Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: EKONOMİ
    Konu: Madalyonun Üçüncü Yüzü


Soru: Gelecekte, toplumları nasıl bir değişim beklemektedir ve toplumların değer yargıları nasıl bir çizgide ilerlemektedir?

İleri sürülen görüşlere göre, 21. yüzyılın en önemli özelliği "değişim" olacaktır. Bu değişim olumlu, ileriye dönük ve yapıcıdır. Ancak, tarihin başlangıcından bu yana var olan değişimin özelliği; bu kez çok hızlı, büyük, karmaşık ve kesintisiz olmasında yatmaktadır. Bu özellikler, gerek ilgi alanları açısından gerek içerik ve etki alanı bakımından geçerlidir. 21. yüzyıldaki değişimin özellikleri, tahmin edilebilirliği azaltmakta, öngörülmezliği arttırmaktadır. Bu nedenle insanın değişmeleri önceden tahmin edebilmesi, oluşturabilmesi ve onları kabullenmeyi öğrenebilmesi için, bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmesi gerekecektir.
Yine savunulan görüşlere göre, 21. yüzyılın en önemli sermayesi "insan" ve onun sahip olacağı "bilgi" olacaktır. Bu ikiliyi oluşturabilmek ancak sürekli eğitimle sağlanabilecektir. 21. yüzyılın serbest rekabet pazarında insanların ihtiyaçları hizmet, kalite ve yenilikte yoğunlaşacaktır. Bu bağlamda kurum ve şirketlerin temel hedefi, müşteri ihtiyaçlarının önceden tahmin edilerek tatmin edilmeleriyle müşteri bağlılığının sağlanması olacaktır. 21. yüzyılın en gözde sektörleri, hizmet sektörleri olacaktır. Bütün diğer sektörler ise, onlara girdi sağlayacaktır.
Emek Geleneğinden Bilgi Hakimiyetine
İkinci dünya savaşının sonundan 1970`li yılların ortalarına kadar 30 yıl boyunca, gelişmiş ülkelerin hepsinde, yüksek ücretli işler vasıfsız beden işlerinde yoğunlaşmıştı. Şimdi yüksek ücretli işlerin çoğunluğu bilgi işlerindendir.Geçmişe bakıldığında, teknoloji devrimleri sonucu, çağdaş sanayileşmiş ülkelerde tarımda çalışan işgücü oranı günümüze kadar azalışını sürdürmüş, çoktan yüzde 10`un altına inmiştir. Buna karşılık, tarımda işgücü verimi artışı sayesinde üretim hemen her yerde defalarca katlanmıştır.Kapitalist toplumda iki sosyal sınıf hakimdi.Üretim olanaklarına sahip olan ve onların kontrolünü elinde bulunduran kapitalistler ve de işçiler(Proleterler). Dışa itilmiş bağımlı durumda, sömürülen insanlar. Proleterlerin ilk defa “varlıklı” orta sınıf haline gelmeleri “Prodüktivite Devrimi” ile gerçekleşmiştir. Ama daha sonra yönetim devriminin gelmesiyle, imalat sanayisindeki mavi yakalı işçiler gerek sayıca gerekse güç ve mevki açısından hızla gerilemeye başlamışlardır. Kapitalistlerle proleterlerin yerine kapitalist ötesi toplumun sınıfları, bilgi işçileri ve hizmet işçileri olarak ayrılacaktır.
İşte bu dönem tüm çağdaş “izm”lerin doğduğu dönemdir. Kapitalizm, Komünizm ve Sanayi Devrimi bu yıllarda ortaya çıkmıştır. Yeni toplumun sosyalist olmayacağı, kapitalizmi de aşmış, ötesine geçmiş bir toplum olacağı kesindir. Böyle bir toplumun en başta gelen kaynağının bilgi olacağı da kesin bir biçimde belirtilmiştir. Bunun anlamı da toplumun örgütsel bir toplum olacağıdır. Kapitalist Ötesi denilen sistemde yani,uluslar ötesi,bölgesel, hem ulusal devleti,hem yerel hem aşiret türü yapıları bir arada kapsayacak sistemde ulusal devlet yalnızca parçalardan biri-ama kilit parçası-durumuna gelecektir. Toplumlar son hızla yeni sınıfların oluştuğu,yeni bir merkezi kaynak çevresinde örgütlenmiş toplumlar haline gelmektedir.
Bu yönüyle, teknolojik devrimler ve dünya çapında ekonomilerin yeniden yapılanması, özellikle son yirmi beş yılda ekonomik ve sosyal açıdan Batı`nın gelişmiş toplumlarında köklü değişmelere neden olmuştur. Bu yapısal değişmeler, özellikle istihdamın ve meslek yapılarının dikkati çekici bir şekilde farklılaşmasına yol açmıştır. Böylece, endüstri-ötesi veya bilgi çağı toplum yapılarında yeni dönüşümlerle karşılaşılmıştır. Bu yeni yapılar, mallardan hizmetlere keskin bir dönüşle, yönetici ve meslek sahibi insanların artışıyla, tarım ve imalat sanayi sektörlerindeki işlerin azalışıyla kendisini ortaya koymuştur.
Kapitalist ötesi topluma kayış 2.Dünya savaşından az sonra başlamıştır. Yeni bir topluma geçmiş olduğumuz ancak Marksizm’in bir ideoloji olarak, Komünizm’in de bir sistem olarak çöküşünden sonra kesinlikle belli olmuştur. 250 yıldan beri Kapitalizm dünyada hakim sosyal gerçekti. Son yüzyıldan beri de Marksizm, hakim sosyal ideolojiydi. Kapitalist Ötesi Toplum’un esas ağırlık merkezi –yapısı, sosyal ve ekonomik dinamiği, sosyal sınıfları ve sosyal sorunları- son 250 yıla hakim olanlardan, siyasi partilerin, sosyal grupların, sosyal değer sistemlerinin, kişisel ve siyasal taahhütlerin şimdiye kadar tanımladığından farklı olacaktır. Temel ekonomik kaynak yani Üretim Araçları artık “sermaye” de değildir, doğal kaynaklar(toprak) da değildir, ”emek” de değildir. Bilgi’dir ve “bilgi” olacaktır. Şimdi artık, değerler “verim”le ve “yenilik” ile yaratılmaktadır. Bunların ikisi de bilginin işe uygulanmasıdır.
Bilgi toplumunun başta gelen sosyal grupları “bilgi işçileri” olacaktır. Bilgi yöneticileri bilgiyi verimli kullanıma tahsis etmeyi bilenler olacaktır. Bu bilgi işçileri Kapitalizm’deki işçilerden farklı olarak “üretim araçları” da “üretim olanakları” da onların elinde bulunacaktır. Bilgi işçileri gittikleri yerlere kendi bilgilerini de götürebileceklerdir. Bu durumda Kapitalist Ötesi Toplum’un ekonomik sorunu, bilgi işinin ve bilgi işçisinin verimi olacaktır. Buna karşılık Kapitalist Ötesi Toplum’un sosyal sorunu, bu toplumdaki ikinci sınıfın, yani hizmet işçilerinin gururu sorunudur.
Kapitalist Ötesi Toplum yeni bir değerler ve estetik algılar sistemiyle bölünecektir. Bu bölünme “aydınlar” ile “yöneticiler” arasında olacak; ilk grup kelimeler ve fikirlerle ilgilenirken ikinci grup da işle ve insanlarla ilgilenecektir. Bu ayrımı yeni bir sentez içinde aşabilmek de kapitalist ötesi toplumun ana felsefesi ve eğitim sorunu olacaktır.
Bilginin anlamında köklü bir değişim başlamıştır. Hem Batı’da hem Doğu’da, bilgi her zaman için varolmaya uygulanan bir şey olarak görülmüştür. Ama şimdi birdenbire, var olmak yerine; yapmaya uygulanan bir şey haline gelmiştir. Bir kaynak, bir alet olmuştur. Bilgi eskiden özel bir iyilikken birdenbire toplumsal bir iyilik haline gelmiştir. Bilginin kendisine uygulanması sonucu yönetim devrimi ortaya çıkmıştır. Bilgi artık son hızla, üretimin tak faktörü haline gelmekte, sermayeyi de emeği de yana itmektedir.
Yeni hizmetlerin bir özelliği de, emek yoğun işgücünün üretimdeki payını azaltırken, iyi eğitilmiş yüksek vasıflı bilgi yoğun insan gücünün talebini artırmasıdır. Değişimin baş döndürücü sürati, sadece işgücünün geçmişte iyi eğitilmiş olması değil, aynı zamanda eğitimin sürekli olmasını, öğrenme ile eğitimin iç içe geçmesini gerektirmektedir. Bir kez edinilmiş bilgiye dayanarak ömür boyu süren mesleklerin tarihe karışacak olduğu söylenmektedir. Gerçekten de yakın zamanlara kadar gelişmiş bir ülkede yaşayan bir insanın geçimini sağlayabilmesi için, yarı usta bir makine operatörü olması yeterli olup, altı hafta sonunda, muhtemelen doçentlerden bile fazla ücret alması mümkün idi. Ama artık bu imkan bitmiştir. Bugün ise, bu kişi orta sınıf bir yaşam düzeyini ancak öğrenme ve bilgi yoluyla kurabilir. Hatta, bugün için en alt düzeydeki işçinin bile, fonksiyonel okur-yazarlık kavramı ile özelliklerini artırarak, genel olarak emeğinin verimliliğinin yükseltilmesi hedeflenmektedir. Fonksiyonel okur-yazarlık kavramı ise, modern bilgi toplumu içinde kişilerin sahip olmak zorunda bulundukları günlük işleri ile ilgili beceri ve niteliklerinin yükselen düzeyini karşılayacak şekilde kişinin önüne konulan metni okuyabilmesinden öteye, günlük hayatta sıkça karşılaştığı bilgisayarlar, semboller ve matematik çözümlemelerle başa çıkabilecek bir bilgi ve beceriye sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Sürekli öğrenme ve öğretme anlayışı, teknolojik ve özellikle bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler ve hizmet ve bilgi yoğun sektörlerin hızlı bir gelişim göstermesi, yeni dünya düzeninin belirleyicileri olarak bilgi yoğun sanayinin gelişimini hızlandırmıştır. Artık milletlerin emek geleneği çerçevesinde rekabet etmelerine imkan kalmamıştır. Zira, bilginin üretilmesi, işlenmesi ve satışı, dünyada en hızlı büyüyen endüstridir. Bilgiye ulaşma, geliştirme, üretimde kullanarak gelire dönüştürme kudreti, toplumların kaderini tayin etmektedir. Kısaca, kâra giden yol, gittikçe düşüncelerle verilerin yönlendirilip ambalajlanmasından geçmektedir.
Mamul Üretiminden Hizmet Üretimine
Sanayi toplumlarında mamul üretimi ekonominin can damarı, üretim mallarına sahip olmak ise zenginliğin göstergesiyken, sanayi-ötesi toplumlara geçiş sürecinde, üretim sektörü yerine hizmetler sektörü gelişmekte ve böylece bilgi, boş zamanların değerlendirilmesi ve eğlence alanlarına yönelik yeni hizmetler en önemli ekonomik sektörler olma yolunda ilerlemektedir. Multimedya teknolojisinden finans sektörüne, manyetik teyplerden turizm alanına kadar hizmetler sektöründeki gelişmeler, dünya ekonomisinin can damarlarıdır. Sanayi-ötesi ekonomilerde, sanayi toplumlarındaki fiziki mal üretiminin yerini alan bu yeni sektörler, dünya ekonomisinin, küresel değişim sürecinde elde tutulmaz ekonomileri olarak tanımlanmakta ve yeni kârlı sektörler olarak büyük bir gelişme potansiyeli taşımaktadırlar. Hizmet sektörlerinde "bilgi teknoloji"siyle adeta bir devrim yaşanmakta, özellikle haberleşme alanında yoğun ölçüde bilgisayarların kullanılması, iletişim maliyetlerini hızla düşürmekte ve birçok hizmetlerin ticari bir karakter kazanmasına neden olmaktadır. Günümüzde söz konusu yeni sektörleri kapsayacak şekilde hizmet üretiminin dünya ölçeğinde mal üretiminin yaklaşık yedi katına çıkmış olması da, bu tespiti açıkça ortaya koymaktadır.Örneğin, gelişmekte olan bir ülke olarak ülkemizde de, son on yılda bu sektörde önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir. Bu atılımlar arasında finans sektörünün otomasyona geçişi, çeşitli hisse senedi, altın vb. borsalar oluşturulması gibi bir çok gelişmeler gözlenmektedir. Hizmet sektörünün ülkemiz açısından taşıdığı önem de giderek artmakta ve ayrıca ülkemiz pek çok hizmet türü için yeni fırsatlar vaat etmektedir.
Dünya Bankası “Gelişme Göstergeleri”, son 25 yılda toplumların yapısal değişimlerini açık bir biçimde ortaya koymaktadır.Ülkelerin birçoğu tarımdan hizmet sektörlerine hızlı bir dönüşüm yaşarken, yurtiçi hasılada tarımın payı küçülmüş, genelde yatırımın payı artmış, ticaretin payı ise hızla yükselmiştir. Bu veriler, küreselleşme sürecinde dünyanın açıkça yapısal bir dönüşüm yaşadığını bize göstermektedir.
Yapısal özellikleriyle, yeni ekonomik düzenin kurallarını koyan bilgi ekonomilerinde, artık istihdamın ve GSMH`nın % 60-70`i hizmetler kesiminde yaratılmaktadır. Hizmetlerin, giderek azalan bir oranını bilinen geleneksel hizmetler (otel, lokanta, ticaret, ev hizmetleri gibi) oluştururken; artan oranı ise, yeni hizmetlerden oluşmaktadır. Bunlar, araştırma-geliştirmeden bilgisayar yazılımına, yönetim etkinliğini artıran hizmetlerden uzak iletişime kadar uzanmaktadır.
Batı ekonomilerinde hizmet sektörlerinin artan önemini gerçekten inkar etmek mümkün değildir. Günümüzde, hizmet endüstrileri bir yandan istihdama, diğer yandan GSMH`ya yaptıkları katkılar yoluyla Batı ekonomilerinin hakim bir özelliği haline gelmiştir. Fakat, bu önemi artıran diğer bir unsur ise, imalat sanayisinin gittikçe artan ölçüde hizmet işletmelerine bağlı hale gelişidir. Günümüzde, imalat sanayisi şirketlerinin rekabet avantajları, üretilen ürünün özelliklerinden ziyade, üretilen ürünle ilgili hizmetlerde gösterilen başarıya bağlı gözükmektedir. Bunlar arasında, tüketici problemlerinin çözümü, ürün dağıtımının hızı, esneklik, satış sonrası hizmetler ve benzeri hizmet koşullarını sağlama gelmektedir.
Ayrıca, birçok imalat işletmesinde katma değerde rol oynayan faktörler, üretim ve sürecin dizaynında, üretim planlamasında, kontrol, satın alma, kalite kontrolü gibi göze çarpmayan saklı faktörlerden oluşmaktadır.
Artan rekabet ve gelişen haberleşme, tüketicinin üretim ve hizmetten beklediği kaliteyi hızla yükseltmiştir. Bu nedenle, yakın tarihlerde hizmet firmaları tüketici tatminine ve hizmetin kalitesine daha fazla ilgi duymak zorunda kalmıştır. Bu gelişme beraberinde verimlilik ve kalitenin artışına, hizmetler maliyetinin düşüşüne ve teknolojide hızlı değişmelere neden olmuştur. Gerçekten, hizmet sektörü işletmeleri üretim süreçlerini daha fazla imalat sanayisine benzer yapılara dönüştürmeye başlamışlardır. Buna ilaveten imalat sanayisi işverenleri iç ve dış tüketiciler için daha fazla satış sonrası hizmetler sağlamaya başlamışlardır. Böylece, tüketiciye yüksek kaliteli mal satmak ve bunu etkin bir hizmetle bütünleştirmek, çok önemli bir unsur haline gelmiştir.
Sonuç
Günümüzde "bilgi teknolojisi devrimi"yle, ekonomiler, hizmet sektörlerine daha fazla bağımlı bir hale gelmiştir. Küreselleşme süreciyle sermaye akışı, değişik finans merkezlerinin liberalleşmesi, bilgi toplama, işleme ve nakletme süreçlerinin, haberleşme teknolojilerinin geliştirilmesi, ulusal piyasalar arasındaki bağları güçlendirmiştir. Böyle bir gelişme hizmet sektörlerindeki üretim, tüketim ve ticaret faaliyetlerini hızla genişletmiştir. Böylece, toplumlar endüstri-ötesi veya bilgi toplumu dönüşümü yaşamaya başlamışlardır. Bu gelişmeler, hizmet sektörlerinde geleneksel yapıları değiştirmekte ve hizmet sektörlerine küreselleşme sürecinde anahtar bir rol vermektedir.
Sürekli öğrenme ve öğretme anlayışı, teknolojik ve özellikle bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler ve hizmet ve bilgi yoğun sektörlerin hızlı bir gelişim göstermesi yeni dünya düzeninin belirleyicileri olarak bilgi yoğun sanayinin gelişimini hızlandırmıştır. Artık milletlerin emek geleneği çerçevesinde rekabet etmelerine imkan kalmamıştır. Zira, bilginin üretilmesi, işlenmesi ve satışı dünyada en hızlı büyüyen endüstridir. Bilgiye ulaşma, geliştirme, üretimde kullanarak gelire dönüştürme kudreti, toplumların kaderini tayin etmektedir. Kısaca, kâra giden yol gittikçe düşüncelerle verilerin yönlendirilip ambalajlanmasından geçmektedir. Madalyonun bir yüzünde “Toplum” vardı ve öteki yüzünde ise “değişim”. Şimdi madalyonun bir üçüncü yüzü var! Kapitalist Ötesi Toplum...
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |