|
Laiklik özünde, din alanı ile dünya ve kamu işleri alanının birbirlerinden ayrılmaları, birbirine karışmamaları anlamına gelir. Bir yönetim ilkesi ya da devletin niteliklerinden biri olarak kişileri ilgilendiren yönü ile bir dokunulmazlık alanı da çizer; kişilerin dinsel inanç ya da inançsızlıktan, din buyruklarını yerine getirip getirmemekten dolayı kınanmasını, ayırım gözetmemesini, serbestçe ibadet edebilmesini, ibadete zorlanmamasını vb. öngörür. Demokratik bir ülkede mutlaka uygulanması gereken bir ilkedir. Laiklik sayesinde hukuken de dinin hiç bir sosyal, ekonomik, siyasal ya da kişisel çıkar sağlamak için kullanılamayacağı ve halkın din seçimi konusundaki seçimlerinde tamamen özgür olduğu belirtilmiştir. Batı toplumlarının ve devlet düzenlerinin laiklik doğrultusundaki evriminin özü, devletin belli bir dini temsil etmekten çıkarılması, din ve devlet ayrıcalığının sağlanması ve devletin her türlü inanç karşısında tarafsız ve eşit davranmasıdır. Bu, öncelikle, devletin belli bir din ya da mezhebe bağlı olmaması; herhangi bir din ya da mezhebin savunuculuğunu ve yayıcılığını yapmaması ve belli bir din ya da mezhebin örgütlenmesine karışmaması demektir. Laik devlet düzeni, din ve ibadet, inanma ve inanmama özgürlüklerini de güvence altına alır. Kişilerin dinsel inançlarını seçmek, bunlarım gerektirdiği bireysel ve toplu ibadetleri yerine getirmek ya da hiçbir dinsel inanç beslememek ve bundan ötürü de kınanmamak konusunda mutlak dokunulmazlığı ve özgürlüğü vardır. Osmanlı monarşisi, Tanzimat Dönemi`nde değişik din ve mezheplerden uyruklarına yasa önünde eşitlik hakkı tanımakla birlikte yıkılana değin din kurumu ve ideolojisiyle iç içe geçmiş bir devlet olma niteliğini korudu. II. Meşrutiyet`ten sonra ise ulusçuluk akımının ve pozitif bilim düşüncesinin gelişmesi laiklik yolundaki arayışların serpilmesine zemin hazırladı. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Atatürk, Meşrutiyetteki zeminden yararlandı, ancak bu seferki eskisinden çok daha iddialı bir atılım olacaktı. Çünkü İslam dini, din ve devlet, ya da din ve dünya işleri ayırımına karşıydı. Yalnızca inanç ve ibadeti değil, toplumsal ve dünyevi alandan uzaklaştırarak bireylerin vicdanlarına itilmesi kolay değildi. Yani laikliği Türk devletinin hemen benimsemesi zor olacaktı. Fakat Atatürk`ün o zamana kadar, yaptığı yenilikler sonucunda o kadar başarılı olduğu herkesçe biliniyordu bu yüzden umut vardı. Nitekim öyle de oldu. Türk halkı, liderlerine güvendiler ve daha demokratik olup gelişme yolunda önemli bir adım atmışlardır. En son 1953`te yapılan Ceza hukukunda yapılan düzenlemeler sonucunda da, laikliğe aykırı olarak devletin sosyal, ekonomik, siyasi ya da hukuki temel düzeninin kısmen de olan dini inançlara uydurulması amacı ile örgütlenmesini, kişisel çıkarlar için propaganda yapılmasını ya da din duygulanın sömürülmesini cezalandırmıştır.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|