Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: EDEBİYAT
    Konu: Hikayenin Tanımı ve Türk Halk Hikayesinin Kaynakları


Öykü, hikâye olarak da bilinir, gerçek ya da düş ürünü bir olayı edebi bir üslupla aktaran kısa düzyazıdır.
Türk halk hikayeleri, efsânelerden, masallardan, menkıbelerden ve destanlardan kaynak olarak oluşmuşlardır. Türk tarihinde gelen hikâyeye malzeme olabilecek eserler bulunduğu gibi başka kaynaklardanda Türk halk hikâyesi beslenmiştir.
Kısaca Türk halk hikâyesinin kaynaklarını belirtecek olursak;
1) Türk kaynağından gelenler: Dede Korkut hikâyeleri, Köroğlu, Âşık Garib, Kerem ile Aslı, Tâhir ile Zöhre gibi hikâyelerdir.
2) Arap-İslam kaynağından gelenler: Leylâ ile Mecnun, Ebu Müslim, Battal Gazi...
3) İran-Hind kaynağından gelenler: Ferâd ile Şirin, Kelile ve Dimne vb.
Bu saydığımız kaynaklardan beslenen Türk halk hikâyeleri; Modern hikâyeciliğin oluşmasında önemli rol oynamışlardır.
BATIDA HİKÂYE
Antik Yunan ve Latin çağlarında, bugün anladığımız manâda hikâye yoktur. Klasisizm döneminde de fazla rağbet görmeyen hikâyenin yerine tragedya ve komedyalar yazılıyordu.
18.yy`da Voltaire`in hikâyeler yazdığını biliyoruz. Fakat, Voltaire`in hikâyelerinde daha çok kendi düşüncelmerini yaymak istediği bilinmektedir. Romantikler döneminde de W.Hoffman`ın, Adgor Poe`nın hikâyeleri gözümüze çarpmaktadır.
Ama gerçek hikâyeler devri, 19.yy`ın sonlarında realistlerle başlayıp günümüze kadar gelmiştir. Fransa`da yetişen ünlü hikâye yazarlarından Alphonse Daudet, Guy de Maupassant, A.Maurois en çok okunan yazarlar arasındadır.
Aynı yüzyılda yetişen İngliz ve Rus hikâyecileri de hikâye türünün gelişmesine hizmet etmişlerdir.
Dünya edebiyatında hikâyenin önemi büyüktür. Bildiğimiz gibi iki tür hikâye
vardır. Bunlardan ilki Maupassant tarzı hikâyelerdir. Bu hikâyeler, küçük bir roman gibi olay örgüsü içinde yazılırlar. Olayın örgüsü daha önce tâyin edildiği için okuyucuyu zorlayan bir hayâl gücü gerektirmezler. Bu hikayelerde toplumsal konular ve kişilerin karakterleri incelenir. Gözleme ve gerçekliğe büyük önem verilir.
Çehov tarzı hikâyeler ise romandan bağımsız bir kuruluşa sahiptirler. Hikâyenin başlangıcı ve sonu bir düğüm hâlinde, olay örgüsü dahilinde verilmez. Okuyucunun ufkunu geliştirmesine yöneliktir. Kişiler hakkında fazla bilgi verilmeden, anlatılmak istenen mesaj okuyucuya aktarılır.
Maupassant tarzı hikâyeler daha çok klasik tazdadır.Çehov tarzı hikâye anlatıma dayalı olduğu için modern tarz hikâyenin ortaya çıkışını hazırlamıştır.
Zaman, mekan, kişilerin tanıtılması gibi konularda romanda bağımsız olarak yazılan Çehov tarzı hikâyede gerçek yaşam daha soyuttur.
TÜRK EDEBİYATINDA HİKÂYE
Bugün anladığımız manâda hikâye bizde 1870`lerden beri görülmeye başlamıştır. Fransızca`dan tercüme edilen romanlarda hikâye zannedildiği bu dönemde, roman ve hikâye terimleri yeni yeni anlaşılmaya başlanıyordu. Daha sonraları; hacimce çok olanlara roman, az olanlara da hikâye denilmeye başlanmıştır.
İlk hikâye kitabımız; Emin Nihat`ın 1873`te yayınlanan Müsameratnâme`sidir. 12 parça olan kitapta uzun kış gecelerinde anlatılan hikâyeler yer almaktadır.
Tanzimat döneminin ünlü simâlarından Sâmipaşazâde Sezâi`nin Küçük Şeyler`i de ilk hikâye örneklerindendir. Bu hikâyeler, Maupassant tarzı hikâyeleri andırmaktadır. Nâbizâde Nazım`ın Kara Bibik adlı hikâyesi de Anadolu köyüne ve çiftçisine bakış açışını yansıtan ilk hikâyelerdendir.
Servet-i Fününcular, roman gibi hikâyenin de ilk güzel örneklerini vermişlerdir. Halit Ziyâ Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Mehmet Rauf bu dönemde Maupassant tarzı hikâye yazanlar arasındadır.
Servet-i Fünün`dan sonra Türk hikâyeciliği, birbirinden farklı gelişmeler göstermiştir.
1) Olayların giriş, gelişme, sonuç bölümleri roman kurgusu gibi olan hikâyeler; Mapusan tarzının devamı niteliğindedir. Ömer Seyfettin bu tarz hikâyenin temsilcisi sayılmaktadır. Milli Edebiyat akımının da öncülerinden olan Ö.Seyfettin`in hikâyelerinde toplumsal konular itinâ ile ele alınır ve okuyucuya aktarılır. F. Celâlettin, Sabahattin Ali, Samet Ağaoğlu, Haldun Taner, Şevket Bulut da bu tarz hikâye yazan yazarlarımızdandır.
2) Olay örgüsü değişmeyen fakat yalnız İstanbul hayatını ele alan hikâyelerden Hüseyin Rahmi Gürpınar`ın, Ahmet Rasim`in Osman Cemâl Kaygılı`nın hikâyeleri de bu tarz hikâyelerdendir.
3) Çehov tarzı hikâyeyi andıran, konu planlaması olmayan, duygusal heyecanları ve onları anlatan hikâyelerdir. Bu hikâyeler de; hikâyenin konusuna herhangi bir yerden başlanır ve duygular ve diğer kişisel heyecanlar okuyucuya aktarılır. Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Tarık Buğra, Sevinç Çokum bu tarz hikâye yazmışlardır.
4) Anti-roman ve varoluş çizgisiyle oluşan yeni hikayeler: Modern toplumun bunalımlarının, çaresizliklerinin anlatıldığı bu tarz hikâyenin temsilcileri şunlardır: Yusuf Atılgan, Feyyaz Kayacan, Demirtaş Ceyhun, Orhun Duru, Ferit Edgü, Erdal Öz. Bu tarz hikâye daha soyut ve anlama dayalıdır. 1955 yılından sonra görülmeye başlanmıştır.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |