Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: DİN
    Konu: Uzakdoğu Dinleri


HİNDUİZM
Hinduculuğun İslam Budacılık ya da Hıristiyanlık gibi belirli bir kurucusu yoktur. Hindistan tarihiyle birlikte başlar. Hinduculuğun Ortodoksluğu saptayan belirli bir yetke de yoktur. Vedalar gibi bazı kutsal metinlerin ve brahmanatman kavramı karma ve samsara yasası ve yeniden doğuş çevriminden son kurtuluş gibi birkaç öğretisel amaç dışında ruhsal üstatlar tarafından kendilerine özgü biçimde yorumlandı ve öğretildi. Hinduculuk belirli bir din değil yaşamın temellerini oluşturan gerçeğe getirilen farklı yaklaşımların bir bütünüdür. Hindu dinsel söz dağarcığında ‘Hinduculuk’
terimi yer almaz, dinsel gelenekleri belirtmek için bunun yerine sanat_d harma ya da ‘başlangıcı olmayan kozmik ve evrensel yasa’ deyimi kullanılır.
BUDİZM
Buddha tarafından kurulan din felsefe. Buddhacılık Hindistan’ın kuzey-doğu’sunda i.ö ıv yy’ın dinsel kuşku,arayış ve çalkantı ortamında, Brahmancılığın bazı dini uygulamalarında bir tepki olarak doğdu. Aynı dönemde başka dinsel öğretilerde ortaya çıktı. Bunlar arasında özellikle yazgının önemini vurgulayan acivikaların ve ruhu maddeden kurtarma gerekliliği üstünde duran çileci canilerin dinleri önemlidir. Ruh ve madde ikiliği üstünde duran samkhaya mezhebiyse daha o dönemde Hint düşüncesini etkilemeye başlamıştı. Tefekkür çevresinde yer alan yoga ise ruhaniliğin en yaygın biçimiydi. Buddha kendisini görmeye gelen herkese yasayı Sanskritçe değil kendi yerel dilleriyle öğretiyordu. Ona mal edilen ve ‘duyduğuma göre’ başlangıç cümlesiyle kulaktan kulağa nakledilen öğretisinden şu 4 soylu gerçeğe varılır;
1)İnsan varlığı acıdır
2)Bu acı kaynağı arzudur
3)Ve ancak arzuyu yenmekle acının üstesinden gelinebilir
4)Arzuyu yenmek içinde sekiz aşamalı yolu izlemek gerekir bunlar:doğru karar,doğru gerçek ve iyi söz, doğru davranış, doğru iş, doğru çaba, doğru bellek yada dikkat temaşa.
MANİHEİZM
1)Din Maniciler’in iki eşit ve karşıt iyilik ve kötülük ilkesinin birlikte var olmasına dayanan öğretisi.
2)Her şeyi biri tamamen benimsenen ve öteki ayrım gözetmeden reddedilen iki parçaya ayıran görüş.
Daha Mani’nin sağlığında Manicilik Sasani İmparatorluğunun çeşitli yörelerinde benimsendi. Sonraları baskıyla karşılaştıysa da özellikle Orta Asya’da yayıldı. Mısır üzerinden kuzey Afrika İspanya ve Fransa’ya da sıçradı. Ancak Avrupa’daki ömrü VI yy’a kadar sürebildi. Manicilik inancında madde ve ruhu temel alan bir ikicilik savunulur. Buna göre ruh tümüyle iyi madde
tümüyle kötüdür. İyilik ve kötülük birbirinden ayrı birbirinin tam
karşıtı iki ülkedir. İyilik aydınlık kötülük karanlıktır. İki ülke arasında bitmeyen bir kavga vardır. Bedensel tutkular,şehvet,açgözlülük,kin vb.. şeytani unsurların kaynağıdır. İnsanlar takvim kullanırlar. Bügü Kağan’ın maniciliği nasıl benimsediğini anlatan Uygur abecesiyle yazılmış 4 sayfalık Uygurca bir metin parçası günümüze kadar gelmiştir. Manicilik inancı dile getiren dua ve ilahiler buddhacı Uygurlardan kalan ürünlerden daha ustalıklı anlatıma sahiptir. Rahiplere din bilgisi vermek üzere soru-yanıt biçiminde düzenlenmiş yapıtlar yanında halka din kurallarını öğreten metinlerde vardır.
TAOCULUK
Büyük Çin dinlerinden biri. Söylentiye göre taoculuk VI yy’da Laozi’ye atfedilen üstat
Cuang’ın kitabı ve üstat Lie’nin kitabı. Taoculuk hem örgütlenmiş bir din hem de tek başına uygulanabilen bir Mistik yaşamıdır. Taoculuğun gereği sürekle ve gözlemlenebilir bir değişme içinde olan doğanın temeli olan metafizik yola yani mutlak taoya götüren doğru yolu göstermektir. Dinsel sistem olarak babadan çocuğa geçerek şeklinde bir rahipler topluluğu kuran bu yolun, çok ayrıntılık bir ayin düzeni vardır.Taocu ayini gerçekleştiren filozoflar,simyacılar ve hekimler kademeli bir biçimde düzenlenmiş olan ve insandan evrene uzanan bu sistem üzerinde önemle dururlar çünkü insan ve evren arasında ortak olan şey onların özü yani dayanakları olan tao’dur. Varolmaya başlayan her şey kaynağını tao’dan alır ve tao’ya döner. Duygularla fark edilmeyen tao evrene durmadan biçim verir. Yin ve
Yang’ın etkisinden doğan sürekli dönüşüm tao’nun dış görünümünden başka bir şey değildir. Doğayı saymak ve uymak gerekir insanın gerçek ereği budur.
ŞİNTOİZM
Japonya’nın ulusal dini. Şinto deyimi İ.S VI yy’da doğru buddhacılık rakip bir din olarak ülkeye girdiği zaman eski Japon animist dini için kullanılmaya başladı. Şinto’da tanrılar doğal güçlerin kişileştirilmiş şekilleridir. Güneş fırtına ay vb.. Ataların ruhlarına da tanrı gözüyle bakılır. İlk Şinto törenleri özellikle yıkanıp temizlenme ve arınlamalardan oluşuyordu. VI yy’da başlayarak Şinto ile buddhacılık arasındaki temaslar her iki dinide büyük ölçüde değişikliğe uğrattı. Buddhacılar panteonlarına şinto tanrılarını da kattılar ve şintonun dinsel uygulamalarını iç aydınlanmaya ulaşmayı sağlayabilecek yollar olarak gördüler. Bazı filozoflar bu iki dinin aynı hakikatin farklı ifade biçimlerinden başka bir şey olmadığını ileri sürdüler. Bu bağdaştırmacılık ryobu-şinto
adıyla tanınır. Ancak XVII yy’da yeni şinto’cu mezhepler yabancı bir dinle her türlü uzlaşmayı reddettiklerini açıkladılar. 1868’de imparatorla halkı arasındaki bağları güçlendirmek isteyen meici hükümeti şinto’yu öteki dinlerden resmen ayırarak onu bir tür devlet dini haline getirdi. 1945 yenilgisinden sonra ulusal şinto dini terk edildi ve halk mezheplere bölünmüş geleneksel inançları yeniden benimsedi. Günümüzde Şinto dini aslında bu mezheplerden oluşan bir bütündür.
KONFÜÇYÜS ÖĞRETİSİ
Konfüçyüs’ün izleyicileri bilge kişinin kişiliğini işleyerek çevresine bir düzen ilkesi yaydığı düşüncesini geliştirdiler. Bu ilke adım adım adım ilerleyerek bireyden tüm evrene yayılır. İnsanın bu tanrısal düzel ilkesine uyması ondaki uyumu yansıtmak için onu tanımayı öğrenmesi ve eskiden yaşanmış büyük adamları ve bilgeleri kendine örnek alması gerekir. Kişiyi yetkin bir insan yapan başlıca Konfüçyüs erdemleri yardım etmemizi sağlayan acıma ya da sevgi ve başkalarının mallarına saygı duymayı ve herkesin toplumsal konumu göz önünde tutmayı sağlayan hakseverliktir. Konfüçyüs’e göre bilgelik çalışıp öğrenmekle düşünmekle ve çaba harcamakla elde edilir. Böylece bireysel üstün insan idealine varılır. Bu sakin ve erdemli bilge dürüst güvenli tanrının ne istediğini bilen ve hiç karşı gelmeksizin ‘onun hoşuna gidecek şeyi yapan’ insandır. Halkları yönetenler de ülkelerinde düzenin egemen olmasını istiyorlarsa bu üstün insan idealine ulaşmaya çalışmalıdırlar.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |