Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: SİNEMA
    Konu: Crash (Film İnceleme)


Kanadalı büyük yönetmen David Cronenberg`in 1996 yılında çevirdiği Crash - Çarpışma filmine doğru yorumlar getirmenin en sağlıklı yolu Cronenberg`in yirmi yılı aşkındır süre gelen sinemasını anlamaktan geçiyor. Zira Cronenberg`in her bir filmi, sanki tek bir filme ulaşmaya çalışıyormuşcasına bir anlam ve estetik birlikteliğini paylaşırlar.
David Cronenberg Hollywood`un muhafazakar yapısının içine ciddi bir ölçüde sızmayı başarabilmiş ender yönetmenlerden biridir. Bir pazarlama stratejisi olarak kategorizasyona çok önem veren Hollywood`un ‘korku-bilimkurgu` türü içinden algılayıp kabul ettiği Cronenberg sineması, aslında bu türü tarif eden anlatı modeline pek de uymaz. Uzun ve gürültülü kovalamaca sahneleri, izleyiciyi hoplatan çekim ve kurgu efektleri, veya ‘büyük sırrın` yavaş yavaş ortaya çıkarılması gibi özellikle korku ve bilimkurgunun neredeyse ana unsuru haline gelmiş izleyiciyi bağlama numaraları Cronenberg sinemasında nadiren görülür. Bütün bu tekniklerden önemli ölçüde arınmış Cronenberg filmleri daha çok bir ana karakterin genelde ‘kontrolden çıkan teknoloji`nin motive ettiği ve ölümle son bulan, psikolojik ve bedensel parçalanma süreci üzerinde yoğunlaşır. Kahramanın, kurbanın çektiği acı ve bunun sebep olduğu iç deneyi daha da iyi gösterebilmek için Cronenberg, hikayelerinin geçtiği mekanları kurumsal binaların soğuk salonlarından ve dış dünyanın gürültüsünün ulaşamadığı yüksek apartman dairelerinden seçer. Çarpışma filmindeki karakterlerinden Ballard ve karsının yaşadıkları daire de böylesine yüksek bir apartmandadır. Dairelerinde modern dünyanın bütün keşmekeşliğine de böyle yüksekten ve garipseyerek bakarlar. Gündelik hayatın neredeyse yok sayıldığı bu akvaryum tekinsiz mekanlarda bütün detaylarıyla izlediğimiz tek şey kendi bedenine dahi yabancılaşan kurbanın korkunç dönüşümü ve yok oluşudur.
Peki nasıl oluyor da Hollywood`un, popüler sinemanın dili olarak kabul görerek, neredeyse şeffaflaşmış kodlarına ters düşen bu ortama sızabiliyor? Büyük ihtimalle bunun sebebi Cronenberg`in Hollywood izleyicisinin zaten algı ve takdir sınırlarının dışında kalan, önerdiği anarşik beden felsefesi değil fakat perdede sergilediği korkunç ve rahatsız edici görüntülerin korku ve bilimkurgu meraklılarını tatmin etmeye yetmesidir.
Cronenberg anlatısını motive eden temel düşünce, fizyolojik tanımı ve bütünlüğü şüphesizce kabul edilen insan bedenin aslında baskın kültür ve ideolojinin sonsuz nesenel olasılıklar ‘zemini` üzerine çizdiği bir figür olmasıdır. Diğer bir deyişle ‘öznenin malzemesi olarak algılayıp kabul ettiğimiz, sınırları, işlevleri ve cinsel kimliği net bir şekilde tanımlanmış beden sadece görsel bir imgedir ve bu imge her ne kadar biyoloji tersini iddia etse de ancak öznenin toplumsal bir dilin parçası olması halinde şekillenebilir. Böyle bir süreçten henüz geçmemiş olan bilincin algılayabileceği olası beden figürleri dokunma duyumlarının değişken ve dağınık guruplaşmalarından dolayı hem görsel bir bütünlükten uzak hem de her özne için farklı olacaktır.
Crash filminin tamamında bir dizi algısal anlam bütünlüğünü birbirine yapıştırarak bir kolaj yapıldığı görülebilir. Yönetmen bu filmde, gerçekçi sinema dilinin ona ister istemez dayattığı karamsarlık meselesini ortadan kaldırıp anlatısının tamamının yeni bir bedensel varoluşu gösterebilmesi adına birbirleri ile zaman-mekansal bir tutarlılık göstermeyen ve herhangi biri bir diğerinden daha önemli olmayan bir dizi sahneyi ardarda zincirler. Böylece, ‘normal` dünyanın varolmadığı ve insanların birtakım sapıkça cinsel ilişkilere girmekten başka işleri yokmuş gibi görünen bir Cronenberg akvaryumu oluşur.
Çarpışma ve tekno-erotizm
Teknolojik arzu nesnelerinin tutkuyla yüceltilmesi olan tekno-erotizm, teknoloji ve erotizmin kesişim noktasında yer alır. Yirminci yüzyıl başından itibaren teknolojinin sanatsal anlatımlarında tekno erotik dürtüleri şıkça sergilenmiştir. Örneğin İtalyan fütürizmi, yaklaşık 1909`dan, teknolojinin canavarca yıkıcı yanlarının görüldüğü
ve birçok fütürist sanatçının da hayatına son veren 1. Dünya Savaşı`nın başladığı 1914 yılına kadar, sanayi makinelerinin yüksek güç ve hızlarını fetişleştirmişti. Toplum yorumcuları Batı kültüründe yirminci yüzyıl boyunca güçlü bir tekno erotizmin geliştiğini sezmişlerdi. Sinema uzmanı olan K.C.D` Alessandro şöyle demektedir:
Türbin, piston, otomobil ve lokomotif betimlemelerindeki cinsel imgelem; makine kültleri ve Fütürist akım, Film Kameralı Adam ve Yükselen Akrep burcu; bunlar teknoloji sevicilerin teknoloji tutkularını ifade ediş yollarından bazılarıydı. Teknoloji, tekno-sevicilere kütlesel güç üzerinde erotik erotik bir heyecan deneyimi sunar; bu da diğer insanları denetlemekte kullanılabilir. bu makinelerin fiziksel tezahürleri –boy, ağırlık, biçim; ileri iten, durduran ve tekrar başlatan hareket - daha geniş bir ölçekte insanın cinsel yanıtlarını temsil eder. Sanayi çağında teknolojiye tapmak için pek çok neden vardır.
Sanayi çağı tekno-erotizmi özellikle kuşaklar boyu cezbedici bir nesne olan otomobile odaklanmıştır. Motor, dişli takım, tekerlek ve dış kaplamayı yağ gibi kayan güzel bir aygıtta bir araya getiren; insan bedenini, ferahlatıcı güç ve hız patlamasını yaşayabilecek şekilde yayan ve dönüştüren arabalar sanayi teknolojisinin zirvesini simgelerler. Sanayi teknolojisi bizi kuşatmaya devam ediyor, ancak yirminci yüzyılın sonlarıyla birlikte bunun yerini minyatür elektronik devrelerin karmaşası almıştır. Benzin-motorlu arabalar şimdi başka bir çağdan kalma miadı dolmuş kalıntı havasını taşıyorlar. Teknolojinin başarı
noktası şimdi bilgisayarlardır. Erotik cazibe nesnesi olarak elektronik teknoloji, örneğini otomobillerin temsil ettiği sanayi teknolojisinden farklıdır. Sanayi teknolojisi dayanıklı bir fiziksel varlığa ve uzam içinde gözle görülebilir bir hareket imkanına sahipken bilgisayarların ve diğer elektronik cihazların işleyişi geçirimsiz ekranların ardına gizlenmiş ve plastik kutuların içine kapatılmıştır. Ayıca, sanayi teknolojisinin zaferi güçle birleştirilmiş devasalığındandır. Bu büyük, gösterişli ve hızlı makineler coşkulu insanları hayretler içinde bırakır. Buna karşılık elektronik teknoloji daha küçük boyutlardadır.
Sanayi teknolojisiyle sanayi sonrası
elektronik teknoloji birbirlerine bir çok bakımdan bütünüyle karşıttırlar.
Sınai başarının ikonu olan arabayla tekno-erotik cazibenin doruğu belki de J.G Ballard`ın “Çarpışma” adlı romanından Cronenberg`in uyarladığı filmdir. Romanın genel havasına yönetmen tarafından çok büyük oranda sadık kalınmış ve sinemasal anlatımın gücüyle birleştirilmiştir. Kısır sanayi manzarasının insan fantezi ve arzuları üzerine etkisine dair ironik bir anlatımla yaklaşılıyor. Filmin kahramanı “Ballard”, bir kazada yaralanırken diğer araçtakilerden biri ölür. Hastaneden taburcu olduktan sonra, yine bir araba kazasından kurtulmuş olan ve araba kazalarına, yamulmuş metallere ve yaralı bedenlere karşı cinsel bir saplantı edinmiş olan Vaughan`ın etkisi altına girer. Vaughan ve Ballard birlikte bir havaalanı civarındaki otobanlarda turlamaya başlarlar. Beton ve çelik yığınları arasında tüyler ürpertici manzaralar görmek amacıyla araba kazası ararlar. Arka koltukta hayat kadınlarıyla, kazalardan kurtulanlarla ve sonunda birbirleriyle sevişmeye başlarlar. Ama cinsel edimleri etraflarını çevreleyen teknolojik kısırlıktan esinlenmiş, kuru, ayrıntılı bir teknik el kitabının kuru kesin düzyazısıyla betimlenmiştir. Ballard, her ne kadar geçirdiği kaza sonucu dönüşüme uğramış, yaralardan ve kromdan büyülenir hale gelmişse de mekanik biçimlere duyduğu eğilim önceden de vardır.
Filmin cinsellikle teknolojiyi kaynaştırmasının kaçınılmaz doruk noktasında ölüm bulunmaktadır. Vaughan bir araba kazasındaki kendi ölümünün provasını titizlikle yapıyordu; aktris Elizabeth Taylor`da öldürmeyi planlıyordur; onun limuzininde çarpışacaklar,birbirlerine sıkı sıkı sarılacaktır. Taylor`ı öldürmeyi başaramaz ama bu denemesinde bir otobüsle çarpışır ve kendisiyle birlikte bir çok otobüs yolcusunu da ölüme götürür. Vaughan filmin bir yerinde tüm dünyanın eş zamanlı bir otomobil felaketinde
öldüğünü, fırlayan edep yerlerinin ve motor soğutucularının ölümcül birleşmesinde milyonlarca aracın savrulduğunu söylüyordu. Bu anlatım ile teknolojinin yarattığı uygarlığın içine sıkışmış yeni bireyin, o “tek dişi kalmış canavar” karşısındaki durumunu da açıklamaktadır aslında.
J. G. Balalard bir röportajda, bir psikiyatrisin, Çarpışma yazarını “psikiyatrik yardım göremeyecek kadar” ciddi bir biçimde rahatsız olmakla itham ettiğini söylüyor. Psikiyatrist romanın ironik ve ahlaki yönünü keşfedememişti. Ballard Çarpışma`da tekno-erotizmin derinliğini, okurlarına tavsiye etmek için değil, fakat giderek daha kısırlaşan ve anlamsızlaşan bir dünyanın insan ruhunda oluşturduğu dönüşümlerle ilgilendiği için incelemiştir. Kitabın Fransızca baskısına yazdığı önsözde, “Çarpışma romanı boyunca arabaya yalnızca cinsel bire imge olarak değil aynı zamanda günümüz toplumundaki insanın yaşamına gönderme yapan bütün bir metafor olarak kullandım... Belirtmeye bile gerek yok ki Çarpışma`nın asıl rolü teknolojik tablonun sınırlarından her gün biraz daha tacizkarca bize el eden, kaba erotik
ve cilalı olana bir dikkat çekme, bir uyarıdır.
Çarpışma üzerine yazdığı bir makalede Jean Baudrillard, Ballard`ın kitabı bir uyarı olarak yazdığı iddiasını göz önüne almaz. Boudrillard`ın okumasına göre eser, cinsellik hakkındaki tüm
uzlaşımsal fikirlerin, ahlakın ve psikolojinin dışında olduğu ve gerçeklikle simülasyon arasındaki ayrımı aşan bir hiper-gerçeklik kurabildiği için eşsizdir. Öte yandan Boudrillard`ın Çarpışmaya yaklaşımı, bilimkurgu araştırmacılarının önemli simalarınca eleştirilmiştir. Kimilerine göre Boudrillard eseri eksik yorumlamış, eksik kavramış gerçeklikle simülasyon arasındaki aşikar sınırları gözlemleyemediğinden, simülasyon içindeki patlamayı, yalnızca betimlemek yerine canlandırmıştır
Film kuramcısı Vivian Sobchack, Ballard`ın ahlaki tutumu konusunda Boudrillard`a katılmamaktadır. Sobchack, “Ballard`ın imgelemi bu tekno-bedenin bizi, sözcüğün tam anlamıyla ölü bir sona götürdüğünü görür” diye yazıyor. Ballard ve Boudrillard`ın tarzlarındaki farklılığı şöyle özetliyor: “Böylece, Ballard`ın eril bedenin ‘yazılımın ‘donanıma dönüştürülmesi, makine ‘haline gelmek` konularındaki postmodern arzuyu betimleyişindeki ürpertici ironikliğine ve indirgemeciliğine karşın Boudrillard neşeli ve ürpertici bir samimiyet halindedir.” Sobchack şiddetli fiziksel acıyla olan deneyimin (bacağından geçirdiği bir dizi ameliyat) yazının, kişinin
kendi bedenin ve öznelliğinin farkında olarak yazılması gerektiği fikrini güçlendirdiğini belirtir: “Eğer kendi tekno-kültürümüzü tartışırken bu öznel bedensel duyumu akılda tutmazsak, biz de tıpkı Vaughan gibi, tıpkı Boudrillard gibi kendimizi ölüme nesne kılmış/hedeflemiş oluruz.
Şurası kesin ki teknolojiyle cinselliğin birleşmesi gerek Ballard`ın romanı yazdığı 1973 yılından gerekse Cronenberg`in filmi çektiği 1996 yılından bu yana popüler imgelemde giderek daha da fazla yaygınlaşmaktadır. Cronenberg gerçekten de Çarpışma`da Termonükleer reaksiyon odalarının, beyazlar içindeki kontrol odalarının görünmez teknolojilerinin, bilgisayar devrelerinin gizemli senaryolarının
cinsel olasılıklarını hangi yara yaratabilir ki?















































































The Crash- Çarpışma
James Spader ....
James Ballard
Holly Hunter ....
Helen Remington
Elias Koteas ....
Vaughan
Deborah Unger ....
Catherine Ballard
Rosanna Arquette ....
Gabrielle
Peter MacNeill (I) ....
Colin Seagrave
Yolande Julian ....
Airport Hooker
Cheryl Swarts ....
Vera Seagrave
Judah Katz ....
Salesman
Nicky Guadagni ....
Tattooist
Ronn Sarosiak ....
A.D.
Boyd Banks ....
Grip
Markus Parilo ....
Man In Hanger
Alice Poon ....
Camera girl
John Stoneham Jr. ....
Trask

Yönetmen: David Cronenberg

KAYNAKÇA
SPRİNGER, Cloudia; “Elektronik Eros”; Çeviren: Hakan Güneş; Sarmal Yayınevi; İstanbul;1998
BOUDRİLLARD, Jean; “Kötülüğün Şeffalığı” Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998
GÜNAYDIN, Serhat; “Cyberpunk: Burrougs ve Ballard”; 25. Kare Dergisi; Sayı: 24, 1998
SÜALP, Tül Akbal; “FİLM NOIR: Dövüş Kulübü, eXistenZ, Amerikan Güzeli”; 25. Kare Dergisi; Sayı: 31; 2000

Hazırlayan: Cahit Binici
Anadolu Üniversitesi
İletişim Bilimleri Fakültesi
Eskişehir
Aralık 2000
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |