Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: EDEBİYAT
    Konu: Beyaz Kale (Karakterler)


Tip ve karakter roman içinde birbirine tamamen zıt iki kavramdır. Tip romanın konusunu vurgulamak için kullanılan, olayın akışına hiç bir doğrudan müdahalede bulunmayan ve mutlak doğru ya da mutlak yanlışı temsil eden baş karakterlerdir. Karakter ise bunun tersine olayın akışını etkiler, mutlak doğruluğu temsil etmez. Sevgileriyle olduğu kadar hataları, korkuları acıları ve kıskançlıklarıyla da aramızdan biridir.
Orhan Pamuk’un “Beyaz Kale”sinde iki baş karakter vardır. Romanın konusu bu karakterlerin yaşamıdır. Birbirlerine çok benzeyen İtalyan köle ve onun sahibi Hoca roman boyunca doğu ile batı kültürleri arasındaki farkı simgelerken, karakterlerini de ortaya koyar, birer tip olarak kalmakla yetinmezler.
“Beyaz Kale” romanının olay örgüsü iyi eğitim almış, her konuda az çok fikir sahibi olan İtalyan bir gencin esir edilmesi ile başlar. Yakalanır yakalanmaz tıp ve astronomi alanındaki bilgisi ile dikkat çeken genç, zindanda tutulduğu sürece tıp bilgisi ile çevresindeki esirleri ve hatta Paşanın nefes darlığını tedavi eder. Bu İtalyan bir süre sonra Paşa tarafından, astronomi ile ilgilenen ve Sultanın doğum gününde havai fişek gösterisi yapmakla görevlendirilmiş olan Hocaya verilir.
Hoca ile İtalyan kölenin beraberliği işte böyle başlar ve kitabın sonlarına kadar bu birbirinden çok farklı iki kültürü temsil eden iki adam aynı hayatı, aynı evi, aynı soruları paylaşırlar.
Hoca ile İtalyan köle birlikte geçirdikleri zaman boyunca Sultan için bir fişek gösterisi düzenlerler, bir saat ve güneş ile gezegenlerin konumunu gösteren bir maket yaparlar. Bu arada çeşitli resimli kitaplar hazırlayarak Sultana değişik hayvanları tanıtırlar. Ancak bu çalışmaların hiç biri Hocanın sonunda “Ben niye benim” sorusuna gelmesini engelleyemez. Romanın bu bölümünde en büyük karakter çatışması yaşanacak, varlık sebeplerini araştıran iki adam, romanın gelişimi içinde birer tip olmaktan çok daha ileri gittiklerini, birer karakter, birer insan olduklarını bu bölümdeki ben arayışlarıyla ispatlayacaklardır. Olaylar Hoca ile kölesinin büyük bir silah yaparak sefere çıkmaları ve sefer sonunda Hocanın İtalyan kölesinin yerine geçerek ülkeyi terk etmesi, İtalyan kölenin de Hoca kimliyi ile yaşamını sürdürmesi ile son bulur. Değişimin yaşandığı andan itibaren kitabın yazarı ağız değiştirir. Kitabı yazmaya başlamış olan İtalyan köle, yazısına Hocanın kimliği ile devam eder.
Hoca ile İtalyan köle romanın teması içinde doğu ve batıyı temsil ederler. Ancak varlıkları doğu ile batıyı temsil etmekten çok daha öteye gider, onlar aynı evi paylaşan iki insandır. Böylece roman onların arzu ve isteklerine, acılarına, kıskançlıklarına, üzüntülerine yer vererek, onların insanlıkları üzerine kurularak devam eder.
İtalyan köle, ülkesinde eğitim görmüş sıradan herhangi bir gencin bilgisine sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu’na geldiğinde ise bu bilgisi onun devletin en iyi bilim adamlarına yardım etmekle görevlendirilmesine yol açar. Bu yönüyle İtalyan köle, batı kültürünün, zamanının doğu kültürüne olan üstünlüğünü temsil etmektedir. Ancak aynı şeyi Hoca karakteri için söylemek yanlış olur. Hoca tam anlamıyla doğu kültürünü temsil etmez. O, araştırıcıdır, gelişme yanlısıdır, doğunun geleneksel kalıpları içinde yaşamaz. Zamanının tüm aydınlarının tersine batıdaki gelişmelere açıktır. Hocanın kendisi bile kendisi ile “onlar” dediği Osmanlı halkı arasında büyük bir fark olduğunun bilincindedir ve doğunun geriliğini de “onlar”ın yanlış tutumuna bağlamaktadır. O, merakıyla doğunun batıya duyduğu hayranlığı, çekingenliği ile ise bir bakıma doğu halkının gururunu simgeler. Her şeye rağmen o, doğunun batı kültürünün kapılarını zorlayan öğrenme isteğidir.
Hoca meraklıdır, gelişmeye önem verir. Öğrenme isteği onun hayatına yön vermektedir. İtalyan köleyi bu isteğini doyurmak için yanına alır. Ancak gururu onun her şeyi dilediği şekilde sormasını engeller. Hayalleri vardır, hayal kırıklıkları vardır. Hepsinden de önemlisi büyük hedefleri vardır. Onlara ulaşmak için çabalar, başaramaz, üzülür. Zaman zaman kölesini kıskanır, zaman zaman ona kızar, eziyet eder. Onun kendisinden bilgili oluşuna içerler. Tüm bu hissettikleriyle o, bir insandır. Bu tanımlamayla da bir tip olmaktan çıkar, roman için bir karakter olur.
İtalyan köle ise Hocanın doğu toplumunu ettiğinden daha çok temsil eder batı toplumunu. O, romanın teması için gelişmiş batı toplumunun simgesidir. Ama bunun dışında yurduna, sevgilisine duyduğu özlemle, sahibine duyduğu hınçla, başarıdan aldığı hazla en az Hoca kadar insandır. Onun da hayalleri vardır, Hocanınkiler kadar büyük olmasada. En azından bir gün yurduna dönebilmeyi hayal eder. Haklı bir gurur duyar İtalyan köle, Hocadan bilgilidir. Bu karmaşa içindeki adamı küçümser, ama kendini onu sevmekten de alıkoyamaz.
Romanın sonunda kendi ‘ben’lerini yitirmiş iki adamla karşılaşırız. Bu iki adam bütün bir hayatı paylaşmış, bu paylaşım içinde bütünleşmişlerdir. Birbirlerini sevmeyi öğrenmişlerdir. Roman boyunca doğu ve batının dört duvar arasındaki komik birlikteliği, iki insanın karşılıklı duygularıyla beraber verilir. Böylece Hoca ve kölesi birer tip olmaktan sıyrılır duygularıyla birer karakter olduklarını ispatlarlar.
Bence Pamuk yarattığı karakterleri sadece öykü sürecini devam ettirmek için kullanmaz. Onlar, olayların akışına kapılmış birer kukla olmaktan çok olaylara yön verme çabası içindeki insanlar olarak çıkarlar karşımıza. Orhan Pamuk karakterlerine büyük özen gösteriştir. Roman kahramanları her yönleriyle -zaafları ve üstünlükleriyle- aramızdan kişilerdir. Yazar çevresindeki insanları çok iyi gözlemler bu yüzdendir ki hiç bir romanının herhangi bir karakteri bize yabancı, soğuk hepsinden de önemlisi yapmacık gelmez. Orhan Pamuk’un tüm romanları çok az sayıdaki kişinin karakter tahlilleri üzerine kuruludur. “Beyaz Kale” ise bence onun romanları içinde karakter tahliline en çok yer verenlerden biridir. Zamanın doğu ve batısı kadar birbirinden habersiz ve birbirine zıt iki kavramı, birlikte yaşayan iki kişi ile hayata geçiren Orhan Pamuk, onlara tiplemeleri gereği yüklemesi gereken özelliklerin yanı sıra -ki bunlar Hocanın cehaleti ve kader inancına karşın kölesinin bilgisidir- pek çok karakteristik özellik yüklemiştir. Ne Hoca ne de onun İtalyan kölesi mutlak iyi ya da mutlak kötü değildirler. Ortak hataları ve başarıları paylaşırken, doğrusuyla yanlışıyla, daha sonra kendilerinin bile içinden çıkamayacağı kadar karmaşık bir hal alan, iki farklı karakter çizerler ve sevgileriyle, kıskançlıklarıyla, umutları ve düş kırıklıklarıyla kısacası insanca olan her şeyleriyle doğu ile batının ötesinde birer insan, birer karakter olduklarını haykırırlar.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |