Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: EKONOMİ
    Konu: Avrupa Birliği ve Türkiye


Avrupa Topluluğu ilk olarak 1952 Paris Antlaşması ile AKÇT olarak kurulmuştur. Topluluğun temel hedefleri; ortak pazara kurma, üyelerin ekonomik politikalarını yaklaştırmak, üyeler arasındaki ilişkilerin ve yaşam düzeylerinin dengeli ve devamlı gelişmesini sağlamak, ekonomik ve parasal bir birlik oluşturmak, ortak bir dış politika ve güvenlik politikası uygulamak, hukuk ve içişleri alanında daha sıkı iş birliği gerçekleştirmek, insan haklarını topluluk hukukunun genel ilkesi olarak kabul etmek. Avrupa Birliği edindiği bu amaçlarla global dünyanın bir ayağını oluşturuyor.
Türkiye ise içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durumuyla henüz bu birliğe tam üye olmamıştır. Avrupa Birliği 1973’de ilk genişleme (İngiltere, İrlanda, Danimarka katılmıştır) 1981’de 2. genişleme (Yunanistan katılımı) 1986’da 3. genişleme
(İspanya ve Portekiz katılımı) yaşarken Türkiye neler yapıyordu? 60’larda Türkiye güçlü sayılabilecek bir devletti. GSMH’si ve kişi başına düşen gelirler oldukça iyiydi. 70’lerde henüz Türkiye’de Güneydoğu sorunu yaşanmıyordu, Kıbrıs sorunu yoktu ve Yunanistan AB’ye katılmamıştı dolayısıyla bizi veto edemeyecekti. Ancak Türkiye AB’ye girme fırsatını göz göre göre kaçırmıştır. 1987 de tam üyelik kabul edilmedi. 1995 de ise bu kapı biraz aralandı. Gümrük birliği büyük bir zafermişçesine Türkiye’ye anlatıldı. Oysa AB’nin hak ve nimetlerinden diğer üçüncü dünya devletleri gibi yararlanamadan vermiş olduğumuz ayrıcalıkların bir belgesidir. Eğer aksi olsaydı Gümrük Birliğine tarım ve hizmet sektörü de dahil edilirdi. İş dünyasının gümrük birliğine karşı çıkması Türkiye’nin rotasını tehdit eder. Çünkü bunu kabul etmemesi Ankara Antlaşması’na aykırıdır. Bu da hukuki bir boşluğu gösteriyor. Tam üyeliğe geçmeden gümrük birliğine alınmamız rekabet gücümüz azaltmaktadır. Türkiye’ye AB’nin yapmış olduğu haksızlıklar nelerdir?
Bizi diğer aday ülkelerin her zaman gerisine atmaları
Gümrük Birliğine tarım ve hizmet sektörünü almamaları
Öncelikli siyasi kriterler arasına Kıbrıs sorununun verilmesi
Türkiye’yi 2010 yılına kadar olan planlara dahil etmemeleri
Uluslar arası hukuka göre Kıbrıslı Rumlar Türkiye’nin müsaadesi olmadan AB’ye giremez. Hukuk kurallarının çiğnenerek Kıbrıslı Rumlara tam üyelik çalışmaları başlatılmıştır.
Fransız parlamentosundan çıkan kararla ermeni soykırımı Türkiye’ye kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Yunanistan Türkiye’yle olan sorunlarını AB’ye taşımayacağını belirtmiştir ancak vetolarıyla buna devam etmiştir.

Türkiye’nin AB’ye giremeyişi sadece dış nedenlerden kaynaklanmamaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu
siyasi ve ekonomik durumu da buna engel teşkil etmektedir. 1950’lerden günümüze Türkiye’de siyaset kurumu ekonomiyi taşıyamamaktadır. Yasama, yürütme, ve yargı hepsi siyasilerin elindedir. Yapılan politik hatalar Türkiye’yi
içinden çıkılmaz krizlere sürüklemektedir. Ekonomik istikrarsızlıklar, her yeni gelen siyasi yapının yönetim becerisi olmayan kadroları oluşturması durumu güçleştirmektedir.ekonomisi ve siyaseti güçsüz olan bir toplumu hangi topluluk arasına almak ister? Bizim Avrupa Birliğine girişimizin önünü tıkayan en önemli etkenlerden biri de budur.
AB’nin bizden istediklerini gerçekleştirmemiz sürekli gecikmektedir. Ancak bundan AB endişeli değildir. Çünkü Türkiye ile olan ilişkilerini gümrük birliği ile bir kalıba sokmuştur.
1999 da Helsinki Zirvesi ile adaylık statüsü kazanıldı. 99 da aday ilan edilen Türkiye 2000 yılını her yönden boş geçirmiştir. Hükümetin yapmış olduğu programlar ileriye dönük olamamıştır. Hazırlanan ekonomik programın başarısızlığa uğrayarak sadece AB değil diğer ülkelerin de bize bakışı değişmiştir. Her şeyden önce AB’ye katılacaksak güçlü bir ekonomimizin olması gereklidir. Bunu için kendi kaynağımızı kendimiz üretmeli, standartlaşmış teknoloji yerine yüksek teknolojiyi kullanmalı, mali ve reel sektörleri kontrol altına almalıyız. Tabi ki bunlar kolay işler değil.
Ekonomik sorunlarımızı hallettikten sonra siyasi kriterler önümüze sunuluyor. Bize ermeni soykırımını kabul ettirmeye çalışıyorlar, bir diğeri ya Kıbrıs ya AB. Diyelim ki bunlara göz yumduk. Daha sonra başka sorunları ortaya atacaklar ve pazarlığa girişeceklerdir. Çünkü tarihin hiçbir döneminde güçlü bir Türkiye istenmemektedir.
AB ile olan ilişki kesilsin demek çok büyük bir yanlıştır. Sorun AB ile olan asimetrik ilişkilerdir. Tek tarafın çıkarlı olacağı ve geleceğimizi ipotek altına alacak anlaşmalardan kaçınılmalıdır. Türkiye yaptıkları ve imzaladıklarıyla kendi gücünü azaltmamalıdır ve AB’ye ayrıcalık tanımamalıdır.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |