|
Kent sayılan yerler dışında kalan kesimlerin kırsal alan olarak düşünülmesi bugün kabul görmemektedir. Sadece coğrafi konumu veya nüfusla ilgili parametrelerden çıkarılan sonuçlarda yine kırsal alanı ifade etmekte eksik yaklaşımlar olur. Bir ülkede belli bir yörenin kırsal nitelikte oluşu daha çok sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yönü ile ölçülmektedir. Ekonomik yönden doğal kaynaklarla sınırlı, teknolojik gelişmelerin yavaş ve diğer yörelere kıyasla gecikmeli olarak kabullenildiği, hayatın daha çok geleneklere göre şekillendiği kendine özgü kültürel yapısı bulunan, ülkenin diğer yörelerine kıyasla refah seviyesi düşük yerler kırsal alan olarak kabul edilir. Kırsal alanlar için kalkınma planlamaları yapılırken ekonomik ve toplumsal boyutlar birlikte ele alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Bir ülkede kırsal kalkınmanın hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi o ülkenin genelde tarihi gelişme süreci, sosyo- ekonomik ve jeopolitik yapısıyla beraber kültürel iç dinamikleriyle de yakından ilgilidir. Hızla gelişen teknolojinin nimetlerinden en son yararlanabilen kesim olması, geleneksel üretim araçlarının değiştirilmesinin zor oluşu ve daha çok tarıma dayalı ekonomik yapısı nedeniyle arz-talep elastikiyetinin olumsuz etkileri kırsal alanda kalkınmayı sınırlandıran başlıca unsurlardır. Özellikle kalkınmışlık ölçüsü olarak kabul edilen düşük talep elastikiyeti gelişmiş ülkelerde bile tarım gelirinde düşüşe neden olmaya devam etmektedir. Tarıma dayalı ekonomik yapısı nedeniyle ekonomik dengesizlikler kırsal kesimin sürekli aleyhine olmak üzere büyük gelir farklılıkları doğurmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak ta kırsal alan cazibesini yitirmekte ve sağlıksız göç olgusu meydana gelmektedir. Kalkınma planları yapılırken özellikle ekonomik farklılıkları giderici, milli gelirin dengeli bölüşümü esas alınmaktadır. Kırsal alanda ekonomik faaliyetin artırılıp, doğal ve kültürel varlığın korunarak yerinde kalkınmanın gerçekleştirilmesi kırsal kesimin; küresel ekonomi ve öncelikle milli ekonominin bütün sektörleriyle entegre edilmesiyle olur. Bunun içinde alt yapı düzenlemeleri ve çağdaş teknolojilerin kırsal alanda en ileri düzeyde kullanımını sağlayarak sanayi ve hizmetler sektörünü kırsal ekonominin önemli bir parçası haline getirmek öncelikle ele alınması gereken hedef olmalıdır. Türkiye’de Kırsal Yapı ve Sorunları: Ülkemizde kırsal alan yerleşim yapısını geri kalmış bölgelerde bulunan il, ilçe, belde, köy, mezra, kom, oba ve mahalle gibi birimler oluşturur. 1998 yılı itibariyle köy ve bağlı birimlerinin sayısı (Köy 37720, bağlısı 46191) 83911 olup bu birimlerde toplam 23157842 insan yaşamaktadır. 1927 yılında kırsal alanda yaşayan nüfus toplam nüfusun % 75`ini oluştururken 1970 yılında % 65`e 1980 yılında % 56.1`e 1990 yılında % 41`e düşmüştür. Kırsal alanda ailelerin büyük bir bölümü geçimini tarımdan sağlamaktadır. Yurdumuzda ekili-dikili alanlar 1940 yılında 14.8 milyon ha iken 1990 yılında 28 milyon ha `a yükselmiştir. Yurdumuzda mera olarak kullanılan arazi miktarı yaklaşık 21.5 milyon ha `dır. Bu miktarın çok önemli bir kısmı da plansız ve aşırı kullanım sonucu özelliğini yitirmiş ve fonksiyonlarını yerine getirememektedir. Yurdumuzda yetiştirilen hayvan sayısı 1940 yılında 56.4 milyon baş iken 1962 yılında 71 milyona çıkmış, 1991 yılında 65.2 milyona gerilemiştir. Bu gerilemenin nedenleri içerisinde mera alanlarının zayıflatılması önemli bir yer tutmaktadır. Yurdumuz orman varlığı yönünden de zengin sayılmaz. İklim ve toprak özellikleri yanında insan faaliyetlerinin etkisi ile belli bölgelerde yoğunlaşmış, homojen bir dağılım göstermeyen yaklaşık 23 milyon ha alana yayılmış orman varlığımız mevcuttur. Geleceğe yönelik kırsal alan planlamasında arazi kullanımında gerekli değişiklikler aşağıdaki şekilde önerilmektedir. Türk tarımının en önemli sorunlarından birisi de tarımsal işletmelerin ve parsel büyüklüklerinin giderek küçülmesidir. Yaklaşık olarak 4100000 tarım işletmesinin % 5`i 20 ha `dan fazla araziye sahiptir. % 80 işletme 20 ha `dan az ve toplam % 2.5 işletmede ise arazi sahibi olmayıp kiracılık veya yarıcılıkla tarım yapmaktadır. 1952’de 2.5 milyon olan işletme sayısı 1980‘lerde 3.5 milyona ulaşmış ve 1990’larda 4 milyonu aşmıştır. Aynı dönemde parsel sayısı 15.7 milyondan 23 milyona ulaşmış mevcut yasal boşluklar nedeniyle parseller küçülmeye devam etmektedir. Bunun sonucu olarak ta tarımsal işletmeler ekonomik olmaktan çıkmakta, toprakların aşırı kullanımı sonucu bozulması veya erozyonla kaybı giderek artmaktadır. Doğal kaynakların geliştirilmesine yönelik eksiklikler ve halen ülke nüfusunun büyük bir kısmının kırsal alanda yaşaması dışında, kırsal alanda önemli ekonomik ve sosyal alt yapı problemleri mevcuttur. Yol, su, elektrik, sağlık ve eğitim gibi temel sosyal amaçlı hizmetlerle birlikte, tarım dışında insanın geçimini temin edeceği üretime yönelik ekonomik alt yapının düzenlenmesindeki yetersizlikler başlıca sorunları teşkil etmektedir. Bugün kırsal kesimdeki okur yazar oranı yurt ortalaması ile kıyaslandığında çok düşük olduğu görülür. Gerek okul sayısı gerekse personel, araç ve gereç yönünden nitelik ve sayının yetersizliği, bazı geleneksel yaklaşımlar ve ekonomik yetersizliklerle birleşince kırsal alandaki bu sorunu müzminleştirmektedir. Sağlık hizmetlerinde de benzer sorunlar karşımıza çıkar, özellikle personel ve ekipman yetersizliği kırsal alanda temel sağlık hizmetlerini sınırlayan en önemli faktördür. Bugün yurdumuzda ulaşımı olmayan yerleşim birimi bulunmamakla birlikte yeterli olduğu söylenemez. Yaklaşık 320000 km köy yolu ağı ile 75444 adet yerleşim ünitesine ulaşım sağlanmaktadır, geri kalan 6171 adet köye de Devlet il yolları ağı ile ulaşılmaktadır. Yol standartlarının kullanım kapasitesiyle orantılı olmaması bazı yerlerde ihtiyacı karşılamada zorluklara neden olurken bazı yerlerde de ihtiyaçtan fazla olup kaynak israfına neden olmaktadır. Kırsal alanda 1998 yılı Ocak ayı itibariyle içme suyu bulunan ünite % 70, yetersiz suyu bulunan ünite % 13 ve sağlıklı suyu bulunmayan ünitede % 17 `dir.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|