, kasap, cerrah, avcı, zalim, hırsız, madrabaz vs. Ayrıca şarap içen, zina yapan, yalan söyleyen, kovuculuk ve hile yapan vs`de fütüvvetten düşerdi. Füttüvvetnamelerde 9 derece olarak geçen ahi ocaklarındaki eğitim, şu şekilde sıralanmaktadır. Nazil: Ocağa ustalarıyla yeni gelmiş kişi. Henüz erkana girmemiş. Nim-tarik: Üstadı, piri (yol atası) ve iki yol (tarikat) kardeşi olan kişiler. Müfredi veya meyan-beste: Nasibi verilmiş, sedd (kuşak) bağlanmış, helvası pişirilmiş kişiler. Besaris: Fütüvvet ehlini terbiye edenler. Nakib: Tarikatın ve ocağın iç yönetemini ayarlayan, törenlerde sağa sola koşuşturan. Nakibü`n-Nikab: Ocağın erkanını iyice bilen, törenleri düzenleyen kişi. Halife: Şeyhin yardımcısı; onun yerine geçecek kişi. Şeyh: Sanat erbabı içinde seccade sahibi. Kendisine has bir tayfası bulunan. Seyhü`s-Süyûh: Bir sanat alanındaki şeyhlerin şeyhi. Ekonomi tarihimizde rastlanılan esnaf zümrelerinden her biri, kendi mesleklerinde İslam tarihinin tanınmış ulularından veya uydurma bir kişiyi pir olarak tanırlardı. Fütüvvetname, onun adına yazılır, ahi Ocağındaki törenler, çırak yetiştirme ve dükkan açıp kapamadaki törenler onun adıyla yapılırdı. Evliya Çelebi bu esnaf zümrelerinin sayısını 480`e kadar çıkarmaktadır. Ahi Ocaklarında yapılan törenler, hemen hemen her yörede ve her meslekte aynıydı. Aradaki farklar çok küçük ve şekli farklardı. Bu törenlerin ana durumları şöyle özetlenebilir: Bir sanata giren genç usta ve kalfaların yanında çıraklık ve kalfalık kademelerini başarı ile bitirince ustalığa yükselir ve dükkanı açma hakkı kazanırdı. Ancak bu, büyük törenlerle olurdu. Bu çırak çıkarma törenlerinde, o esnaf zümresinin Şeyhi yeni ustaya peştemal kuşatır, kuşak bağlardı. Törene o esnaf zümresinin Şeyhi, nakibi, duacısı, yiğit başı vs ve büyük bir topluluk katılırdı. Her esnaf grubunun bir yardımlaşma sandığı olur, olağanüstü zamanlarda bu sandıktan esnafa faizsiz kredi verilirdi. Gerek bu çırak çıkarma törenlerinde gerekse ahi ocağındaki yükselme törenlerinde şu erkana uyulurdu: Şalvar giydirmek, seda (kuşak) bağlamak. Fütüvvet yoluna girmiş kişi başarı gösterirse önce beline kuşak kuşatılır. Sonraki gelişmeler sonucunda da şalvar giydirilir. Diğer tasavvufi mezheplerde taç, tıraş, hırka gibi alametler vardır. Ahiliğin esası iffettir. Ahi törenlerinde şerbet değil, tuzlu su içilirdi. Su temizlik, tuz olgunluk gösterir. Daha sonra sofra kurulur, helva pişirilir. Bu törenler sırasında o kişinin yol atası, yol kardeşleri de belirlenirdi. Ahi ocağına girmiş kişinin giydiği şalvar, yol atasının şalvarıdır ve uçkurunu da atası bağlar. Her meslek grubunun ayrı kuşak bağlama biçimi vardır. Ahilik örgütü Şii kökenli, Alevilik ve Bektaşilik esaslarıyla ve inançlarıyla karışmıştır. Ancak Osmanlı-Safari çatışmalarından sonra çoğu yerlerde inanç yönleri kaybolmuş, yalnız bir esnaf örgütü biçimine gelmiş, bazı yerlerde de Sünni özellikler kazanmıştır.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|