Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: ÇEVRE
    Konu: Sera Etkisi ve Küresel Isınma


Dünya atmosferi çeşitli gazlardan oluşur. Ayrıca küçük miktarlarda bazı asal gazlar bulunmaktadır. Güneşten gelen ışınlar (ısı ışınları/kısa dalgalı ışınlar), atmosferi geçerek yeryüzünü ısıtır. Atmosferdeki gazlar yeryüzündeki ısının bir kısmını tutar ve yeryüzünün ısı kaybına engel olurlar. (CO2, havada en çok ısı tutma özelliği olan gazdır.)
Atmosferin, ışığı geçirme ve ısıyı tutma özelliği vardır. Atmosferin ısıyı tutma yeteneği sayesinde suların sıcaklığı dengede kalır. Böylece nehirlerin ve okyanusların donması engellenmiş olur. Bu şekilde oluşan, atmosferin ısıtma ve yalıtma etkisine sera etkisi denir. Dünya atmosferi cam seralara benzer bir özellik gösterir.
Son yıllarda atmosferdeki CO2 miktarı hava kirlenmesine bağlı olarak hızla artmaktadır. Metan, ozon ve kloroflorokarbon (CFC) gibi sera gazları çeşitli insan aktiviteleri ile atmosfere katılmaktadır. Bu gazların tamamının ısı tutma özelliği vardır.
CO2 ve ısıyı tutan diğer gazların miktarındaki artış, atmosferin ısısının yükselmesine sebep olmaktadır. Bu da küresel ısınma olarak ifade edilir. Bu durumun, buzulların erimesi ve okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar doğuracak iklim değişmelerine yol açmasından endişe edilmektedir.
İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı şöyledir:
Enerji kullanımı %49,
Endüstrileşme %24,
Ormansızlaşma %14,
Tarım %13`tür.

Küresel Isınma Nedir?
İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.
Sera etkisi doğal bir süreç aslında. Sera etkisi, dünyada yaşam olması için gereken sıcaklığı sağlıyor.
• Su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde doğal bir örtü oluşturuyor. Ancak fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, bu örtüyü oluşturan gazların, atmosferde normalin çok üzerine çıkmasına neden oldu.
• Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları, tekrar atmosfere yansıtıyor.
• Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 70’i, böylece tekrar uzaya gönderlmiş oluyor. Ancak bazı infrared ışınlar, sera gazları tarafından tutuluyor. Bu da atmosferin, ısınmasına neden oluyor.
• Sera etkisi, dünyanın yeterince sıcak olmasını sağlıyor. Ancak bazı bilim adamları, insan tarafından fazla miktarda sera gazının atmosfere verilmesinin bu karmaşık dengeyi zedelediği ve küresel ısınmaya neden olduğu görüşünde.

Global Isınma mı Nükleer Kış mı?
Dünyanın geleceğine ilişkin kehanetler muhtelif. Bazı bilim adamlarına göre, global ısınmadan çekinmemize gerek yok, zaten pek yakında donarak öleceğiz. Nasıl mı? Süpervolkan diye bir şey var. Bunlar aslında dağ değil, bir nevi alçak basınç alanı ya da büyük ve sıkışmış kraterler olarak tanımlanabilir.
Jeologlar, er ya da geç, bir süpervolkanın patlayacağını ve bu patlamanın yarıkürede, hatta global düzeyde, sıcaklığı önemli ölçüde düşüreceğini söylüyorlar. ABD’de Yellowstone Milli Parkı’nda bulunan bir volkanın patlamasının geciktiği belirtiliyor. Yellowstone’un 600 bin yılda bir harekete geçtiği sanılıyor. Son patlamanın üzerinden ise 640 bin yıl geçti.

İnanmayan Kuşlara Sorsun?
Eskiden madenciler, madene beraberlerinde bir kanarya indirirdi. Çünkü kuşun fenalaşması, havadaki metan gazının arttığının habercisiydi. Şimdi de hızla yok olan narin kuş türleri, bize atmosferimizin kimyasal bileşimin iyice bozulduğunu göstermekte. Sadece İngiltere’de son 25 yılda 22 milyon çift kuşun, 17 milyon çifti yok oldu.
Küresel ısınma ve iklim değişimi; seller, kuraklık, insan, hayvanlar ve tarım kuşaklarının yer değiştirmesi, kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz su seviyelerinin yükselmesi gibi dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı için birçok tehlike oluşturuyor.
En büyük doğal afet olan kuraklığın etkisi; en fazla, suya talebin en yüksek olduğu zamanlar hissedilir. Nüfus arttıkça ihtiyaç duyduğumuz su miktarı da artıyor. Ama gelişmiş ülkelerdeki gibi, köy, kasaba, şehir ve ülke bazında kuraklık ile mücadele ve su kaynaklarımızın yönetimi için "kuraklık mücadele planlarını" geliştirebilmiş değiliz.
Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli’ne (IPCC) göre 1990’da Türkiye’de yılda kişi başına düşen su miktarı 3 bin 70 metreküp. Fakat bu suyun büyük bir kısmı, ihtiyaç olan yerlerde değil. İklim şartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfus artışı nedeniyle 2050’de Türkiye’de bu miktar 1240 metreküp olacaktır.
Artan nüfus ve küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında 2050’de Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 700 ila 1910 metreküp arasında olacak. Yani su fakiri bir ülke olacağız.
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri deniz kıyılarındaki 60 kilometrelik alanda yaşıyor. IPCC tahminlerine göre 2100 yılına kadar deniz su seviyesindeki artış 40 ila 65 cm arasında olacaktır. Bu durumda adalarda, kıyı şeritlerinde, kıyı şehirlerinde ve nehir yataklarında yaşayanlar ile birlikte balıkçılık ile ve kıyılarda turizm tesisi işleten ve tarım yaparak geçimini sağlayanlar, yerleşim ve geçim alanlarını kaybedebilecektir.

Yasemin Yanık bildirdi: "Antarktika’da iklim üzerine araştırma yapan bilim adamları, 3 bin metre derindeki buz tabakalarından aldıkları hava kabarcıklarını inceleyerek küresel ısınmayla ilgili yeni verilere ulaştılar.

Avrupalı bilim adamları, Antarktika’da sürdürdükleri kapsamlı araştırmalarda insan kaynaklı sera etkisine ilişkin önemli bulgular elde ettiler. Buz tabakasının 3 bin metre altına inilerek yapılan araştırmalarda, 750 bin yıl öncesinin iklim bulgularına ulaşıldı. Bilim adamları, Antarktika’da, 750 bin yıllık buz örneklerini incelediler ve küresel sıcaklıkla sera etkisini artıran gazların eskisine oranla daha hızlı arttığı sonucuna da vardılar.

Araştırmacılar, 3 kilometre derinlikte, insanoğlunun Afrika’yı terk edip diğer kıtalara yayılmaya başladığı döneme, yani 750 bin yıl öncesine ait iklim verilerine ulaştılar.

Araştırmayı yürüten ekibin liderlerinden Eric Wolff, bugünle eski dönemlerin alışılmadık derecede farklı olduğunu söyledi. Wolff, ‘Buzun arasına sıkışmış binlerce yıllık hava kabarcıklarını kırarak içlerindeki gaz yoğunluklarını, karbondioksit ve metan seviyelerini ölçtük. Atmosferde şimdiki karbondioksit seviyesi, ölçtüğümüz dönemden yüzde 30 daha fazla. Metan da eskinin iki katı’ dedi.

Araştırmalardan elde edilen veriler, küresel sıcaklığın sanayileşmeye paralel olarak son iki yüzyılda arttığını gösteriyor. Bu, şimdiye kadar ulaşılabilen en yaşlı buz kütlesi ve insanların küresel iklimi bozduğunu kanıtlayan en açık verileri içeriyor.

Son 750 yıllık dönem içinde, dünyanın 8 kez buzul çağı yaşadığını saptayan araştırmacılar, yeni bir buzul çağına girmenin yaklaşık 15 bin yıl alacağını söylediler. Birbirlerini izleyen dönemlerin bazılarında iklimin soğuduğunu, bazılarında ısındığını belirleyen araştırmacılar, bu dönüşümün 420 bin yıl önce aniden sona erdiğini saptadı. Araştırmacılardan Fransız iklim ve çevre uzmanı Valerie Masson-Delmotte, 420 bin yıl önce gezegenimizin ‘epey uzun’ bir sıcak iklim dönemine girdiğini, bunun yaklaşık 28 bin yıl sürdüğünü ve o zamanki iklimin bugünkü koşullara benzediğini kaydetti.

Süper Güç dediğimiz A.B.D. bugün dünyadaki hava kirlenmesine %25 etkisi var. Endüstri, kömür yakma ve özellikle eksozlardan çıkan dumanların buna çok etkisi var. Sadece arabaları alarak şöyle biraz matematik yapalım.

A.B.D. dünya nüfusunun %5`i oluşturuyor ve bu nüfusun sadece kendi rahatlığı için kullandığı arabaların yaktığı benzini alsak 40-50 yıl içersinde dünyada büyük iklim değişikliklerine yol açıp bizi yavaş yavaş bir sona götürecek ama diğer yandan dünya nüfusunun yaklaşık yarısını kaplayan Hindistan ve Cin var. Bunların hayat standartları düşük olduğundan araba almak gibi lüksleri yok hatta günde 1 dolardan az parayla geçinmeye çalışanları sayısı fazla.

Simdi ser dediğimiz bu ortam da hayat standartlarının yükselmesi demek dünyanın sonu olur. Çünkü bu ülkeler çoğu ülke gibi A.B.D`nin yolunda yani süper güç olma yolundalar. Sadece %5`inin zenginliği uzun donemde dünyanın sonunu getiriyorsa diğer ülkelerin yoksulluğu isi dengeliyor ama Cin ve Hindistan ekonomide atak yaptılar ve hayat standartları yükselmede, yani araba alimi yükseldi. Bu daha çok eksoz dumanı demek, %5`lik bir nüfusun yaptığını ilerde %30lar %40lar yapacak. Matematiği yapın, %5lik nüfus %25`lik kirlenmeye sebep oluyorsa %40`lik nüfus ne kadar kirliliğe yol acar gibi...

Bu intihar, göz göre göre intihar etmek demektir. Alıp her şeyi tuvalete atıp sifonu çekmektir çünkü doğa eninde sonunda kendini koruyacaktır...

Süper güce mundar deyip Süper güç olmak istiyoruz ama hala birbirimiz bas örtüsüyle uğraşıp, milletin olan-olmayan kirli çamaşırlarını ortaya çıkartıyoruz. Tebrikler büyük tebrikler bize, Babil Kulesini yükseltmeye devam...

Küresel ısınma Dünya`yı tehdit ediyor
Küresel ısınma dünyamızı ciddi biçimde tehdit ediyor. Önlem alınmazsa sadece 50 yıl sonra bütün buzullar eriyecek ve denizler yükselecek.Tehlike bununla da bitmiyor. Artan hava sıcaklığı dünya genelinde kuraklığa ve çölleşmeye yol açacak.
Dünya bu hızla ısınmaya devam ederse 50 yıl sonra kutuplardaki buzlar eriyecek, denizler yükselecek, verimli topraklar sular altında kalacak ve aşırı sıcaklık yüzünden kuraklıklar yaşanacak.
Dünya sıcaklığının beklentilerden daha fazla artması olarak tanımlanan küresel ısınma dünyamızın geleceğini tehdit ediyor. Küresel ısınmaya yol açan etkenler ortadan kaldırılmadığı taktirde gezegenimizi sel ve kuraklık gibi çok ciddi tehlikeler bekliyor.
50 yıl sonra...
Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ülker Öğütveren, ABD`de yapılan bir araştırmaya göre, 21. yüzyıl boyunca küresel ısınmanın artacağının saptandığını ve hava sıcaklığının her on yılda 0.3 derece yükseleceğini söyledi. Bu durumun da 50 yıl sonra buzulların erimesine ve kıyı bölgelerinin sular altında kalmasına yol açacağını belirten Öğütveren, aşırı sıcaklar nedeniyle kuraklığın ortaya çıkacağına kaydetti.
Sanayileşmenin sonucu
Yanma gazlarının ısınmaya neden olduğunu anlatan Prof. Dr. Ülker Öğütveren, küresel ısınmanın sanayileşme ile birlikte arttığını ifade etti. Küresel ısınmaya dünya ülkelerinin karbon kaynaklı fosil yakıtlarını kullanmalarının yol açtığını kaydeden Öğütveren, azot dioksit ve metan gibi gazların miktarlarının artmasının da küresel ısınmaya neden olduğuna işaret etti.
Isının, kızıl ötesi ışınlar şeklinde yansıdığını belirten Öğütveren, bu ışınların atmosferdeki karbon tarafından tutulduğunu ve böylece dünya sıcaklığının belli bir düzeyde kaldığını anlattı. Prof. Dr. Öğütveren, karbondioksit miktarının artmasının tutulan ısı miktarını da artırdığını söyledi.
Neler yapılmalı?
Prof. Dr. Öğütveren sözlerini şöyle sürdürdü:
"Endüstrileşme ile karbondioksit emisyonunda yüzde 30 artış var. Önlemek için emisyon kısıtlaması yapmak ve yeşil örtüyü çoğaltmak gerekir. Atmosfere verilen karbondioksitin yüzde 70`i endüstriyel kaynaklar, yüzde 30`u da ormanların tahrip edilmesinden kaynaklanıyor. Ozon tabakasının delinmesi de ültraviyole ışınların, yeryüzüne çabuk ulaşmasına yol açıyor."
Sağlığa etkileri
Prof. Dr. Ülker Öğütveren, ozon tabakasının incelmesinin insanlar üzerinde olumsuz etkileri bulunduğuna dikkat çekti. Öğütveren bunların başında da cilt kanseri, göz rahatsızlıkları ve akciğer ödemi gibi hastalıkların geldiğini vurguladı.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |