|
Dolaşım Sistemi Kalp - damar sisteminde yaşlanmaya bağlı değişimlerle hastalığa bağlı değişimleri ayırt etmek çoğu zaman güçtür. Gerek sistolik gerek diyastolik kan basınçları yağla birlikte artar. Aynı efor karşısında kan basıncında artma, gençlere oranla yaşlılarda daha fazla olur. Damar çeperleri yaşlanma ile esnekliğini kaybeder ve skleroz gelişir. Bu da periferik direncin artmasına dolayısıyla kan basıncının yükselmesine neden olur. 60 yaşın üstündekilerde dolaşımın % 30-40 oranında yavaşladığı görülmüştür. Yani dolaşım zamanı uzar. 40-60 yaşlardan itibaren kemik iliğinin yerini yağ ve bağ dokusu almaktadır. 70 yaşında sternumda kemik iliği gençtekinin yaklaşık yarısı kadardır. Kemik iliğindeki azalma özellikle alyuvarları etkilemektedir. İmmün sistemde yetersizlikler timusun gerilemesine bağlı olabilir. Kan damarları daralır ve kanın akışını yavaşlatır. Isı ve çeşitli etkinliklere uyum sağlama hızı azalır. Uç noktalarda özellikle bacaklarda dolaşım daha da yavaşlar. Solunum Sistemi Sağlıklı ve sigara içmeyen yaşlılarda dahi yaşla birlikte sorunlar çıkar. Alveoller birkaç kat genişler ve elastik lifler azalır. Bu yapısal değişiklikler damarsal fonksiyonu kısıtlar. Vital kapasite ve komplians düşer. Solunum için kullanılan yüzey alan küçüleceği için difüzyon kapasitesi de azalır. Gerek göğüs duvarı gerek akciğerler esnek dokulardır. Göğüs duvarı kompliansı yaşla azalır. Bu nedenle yaşlılar gençlere oranla aynı ventilasyon için %20 daha fazla elastik iş yaparlar ve bu işin de çoğu esnekliği azalan göğüs çeperini hareket ettirmek için sarfedilir. Turner ve arkadaşlarına göre akciğerlerin elastik fibrilleri gerek adet gerek kalınlık bakımından yaşla bir azalma gösterir. Bu durum özellikle 80 yaşın üstündekilerde daha belirgindir. Akciğer volüm ve kapasitelerindeki yaşa bağlı farklılık akciğerlerden ziyade göğüs çeperindeki esneklik kaybı ile açıklanabilir. Karaciğer Vücuttaki en önemli bezdir ve yaşla değişime uğrar. 50 yaştan itibaren karaciğerin ağırlığı ve kan akımı azalır. Hem enzimatik aktivitelerde hem de enzim indüksiyonunu tetikleyen süreçlerde azalma olur. Bunun sonucunda, yaşlılıkta ilaçların metabolize edilmesi daha uzun sürer. Yaşlılıkta ilaç kullanımında, ilaçların farmakokinetik özelliklerinin değiştiği gözönünde bulundurulmalıdır. Böbrekler Böbreğin boyu kısalır, bu kısalma yaşla artar, ağırlığı da azalır. Yaşlanma ile fonksiyon gören nefron adedinde bir azalma görülür. Böbreğin aktif dokusundan geçen kan miktarı 40 yaşına kadar değişmediği halde daha sonra her 10 yılda % 10 kadar azalır. Hücreler arası doku böbrekte yaşla en fazla etkilenen bir doku olup yaygın skleroz görülür. 30 yaşından küçük birine diyetle az Na verildiğinde idrarla Na atılışında bir azalma şeklindeki cevabı böbrek 17 saatte verir, ama 60`ın üstünde birinde böyle bir cevabın alınması 31 saatte olur. Yaşlı kimselerde fizyolojik anemi görülmez. Normal koşullarda yaşlıda asit baz dengesinde bir bozukluk görülmez. Kan pH, yedek alkalisi, idrar pH`ı normaldir. Yalnız böbreğin yüklenmeler karşısındaki uyumunda kapasite düşüklüğü görülür (Akgün,1986). Yaşla böbreklerde ortaya çıkan progresif yapısal veya fonksiyonel değişiklikler nefronların kaybına bağlıdır. 70`li yaşlarda total nefron sayısı orjinal sayının %70`i kadardır. Bu kayıp kısmen kalan nefronların gelişmesiyle telafi edilirse de böbreklerin total ağırlığında azalma olur ve bağlantılı olarak glomerüler filtrasyon hızı da düşer. Sindirim Sistemi Sindirim sisteminde en erken (20 yaşından itibaren) ihtiyarlamaya başlayan midedir. Zamanla kronik bir gastrit oluşabilir. İnce bağırsaklarda villuslarda da bazı değişiklikler olur. Karaciğer 50 yaşından itibaren ağırlık kaybetmeye başlar. Hücrelerde golgi aparatlarının yüzeyi azalır, mitokondri adedi azalır. Protein sentezi azalır, solunum enzimleri aktivitesi azalır, pankreasta kanalların genişlediği görülür, dış salgı pek değişmez. Safra miktarı azalır, safranın içerdiği kolesterol artar, organik olmayan içeriği azalır, safra daha yoğun bir hale gelir, fizyolojik fonksiyon bozulmaz. Bütün bunlara rağmen yaşlılıkta sindirim bozukluğu yoktur (Akgün,1986). Tükürük salgısının azalması, ağız kuruluğu, tat duyusunda azalma, ağız kenarında kuruluk ve çatlaklar görülür (Görsel Sağlık Ansiklopedisi, 1982). Üreme Organları Yaşlılıkta cinsel fonksiyonlar ile ilgili verilere ulaşmak zor olduğu için bu konuda kesin saptamalar azdır. Her ne kadar cinsel aktivite frekansı yaşla düşüyor ise de, her iki cinste de yaşlılıkla cinsel ilgi veya yeteneğin kaybolduğu söylenemez. Bireyin hormonal durumu ve içinde bulunduğu ortam cinsel yaşamında önemli rol oynar. Erkeklerde henüz nedeni tam açıklanamamış bir bulgu, prostatın 55-60 yaşlardan itibaren büyümesine çok sık rastlanmasıdır. Parauretral bezler büyür. Kadınlarda en önemli değişiklik menapozdur: 50 yaş civarında gonadların fonksiyonu son bulur. Önce menstrüel kanamalar azalır ve düzensizleşir, sonra ovülasyon durur. Östrojen ve progesteron düzeyleri düşer. Bu dönemin tipik şikayetleri: sıcak basması, ani terlemeler, konfüzyon ve depresyondur. Kas Sistemi Doğumdan itibaren çocuk geliştikçe kaslar da gelişir, kuvvetleri artar. Normal olarak 25-30 yaşlarında kas kuvveti maksimal değerine ulaşır. Rodahl`a göre bu kuvvet artımı tamamen kasların gelişmesine bağlıdır. Erkekler kadınlara oranla total kuvvet bakımından daha kuvvetli ise de kuvvet kasların enine kesit yüzeyi başına ifade edildiğinde insanlar arasında cinsiyet ve yaş farkının azaldığı görülür. Erişkin çağında kuvvet çok az bir düşme gösterir. Fakat 45-50 yaşından sonra kuvvette düşme süratlenmekle beraber 60 yaşlarında kuvvet kaybı, max kuvvetin %10-20`sini aşmaz. Kuvvet kaybı kadınlarda erkeğe oranla daha fazladır. Kaslarda hücresel düzeyde bir diğer değişiklik solunum kapasitesinin düşmesidir (Akgün,1986). Esneklik kaybına bağlı olarak gevşeme ve kasılma işlevlerinin gerilemesi, kas gücü azalması sonucunda çabuk yorulma, fiziksel iş gücü kaybı ve yürümede güçlük oluşur (Görsel Sağlık Ansiklopedisi, 1982). Kemikler Kemiklerde 17 yaşına kadar süratli bir gelişim gözlenir. Kemiklerde gelişim az da olsa oyda uzamanın kesilmesinden sonra bir süre devam eder. Fakat 45 yaşından sonra artık kemiklerde kayıp başlar. Kemik kaybı kadında erkeğe oranla daha süratlidir. Kemik kitlesi bireyden bireye değişir. Kemik kitlesi büyüklüğü çeşitli faktörlere bağlıdır. Çocuklukta kemik oluşumu iç salgı bezleri, ırksal faktörler, beslenme, hastalık, fiziksel aktivite gibi faktörlerin etkisi altındadır. 17 yaşlarında kemik kitlesi (vücut ağırlığı) kızlarda erkeklere oranla %20 kadar daha düşüktür. Kadınlarda menapozdan sonraki ilk 10 yıl içinde süratli bir kemik kaybı oluşur. Kemik yoğunluğu erkeklerde her yaş grubunda değişmemiştir. Kadınlarda ise her yaş grubunda erkeğinkine oranla anlamlı bir şekilde düşük bulunmuş, ayrıca 50 yaşından sonra belirgin bir şekilde değişme başlamıştır. Yaşla birlikte oynaklarda da dejeneratif değişiklikler meydana gelmiştir. Yaş vücut bileşimine de etki eder. Yaşla birlikte vücut ağırlığı artar. Fakat gerçekte artan vücudun yaş oranıdır (Akgün,1986). Duyu Organları İşitme: Yaşlandıkça işitme zayıflar. Yüksek frekansları işitme giderek geriler ve konuşmanın anlaşılması güçleşir. İşitme ile ilgili değişikliklerin nedeni: baziler membranın sertleşmesi, corti organın atrofiye olmasıdır. Nöron kaybı, işitsel enformasyonun işlenme kapasitesini azaltır. Görme: Uzağı görme yeteneği genellikle diğer duyulardan daha önce bozulur. Görme alanında ve karanlığa uyumda da azalma vardır. Görmedeki bu değişimler etkinliği sınırlar ve uyum güçlükleri yaratır (Onur,1987). Lensin elastikiyeti azaldığı için akomodasyon kapasitesi düşer. Lensin saydamlığı bozulur ve patolojik durumlarda tamamen opak hale gelebilir. Retinada yaşa bağlı fototoksit değişiklikler görülebilir. 75 yaş üzerinde pigment epitelinde progresif dejenerasyon ve çok ileri yaşlarda yeni damar oluşumları görülebilir. Bu değişiklikler nedeniyle uzak mesafe görüş keskinliğinde azalma olur. Çok ileri yaşlarda somatoviseral duyarlık pasini ve meisner cisimlerindeki gerilemeler nedeniyle bozulur. Koku ve Tat: Koku ve tat duyularındaki azalma beslenmeyi de bozar (Onur,1987). Etkinliğin azalmasıyla daha az besine gerek duyulur. Tat alma duyusu daha az duyarlı hale gelir (Görsel Sağlık Ansiklopedisi, 1982). Protein gereksinimi artar. Vitamin gereksinimi değişmediği halde, daha az yemek yendiği için vitamin yetersizliği görülebilir; bunu önlemek için ya beslenmeye özen gösterilmeli veya vitamin kullanılmalıdır. Osteoropozu önlemek için yeterli derecede kalsiyum alınmalıdır. Yaşlılığa bağlı fiziksel değişimlerin psikososyal uyumu büyük ölçüde etkilediği bilinmektedir. Özellikle görme ve işitme duyusundaki azalmalar başka insanlarla etkileşimi ve iletişimi etkiler; duygusal güçlüklere yol açabilir. Fiziksel bozulmaların kabul edilmemesi, reddedilmesi, özellikle yaşlılara özgü paranoid düşüncelerde kendini gösterir (Onur,1987). Sinir Sistemi: Yaşlılıkta en önemli değişiklik, subjektif ve objektif kriterlerle, beyin fonksiyonunun etkilenmesidir. Sağlıklı yaşlıda beyin kan akımında çok hafif bir azalma görülür. Beyin perfüzyonunda azalma, gençlere oranla yaşlılarda %50 daha sık görülür. Nedeni arteriosklerozdur ve patolojik bir değişiklik olarak değerlendirilir. Bu vakalarda inme riski yüksektir. Genelde hakim olan görüşün aksine yaşlılıkta entellektüel fonksiyonlarda azalma olması kural değildir. Ancak bu konuda çok önemli bireysel varyasyon gözlenmektedir. Varyasyon nedenlerinin en önemlisi serebral perfüzyon azalmasının varlığıdır. Uyku bozuklukları, motor aktivitede azalma, konsantrasyon güçlüğü, duysal yeteneklerin zayıflaması duyguların küntleşmesi yaşlılıkta nörotransmitter düzeylerinin değişmesine bağlanmaktadır. Yaşlı beyinde DNA düzeyleri değişmemekle birlikte, onarım hızı düştüğü için, DNA hasarına daha sık rastlanır. Yaşla reaksiyon zamanı uzar ve hareketlerdeki sürat yavaşlar. Hayat boyu hareketli yaşamın, reaksiyon zamanındaki ve hareket süratliliğindeki gerilemeyi yavaşlattığı izlenimini vermektedir. Beyin oksijensiz yapamaz. Bu nedenle dolaşım bozukluklarına beyin diğer dokulardan daha duyarlıdır. Merkezi sinir sistemi sinir yollarını fazla kullanan fiziksel aktiviteler, kas kullanılmasının yaptığı gibi, sinir sistemine de faydalı etkileri olabileceği düşünülmektedir (Akgün,1986).
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|