Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: EDEBİYAT
    Konu: 36 Baharı


Fatma Gürel’in yazdığı 36 Baharı, 1936 yılında yaşanmış bir aşkın ve o yıl yaşanan coşkuların romanı. Cumhuriyetin gençlik yıllarında geçen roman, bir dönem Türkiye’sinin aydınlarını yetiştiren halkevlerinde geçiyor. Kitap, Ege Denizi kıyısındaki bir kasaba olan Edremit’teki Halkevi’nde yeşeren bir aşk öyküsünü, 1936 yılının bahar aylarının atmosferi içerisinde veriyor. Roman, o yılın siyaset olaylarının içinde geçen bir öykü vermek yerine, o yılların insanlarının sevinçlerini, heyecanlarını ve inançlarını anlatıyor. Fatma Gürel’ in yazılı kaynaklar ve dönemde yaşamış kişilerin anıları incelenip oluşturulmuş bu kitap cumhuriyetimizin gelişimi, inkılapların benimsenmesi ve önlerindeki engeller hakkında aydınlamamızı sağlayan bir kitap.
Roman, 36 yılında yaşanmış Doktor Kemal ile Rus kızı Maria’ nın aşkını anlatıyor.
Doktor Kemal, İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde okumuş, daha sonra eğitimini Avrupa’da tamamlamış Edremit’li bir doktordu. Tüm eğitimini en iyi yerlerde ve en iyi şartlar altında tamamladıktan sonra tüm bu iyi gelecek vadeden parıltılı, modern, gelişmiş yaşamı bırakıp vatanına, Edremit’e dönmüştü. Tek ülküsü batıdan almış olduğu yenilikleri henüz yeni yeni gelişmekte ülkesindeki insanlara ulaştırmak, kutsal bir görev olan doktorluğu kendi insanlarına şifa vermek için yerine getirmekti. Aksini düşünen insanlara öfkeleniyordu. Ona göre vatansever her gencin yapması gereken şeydi bu.
Babasını genç yaşta kaybetmişti. Babasının vefatından 2 sene sonra ise ablasının güçlü, sağlıklı kocasını ani bir mikrobik hastalık hayattan koparmıştı. Kemal, ablası, annesi ve yeğeni Pervin ile birlikte yaşıyordu. Evin erkeği olmasının yanında herkes için ayrı bir önem taşırdı. Annesinin küçük,
yıllardır uzak kaldığı, bekar olan biricik oğluydu. Bu nedenle üzerine çok düşmekteydi. Ablası; kocasını kaybettikten sonra karakterinin en belirgin özelliği olan boyun eğme ile neşesini ve yaşama sevincini kaybetmişti ve kardeşi onun en yakın dostuydu. Bu nedenle Kemal ile aralarında özel bağ vardı. Kemal de ona çok düşkündü. Ama içlerinde Doktora en düşkün olan yeğeni Pervin’ di kuşkusuz. Yalnız dayısı gibi sevmezdi Kemal’i. Yıllar önce kaybettiği babasının yerine koyardı onu. İlk zamanlarda Kemal’ e “baba” diye hitap etmesine bile neden olacak kadar büyüktü bu sevgi. Öyle ki yeni bir sevgiliyle paylaşma zamanı gelince öfkelenip kıskanacak kadar...
Maria’ nın ailesi; ülkelerinde değişen rejimle birlikte, kaderlerine boyun eğerek, genç Türkiye Cumhuriyeti’ nin bu küçük, sessiz kasabasına bir yaprak gibi savrulmuşlardı. Onları buralara getiren hafif bir rüzgar değil sert bir fırtınaydı. O zaman 5 yaşında olan Maria’ nın bu anısı çocukluğundan kalan anıların arasından hışımla öne çıkıyordu her gün. İçinde vatanından ayrı kalmanın verdiği büyük bir acı vardı. Bütün aile yaşıyordu bu acıyı. Bu kasaba onları, kendilerinden hiç ayırt etmemişti; ama yine de kendi dilleri, kendi insanları, dostları derin bir özlemdi içlerinde. Ülkelerinde yapmaya alışkın oldukları eğlenceleri, bayramlarını ve kutsal günlerini aynı duyguları paylaşan insanlarla beraber kutlamayı, yemeklerini, içkilerini, kitaplarını,akşamları dostlarına uğrayıp içtikleri çaylarını... her şeylerini arıyorlardı. Devrilen yöneticiye yakın insanlar olduklarından geri dönme şansları yoktu. Annesi ,Bayan Amalia, balık eti vücutlu, hoş, alımlı bir kadın iken bir deri bir kemik kalmıştı. Güzel vücutlu Tatiana Hala ise tam tersine tombul, yaşlı bir kadın haline gelmişti. Kim bilir belki de her ikisini de vatan hasreti bu kadar çok yaşlandırmıştı. Maria annesine benzerdi. Babası ,Bay Aleksey, ise ailesini güç bela kurtarmıştı ve şu Edremit’ e geldiklerinde fotoğrafçılık yapmaya başlamıştı. Bir de Katherina vardı; bu en küçük kardeşi Katia diye çağırırlardı.
İşte Pervin dayısının biricik aşkını ilk kez bu güzel kızdan duymuştu. Büyük bir öfkeyle de reddetmişti. Ancak ne çare ki, küçük Katia, evlerinde Kemal dayısının onun ablası Maria’ ya yazdığı bir mektubu görmüştü. Korkuyordu Pervin, dayısının eski sevgisini kaybetmekten. Bu nedenle Maria karşı hisleri kıskançlık ve öfkeden ibaretti.
Cumhuriyetimizin gelişmesi için her yerde, her alanda birçok gelişme yaşanıyordu. Bunların en mücadelecileri her türlü eğitim ve öğretime açık olan “ HALKEVLERİ” idi. Halkevlerinde tahsilli ya da öğretecek bir şeyleri olan gönüllüler, eğitim ve bilgiden yıllarca yoksun tutulmuş, ancak öğrenme hevesli halka bir şeyler öğretmeye çalışır, yardıma muhtaç olanlara yardım ederlerdi. Bunun karşılığında ise para almaz, gelişmekte olan toplumlarını göğüsleri kabararak seyrederken bunda bir parça da olsa emekleri bulunduğu için gurur duyarlardı.
Bu eğitim yuvalarında her türlü güzel şeyi öğrenmek mümkündü. Bunların başında ise okuma-yazma bilmeyen çoğunluğa verilen dersler, biçki-dikiş, şapka yapımı dersleri, tiyatro,müzik kursları vs. vardı. Ayrıca aile, toplum, çocuk, cumhuriyet, vb gibi hayatla ilgili akla gelen her tür konuda konferanslar verilir, halk bilinçlendirilirdi.
Bir çok kasaba ve ilçede bulunan halk evlerindeki gönüllülerin amacı yalnız sorumlu oldukları bölgedeki halkla ilgilenmek değil, ulaşabildikleri her insana bir şeyler verebilmekti. Bu nedenle komşu köy ve kasabalara yolculuklar düzenlenir, buralarda kurslar verilir, bilinçlendirici konuşmalar yapılırdı. Ayrıca getirilen yardımlar ulaştırılırdı. Tüm bu gezilerde amaç ev sahiplerine yük olmamaktı.
İşte Maria ve Kemal’ in aşkı Edremit’ te ki bu halkevinde başladı. Daha önceden tanışıyorlardı. Maria’ nın annesinin hastalığı sırasında Doktor birkaç kez evlerine gitmiş, annesini tedavi ederek ilaçları nasıl kullanacakları hakkında bilgi vermişti.
Halk evinde çeşitli temsiller düzenleniyordu. Bu temsillerin bazıları için Fransızca teksirlerin Türkçe’ye çevrilmesi gerekiyordu. Bunu gönüllüler büyük bir zevkle üstlenmişti ancak çok yavaş ilerliyordu. Bu nedenle kasabadaki Rus fotoğrafçı Aleksey Sidorova’dan yardım istemeye karar verildi. Ancak Fransızca’sının çok iyi olmasına karşın Türkçe’ sinin
kötü olması nedeniyle Bay Aleksey yardımcı olamayacağını üzüntüyle belirtti. Ancak bunun yerine bir öneri sundu. İstanbul’ da bir Fransız okulunda eğitim görmüş olan kızı hem Türkçe’ yi hem Fransızca’yı anadili olarak konuşmaktaydı. Kuşkusuz çok büyük yardımı dokunacaktı.
Maria bu görevi hevesle kabul etti. Çok büyük hedefleri vardı. Kovulurcasına uzaklaştığı memleketindeki insanlara Maria Sidorova’ nın herhangi biri olmadığını göstermek istiyordu. Oysa okulunu bitirince evine dönmüş ve bir köşede hiç bir şey yapmadan yaşamaya mahkum olmuştu. Bu ona da vakit geçirmek için iyi bir fırsat olacaktı. Ayrıca ülkeleri için çırpınan ve hayatlarını halklarına adayan bu dürüst çalışkan insanlara yardım etmek, destek olmak büyük bir gurur ve mutluluk olacaktı.
Hemen çalışmalara başladılar. Maria burada bir sürü arkadaşlılar kurdu. Halkevindeki bazı kurslara yazıldı. Tiyatro çalışmalarına yardım ederken bir yandan da müzik çalışmalarına giriştiler. Maria da bu temsillerde sahneye çıkacaktı ve bu nedenle düzenli olarak provalara katılıyordu. Bu sırada Kemal ile aralarında bir aşk başladı ve zamanla bu aşk kasaba halkının diline dolandı.
Maria ise bunu yalnızca halkevindeki en yakın arkadaşı Saadet’e açmak zorunda kaldı. Çünkü saadet oldukça sıkıştırıyordu. Saadet Üsküdarlı bir hocanın kızıydı ve öğretmendi. O da gençti henüz ve evlenmek üzereydi. Sevdiği adam için kapanmayı bile kabul etmişti. İkisi de birbirlerine sırlarını açıp dost olmuşlardı.
Çevrelerindeki insanlar bu aşkın zor bir iş olduğunu biliyorlardı. O günlerde, vatanımızı yabancıların elinden zor kurtardığımız ve onun için çabaladığımız günlerde, sadık bir vatanseverin (ki Kemal gerçekten yurduna hayatını vakfetmişti ve bunu tüm halk bilirdi), farklı dil, din, ırk tan biri ile evlenmesi çok hoş karşılanan bir şey değildi. Buna ilk karşı çıkanlar da ailesi olmuştu.
Annesi yataklara düştü. Evin tadı tuzu kaçtı. Üstelik bir de kız beğenmişlerdi Kemal için. Gidip görmüşlerdi ancak Kemal çok kızmış ve çok sert bir şekilde Maria’yı sevdiğini söyleyip konuyu kapatmıştı. Ablası ise her zamanki gibi kaderine boyun eğip biraz da kardeşinin çaresizliğinden ve aşkın nasıl bir hastalık olduğunu bilmesinden olsa gerek, hem kardeşini hem annesini teselli ediyor, hem de Pervin’i bu olaylardan uzak tutmaya çalışıyordu mümkün olduğunca. Bu arada Kemal ve Maria ise mektupla birbirlerine aşklarını anlatmaya devam ediyorlardı.
Bu durum iki kişiyi daha üzüyordu. Avukat Tahsin’in erkek gibi giyinen ve kadın haklarını, eşitliği savunan kardeşi İkbal de Kemal’e gizliden gizliye bir aşk beslemekteydi. Bunu abisi ve yengesi de fark etmişti. Ancak özellikle konser günü ikisi de bu aşkı iyice fark etmiş ve yürekleri burkulmuştu. Kemal Maria’yı severken İkbal’in hiçbir şansı kalmamıştı. Tahsin Bey hiçbir şey söylemese de içten içe üzülüyordu.
Halkevinin yoğun çabaları ve kendileri aleyhinde propaganda yapan cahil, gerici kişilere verdikleri mücadele sürerken Edremit Sidorovaların gideceği haberiyle çalkalandı. Bay (o zamanlar BAY kelimesi inkılaplarla beraber kullanılmaya başlamıştı ve insanlar kendilerini bu yeni kelimeye büyük bir hoşnutlukla alıştırmaya çalışıyordu.) Aleksey’in Fransa’ da yaşayan kardeşi, Maria ve Katia’nın amcası onların izini takip etmiş ve Türküye’de bulmuştu. Akrabalarının ve tanıdıklarının Paris’te bulunduğunu söyleyerek Sidorova ailesini de beraberinde götürmek istemişti. Sidorovalar çılgına döndüler sevinçlerinden.
Yıllardır bu güzel kasabada içinde yaşayan insanlarla mutlu günler geçirmişlerdi. Ancak bu kendi kanlarından olan insanları, kendi vatandaşlarını unutturmamıştı. Bu derin özlem nihayet sona erecekti. Özellikle de Maria bu olaya çok sevinmişti. Dilediği gibi eğitimini tamamlayıp, maceralı, hareketli ve daha da önemlisi gururlu bir yaşam sürecekti.
Kemal yıkıldı. Birçok mektup yazdı ama sonunda Maria ona aslında kendisinden sadece hoşlandığını, ancak farklı olduklarını bu aşkın olamayacağını anlattı. Bu mektubu Saadet’ in yanında yazmıştı. Zaten arkadaşını kaybedecek olmanın üzüntüsünü yaşayan Saadet Maria’ nın bu vefasızlığıyla darmadağın olmuştu. İkbal için yeni bir umut olan bu olay hemen hemen kasabada onları tanıyan herkes için üzüntü verici bir olaydı.
Kemal’in annesi bile bu olayı duyunca sevinememişti. Onun istediği oğlunun bu Rus kızından gönlüyle vazgeçmesiydi. Oysa Maria onu bırakıp gidecek, Kemal ise içindeki aşkla yanıp duracaktı. Anne gönlü ise daha çok kahrolacaktı.
Sidorovaların bir sabah erkenden komşularıyla vedalaşıp sessizce ayrıldığı gün Kemal yıkıldı gerçekten. Pervin yanına sokulduğu dayısını ilk kez ağlarken gördüğünü fark etti. Kendisi de Maria’yı kıskandığı için vicdan azabı duyuyordu. Ayrıca en yakın arkadaşı Katia’ yı düşünüyordu. Ayrılırken ne çok ağlamıştı. Tüm aile yaşadıkları yerden ayrılacakları için üzülüyordu ama Katia hiç ayrılmak istemiyordu. O burada doğmuş ve burada büyümüştü, buralıydı artık. Oysa şimdi sanki asıl vatanından ayrılmış gibiydi. Ama artık yapacak bir şey yoktu; üzülmekten başka. Belki bir gün bir yerde karşılaşırlardı. Zaten mektuplaşabilirlerdi; bunu Maria abla ikisini ağlarken göğsüne bastırınca söylemişti.
Birkaç yıl sonra Avrupa’ da savaş başlamıştı. Kıyamet kopuyordu sanki, yüzlerce binlerce insan ölüyordu. Genç Türkiye ise bu savaşan güç bela sıyrılmış, katılmamıştı. Korkuyla izliyordu olanı biteni.
Kemal gazete okurken bir gün, Almanların Paris’e girdiği haberini endişeyle okuyordu. O sırada bir resim dikkatini çekti. Yerde üstü gazete kağıdı kapatılmış bir kız yatıyordu. Sarı saçları, kareli eteğiyle tıpkı Maria idi. İçini bir endişe kapladı. İstanbul’ gittiği bir sırada tüm işlerinden önce Fransız Konsolosluğuna gidip kaybedilenlerin listesine baktı. Maria Sidorova adı yerine kardeşi Katherina Sidorova’ nın adına rastladı. Büyümüş ve genç kız olmuştu o da ve resimdeki oydu. Büyük bir üzüntü duydu, bu üzüntüyü Pervin’e yaşatmayacaktı. Pervin adreslerinin değiştiğini düşünerek hiçbir zaman arkadaşının ölümünü öğrenmeyecekti.
Kemalse Maria’ ya durum ile ilgili bir mektup yazdı. Türkiye’ den de bazı haberler verdi. En önemlisi; Maria’ yı severken tanıştığı ancak fark etmediği Ayten ile evlenmişti. Ama her şeye rağmen mektubun sonundaki imza “Her zaman seni seven adam” olarak atılmıştı.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |