|
Eserin baş kahramanı Neriman lise yıllarında tanıştığı ve yedi yıldır birlikte olduğu dostu Şinasi’den gittikçe uzaklaşmaya baslar. Artık o Şinasi’nin ve çevresindekilerin tanıdığı Neriman değildir. Giyimi, zevkleri, derslerine ve çevresine karşı tavırları değişmiştir. Doğu medeniyeti ve ona ait herseyden nefret etmekte, buna karsilik Bati medeniyeti ve ona ait herseye sevgi duymaktadir. Bu yüzden istanbul’da Batinin etkilerini en çok üzerinde tasiyan Beyoglu semtine karsi asiri bir sevgi duyar ve her firsatta evlerinin bulundugu Fatih`ten tramvaya binerek oraya dolasmaya gider. Bu arada konservatuarin Bati Müzigi Bölümü ve Beyoglu’ndan tanistigi zengin aile çocugu Macit ile arkadas olur. Macit onun gözünde Batiyi ve medeniliği temsil eden bir gençtir. Bu yüzden ona karsi bir sevgi duyar. Hatta Neriman birgün Sinasi’ye yalan söyleyerek Macit ile bulusmaya gider. Fakat Sinasi bu yalanin farkina varir ve aralari iyice bozulur. Birgün Macit Neriman’i zengin insanlarin katilacagi büyük bir baloya davet eder. Neriman da bu baloya katilmayi çok istemektedir. Baloya gitmeye izin alabilmek ve gerekli parayi temin edebilmek için, son zamanlarda degisen tavirlarindan dolayi kendisine kizmakta olan babasi Faiz Bey’in gözüne girmeye çalisir. Uzun konusmalarin ardindan Faiz Bey, Sinasi ile birlikte gitmeleri sartiyla baloya gitmesine izin verir. Bunun üzerine Neriman baloda giyecegi bir elbise almak için Beyoglu’na gider. Dönüste dayisinin evine ugrar. Fakat burada dayisinin kizlarindan dinledigi bir olay Neriman’in hayatini degistirir. Olay sudur: "Fakir bir Rus gitaristle yasayan bir Rus kizi, az parayla yasamak kendisine agir geldigi için onu terkederek, tanistigi zengin bir Rum ile evlenir. Fakat bu zenginlik içindeki hayatta eskisinden çok daha mutsuz olur. Bu hayattaki herseyi ve çevresindeki insanlarin davranislarini basit ve yapmacik bulur. Pisman olarak tekrar fakir Rus gitariste döner. Fakat adam kendisini kabul etmez. Buna dayanamayan Rus kızı intihar eder." Neriman dinledigi bu olayla kendi hayati arasinda büyük bir benzerlik bulur. Gittigi yolun yanlis oldugunu, mutlu olmak için sadece paranin ve medeniyetin yeterli olmadigini, iç huzurun da gerektigini anlar. Balodan da, Macit`ten de vazgeçer. Dogu medeniyeti ürünü oldugunu düsünerek nefretle bir kenara birakmis oldugu udunu tekrar eline alir. Sinasi ile de en kisa zamanda evlenmeyi kabul eder. Artik Neriman, babasi Faiz Bey ve Sinasi mutsuz geçen günlerin ardindan nihayet huzurlu günlerine dönmüslerdir. FATiH HARBiYE Yazar bu romanında Tanzimat`tan kopup gelen, Millî Mücadelede ve sonraki yıllarda alevlenen batılılaşma hareketlerinin Türk tipindeki ve cemiyetindeki etkilerini incelemektedir
Fatih-Harbiye 1931 Kısa Özet : Fatih-Harbiye Neriman ve Şinasi, İstanbul`da Darülelhan`da iki gençtir. Neriman Fatih semtinde oturan, geleneklerine bağlı bir ailenin kızıdır. Muhafazakar bir genç olan Şinasi ile, yine muhafazakar bir ailenin kızı Neriman birbirlerini severler. Geleneklerine son derece bağlı olan Neriman`ın babası Faiz Bey her bakımdan beğendiği ve kendine yakın gördüğü Şinasi ile Neriman`ın evlenmelerini istemektedir. Ancak Neriman Fatih`deki yaşam tarzından hiç de memnun değildir, O Harbiye`deki hareketli, danslı, alafranga hayata özenmektedir. Bu iki gencin hayat felsefeleri birbirinden oldukça uzak olduğu için sevgileri uzun sürmez. Neriman kendisini tertemiz duygularla seven Şinasi`den gittikçe uzaklaşır ve Beyoğlu`nda tanıştığı ve kendisi gibi alafranga yaşamı benimsemiş olan Macit`e bağlanır. Bu arada Neriman Darülelhan`ı da bırakmıştır. Neriman`a göre hayat Beyoğlu`ndadır. Artık sık sık Beyoğlu`nda arkadaşlarıyla buluşup gece geç vakitlere kadar eğlenmektedir. Fakat Neriman`ın bu davranışları, babası ve eski arkadaşlarıyla arasının bozulmasına neden olmuş ve Neriman babasıyla sık sık tartışır olmuştur. Herşeye rağmen Neriman bunları görmezden gelmekte ve "daha modern" olmak istemektedir. Alafranga hayatın içinde ilerledikçe Neriman, bu yaşam tarzının da çirkin tarafları olduğunu farkeder ve o günlerde dinlediği bir hikaye onu yaptıkları konusunda çok etkiler. Bu hikaye bir Rus kızının hikayesidir ve hikayede kız tutkularına yenik düşüp sevgilisinden ayrılmaktadır, daha sonra da yaptıklarının yanlış olduğunu fark eden kız pişmanlık içinde sevgilisinden af diler ama sevgilisi onu bağışlamaz. Mutsuz biten bu hikayenin aslında ona ne kadar da yakın olduğunu farkeder Neriman. Daha sonraki günlerden birinde Neriman`ın da bulunduğu bir sohbette Faiz Bey, Şinasi ve arkadaşları, gençler arasında moda olan Batı taklitçiliğini eleştirirler. Neriman bu konuşmadan da oldukça etkilenir ve sonunun hikayedeki Rus kızı gibi olmaması için eski yaşamına ve Şinasi`ye geri döner. Artık Neriman ne Beyoğlu`nu, ne Macit`i ne de gösterişli baloları düşünmektedir. Peyami Safa`nın Hayatı ve Edebi Kişiliği : Peyami Safa (1899-1961) İstanbul`da doğmuştur. Şair İsmail Safa`nın oğludur. Küçük yaşta babasını kaybetmesi ve dokuz yaşında tutulduğu hastalık, düzenli bir öğrenim görmesini engellemiştir. Geçim sıkıntısı nedeniyle on üç yaşında çalışmaya başlamış, bu arada kendi kendisini yetiştirme gayreti içerisine girmiş ve Fransızca öğrenmiştir. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra gazeteciliğe başlayan Peyami Safa, kendi çıkardığı "Yirminci Asır" gazetesinde yayınladığı "Asrın Hikayeleri" ile dikkati çekmiştir. Daha sonra yayınladığı hikaye ve romanları ile ününe ün katan yazar, çeşitli gazetelerde fıkra ve makaleler yazmıştır. Ayrıca, "Kültür Haftası" ve "Türk Düşüncesi" gibi dergiler de çıkarmıştır. Peyami Safa, eserlerinde, maddiyata karşı maneviyatı öne çıkaran konular işlemiştir. Yazar, "Sözde Kızlar", "Şimşek" gibi ilk romanlarından sonra asıl başarısını, "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" ve buna benzer psikolojik romanlarıyla yakalamıştır. Konusunu genellikle II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk toplumunda ve ahlak anlayışında meydana gelen çöküşten alan Peyami Safa, bu konuyla ilgili düşüncelerini ortaya koyarken ; Doğu-Batı, eski-yeni, alafranga-alaturka gibi, çeşitli düşünce ayrılıklarını temel almış, bunlardan doğan ikiliklere, bunalımlara ve sosyal sarsıntıya dikkat çekmek istemiştir. Romanlarında ruh incelemelerine büyük önem veren yazar, olaylara değil kişiye, onun düşünce ve davranışlarına eğilmiş, dıştan çok içten gelen sesleri, insanın iç dünyasını yansıtmaya çalışmıştır. Gerek romanlarında gerek fıkra ve makalelerinde üslübunun mükemmelliği ile tanınan yazar, kelime seçimi ve cümle kuruluşlarında, Türkçe`nin bütün imkanlarını kullanmıştır. Peyami Safa, dildeki yenilik hareketlerinin dışında kalmış, geleneğe bağlı anlatımı sürdürmüştür. Peyami Safa, sanat endişesi gütmeden geçim sıkıntısıyla yazdığı yüz elliye yakın eserinde ise "Server Bedi" takma adıı,nı kullanarak, sanatçı kişiliği konusundaki titizliğini göstermiştir. Peyami Safa`nın hikaye, roman, fikir, biyografi ve tercüme dallarında eserleri vardır.
Hayatı: Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa`nın oğlu olan Peyami Safa, 1899`da İstanbul`da doğdu. İsmail Safa`nın Sivas`ta sürgünde iken ölmesi üzerine iki yaşında yetim kalması, sekiz dokuz yaşlarında kemik veremine yakalanması nedeniyle 17 yaşına kadar ruhsal ve fiziksel acılarla yaşadı. Maddi ve manevi olumsuzluklar nedeniyle Vefa İdadisi`ndeki öğrenimini yarıda bırakan Peyami Safa, bir süre matbaada çalıştıktan sonra Posta-Telgraf Nezareti`ne memur oldu ve Birinci Dünya Savaşının başlamasına kadar (1914) orada çalıştı. Bundan sonra Rehber-i İttihat Mektebi`nde öğretmenliğe başladı. 1918`de öğretmenlikten ayrılarak Yirminci Asır gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazmaya başladığı öykülerle gazetecilikte karar kıldı. Sırasıyla, Son Telgraf, Tasvir-i Efkar ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Server Bedii takma adıyla para kazanmak için populist birçok roman ve hikâye de yazan Peyami Safa, yazılarını, 27 Mayıs askeri darbesinden sonra Son Havadis gazetesinde sürdürdü ve oğlu Merve`nin askerde ölmesi nedeniyle geçirdiği sarsıntıya dayanamayarak 15 Haziran 1961 tarihinde İstanbul`da öldü
Peyami SAFA XX. yy. yazar ve romancılarından Doğum/Ölüm: 1899- 15 Haziran 1961 Doğum Yeri: İstanbul
Eserleri ROMANLARI; Gençliğimiz (1922) Sözde Kızlar (1928) Şimşek (1923) Mahşer (1924) Bir Akşamdı (1924) Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930) Atilla (1931) Fatih-Harbiye (1931) Bir Tereddüdün Romanı (1933) Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959) Hikayeler (1980)
FIKRA ve DENEMELERİ; Sanat, Edebiyat, Tenkit (1970) Din, İnkılap, İrtica (1979) Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar (1976)
Peyami Safa Peyami Safa, 1899’da İstanbul’da doğdu. Dedesi Mehmet Behçet efendi ve babası İsmail Safa bey şairdiler. Annesi de eğitimli bir aileden gelen Server Bedia hanımdı. Dönemin baskıcı rejiminin gadrine uğrayan babası Sivas’ta sürgündeyken öldüğünde henüz iki yaşında olan Safa, çocukluğunu ve gençlik yıllarını hastalıklarla boğuşarak geçirdi, öğrenimini kendi kendine ilerletti ve yine kendi çabasıyla Fransızca öğrendi. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra, I.Dünya savaşının ardından gazeteciliğe başladı. “Yirminci Asır”, “Son Telgraf”, “Tercüman-ı Hakikat”, “Tan” ve “Cumhuriyet” gazetelerinde çalıştı. 1961 yılında beyin kanaması sonucu öldüğünde, “Son Havadis” gazetesi başyazarıydı. Edebiyat alanına “Yirminci Asır”da imzasız olarak yayınladığı “Asrın Hikayeleri” ile başlamış, ard arda gelen romanları ile yazarlığını kabul ettirmişti. Eserlerinde toplumdaki ahlaki çöküntüyü işleyen ve batılılaşmanın yarattığı manevi boşluğu anlatan Peyami Safa’nın başarısı, kişilerin psikolojik çözümlemlerini derinlemesine aktarabilmesindedir. Siyasi tercihleri zaman içerisinde büyük farklılıklar gösteren bu ilginç yazarımız, 193O yılındaki ilk baskısında “9.Hariciye koğuşu” romanını Nazım Hikmet’e ithaf etmiş, Nazım da bu romanı “bütün fakir çocuklar hastahanesinin romanı” olarak nitelendirmişti. Ancak sonraki yıllarda çizgisini değiştiren Peyami Safa, Nazım Hikmet’le büyük bir söz düellosuna, hakarete varan atışmalara girişti ve sağ düşüncenin “üstad” yazarı oldu. Kendisini bir yazar olarak görmeye başladıktan sonra yarattığı ve M.Behçet Yazar’ın deyişiyle; “Peyami Safa’yı maddi olarak korumak vazifesini üzerine almış olan Server Bedi ise daha çok çalışmak” zorundaydı. 1927 yılında “Karım ve Metresim” romanı ile ortaya çıkan bu popüler tür yazarı, “Cingöz Recai” serisini ve çok sayıda ilgiye değer polisiyeyi kazandırmıştı edebiyatımıza.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|