Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: SOSYAL BİLİMLER
    Konu: Dil Kültür İlişkisi


Kültür günlük yaşayışımızda, dini ve estetik telakkilerimizde hatta sevinç ve sıkıntılarımızda kısaca her çeşit sosyal münasebetlerimizde kendini gösteren bir hayat tarzıdır. Kültür, bilgi, inanç, ahlak ve töre ile ilgili olup tarih boyunca fertlerin kazandıkları sosyal alışkanlıkları içine alan manevi bir kaynaşmadır*. Dikkat edilirse kültürün tanımı içerisinde bir çok faktörün etkileri görülmektedir. Bu faktörlerin en önemlilerinin ifade bulması, anlam kazanması, önemli bir unsurla değer kazanıyor. İşte bu unsur kültürlerin aynası olma özelliğini gösteren dildir.
Bu bakımdan dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıtadır. İnsanlar duygularını, düşüncelerini, fikirlerini, hükümlerini birbirlerine nakletmek, maramlarını birbirine anlatmak anlatmak için dil denilen bir vasıtaya başvururlar. Dikkat edilirse kültürün tanımında ve dilin yapısında bir bir iletişim, etkileşim var. İnsan kendini bulabileceği, iletişim kurabileceği ortak bir birliktelik alıyor. Bu birlikteliği sağlayacak ki, bir toplum oluşmuştur, bir iletişim aracına ihtiyaç duyar. İşte bu ortak araç dil olmuştur. bir nevi milletleri millet yapan amil kültür olunmuş oluyor ve kültür deyince akla bağlayıcı unsur olan dil geliyor.
Şunu anlıyoruz ki insanlar bir bütün içinde birlik ve beraberliklerini dil sayesinde kurmuş oluyorlar. Örneklendirmek gerekirse, herhangi bir insanın bir şiir yazdığında bunu paylaşma ihtiyacı duyacaktır. İte bu noktada aynı dini paylaşsa, aynı coğrafyada olsa da başka bir insanla, aynı duyguları
paylaşamazlar. Ve bu durum o insanı farklı topluluklar aramaya iter. Ta ki duygularını paylaşacağı insanlara ulaşana kadar. Görülüyor ki dil birlik ve beraberlikte önemli bir unsur. Böyle bir durumda da şu gerçek ortaya çıkıyor: dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için insan topluluklarına bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir cemiyet yani millet haline getirmiş oluyor.
Bu bölüme kadar dilin ve kültürün ne olduğuna değindik. Dil sayesinde kültürün şekillendiğini, bağlayıcı
ve birleştirici unsur olduğunu öğrendik. Bu bölümde de kültür ve dil arasındaki sıkı münasebetin bir birlerine yansımalarının ne olduğu üzerinde duralım. Öyle ki dil ile kültür arasında içice geçmiş kaynaşmış bir ilişki vardır. Bu sıkı ilişki kültürleri devamlı hareket halinde kılar. Yani kültürde olacak değişmeler, olduğu gibi dillerde görülecektir. Milletleri etkileyen olaylar veya toplumlara gelen yeni medeniyet anlayışları kültürü de etkileyecek bu da doğrudan dile yansıyacaktır. Yeni bir hayat ve medeniyet anlayışı çizen millet, kültüründe yaşadığı değişimi ve özellikleri dilde de görecektir. Kültürler zaman içinde bazı bozulmalara gidebilir, medeniyet anlayışındaki değişmeler kültürleride etkileyecektir. Bu noktada bazı medeniye değişimlerini kültürler kaldıramaya bilirler. Sonuç olarak çıkılması güç tehlikeli ve büyük bunalımlara düşebilirler. Bu felaketten çıkış yolu bulunmadığı taktirde birlik ve beraberlikte çözünmeler başlar ve bir millet tarihten silinebilir. Bütün bu anlatılanlara en büyük kalkan, bu bunalımları aşmada en önemli silah dil olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü dil milleti millet yaptığı gibi dışa karşıda, kültüre kalkan görevi yapmaktadır.
Şöyle ki kültürde görülen yozlaşma dile de yansıdığı için dilde meydana gelen çatlamalar yabancılaşmalar büyük bir tehlikenin sinyalleri olacaktır. Çünkü dil kendi kanunlarına aykırı zorlamaları hiçbir zaman benimsemez bu zorlamalar kültür bunalımlarının ve çatışmalarının başlangıcını gösterecektir. Bu dil değişmeleri toplumda krizler doğurur ve bu krizler kendilerini en iyi uslüp değişmelerinde gösterirler. Bu uslüp değişimin olduğu yerde kültürel çözülmelerin başladığının habercisi olur. Bu örneklerden de anlıyoruz ki dil kendi kanunlarına sıkı sıkıya bağlı olarak kültürü koruyor. Kültürün yaşayacağı tehlikeleri önceden açık bir şekilde haber veriyor.
Dilin ve kültürün değişiminde veya zorla değiştirilmesinde ortaya çıkan sorunlar ve sıkıntılara değindikten sonra
dilin işlevsel yönünden bahsetmek istiyorum. ” Hangi ulusun dilini kullanıyorsan o ulus gibi düşünüyorsun” sözünde de görüldüğü gibi dil onu konuşanların duygu, düşünce ve hayal dünyalarını tayin eden bu şekilde birey bir kültüre ait olma hissi içinde o dili işleyip kültürü zenginleştirir. Böylece kültürü zengin olan bir milletin kelime hazinesi de gelişecektir. Kelime hazinesi zengin olan bir toplumda daha çok düşünecek ve üretecektir. Zaten kültürde insanların ürettikleri ortaya koydukları birikimler çabalar değil midir?
Öyle ki bir dilde ne kadar kelime hazinesi varsa o dili kullanan milletin dünya görüşü de o kelimelerle sınırlı olacaktır. Sınırlı bir kelime hazinesinin olması dar düşünen bir toplumu doğurur. Böyle olunca dışardan gelen medeniyet ve kültür akımlarına karşı koyamaz ve asimik olmaktan kurtulamaz. Kültürde maddi ve manevi her şeyin işlenmesi dilinde işlenmesi ve geliştirilmesi gerekir. Bununda en önemli yolu bilinçli ve sürekli okumaktan geçer. Okumanın getirdiği birikimle en güzel şekilde aktarılmalıdır.
Sonuç olarak dilin milli birliği sağlayan en önemli araç olduğu bir kez daha çok iyi kavranmalı; dışardan gelen medeniyet akımlarıyla dilde meydana gelen bozulmalara kısa zamanda önlemler alınmalıdır. Dil meselesinin önemi her fırsatta vurgulanmalı; Türk dilini çok iyi kullanan ve konuşan Türk gençliği yetiştirilmelidir.
Deniz Çınkır
Edebiyat Öğretmeni
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |