|
KÜRESEL EKONOMİNİN EN GÜÇLÜ AKTÖRÜ DTÖ, KADIN İŞGÜCÜNÜ TEHDİT EDİYOR Dünyayı birbirine bağımlı tek bir topluluğa dönüştürme sürecinde siyasetten kültüre, ekonomi politikalarından insanın doğasına kadar yaşadığımız değişim, küreselleşmenin sonucu ya da gereği diye açıklanıyor. Kimilerine göre bu değişimi red etmek, küreselleşmeye direnmek “akılsızlık”. Oysa küreselleşme kaçınılmaz ve geri dönülmez bir biçimde bütün ülkelerin bir tek ekonomi ve finans sistemine entegre olmaları ve devletin özerkliğinin çok uluslu ortaklıklara devredilmesi anlamına geliyor. Ulus-devlet egemenliği aşılarak, uluslararası düşünüş ve ruh bunun yerine koyuluyor. Buna da, yapısal uyum politikalarının uygulanması süreci diyerek; gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere müdahale için bir kılıf uyduruluyor. Bu ülkelerde ise yapısal uyum ya da dünyanın bir parçası olmak adına sunulan ekonomik politikanın sürdürülmesi için insan ihtiyaçlarını ve haklarını gözeten refah devleti anlayışının feda edildiğini görüyoruz Küresel bir ekonomiye ve büyüyen küresel bir kültüre entegre olmaya çalışırken ya da bu bize zorla dayatılmışken, izlenen yol, gelir eşitsizliklerini daha da ağırlaştırıyor; artan yoksulluk, toplumsal cinsiyet (gender) ilişkileri ile aile yapısını da etkiliyor. Bundan tüm dünyada en fazla zarar gören kadınlar. Çünkü küreselleşmenin bütünleşme-bütünsellik imgesinin ardında, dünyanın her yerinde aslında toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve ayrımcılığı giderek artıyor. Aile ve toplum için refah devletinin sağladığı hizmetlerin kaybını telafi etmek, ihtiyaçları karşılamak zorunda olan da yine kadınlar. Küreselleşme ile IMF (International Money Fund), Dünya Bankası (World Bank) ve Dünya Ticaret Örgütü-DTÖ (WTO-World Trade Organization) gibi çok uluslu aktörler, önce ekonomimizi bu yolla da yaşamlarımızı yöneten kararları alıyorlar. Özellikle DTÖ, tüm dünyada liberal ticareti, insanların yaşamlarını nasıl etkilediğine bakmaksızın yaymaya çalışıyor . DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ VE KADINLAR Bir zamanlar, ticaretin yalnızca ithalat ve ihracatı içeren, gümrük vergilerine ilişkin bir ekonomik hareketlilik, tabii ki erkekler tarafından yürütülen bir iş olduğu düşünülürdü. Şimdilerde ise, ticaret kurumsallaştı. Ticaret ve çevre, insan hakları, işgücü standartları arasındaki bağ daha belirginleşti. Aralık 1999’daki Seattle olaylarının ardından, geçtiğimiz günlerde de (Nisan 2000) Washington’da yapılan IMF ve DTÖ arasındaki görüşmeler sırasında dünyanın pek çok yerinden eylemciler, uluslararası şirketlere ilişkin düzenlemeleri protesto ederek, dünyanın yoksulluktan korunmasını talep eden gösteriler yaptılar. Bu kızgınlığın ve tepkilerin arkasındaki gerçek, DTÖ’nün istihdam, üretim, tüketim, kültürel değerler, sosyal ilişkiler ve çevre gibi yaşamımızın bütün olgularına müdahale etmesidir. Ayrıca, DTÖ’nün küresel ekonomi politikaları ile özellikle yoksul insanlar için ticaretin küreselleşmesi aşamasında ortaya koyduğu dayatmaların, insani boyutlarının zayıflığı da dikkat çekicidir. Serbest ticaretin büyüme ve gelişme için araç olduğuna ilişkin bir söylemle ekonomileri yönlendiren DTÖ, ulusal hükümetleri bağlayıcı ve iç politikayı kısıtlayan kuralları zorlamaktadır. Kadınlar bu kısıtlardan daha fazla etkilenmektedirler. Kadınların ve erkeklerin farklı toplumsal rolleri ve beklentileri, kaynaklara erişmedeki eşitsizlikler ile kadınlara karşı sistematik ayrımcılık nedeniyle ticaretin küreselleşmesi kadınlar için olumsuz sonuçlar ortaya koymaktadır. DTÖ’nün ticaret politikaları gündeme geldiğinde; kadınlar sessizdir, kadın bakış açısı hiç yoktur ve ticaretin liberalize edilmesine ilişkin DTÖ çalışmalarında belirgin bir kadın politikasına rastlanmaz. Çünkü kadınlar unutulmuştur. Sonuçta, DTÖ`nün serbest ticaretin toplumsal cinsiyet üzerindeki etkilerini analiz etmedeki bu başarısızlığı, kadınların ve ailelerinin sosyo-ekonomik gelişmelerine zarar veren ekonomik kararlar alınmasına yol açıyor . DTÖ`nün öncelikle serbest ticaretin neden kadınları erkeklerden farklı etkilediğinin bilincine varması gerekiyor. Bütün dünyada kadınlar, hala temel eğitime, çalışmaya, arazi ve kredi olanaklarına eşit olarak erişememeyi içeren, yaşamın her alanına yayılmış bir dizi ayrımcılıkla karşı karşıyadırlar. İhraç ürünleri üretimi alanında 27 milyon çalışanın %19`u kadındır ve erkeklerden %20-50 oranında daha az ücret almaktadırlar. Hükümetler buralarda yatırımları çekici kılmak amacıyla düşük işgücü standartlarını benimsemek için yarışırlarken, ücretler ve çalışma koşulları kadınlar açısından katlanılamaz olmuştur. Kadınlar hem ücretli ve hem de ücretsiz iş gücü olarak; güvenli olmayan çalışma koşulları, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, cinsel ve fiziksel istismar ile iş gücü piyasasında mücadele etmektedirler . Yapısal uyum politikaları, özelleştirme ve ihracata yönelik ticaret için yapılan düzenlemeler kadınlar için iş gücü piyasasını açar, ancak bu şekilde kadınların düşük becerili ve düşük ücretli işlere kanalize olmalarının teşvik edilmesiyle de, haksızlığa uğramalarına neden olur. Bu düzenlemeler, kadınların çalışma yaşamında ilerlemelerine engel olduğu gibi; işten çıkarmalarda, öncelikli olarak işlerini kaybedenler de kadınlardır. Küresel ekonomi kadın işgücünün esnek olduğunu, kadınların ancak ekonomi talep ettiğinde düşük ücretle çalışabileceklerini, ekonomi kısıtladığında ise işten çıkarılabileceklerini varsayıyor. Bu bakış açısı, kadınların aile için ek gelir sağlayan, aile bütçesini yalnızca desteklemek amacıyla çalışan bireyler olarak kabul edilmesinden kaynaklanıyor. Oysa kadınlar ev dışında çalışsınlar ya da çalışmasınlar, aileleri için doğrudan gelir sağlayan bireylerdir. Birleşmiş Milletlerin tahminlerine göre, bütün dünyada kadınların ödemesiz olarak yaptıkları ev işlerinin ekonomik değeri yılda 11 trilyon doları aşıyor. Gelişmiş ülkelerde, kadınların ekonomik eşitliğe ulaşmaları kamu yardımları sağlanarak nispeten destekleniyor. Örneğin; ABD`de hükümet kadınların sahibi olduğu firmalarda çalışanları ek ödentilerle ödüllendiriyor. Oysa yapısal uyum çalışmaları ile bu tür desteklerden uzaklaşılması, kadınlar için eşitliğe yönelik hedeflerden ve çabalardan geriye dönmek, vazgeçmek anlamına geliyor . Uluslararası ticaret ve DTÖ`nün çok taraflı yatırım anlaşmaları ile gıda güvenliği için de yeni mücadeleler gündeme geliyor. Hayvan sağlığı hizmetlerinin özelleşmesi, kuraklık dönemlerinde hayvanları besleyecek acil yardım mekanizmalarının bulunmayışı, suyun ticarileşmesi, suyun ve otlak korunmasının ihmal edilmesi ile geleneksel değişim ekonomisi de yok olmaya başlıyor. Bunun sonucunda gıda ithalinin artışı, küçük üreticilerin giderek ticaretin dışında kalmalarına yol açıyor. Ve küçük üreticilerin pek çoğunu kadınların oluşturduğu göz önüne alındığında, daha önceleri hem gelir elde etmek hem de temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla üretim yapabilen kadınların, temel gıdaları satın alabilmek için ücretli iş aramaya başladıklarını görüyoruz. Gelişmekte olan ülkelerde kadınların gıda üretim sistemlerindeki anahtar rollerine karşın, DTÖ gıda üretimine getirdiği yoğun baskı ile kadınların hem üretici ve hem de tüketici olarak haklarını dikkate almıyor ve yok sayıyor. Kadınların ve ailelerinin yaşadığı doğal çevre de, DTÖ`nün balık ve karides stokları ile ormanları ve biyo çeşitliliği azaltan ticaret politikalarının yok edici kuşatması altındadır. Çünkü, DTÖ`nün uluslararası ticarete ilişkin anlaşmaları, insani gelişmenin ve doğayı korumanının bir arada sürdürülebilmesinden çok, doğal kaynaklar tükeninceye kadar ticaretin devam etmesi üzerinde odaklanıyor. Ayrıca ticaret ve çevrenin korunması arasında bir çatışma ortaya çıktığında; DTÖ`nün Uyuşmazlıkların Çözümü Organı`nın başlatacağı süreç, ticaretin kayırılması yönünde bir yaptırım kararı alınıncaya kadar ihtiyati tedbir prensibi ile sonuçlanıyor. Çünkü üye devletler için bu organın tartışılmaz bir otoritesi var . KÜRESEL EKONOMİ POLİTİKALARINDA KADINLARA YER VERİLMELİDİR Kadınların DTÖ`nün ticaret politikalarına dahil edilmelerine duyulan ihtiyacın nedeni, küresel ekonominin getirdiği düzenlemeler sonucunda karşılaşılan sorunlardır. Kadınların serbest ticaretin yol açtığı bu sorunlardan etkilenmemeleri için; DTÖ`nün ticaret politikalarını belirlerken ve karar alırken kadın katılımına, kadınların temsil edilmesine, kadın NGO`larının önerilerine açık olması, ve toplumsal cinsiyet duyarlığını benimsemesi gerekmektedir. Dahası DTÖ, liberal ticaretin kadınların yaşamları üzerindeki görünür etkilerine ilişkin, demokratik ve hakkaniyete dayalı bakış açısı ile geçmişe dönük bir analizi de yapmalıdır. Kadınların ekonomik eşitliğe erişme kapasitelerini ve yetilerini kısıtlayan yapısal ve yasal engellerin aşılması için hükümetlerin desteğini artırması, DTÖ`nün ise bu desteğin yanında yer alması gerekmektedir. Hükümetler ekonomideki küreselleşmenin yararlarının adaletli dağılımını sağlamanın yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitliğini başarmak için de aktif rol oynamalıdırlar. Herkes için gıda bulunabilirliği ve üretimi güvence altına alınmalıdır. Kadınların ve ailelerinin sağlığı, serbest ticaretin çevresel riskleri tam olarak tanımlanamadığında güvence altına alınmalıdır. Çünkü, DTÖ erken uyarı sistemini dikkate almayan Sanitasyon Anlaşması`nı (SPS- Sanitary and Phytosanitary Standards) genişletmeyi amaçlamaktadır. Bu anlaşma ile sağlık ve güvenliğe ilişkin etiketlemenin ihmal edilmesi, ürünlere ilişkin bilgilenmeyi kısıtladığından, kadınların tüketici hakları da ihlal edilmektedir. Dünyanın pek çok yerinde kadınlar geleneksel olarak doğadaki tohum gibi genetik kaynakların koruyucusudurlar. DTÖ, Fikir Hakları Anlaşması (TRIP- Trade Related Intellectual Property Rights) ile bitki ve insan genetik kaynakları ile az sayıda yaşam formuna şirket karları için müdahale edilebilmesini sağlayan kurallar getirmekte, bu konuda monopol oluşmasını önlemektedir. Ancak, DTÖ uluslararası şirketler tarafından ticarileştirilen bitki ve yaşam formlarını korumayı benimsemelidir. Çünkü örgütün kendi geleceği için de bu gereklidir. Biyolojik çeşitliliğin korunması için halen mevcut olan Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması (CBD-Convention on Biological Diversity) içindeki kurallar genişletilmelidir. Küresel ekonominin en güçlü yayılma aracı olan dünya ticaretinin genişlemesini ve ekonomik büyümeyi durdurmak, bugün için olanaksız. Ancak adaletli bir sürdürülebilir gelişmeye erişmek için çalışılması, serbest ticaretten sağlanabilecek yararların belirlenmesi de zorunlu. Seattle`dan ve geçtiğimiz günlerde de Washington`dan yaşamımızın tüm alanlarına yansıyan kararların daha insancıl yaklaşımlarla alınması için mücadele etmek, en azından bizden sonraki kuşaklara karşı ödenmesi gerekli bir borç. KAYNAKLAR Bunch, C., 1995. Through Women`s Eyes: Global Forces Facing Women in The 21th Century.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|