Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: FEN BİLİMLERİ
    Konu: Evrim Nedir?


Darwin, evrim kuramının merkezinde yer almasına karşın, sıkça yanlış anlaşılmakta, yanlış alıntılanmakta ve yanlış uygulanmaktadır.
Sorun kuramın mantıksal yapısının karışıklığında olamaz, çünkü doğal seçilimin özünde basitlik vardır.
1. Organizmalar değişir ve değişiklikler (en azından kısmen) kalıtımla yavrulara aktarılır.
2. Organizmalar hayatta kalabilecek olandan daha fazla yavru yapar.
3. Ortalama olarak, çevre koşullarına en uygun yönde değişiklik gösteren yavrular hayatta kalır ve ürer. Böylece, yararlı değişiklikler doğal seçilim yoluyla topluluklarda birikir.
(bu üç örnek doğal seçilimin nasıl işlediğini anlatır; Stephan Jay Gould)
Evrim nedir?
Uzun yıllar önce yaşamış canlılardan, mutasyonlar ve doğal seleksiyonlar sonunda değişerek bugün yaşayan canlıların oluşmasına evrimleşme denir.
Evrim teorisi, türlerin uzun bir zaman süreci içerisinde kalıtsal yönden farklılaşarak ortam koşullarına uyum sağlayan yeni türlerin oluştuğunu savunur.
Darwin’e göre mutasyonlar sonucunda yeni karakterler kazanmış olan canlılardan çevre koşullarına uyum gösterenler yaşarken, uyum gösteremeyenle yaşamlarını sürdüremeyerek ortadan kalkar.
Evrim kuramı: Biyolojide çeşitli hayvan ve bitki tiplerinin daha önceki zamanlarda yaşamış atasal tiplerden türediğini ve bu tipler arasındaki belirgin farklılıkların kuşaklar boyunca geçirilen değişikliklerden kaynaklandığını öne süren kuram.
İnsanın kendi kökeni, evrenin ve yerin oluşumu, öbür canlıların başlangıcı üzerinde düşünmeye başlaması herhalde insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insanlar bütün varlıkları tanrıların yarattığına inandıklarından, bu konu yüzyıllar boyunca sorgulanmayan dogmalar olarak kalır. Eski Yunan filozoflarından bazıları, spekülasyondan öteye gitmese bile evrim kuramına öncülük edebilecek bazı görüşler öne sürerler. İ.Ö. 6. yüzyılda yaşayan Anaksimandros insanın suda yaşayan bir hayvandan türemiş olduğunu ileri sürerken, yüzyıl sonra Empedokles bütün canlı ve cansız varlıkların sürekli dönüşüm içinde olduklarını ortaya atar. İ.Ö. 4. yüzyılda Aristoteles "entelekhelia" adını verdiği gücü içinde taşıyan cansız maddelerde yaşamın ortaya çıkabileceğini öne sürer. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi büyük dinler, yerin ve tüm canlıların bugünkü biçimleriyle Tanrı tarafından yaratıldığı inancı üzerine kuruludur. İnsanın, kendi kökeninin de bütün öbür canlılarınkine bağlı olduğunu, evrenin ve yaşamın temel kuralının durağanlık değil değişkenlik olduğunu kabul etmesi kolay olmaz. Ancak 18. yüzyıla gelindiğinde Yaratılış`a ilişkin dogmalar yıkılmaya, bütün canlıların yeryüzünde yaşamın başlangıcından bu yana sürekli değişiklikler geçirerek bugünkü biçimlerine ulaştığı görüşü benimsenmeye başlar. Montesquieu ve Diderot gibi Fransız düşünürler, hayvanların ortak birkaç atadan türediğini ve sürekli değişiklikler sonucunda yeryüzünde yeni türlerin ortaya çıktığını öne sürerlerken, doğa bilimci Georges Buffon at ile eşeğin çiftleşebilmesini, ortak bir atadan gelme kanıtı olarak görür.
Çevre koşulları ile canlılar arsındaki değişiklikleri ilk araştıranlardan biri de Lamarck`tır. Lamarck, koşullara uyum sağlayamayan organ ya da bölümlerin köreleceğini, yerini uyum gösterebilen yeni organlar bırakacağını ve canlılardaki bu değişimin gelecek kuşaklara da aktarılacağını savunuyordur. Tüm bunlar ve dahası Darwin`in evrim kuramına temel hazırlar.
1831`de "Beagle" gemisiyle Büyük Okyanusa açılan Charles Darwin`in özellikle Galapagos Adaları ile Güney Amerika`nın batı kıyılarındaki gözlemleri, değişik canlı türleri ve fosiller üzerindeki araştırmaları, türlerin sabit olduğu düşüncesinden evrim düşüncesine geçmesini sağladı.
Darwin`i evrim düşüncesine götüren en önemli gözlemleri, bir anakaranın komşu bölgelerinde birbiriyle akraba olan değişik türlerin bulunması, aynı bölgedeki fosil ve yaşayan canlılar arasında yapısal benzerlikler olması, anakaradan uzaktaki adalarda yaşayan türlerin yaşam biçimleri ve beslenme alışkanlıklarının farklı olmasıydı. Darwin bu olguların ancak ortak birkaç atadan değişerek bugünlere geldiğini, bütün türlerin ayrı ayrı yaratılmadığını kabul etmekle açıklanabileceğine inandı. Aynı yıllarda İngiliz doğa bilimci
Alfred Russel Wallace da türlerin kökeni konusunda aynı sonuçlara varmıştı. Bu iki çalışma ortak olarak 1852`de bir bildiriyle Linne Derneği`ne sunuldu. Darwin 1859`da Türlerin Kökeni kitabıyla tutucu bilim ve kilise çevrelerinin bütün yıldırımlarını üzerine çekti.
(Darwin`in kendi yaşam öyküsünde ise bu buluş şöyle geçer: "Ekim 1838`de (...) eğlence olsun diye Malthus`un Nüfus Üzerine`sini okumaya başladım. Hayvanların ve bitkilerin davranışlarına ilişkin uzun süreli gözlemlerim beni hayatta kalma mücadelesinin anlamını kavramaya hazırlamış olduğundan, birdenbire kafamda, bu koşullar altında uygun değişikliklerin korunma eğilimi gösterip uygun olmayanların yok olacağı düşüncesi çakıverdi. Bu yeni türlerin ortaya çıkması sonucunu doğuracaktı.")
Charles Darwin 1838`de köktenci bir evrim kuramı geliştirdi ve onu yirmi yıl sonra, sadece A.R. Wallace kendisinden daha önce davranacak diye yayınlattı.
Darwin, aslında hiçbir zaman evrime ya da türlerin kökenine ilişkin sağlam kanıtlar getirdiği savıyla ortaya çıkmamıştır; onu tek yaptığı, eğer evrim düşüncesiyle yaklaşılırsa, başka hiçbir yoldan açıklanmayan bir olgunun kolayca açıklanabileceğini öne sürmekti.
Ve yine çok ilginçtir ki, bilinenlerin ve savunulanların aksine Darwin`in evrim teorisi hiçbir zaman insanı maymundan evrimleşerek bu hale geldiğini öne sürmemiştir.
Evrimin Kanıtları:
Darwin`in gözlemleri kuşkusuz evrimin dolaylı göstergeleriydi; oysa 19. yüzyıldan bu yana evrimin doğrudan kanıtı olan birçok olgu gözlenmiştir:
Yapısal benzerlikler: Karşılaştırmalı anatomi incelemeleri, hayvanlar ve bitkiler aleminde temel yapısal benzerlikler bulunduğunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır. Bir milyon değişik
türü olan tohumlu bitkilerin dörtte biri kök, dallanan ve üreme organı olan çiçekler gibi ortak ve temel yapılardan oluşur. 750 bini aşkın böcek türü de, aralarında onca farklılaşmaya karşın, üç bölümden oluşan bir gövde, üç çift bacak, iki çift kanat ve ısırıcı ya da emici ağız parçalarıyla aynı yapısal özellikleri taşır. Omurgalılarda ise ön üyelerin (kol ya da ön bacak) iskeleti benzeşiminin en çarpıcı örneğidir. Bunun gibi türler arasında farklı ayrıntılarla da olsa, hepsi aynı plana göre kurulmuştur. Bu yaşam biçimine uyarlanmak üzere değişiklik geçirdiği halde ortak bir atadan aldığı aynı temel yapıyı koruması en önemli kanıt sayılır evrim için.
Embriyon ve gelişme benzerlikleri: Yine karşılaştırmalı anatomi ve embriyoloji araştırmaları, evrim sürecinde yapı ve işlev değişikliğine uğramış organ ve yapıların yüzlerce örneğini ortaya koymuştur. Örneğin uçan böceklerin çoğunda iki çift kanat bulunduğu halde sineklerin bir çift kanadı vardır; çünkü arka kanat çifti, uçuşa yardımcı olmak üzere bir dengeleme organına dönüşmüştür. İşlevini yitiren organların köreldiği ve atasındaki işlevsel organın kalıntısı olarak varlığını sürdürdüğü de bilinen bir olgudur.
Uçamayan deve kuşunda bir uçma organı olan kanatların bulunması, ancak devekuşunun uçucu kuşlardan türediğini kabul etmekle açıklanabilir. İnsanın bugün işlevsiz olan apandisi de, otçul atalarının bitkilerdeki selülozu sindirmek gibi yaşamsal işlevi olan gelişmiş körbağırsağın bir kalıntısıdır.
Davranış benzerlikleri: Türlerin aynı yöntem ve aynı gereçlerle yuva yapması gibi durumlar ancak atadan aldıkları kalıtsal özelliklere bağlanabiliyor.
Karşılaştırmalı biyokimya bulguları: Canlıların kimyasal özellikleri türe özgü değildir. Tepkimeler, yapılar birbirine çok benzerdir. Buna karşılık akrabalık ilişkileri azaldıkça, bileşimler birbirinden uzaklaşmaktadır.
Örneğin pankreastan salgılanan insülin hormonunun yapısındaki 51 aminoasitin dizilişi, bir iki yer değişikliği dışında, akraba memeli türlerinin çoğunda aynı kalıba uyar.
Parazitoloji bulguları: Asalak canlılardan çoğunun serbest yaşayan bir atadan türediğini, zamanla serbest yaşam için gerekli olan temel organlarını yitirerek başka canlıların içinde ya da üstünde ve bu konak canlıdan beslenecek biçimde asalak uyum sağladığı saptanmıştır.
Paleontoloji bulguları: Fosiller, canlıların soyağaçlarını ya da evrim tarihi boyunca hangi değişikliklerden geçtiklerini açıklayan nesnel kanıtlar olduğundan, evrim araştırmalarında paleontoloji büyük önem taşır.
Fosiller elbette evrimin kanıtı olamaz ancak bu yaklaşım da ne aynı kayaç katmanlarında, ne de fosil atların ayak, diş ve gövde boyutlarının birbirini izleyen değişik çevre ve iklim koşullarıyla bu kadar bağlantılı olmasını açıklayabilir. Ve zaten kayaç katmanlarında yapılan radyoaktif tarihleme çalışmalarıyla bugün fosillerin mutlak yaşı belirlenebilmekte ve çeşitli hayvan gruplarının evrimlenme hızı ölçülebilmektedir.
Genetik bulguları: Paleontolojinin yanı sıra evrimin en sağlam ve dolaysız kanıtları sayılan bulgular da ilk kez hücre genetiğiyle elde edilmiştir. Bu nedenle kromozom genlerinin incelenmesiyle evrime kanıtlar bulunmaktadır.
Evrim sürecinin işleyişi
Darwin, evrimi doğadaki koşullara daha iyi uyum sağlayabilmenin sonucu olarak görmüş ve akraba türlerde bulunmayan özel uyum mekanizmalarıyla donatılmış türlerin çevre koşullarına en çok uyum sağlayacağını, dolayısıyla yaşamını sürdürme şansının daha yüksek olacağını fark etmişti. Darwin`in kuramının özü olan doğal seçme olgusu, bu düşünce sürecinin ürünüdür.
Doğal seçme
Doğal seçmenin temel ilkesi oldukça basittir. Canlıların büyük bölümü çok fazla sayıda döl verdiği halde, türlerin çoğunda birey sayısı hemen hemen sabittir; ve bu da bireylerin çoğu embriyondan erişkin durumuna gelinceye değin, yaşamının bir aşamasında yok olmaktadır. Başka bir anlatımla yaşadığı ekolojik koşullara en iyi uyum sağlayan bireyler daha uzun yaşar, daha çok ve daha sağlıklı döller verir, ana-babalarının kalıtsal özellikleriyle donatılmış olan gelecek kuşaklar da doğanın aynı seçimine uğrayarak kendilerinden önceki kuşağın uyum yeteneğini korur ya da aşar.
Buradaki önemli nokta ise, Darwin`in ısrarla yinelediği gibi, bireydeki değişiklikler kalıtsal olmadığı, yani döllerine aktarılmadığı sürece ne doğal seçme mekanizması işleyebilir, ne de evrim olur.
Gerçi Darwin zamanında olmadığı için bir boşluk yaratan bu durum Gregor Mendel`in çalışmaları ile doldurulmuştur.
Eğer yapısal ve işlevsel değişiklikler yalnız çevre koşulları değiştiğinde, örneğin canlı soğuk bir iklimden sıcak bir iklime göç ettiğinde ortaya çıkıyor ve yeniden ilk koşullara döndüğünde kayboluyorsa, bu değişiklikler kalıtsal değildir; canlının genotipine yansımaz ve ancak fenotip değişiklik olarak kalır. Oysa çevre koşullarında hiçbir değişiklik olmadığı halde kendiliğinden ortaya çıkan ve canlının yeni döllerinde de varlığını sürdüren kalıtsal değişiklikler gene yansır; evrimin temeli, değişinim (mutasyon) denen bu kalıcı değişikliklerdir.
Lamarck, canlıların yapısal özelliklerinin değişen koşullara uyum sağlamak üzere değiştiğini ve bu değişikliklerin gelecek kuşaklara aktarıldığını öne sürmüştü. Örneğin zürafaların eskiden kısa boyunlu iken zamanla uzun boyunlu hayvanlara dönüşmesini açıklamak için, başlangıçta bu hayvanların çayırlarda otladığını, besin kaynakları azaldıkça ağaçların yüksek dallarındaki yüksek yapraklara ulaşabilmek için boyunlarının uzadığını savunmuştu. Oysa Darwin zürafalardaki bu değişikliği doğal seçmeyle şöyle açıklar: Rastlantısal bir değişinimle zürafa topluluklarında bazı bireylerin boynu uzamış, bu bireyler yaprakları kolayca yiyebilirken yeni koşullara uyum sağlayamayan kısa boyunlu zürafaların sayısı giderek azalmış ve yaşamını sürdüren uzun boyunlu zürafalar bu değişikliği yeni döllere aktardığından bir süre sonra bütün topluluğunun genlerinde bu özellik belirmiştir.
Evrimin temel basamakları:
Organik evrim kuramı bilinen bütün canlılarının kökenini ve geçirdikleri, anorganik evrim kuramı ise evrenin ve evrendeki bütün cansız maddelerin (yerkabuğundaki bütün madenler ve minerallerle birlikte yeryüzü, öbür gezegenler ve yıldızlar) oluşumunu açıklar. Ve jeolojik zamanlar boyunca, atmosfer ve yeryüzü koşullarının değişmesine paralel olarak canlı türleri de değişmiş, yeni türler ortaya çıkmış, türler ile çevre arasındaki iletişim sürmüştür.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |