|
Alman sosyalist kuramcı ve önder. Düşüncesi felsefe, iktisat, sosyoloji ve siyaset bilimi boyutlarını içerir. Yaşamını kapitalizm eleştirisine ve devrimci mücadeleye adamış; Friedrich Engels ile birlikte yazdığı "Manifest der kommunistisehen Partei" (1848; Komünist Manifesto, 1920/Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, 1991) çağımızın en etkili akımlarından birine adını ve temel siyasal programını vermiş; Das Kapital adlı incelemesi bu programın ekonomik temelini oluşturmuştur. Kişisel yapıtlarıyla olduğu kadar Engels ile ortak çalışmalarıyla da temellerini attığı Marksizm, yalnızca bir kuram ya da yöntem değil, bütünsel bir dünya görüşünün ifadesi olmuştur. Gençliği ve düşüncesinin oluşumu: Yahudi asıllı bir ailenin yedi çocuğundan biriydi. Avukatlık yapan babası büyük olasılıkla mesleğinde ilerleyebilmek için Protestanlığı benimsemiş, oğlunu da altı yaşına geldiğinde vaftiz ettirmişti. Ortaöğrenimini (1830-35) Trier`de tamamlayan Marks, Ekim 1835`te Bonn Üniversitesi`ne girdi. Orada bir yıl beşeri bilimler okuduktan sonra, 1836`da Berlin Üniversitesi`nde hukuk ve felsefe öğrenimine başladı. Berlin`deki en önemli deneyimi Hegel`in felsefesiyle tanışmak oldu. Başlangıçta itici bulduğu Hegelci öğretinin devrimci öğrenci kültürünü derinden etkilediği bu dönemde, sonunda o da Doktorlar Kulübü olarak bilinen Genç Hegelci çevreye katıldı. Grubun başlıca sözcüsü olan Bruno Bauer`in üniversitedeki ilahiyat derslerini izledi. Bu arada Prusya yönetimi, hızla ateizme yönelen ve siyasal eylemden söz etmeye başlayan Genç Hegelcileri üniversitelerden uzaklaştırmaya girişmişti. 1832`de Ludwig Feuerbach`tan sonra, 1839`da Bauer`de görevden alındı. Marks`ın bu yıllardaki en yakın dostu olan Adolph Rutenberg ise, Genç Hegelcileri daha köklü bir toplumsal katılıma çağırıyordu. Bu elverişli, çelişmelerle dolu ortamda Marks`ın siyasal görüşleri liberal demokratlıktan başlayıp devrimci demokratlıktan geçerek sosyal demokratlığa ya da komünizme doğru gelişti. Kuramsal planda ise, gününde insanlığın bilim, düşünce ve kültür mirasının üç ana damarı sayılabilecek olan Alman felsefesi, İngiliz siyasal iktisadi ve Fransız sosyalizmi, önünde peş peşe açılan ve zamanla yeni bir sentezini ortaya koyacağı alanlar oldu. Marks, Demokritos ve Epikuros`un felsefelerinin Hegelci çözümlemesine ayırdığı doktora tezini arkadaşlarının önerisi üzerine Jena Üniversitesi`ne sundu; Nisan 1841`de doktorası kabul edildi. Gene 1841`de Ludwig Feuerbacli`in Hıristiyanlığın Özü adlı yapıtını felsefede büylük bir olay olarak karşıladı. Feuerbach`in Hegel`e yönelttiği maddeci eleştiriyi yerinde bularak, bundan böyle felsefe çalışmalarında Hegel`in diyalektik yöntemiyle Feuerbach`in maddeciliğini birleştirmeye yöneldi. Prusya`nın en gelişmiş sanayi bölgesi olan Köln`de, liberal burjuva muhalefetin yayın organı olarak yayın hayatına yeni atılan günlük Rheinische Zeitung gazetesine Mayıs 1842`de yazı göndermeye başladı. Basın özgürlüğünü ele aldığı ilk makalesinde, özgürlük konusunda mutlak ve evrensel ahlak ilkelerinden yola çıkan soyut idealist bir yaklaşım görülüyordu. 15 Ekim 1842`de gazetenin yayın yönetmeni olan Marks, Mart 1843`e değin Rheinische Zeitung`daki başyazılarında, çok çeşitli toplumsal ve ekonomik sorunlara, bu arada yeni sahneye çıkan kominizim olgusuna değindi. Tirajını üç katına çıkardığı gazetenin, liberal muhalefetin yayın organı olmaktan çıkarak, devrimci demokrasinin sözcülüğünü üstlenmesini sağladı. Marks`ın, Genç Hegelcilerden gittikçe uzaklaşan siyasal görüşlerinin gelişiminde ve felsefesinin idealizmden maddeciliğe yönelmesinde önemli bir aşamayı temsil eden gazete, Rusya`nın baskısı üzerine, Mart 1843`te Prusya yönetimince kapatıldı. Haziran 1843`te çocukluk sevgilisi Jenny von Westphalen`le evlenen Marks, Ekim 1843`e değin onun oturduğu Kreuznacb`ta kaldıktan sonra, karısıyla Paris`e gitti. Kreuznacb`ta yazdığı Zur Kritik der Hegelschen Rechtsphilosophie`de (Hegel`in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı) Hegel eleştirisini Feuerbach gibi dinden değil, toplumsal ilişkilerden yola çıkan bir çözümlemeye dayandırdı. Sivil toplumun devlet tarafından değil, devletin sivil toplum tarafından belirlendiği sonucuna vardığı bu incelemesi ne sonradan yazdığı ve dini "halkın afyonu" sayan ünlü ifadesine yer verdiği giriş metni, 1844`te tek sayısını Arnold Ruge`yle birlikte çıkardığı Alman-Fransız Yıllıklarında yayımlandı. Bu derginin amacı Alman ve Fransız sosyalistlerini birleştirmekti; ama Ruge ılımlı, yalnızca aydınlatıcı nitelikte bir yayından yanayken, Marks yaşamdan ve kitlelerin mücadelesinden kopuk kuramlardan yarar ummuyor, var olan düzenin hiç ödün verilmeden eleştirilmesi ve kuramsal eleştiri ile devrimci uygulamanın birliğini savunuyordu. Aynı dergide yayımlanan Zur Juden frage (1844; Yahudi Meselesi, 1968) adlı yazısında da Marks, Bruno Bauer`i Yahudilerin kurtuluşu sorununa idealist çerçeve içinde yaklaşmakla suçlarken, insanlığın kurtuluşunun yalnızca dinsel ve siyasal değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal baskıları da yok etmeyi gerektirdiğini öne sürüyor; bu arada, yalnızca "siyasal kurtuluş" olarak gördüğü burjuva devriminin sınırlılığına dikkat çekiyordu. Ruge`yle arasındaki görüş ayrılıklarının keskinleşmesi, Almanya içinde gizli dağıtımın zorlukları ve derginin İsviçreli yayımcılarının desteklerini çekmesi üzerine Deutsche-Franzo sische Jahrbilcher`i sürdüremeyen Marks, Paris`te Almanca çıkartılan Vor wliris! (İleri!) adlı gazeteye yazı vermeye başladı. Eylül 1844`te yayın kuruluna katıldığı bu gazeteye, aynı ay içinde birkaç günlüğüne Paris`e geldiğinde tanışıp hemen kaynaştığı Engels`in, Heinricli Heine`nin ve Georg Heiwegh`in yazı göndermesini sağladı. Ağustos 1844`te "Vorwarts!" `te yayımlanan bir makalesinde, Silezyalı dokumacıların ayaklanmasını konu aldı; olayı Alman işçi sınıfının burjuvaziye karşı ilk önemli eylemi olarak değerlendirdi ve Alman halkının kurtuluşunu gerçekleştirecek tek dinamik öğenin proletarya olduğunu ileri sürdü. Paris yıllarında artık ekonomik ilişkilerin bütün ayrıntılarıyla incelenmesi gerektiği sonucuna da varan Marks, yaşamı boyunca uğraşacağı siyasal iktisat konusunda ilk çalışmalarına girişti. John Stuart Mill gibi iktisatçıların temel yetersizliğinin, kapitalizmi tarihsel bir gelişme olarak görmemelerinden ve kapitalist ilişkileri değişmez kabul etmelerinden kaynaklandığını öne sürdü. Paris`te Fransız ve Alman isçilerinin komünist örgütleriyle temasa geçmişti. İsçilerin düşüncelerini "son derece kaba ve zekadan yoksun" buluyor, ama kişiliklerinden heyecan duyuyordu. Ancak 1932`de, Almanca toplu yapıtları içinde yayımlanabilen "Okonomisch-philosophische Manuskripte aus dem Jahre 1844" (1844 El Yazmaları, 1969) adlı, taslak halinde kalmış çalışmasında, ilk kez, üretimin toplumsal süreçteki belirleyici rolüne işaret etti; toplumsal sınıfların maddi temelini özel mülkiyetin ve iş bölümünün oluşturduğunu vurguladı. Sosyal bilimlerin çeşitli dallarına değindiği bu yazmalarında, yabancılaşma ve yabancılaşmış emek gibi bazı temel kavramlarını ortaya attı; özel mülkiyet sisteminin ancak geniş kitlelerin devrimci mücadelesiyle ortadan kalkabileceği sonucuna vardı. Engels`le birlikte tasarladığı Die heilige Familie oder Kritik der kritischen Kritik`teyse (1845; Kutsal Aile ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi, 1976) isçi sınıfının kapitalist toplumdaki konumundan kaynaklanan tarihsel rolünden söz etti. Verimli denemelerle dolu 1844 yılının son baharında daha çok Marks tarafından yazılan Kutsal Aile, Genç Hegelcilerin öznel (subjektif) idealizminin eleştirisine ve maddeci tarih görüşünü geliştirme adımlarına ayırmıştı. Brüksel yılları ve 1848 devrimlerindeki rolü: Prusya hükümetinin girişimleri sonucu Fransa`daki Guizot yönetiminin "Vorwarts!" gazetesini kapatarak yazarlarının birçoğunu sınır dışı etmesi üzerine, Marks Şubat 1845`te Brüksel`e gitti ve o yıl Prusya vatandaşlığını reddetti. Brüksel`de, artık yoğun bir işbirliği içinde bulunduğu Engels ile birlikte, Marksizmin ilk olgun ürünleri sayılabilecek Die deutsche Ideologie`yi (1845- 46; Alman İdeolojisi 1968, 1987) ve çalışmada geliştirilecek temel önermeleri içeren "The sen jiber Feuerbach" `i (Feuerbach Üzerine Tezler) yazdı. Kasım 1845-Ağustos 1846 arasında yazılan, ama tam metni 1844 El Yazmaları gibi 1932`ye değin yayımlanamayan Alman İdeolojisi`nin büyük bölümü, çeşitli eğilimlerdeki Alman sosyalistlerine karşı o günün koşullarını yansıtan bir polemik niteliğindeydi. Birinci cildin ilk bölümü ise tarihsel maddeciliğe genel bir giriş olarak tasarlanmıştı ve çalışmanın kuramsal özünü içeriyordu. Engels`in deyimiyle, sosyalizmin bir ütopya olmaktan çıkarılıp bilimsel hale getirildiği yapıtta, üretici güçlerin gelişmesiyle toplumsal ilişkilerin niteliğinin de değiştiği, bütün tarihsel gelişmenin üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişmeden kaynaklandığı görüşüne ilk kez yer verilmişti. Tarihsel maddeciliğin ilkeleri Alman İdeolojisi`nde açıklığa kavuşturulmuş, ama çalışmayı yayımlama girişimleri sonuçsuz kalmış ve metin Marks`ın ifadesiyle farelerin eleştirimine terk edilmişti. 1847`de yayımlanan Misere de la philosophie`deyse (Felsefenin Sefaleti, 1966, 1979) Marks, bu görüşlerini kamuoyu önünde ortaya koyma fırsatını buldu. Proudhon`un ekonomik kurum ve ilişkilere ahlakçı reformcu bir yaklaşımı içeren Philosophie de Ia misere (1847; Sefale tin Felsefesi) adlı yapıtına yanıt niteliğindeki bu çalışmasıyla, isçi sınıfı hareketini gereksinim duyduğu bilimsel temele kavuşturmayı ve küçük burjuva ideolojisine bağımlılıktan kurtarmayı amaçlıyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısında, belli bir teknolojik indirgemeciliğe zemin hazırladığı düşünülecek olan, "El değirmeni size, feodal beylerin olduğu bir toplumu; buhar değirmeni [makinesi] ise, sanayi kapitalistlerinin olduğu bir toplumu verir" biçimindeki yoğun özetlemesine gene bu yapıtta yer verdi. Ayrıca 20 yıl emek vererek Kapitalde geliştirdiği iktisat kuramının bazı temel önerilerini de, ilk kez Felsefenin Sefaleti`nde yayımladı. Gene 1847`de Engels`le birlikte, Londra`da göçmen Alman zanaatçıların kurmuş olduğu Doğrular Birliği adlı gizli derneğe katıldı. Marks, onların üye olması üzerine Komünistler Birliği adını alan örgütün programını hazırlamakla görevlendirildi. Birliğin ikinci kongresinin ardından, Aralık 1847`de Londra`da Engels ile üzerinde çalışmaya başladığı Komünist Manifesto`yu Ocak 1848`de Brüksel`de tamamladı. Temelde Marks`ın kaleminden çıkan Manifesto, Londra`daki komünistler tarafından hemen benimsendi. KARL MARKS`IN MEZARI BAŞINDA YAPILAN KONUŞMANIN TAM METNİ 14 Mart günü, öğleden sonra üçe çeyrek kala, yaşayan düşünürlerin en büyüğü artık düşünmez oldu. Ancak iki dakika yalnız bıraktıktan sonra, odaya girince, onu koltuğunda rahat, ama sonsuzluğa dek, uyumuş bulduk. Avrupa ve Amerika militan proletaryasının bu adamda yitirmiş bulunduğu şey, tarihsel bilimin bu adamda yitirmiş bulunduğu şey, ölçülemez. Bu devin ölümü ile bırakılan boşluk, kendini duyumsatmakta gecikmeyecek; Nasıl ki Darwin organik doğanın gelişme yasasını bulduysa, Marks da insan tarihinin gelişme yasasını, yani insanların, siyaset, bilim, sanat, din, vb. ile uğraşabilmelerinden önce, ilkin yemeleri, içmeleri, barınmaları ve giyinmeleri gerektiği; bunun sonucu, maddi ilksel yaşama araçlarının üretimi ve, böylece, bir halk ya da bir dönemin her iktisadi gelişme derecesinin, devlet kurumlarının, hukuksal görüşlerin, sanatın ve hatta söz konusu insanların dinsel fikirlerinin üzerinde gelişmiş bulundukları temeli oluşturdukları ve, buna göre, bütün bunların şimdiye değin yapıldığı gibi değil, ama tersine, bu temele dayanarak açıklamak gerektiği yolundaki, daha önce ideolojik bir saçmalıklar yığını altında üstü örtülmüş bulunan o temel olguyu buldu. Ama hepsi bu değil. Marks günümüz kapitalist üretim tarzı ile onun sonucu olan burjuva toplumun özel hareket yasasını da buldu. Artı-değerin bulunması, sonunda, bu konuyu aydınlattı; oysa, burjuva iktisatçıların olduğu kadar sosyalist eleştiricilerin de daha önceki bütün araştırmaları, karanlıklar içinde yitip gitmişlerdi. Bu türlü iki bulgu koca bir yaşam için yeterdi. Kendisine böyle bir tek buluş yapma nasip olana ne mutlu! Ama Marks araştırmada bulunduğu her alanda (bu alanların sayısı çoktur ve bir teki bile yüzeysel irdelemelerin konusu olmamıştır), hatta matematik alanında bile, özgün buluşlar yaptı; Ama onun etkinliğinde asil önemli olan, hiç de bu değildi. Marks için bilim, tarihi etkinliğe geçiren bir güç, devrimci bir güçtü. Pratik uygulamasının düşünülmesi belki de olanaksız olan herhangi bir teorik bilimdeki bir bulgudan duyabileceği sevinç ne denli katıksız olursa olsun, sanayi için, ya da genel olarak tarihsel gelişme için doğrudan doğruya devrimci bir önem taşıyan bir bulgu söz konusu olduğu zaman duyduğu sevinç bambaşkaydı. Böylece Marks, elektrik alanındaki bulguların gelişmesini ve, daha şu son günlerde, Marcel Deprez`in çalışmalarını çok dikkatli bir biçimde izliyordu. Çünkü Marks, her şeyden önce bir devrimciydi. Kapitalist toplum ile onun yaratmış bulunduğu devlet kurumlarının yıkılmasına şu ya da bu biçimde katkıda bulunmak, kendi öz durumunun ve gereksinmelerinin bilincini, kendi kurtuluş koşullarının bilincini kendisine ilk onun vermiş bulunduğu modern proletaryanın kurtuluşuna yardımda bulunmak, onun gerçek yönelimi işte buydu. Savaşım onun en sevdiği alandı. Ender görülür bir tutku, bir direngenlik ve bir başarı ile savaştı o. 1842`de birinci Rheinische Zeitung`a, 1844`te Paris`teki Worwärts`a, 1847`de Brüksel`deki Deutsche-Brüsseler-Zeitung`a, 1848-1849`da Neue Rheinische Zeitung`a 1852`den 1861`e değin New York Tribune`e katkı, ayrıca, bir sürü kavga broşürünün yayınlanması, tüm yapıtının doruğu olan büyük Uluslararası Emekçiler Derneğinin kuruluşuna değin Paris, Brüksel ve Londra`da çalışma, işte, eğer başka hiçbir şey yapmasaydı bile, yapıcısının gurur duyabileceği sonuçlar. Marks, iste bu yüzden zamanının en sevilmeyen ve en çok kara çalınan adamı oldu. Mutlakiyetçi olduğu kadar cumhuriyetçi hükümetler de kovdular onu; tutucu burjuvalar ile aşırı demokratlar onu kara çalma ve kargaşalara boğmakta birbirleri ile yarışıyorlardı. O bütün bunları, hiç aldırmaksızın, örümcek ağları gibi yolunun dışına atıyor ve ancak çok zorunlu durumlarda yanıtlıyordu. Sibirya madenlerinden Kaliforniya`ya değin, Avrupa ve Amerika`nın her yanına dağılmış, tüm dünyanın milyonlarca devrimci militanı tarafından ululanmış, sevilmiş ve aklanmış olarak öldü o. Ve ben çekinmeden söyleyebilirim ki, onun birçok karşı-düşüncede olan hasmı olabilirdi, ama kişisel düşmanı pek o kadar yoktu. Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|