Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: DİN
    Konu: Mevlana Celaleddin Rumi


HAYATI: Mevla`na Celaleddin, Belh’te doğmuş (30.09.1207) Konya’da ölmüştür (16.10.1273). Babası, Belh’in ileri gelen bilginlerinden Sultan-el-Ulema (bilginler sultanı) Bahaeddin Veled’dir. Bahaeddin Veled, açıkça bilinmeyen bir nedenle hükümdar Harezmşah’a kızarak Belh’ten ayrılmış, oğlu Celaleddin’le birlikte önce Hicaz’a gitmiş, sonra Şam yoluyla
Anadolu’ya gelip Konya’ya yerleşmiştir (1228).
Mevla`na, önce babasından ders görmüş, onun ölümünden sonra da (1230), babasının öğrencisi Seyyid Burhaneddin Tirmizi’nin müridi olmuş, onun yanında tasavvufla uğraşmıştır. Babasının yerine geçip vaaz ve ders vermekte iken, Konya’ya gelen Şems-i Terbizi adlı, coşkun tabiatlı, özgür düşünceli, gezgin bir dervişin etkisiyle birdenbire değişmiştir (1244). Şems’te “Tanrısal güzellik”in görüldüğüne inanıp ona tasavvuftaki anlamıyla aşık olan Mevlana, bütün zamanını Şems’le geçirip öğrenci ve müritlerini ihmal etmiş ve bu aşkla şiirler söylemeye başlamıştır. Şems’i kıskanan müritler ona ölümle gözdağı verince, adam Şam’a kaçmış. Mevlana bu sefer büsbütün kendinden geçmiş, oğlu Sultan Veled, Şam’a gidip Şems’i getirmişse de, müritler arasındaki hoşnutsuzluk yeniden baş göstermiş, bu kez Şems hiçbir iz bırakmayarak ortadan kaybolmuştur (1247). (Bir söylentiye göre de, içlerinde Mevlana’nın ortanca oğlu Alaeddin’in de bulunduğu yedi kişilik bir topluluk pusu kurup Şems’i öldürmüş, cesedini kör bir kuyuya atmışlar). Bunun üzerine Mevlana kendini büsbütün şiire ve “sema”a veriyor, tasavvuftaki anlamıyla, kendi benliğinden sıyrılıp sevgili ile bir oluyor, gazellerinde kendi adı yerine Şems mahlasını kullanıyor. Mevlana, Şems’ten sonra Tanrısal güzelliğin Selahaddin Zerkub’a geçtiğini görüp onu kendine “halife” yapmış, onun ölümünden sonra da Çelebi Hüsameddin Hasan’ı halifeliğe seçmiştir. Mevlana’nın ölümünden sonra halifesi Çelebi Hüsameddin onun yerine geçmiş, Hüsameddin’in ölümünden sonra da Mevlana’nın büyük oğlu Sultan Veled babasının yerini alarak, onun ilkelerini belli bir düzene bağlayıp Mevlevilik’i bir tarikat haline getirmiştir.
Eserlerinin en ünlüleri şunlardır;
Divan-ı Kebir: Şems’i tebrizi’nin manevi kişiliğine armağan edildiği için Divanü Şems-el-Hakaayık adı da verilen bu eserde şairin gazelleri ile rubaileri toplanmıştır. Hepsi, derin bir ruh coşkunluğu ile yazılmış lirik şiirlerdir.
Eserin çeşitli taşbasmaları vardır. Seçme parçaları İngilizce’ye ve Almanca’ya da çevrilmiştir. Türkçe’ye yapılan çevirileri şunlardır:
Divan-ı Kebir çev. Abdülbaki Gölpınarlı, 5 cilt, 1957-1960, Mevlana’nın Rubaileri (107 rubai), çev. Hasan-Ali Yücel, 1932, Mevlana’nın Rubaileri (276 rubai), çev. Asaf Halet Çelebi, 1944, Mevlana’nın Rubaileri (210 rubai) çev. Abdülbaki Gölpınarlı, 1945, Bugünkü Dille Mevlana (51 şiirin serbest nazımla çevirisi), çev. A. Kadir, 3. bas. 1953.
Mesnevi: Müritlere tasavvuf ilkelerini öğretmek ereğiyle yazılmış didaktik bir
eserdir. Halifesi Çelebi Hüsameddin’in isteği üzerine kaleme alınmıştır. Eseri, Çelebi
Hüsameddin’e söyleyerek yazdırmıştır. Hepsi 6 cilttir. Burada tasavvuf ilkeleri birtakım hikayelerle anlatılmış, fakat belli bir plana uyulmayarak, eser çağrışımlarla yürütülmüş, çoğu zaman bir hikaye bitmeden ötekine atlanmış, o da bitmeden bir başkasına geçilmiş, bu sırada, herhangi bir yerde, birinci hikayenin sonu anlatılmış, araya tasavvufla ilgili birtakım öğütlerde katılmıştır.
Dünyanın bir çok dillerine çevrilen Mesnevi’nin İslam dünyasında çeşitli “şerh”leri (yorumları) da vardır. Türkçe’ye yapılan en önemli çevirileri şunlardır:
Mesnevi, nazımla çev Nahifi, Kahire, 1851, Mesnevi (6 cilt),çev. Veled İzbudak, Abdülbaki Gölpınarlı, 1941-1946.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |