|
Seri üretim 1970’li yıllara kadar dünya ekonomik konjonktürüne cevap verebilmiştir.1945 1970 yılları arasındaki dönem Altın çağ olarak adlandırılır. Fordist yapılanmalar çerçevesinde seri üretim, geniş ölçekli üretim birimlerinde yine çok sayıda iş görenin istihdam edilmesinden oluşmaktaydı. Standartlaştırılmış ve küçük parçalara ayrılmış işlerde çalışanlar yine standart ve eskiye oranla daha yüksek ücretler alıyorlardı. Seri üretim modeli talepteki ani düşüşler karşısında duyarlıdır. Bunalım dönemlerinde talepteki ani düşüşleri önlenmek amacıyla ücretler yükseltilmiş, kredi olanakları arttırılmış, ücretsiz kesime yapılan maddi yardımlar da arttırılmıştır. Ancak 1970’lerin başından itibaren bu yapı işlerliğini yitirmeye başlamıştır. İç pazarların doyması ve tüketicilerin seri üretim ürünleri yerine kendi kişisel ihtiyaçlarına cevap veren esnek tarzdaki ürünleri tercih etmesi, hammadde fiyatlarının aşırı yükselmesi, bu modelin sorgulanması sonucunu doğurdu. Böyle bir ortamda üretim sürecinde, çıkış noktasını yüksek teknolojiler oluşturdu. Daha liberal politikaların uygulandığı bunalımı rahatlıkla atlattı. Japon modeli ürün elastikiyetine dayanıyordu ve ileri teknoloji kullanımına elverişliydi. Ürün elastikiyeti sonucu farklılaşan tüketici taleplerine cevap verebilme becerisi, sürekli geliştirme, düşük maliyet_kaliteli ürün, seri üretim yerine yalın üretim modellerine geçiş (takım çalışması, toplam kalite yönetimi, kaliteye dayalı rekabet stratejisi, sıfır hata) Japonya’nın önünü açmış 1980’li yıllara gelindiğinde Japonya’nın otomotiv sektörünün % 50 sine hakim duruma gelmesine yol açmıştır. Japonya’nın bu önlenemez üstünlüğü Avrupa piyasasını da ciddi bir şekilde daraltmış;bu bunalımdan çıkış yolunda Avrupa bölgesel bütünleşme adı altında Avrupa Birliği (ticaret bloğu) kurma yoluna gitmiştir. Bunun yanı sıra NAFTA (Kuzey Amerika Ticaret anlaşması), yeni sanayileşen ülkeler(Tayvan,Tayland Güney Kore gibi) gibi oluşumlar da söz konusudur. AB konusunda getirilebilecek eleştiri bugün ki korumacılık yapısından yeni düzene geçmek konusunda adımlar atması gerektiği olabilir Bugün teknoloji ve küreselleşme, değişime birlikte yön vermektedir. 1980`li yılların sonuna gelindiğinde, dünyanın ekonomik ve siyasal çehresi hızlı bir şekilde değişmeye başlamış, ulusal egemenlik kavramı yeniden yorumlanmış, daha önce ulusal düzeyde değerlendirilen konular uluslararasılaşmış, sermayenin serbest dolaşımı artmış, sınırlar önemsizleşerek ulusal rekabet küresel rekabete dönüşmeye başlamıştır. Uluslararası ticaret ve yatırımlardaki engellerin azalması sonucu, ulusal piyasalar hızla ve artarak birbirine daha bağımlı hale gelmiş, rekabetçi baskılar artmıştır. Firmalar da daha rekabetçi ve dinamik olan bu pazarda, varlıklarını devam ettirebilmek için rakipleriyle kıyasıya rekabet etmeye, daha kaliteli ürünleri daha ucuza üretebilmenin yollarını aramaya, stratejilerini yeniden gözden geçirmeye başlamışlar ve dünya çapında kar hedefine yönelmişlerdir. Artan ticaret ve yatırım hacmi son derece güç bir küresel rekabete yol açınca, şirketler arasındaki ortaklık ihtiyacı da hızla artırmıştır. Ulusal piyasada ya da dünya piyasalarında rekabet etmek isteyen firmalar faaliyetlerini artık global bir temel üzerine koordine etmek ,üretim sistemlerini uluslararası bir esas üzerine entegre ederek küresel olmak zorundadır. Uluslar arası şirket stratejileri her geçen gün artan güç rekabet koşullarında esnek olabilme kabiliyetini de bünyesinde taşımak zorundadır. Son yıllarda değişen stratejiler de buna örnek olarak gösterilebilir. Global değil ağırlıklı Amerikan kültürü yaratıldığı eleştirisi şirketleri bu konuda yeni önlemler almaya itmiştir. Hizmet verdiği farklı ülke kültür değer ve normlarından hareketle bu konulara yönelik, yerel değerlerle uzlaşır nitelikte farklı bir ürün geliştirme veya bunun sunumunda yine söz konusu ülkeye hitap edebilecek görsel ve yazılı reklam sunumları, başvurulan yeni stratejilerdir. İftar sofrasında Cola’nın sanki geleneğin bir parçası gibi masadaki yerini alması güzel bir örnektir. Bunun akıllarda kalması ve dikkat çekebilmiş olması ,olumlu olumsuz eleştirilere hedef olması(olumsuz eleştiri de iyi değerlendirildiği taktirde kazanım olarak geri döner) reklamın ve stratejinin başarısıdır. Mc Donald’s ve Burger King gibi fast food tarzının örnekleri olan büyük işletmelerin dürüm ve köfte uygulamalarına geçişi yerel düşünüp global hareket etme konusunda ki çarpıcı örneklerdir. Coğrafi özellikler dini tabular da kişilerin farklı mallara yönelmesine neden olabilir. Bütün bu ayrımların farkına varılarak müşterinin beklentisine yönelik pazarlama çalışmaları yapılmalıdır. Aksi taktirde müşteri kaybı kaçınılmazdır. Fransa’da yenilen salyangoz soslu bir et yemeği veya Çin’deki köpek eti Türkiye’de yaşayan herhangi bir kişi için şayet farklı damak zevklerini tadıma gibi gurmelik tarzında bir ilgisi yoksa çokta tercih sebebi olmayacaktır. Vejeteryan bir insana içinde kıyma ve soğan karışımı bir tadı pazarlamaya çalışmanın da oldukça komik bir durum arz edeceği kanısındayım. Önemli olan bizim kültürümüzün bir paçası olan lahmacunu belki içeriğini bir nebze farklılaştırarak (bazı vejeteryanlar tavuk veya hindi etine olumlu yaklaşmaktadırlar) pazarlamayı becerebilmektir. Mekanda yaratılan farklı atmosfer (belki kişiyi ayrıcalıklı hissettirmek), müşteri tatminine yönelik uygulamalar (dökülen colanın yenisiyle değiştirilmesi), fiyat farklılaştırmaları (belli bir para biriminin karşılığı her ülkede farklı olabilir, ucuz mal kalitesiz mal anlayışını bertaraf etme veya orta gelir grubunun kolaylıkla satın alabileceği bir malın farklı bir ülkede de yine aynı gelir grubuna dahil kişilerin almasına olanak sağlama çabaları), kalite garantisinin zaten müşteri tarafından bilindiği ve ondan başka bir seçenek olmadığının kişi dimağına yerleştirilmesi ,bazen bir malı satın alırken onun belli bir kalıp statüyü de beraberinde kişiye hediye etmesi gibi farklı imaj satış çalışmaları da söz konusudur. Global kültüre yapılan en radikal eleştiri küreselleşmenin kültürel motifleri kullanarak, kendi emperyalizmini yarattığı ve bu durumun sömürgecilikle aynı olduğudur. Emperyalizm ulusal bir ideolojiye sahipken bugünkü durum ideolojik ve ulusal karakteri aşmakta ve teknolojik altyapıyı da kullanarak kozmopolit bir yapıya bürünmektedir. Global kültüre taraf olmak veya ona karşı çıkmak yerine durum belirleme çalışmalarının yapılması, negatif yönlerinin asgariye indirilmeye çalışılması daha mantıklı bir çözüm yolu olacaktır.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|