Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: FEN BİLİMLERİ
    Konu: Vücudumuzdaki Hormonlar


1-) Hipofiz bezi hormonları:
a-) Büyüme Hormonu (STH=Somatotropin) : Bu hormonu kimyasal yapısı bir polipeptid molekülü şeklindendir. Çeşitli omurgalı hayvan gruplarında yapısı ve molekül ağırlığı az çok değişmektedir. Ancak primatların, özellikle en yakın insansı maymunların, somatotrop hormonu insanda büyüme fonksiyonuna etkili olabilmektedir.
Somatotrop hormon bütün vücut hücrelerine etkili bir hormon sayılırsa da aslında ancak büyüme gücünü ve olanağını büsbütün kaybetmemiş olan dokuları etkileyebilmektedir. Buna göre tam büyüme çağındaki bir organizmada tüm vücuda, fakat ergin ve büyümesi durmuş bir organizmada tüm vücuda, fakat ergin ve büyümesi durmuş bir organizmada ise sadece bazı doku ve organlara büyütücü etki gösterebilir.
Tüm organizmada veya onun belirli doku ve organlarında büyüme hormonunun etkisi ile meydana gelen olayların esası şu üç noktada toplanabilir:
a)Hücrelerde protein sentezi artar. Hücrelerin büyümesi ve sayıca çoğalması bu etki ile kamçılanır.
b)Vücutta karbonhidrat kullanımı azaltılır.
c)Yağlar mobilize edilerek (depolardan kaldırılarak) kullanım alanına sevk edilir.
Buna göre somatotrop hormon etkisi ile meydana gelen büyüme bir “yağlı şişmanlama” halinden çok farklıdır. Ara metabolizma olayları tamamiyle protein sentezine ağırlık verecek yöne kayar. Bu sentezle hücrelerin yapı maddeleri çoğaltılarak mümkün olan hücrelerde büyüme ve çoğalma sağlanır.
Büyüme hormonunun etkisi altında vücutta karbonhidrat kullanımının azalır. Bununla birlikte hiç karbonhidratsız bir beslenme rejiminde tutulan hayvanlara verilen büyüme hormonunun etkili olabilmesinde karbonhidratlara da ihtiyaç vardır. Ayrıca insülin hormonu ile somatotrop hormon arasında bir işbirliği de dikkati çeker. İnsülin esas itibariyle vücutta karbonhidrat metabolizmasını düzenler. İnsülin salgılayamayan, dışardan da insülin almayan bir organizmada somatotrop hormonun çoğalması ise , pankreasta insülin salgılayan hücreleri doğrudan doğruya ve dolaylı yolardan uyararak insülin salgısını çoğaltır.
Büyüme hormonun ile sinerjik, yani onun etkisine yardım eden, etkisini kuvvetlendiren, hatta onun etkili olabilmesi için gerekli, ikinci bir hormon daha vardır. Bu hormon tiroid bezinden salgılanan “tiroksin hormonu” dur. İnsülinsiz büyüme olmadığı gibi tiroksinsiz de büyüme hormonunun etkisi olmaz.
Çocukluk çağında az salgılanması büyümeyi durdurur ve cücelik ortaya çıkar. Aşırı derecede fazla salgılanması ise jigantizm denilen devlik yani çok uzun boylu olmaya sebep olur. Erişkinlerde fazla salgılanması akromegaliye sebep olur. Akromegalide büyüme özellikle el ve ayaklardaki küçük kemiklerde , alt çenede , omurlarda vs. görülür.
b-)Prolaktin (LTH=Laktogenik Hormon): Bu hormon dişilerde gebelik sonrası salınan protein yapısında bir hormondur. Dişilerde östrojen ve progestron hormonlarının salgılanmasını sağlar. Gebelik sırasında ve doğumdan sonra östrojen ve progestronla birlikte süt bezlerinin gelişmesini ve süt oluşmasını sağlar. Eşeysel iç güdüyü arttırır. LTH, yumurta ovaryumdan atıldıktan sonra oluşan sarı cismin progesteron hormonu salgılamasını ve gebeliğin devamını sağlar.
c-)Tiroid Stimüle Edici Hormon (TSH): Tiroid bezlerinin çalışmasını ve Tiroksin hormonu salgılanmasını sağlar. Bu hormonla gelişimi uyarır ve denetler.
d-)Adreno Kortiko Tropik Hormon (ACTH) : Bu hormon protein yapıdadır. Adrenal kortekste kortizol sentezi ACTH ile uyarılır. Bu pitüiter hormonu RNA ve protein sentezini uyararak, adrenal korteksin büyümesine neden olur. Buna ek olarak, kolestrolden özgül kortizol sentezini, yoldaki enzimlerden bir ya da daha fazlasının aktivitesini arttırarak, uyarır. Böylece ACTH ile adrenal korteksin uyarımı kortizol sentezinde ve kan miktrında artışa neden olur.
e-)Folikül Stimüle Eden Hormon (FSH): Dişilerde FSH, ovaryumlardaki foliküllerin gelişimini diğer hipofiz hormonu LH ile birlikte yumurtanın olgunlaşmasını ve ovulasyonu sağlar. Yumurtalıkta östrojen hormonu salgılatır. Erkekte testislerde spermlerin meydana gelmesini, ayrıca sekonder (ikincil) seks karakterlerini oluşturan testosteron hormonunun salgılanmasını kontrol eder.
f-)Lüteinleştici Hormon (LH): Ovaryumlarda folikül uyarıcı hormonla birlikte faaliyet gösterir. Kadında ovulasyonu sağlar. Ovulasyondan sonra yumurtalıkta yumurta ve folikül hücreleri yerinde oluşan korpus luteum (sarı cisim) denen yapıyı etkiler. Ayrıca östrojen ve progesteron salgılanmasını da uyarır. Testislerde Leydig hücrelerinin uyarılması ve testosteron hormonun salgılanmasına da etkili olurlar.
g-)Melanosit Stimüle Edici Hormon (MSH=intermedin) : Küçük bir polipeptittir. Bu hormon vücutta leke, çil gibi oluşumlardan sorumludur. Hormon azaldığı zaman cildin rengi çok açıktır. Hormon arttığı zaman ise koyulaşır. Derinin epidermis katmanı hücreleri arasında bulunan ve melanin pigmenti içeren melanositleri etkiler. Derinin rengini belirler.
h-)Oksitosin: Doğum sırasında ve sonrasında salgılanır. Döl yatağı düz kaslarının düzenli kasılmasını sağlar. Doğuma yardımcı olur. Memeyi uyarır ve süt salgısının dışarı verilmesine yardımcı olan bir hormondur.
ı-)Antidiüretik Hormon (ADH=Vasopressin): Bu hormonun en önemli görevleri şunlardır:
1-) Böbrekte nefronun alt parça hücrelerini etkiler. Bu hücrelerin sidiğin suyunu emmesini ve sidiği koyulaştırmasını sağlar. Eğer kan fazla sulanırsa ADH salgılanması azalır. Böylece kandaki fazla su idrara geçer ve idrar çıkışı artar. ADH salgılanması alkol tarafından da engellenir. Bu nedenle alkol alındığında ADH az salgılandığından aşırı derecede idrara çıkılır. Eğer kanda su oranı azalırsa ADH fazla üretilir. Böylece kana gereken su böbrek tüplerinden emilir ve kanın su oranı normal seviyeye getirilir.
2-) Kan basıncını yükseltir.
3-) düz kasların kasılmalarına etkili olur.
4-) Suyun geriye emilmesini düzenler.
Bu hormonun yetersiz olduğu durumlarda, böbrekten aşırı derecede su kaybı meydna gelir ve vücut su kaybeder. Antidiüretik hormon eksikliğinde Diabetes isipidus (şekersiz diyabet) denilen hastalık ortay çıkar. Bu hastalık, hastanın idrarını yoğunlaştırmasını ve günde 30-40 litre idrar çıkarmasına, buna bağlı olarak da çok susamasına yol açar.
2-)Tiroid Bezi Hormonları
Tiroid bezinin en önemli hormonu tiroksin olup, tirozin aminoasitinin iyotlanmış türevidir. Tiroksin hormonunun görevi hücrelerde mitokondrilerde de oksidatif enzimleri çoğaltmak suretiyle oksitlenme yolundaki metabolizma olaylarına hız vermek ve oksidatif enerji üretimini (yanmaları) hızlandırmaktadır
Vücuda tiroksin verilecek olursa ısı üretimi artar. Bazal metabolizma yükselir. Vücut sıcaklığı da artma meyli gösterebilir. Isı üretiminin mevsimlere ve ihtiyaçlara göre ayarlanarak vücut sıcaklığının sabit tutulmasında, tiroksinin ve onun salgısını düzenleyen hipotalamiko-hipofizer mekanizmanın önemli bir rolü vardır.
Tiroksin hücre içinde oksidatif enzimleri çoğaltabilmek için enzim yapıcı “protein sentezi” mekanizmasına etkili olmalıdır. Bu etkinin ayrıntıları bugün için tam olarak bilinmemektedir.Ancak bazı deneyler bu etkinin doğrudan doğruya iyot atomlarından geldiğini göstermektedir. Buna göre tiroksin molekülünün görevi, hücre içinde iyodun etkili olacağı yere onu yaklaştırmak ve orada belirli bir şekilde tutmak şeklinde tahmin edilmektedir. İyodun bu amaçla hücresel yapılar arasında belirli şekilde durumlandırılması tiroksin tarafından olduğu gibi “tri-iodo-tironin” tarafından da sağlanabilmektedir.
Tiroksin içerisinde etkin olarak iyot atomu bulunduğundan, iyot eksikliğinde tiroksin üretimi azalır , buna karşılık tirotropin fazla üretileceğinden tiroid bezi foliküllerinin genişlemesine, sayıca fazlalaşmasına neden olur. Bunun sonucu tiroid bezi aşırı büyür. Basit guatr adı verilen bu hastalık iyot verilmekle tedavi edilir. Çocukluk döneminde tiroid bezinin az çalışması Kretenizm`e (ahmaklık) neden olur. Hasta geniş dilli, şişman, bodur görünüşlü, çarpık kemikli ve buruşuk alınlıdır. Bu bireylerde zeka geriliği de görülmektedir. Karadeniz bölgesinde aşırı miktarda tüketilen kara lahana bitkisi vücutta iyot eksikliğine neden olduğundan, bu bölgede guatr hastalığına daha çok rastlanmaktadır.
Doğu Anadolu gibi dağlık bölgelerin kaynak sularındaki iyot miktarı yeterli değildir. Bu yöre insanı ayrıca deniz ürünlerinden de yeterince yararlanamaz. İyot en çok balık yağında bulunduğundan guatr hastalığına çok rastlanır.
Erginlerde tiroid bozukluğu Miksodeme hastalığının ortaya çıkmasına neden olur. Tiroksin hormonunun yetersiz oluşu ile; metabolizma hızı yavaşlar, şişmanlık, nabız yavaşlaması, uyuşukluk, saç dökülmesi, ve üşüme meydana gelir.
Tiroid bezinin kalıtsal bazı nedenler ya da iyot fazlalığından dolayı aşırı çalışması Graves (Basedow Hastalığı) olarak bilinen Toksik guatr (zehirli guatr) ortaya çıkar. Bu hastalıkta tiroid bezi normal ya da aşırı büyümüş olabilir. Tiroksin hormonu çok fazla üretildiğinden; metabolizma hızı artar, ısı üretimi fazlalaşır, kan basıncı yükselir, terleme, sinirlilik ve göz küresinin dışarı doğru fırlaması (Eksoftalmi) gibi belirtiler ortaya çıkar.
Tiroid bezinden salgılanan diğer bir hormon da Kalsitonin`dir. Kalsitonin ; parathormon ile beraber kalsiyum ve fosfat metabolizmasını düzenler. Kandaki kalsiyumun kemiklere geçişini sağlayarak , kandaki kalsiyum derişimini azaltır.
3-)Paratiroid Bezi Hormonları
Paratiroid bezinin özel hücreleri parathormon (paratirin) denilen bir hormonu sentezler. Salgılanan bu hormonun görevlerini sıralamak gerekirse şunlardır :
1-)Vücut sıvısındaki ve kandaki kalsiyum - fosfor metabolizmasını düzenler.
2-)İnce bağırsaklarda sindirimi tamamlanan besinlerden kalsiyum iyonlarının kana emilimini sağlar
3-)Böbrekte, henle kanalından kalsiyum iyonlarının kana geri emilimini sağlar.
4-)Kalsiyumun kemiklerden kana geçmesini sağlar.
5-)Fosforun böbrekten atılmasını azaltarak kandaki miktarının çoğalmasını sağlar.
Parathormonun az salgılanması halinde kandaki kalsiyum , kemiklerde birikmeye başlar ve kanda kalsiyum iyonunun miktarı azalır. Bu durum tetani denilen hastalığın meydana gelmesine sebep olur. Tetanide kaslar ağrılı kasılmalar
yapar , titremeler olur , el ve ayak parmaklarında içe doğru bükülmeler görülür. Paratiroid bezi normalden fazla hormon salgılarsa, kemiklerden kana kalsiyum geçişi hızlanır. Bu sefer de kandaki kalsiyum miktarı artar ve iskelet zayıflar. Kaslar uyartılara çok yavaş cevap verirler. Kanda artan kalsiyum böbrekler taşınır ve orada fosfor iyonları ile birleşerek böbrek taşlarını oluşturur.
4-)Böbrek Üstü Bezleri Hormonları:
a-)Adrenalin (epinefrin): Öz bölgesinden devamlı olarak az miktarda salgılanır. Öfke, korku, üzüntü, sevinç, sinirsel bozukluk durumlarında salgılanması artar.
Görevleri şunlardır :
1-) Kalp atışını hızlandırır.
2-) Kan basıncını yükseltir.
3-) Karaciğer ve kaslardaki glikojen miktarını azaltır.

4-) Kandaki glikoz miktarını yükseltir.
5-) Kanın pıhtılaşma hızını yükseltir.
6-) Göz bebeğinin büyümesine ve tüylerin diken diken olmasına neden olur.
7-) Kan damarlarının genişlemesine fakat derideki kılcal damarların daralmasına neden olur. Korkudan rengimizin sararmasının nedeni kılcal damarların daralmasıdır.
8-) Sindirimi durdurur.
9-) Duran kalbin tekrar çalıştırılmasında rol oynar.
10-) Sempatik sinirlerin faaliyetlerini arttırır.
b-)Noradrenalin (norepinefrin): Kan damarlarının kasılmasında etkili olur. Kan basıncının artmasına neden olur. Kan şekeri ve kalp çarpması üzerinde etkilidir ama etkisi zayıftır.
c-)Kortizol Hormonu: Bu hormon proteinlerin karbonhidratlara dönüşmesinde etkilidir. Kan şekerini ve karaciğerde glikojen depolanmasını artırır. Glikozun oksidasyonunu sağlar. Proteinler ve amino asitler üzerindeki yıkıcı etkilerinden dolayı idrardaki azot miktarını artırır. Amino asitleri glikoza çevirecek enzimlerin karaciğer hücrelerine geçişini sağlar, böylece bir yandan glikoz yapımı artar, diğer yandan kullanımı azalırken, kan şekeri de artmış olur. Bu artış adrenal diabeti (yüksek kan şekeri) meydana getirir. Kortizol yağ metabolizmasında az da olsa etkilidir. Kortizol kılcal damar yüzeyinin geçirgenliğini azaltarak iltihaplı dokulara protein sızmasını önler.
Eğer kortizolün miktarı çok artarsa o zaman kortizol , CRF yapımını azaltmak üzere hipotalamusu etkiler. Hipotalamus ise ACTH yapımını azaltmak üzere hipofiz üzerine menfi etki (negatif feed-back) yapar. ACTH azalması kortizol salgılanmasını azaltır. Böylece, plazmada kortizol seviyesi, normal sınırlarda kalır.
Bu hormon tedavi amaçlı olarak, iltihaplanmalarda, alerji ve romatizma tedavisinde kullanılır.
d-)Aldosteron Hormonu : Aldesteron hormonu Na ve Cl iyonlarının böbreklerde geri emilmesini ve potasyumun salgılanmasını sağlar. Kandaki, doku sıvısındaki ve hücrelerdeki iyon derişimi bu hormon ile salgılanır. Eğer bu hormon az salgılanırsa kan basıncı düşer, dokulardaki sıvı azalır, NaCl salgılanması artar. Kanda potasyum iyonları çoğalıp buna karşılık kalsiyum iyonları azalacağından kaslar yorulur. Deri tunç rengini alır (Addison hastalığı). Aldosteron hormonunun fazla salgılanması ise; Na ve Cl iyonlarının tutulmasına, K iyonlarının azalmasına dokular arasında su tutulmasına, kas zayıflamalarına, kan basıncı yükselmesine sebep olur (Conn Sendromu)
e-)Androjen Hormonları: En önemlileri Testosteron ve Adrenosteron`dur. Testosteron hormonu anabolik hormonlar arasında yer almaktadır. Testosteronun vücut proteinlerini çoğalttığının en önemli bir belirtisi ve sonucu vücutta azot bilançosunu pozitif yapması , yani vücuda besinlerle alınan azot miktarına göre, vücuttan atılan maddeler içindeki toplam azotu daha azaltması, böylece vücuttaki toplam azot miktarını artırmasıdır. Azotun en büyük kısmı proteinlerin yapıtaşı olan amino asitlerin amino gruplarında bulunur. Yani, vücut azotunun fark edilir şekilde artması vücutta proteinlerin artmasıyla olur. Böylece azotun artması protein artmasının bir belirtisini teşkil eder. Parçalanan proteinler çoğaldığı zaman da azot bilançosu negatif hale gelir. Çünkü yanma olaylarında kullanılan amino asitlerin amino grubundan çıkan azot, üre halinde idrara verilir ve çıkarılır.
Testosteronun anabolik etkisinin ikinci belirtisi ve en önemli sonucu kasların gelişmesi ve büyümesidir. Kas yapısının en büyük kısmı proteinlerden oluşur. Kasların büyüyüp gelişmesi ve vücudun atletik görünüm alması kadınlardan ziyade erkeklerde belirgindir ve işte bu sonuç testosteronun anabolik etkisinin bir sonucudur.
Testosteronun zindelik ve dinçlik verici etkisi de, protein anabolizmasını artırmasına, aynı zamanda sübjektif düzeyde libidoyu destekleyip tamamlayacak psişik etkilerine bağlıdır. Ancak ileri yaşlardaki insana testosteron enjeksiyonları ile bu nitelikleri kazandırmak isterken, sonucun pek parlak olmayacağını, çünkü dinçlik, zindelik ve gençlik denen şeyin başka temelleri de olduğunu, bunların tümünü birden geri getirmeye çalışmanın mümkün olamayacağını hatırlamak yerinde olur.
Erkek çocuklarda adrenal korteks fazla çalışırsa, androjen hormonlarının salgılanması artar ve çocuk normal zamanından önce ergenliğe ulaşır. Bu çocuklarda ses kalınlaşır, kas yapısı ve kıllanma bakımından ergin erkeklere benzemeye başlarlar. Dişilerde ise ses kalınlaşır, sakal çıkar, eşeysel organlar körelir ve erkeksi özellikler kazanmaya neden olur.
5-)Gonadlar ve Seks Hormonları :
a-)Östrojen: Östrojen hormonların etkilerinden biri, bazı doku ve organlarda , hücrelerin bölünme ve çoğalması ile bu doku ve organları büyütmesidir. Bu etki ile evvela ergenlik çağına girerken genital organlar ve göğüsler büyüyerek erginlikteki şekil ve büyüklüklerini kazanır.
Ergenlik belirtilerinin (dişi eşemde) hemen hemen tamamı östrojen hormonların eseridir. Östrojen hormonlar salgısı çocuktakinin 20 kat fazlasına çıkar. Çünkü çocukluk çağı boyunca, az miktardaki östrojen hormonlarla inhibe olunarak, adenohipofizin gonadotrop hormon salgısına izin vermeyen hipotalamus, 10 yaşından sonra bu aşırı duyarlılığını azaltarak, ancak 20 kat daha yüksek östrojen miktarıyla inhibe olunacak duruma gelir. Buna göre de adenohipfizin FSH`ı ve ovaryumun östrojen hormonu sahneye çıkar.
Genital organlrdaki büyüme, klitoris, vagina, uterus, Fallop boruları, yumurtalıkları kapsadığı gibi, pubis bölgesinde labia majora ve minoradaki yağ toplanması ile bu bölümlerin kabarmasını da içine alır.
Göğüslerdeki büyümenin de büyük kısmı, yağ toplanması, bağ dokusunun artması ile ilgilidir. Aynı zamanda süt bezlerinin ancak boşaltım kanalları östrojen hormon etkisi ile gelişir ve çoğalır. Bu kanal sistemine süt dolduracak esas salgı bölümü, salgı epitelinin oluşturacağı lobuluslar, progesteron hormonun etkisi ile çoğalıp gelişecektir.
O halde diyebiliriz ki, göğüsler, ergenlik çağında daha ziyade östrojen hormonların uyarısı ile, infantil (çocuksu) durumundan çıkarak genç kızlığa özgü biçim ve büyüklüğüne ulaşır. Lobulusların gelişmesi ise, her siklusun progesteron evresinde bu hormon salgılandıkça azar azar, kısım kısım gelişme ve tamamlanma olanağını bulur.
Kız ve erkek çocuklarda ilkel süt bezleri birbirinin aynıdır. Sonradan ergenlik çağında, östrojen hormonlar onları büyütür ve geliştirir. Eğer erkek çocuklara da (özellikle ergenlikten önce) östrojen hormonlar verilse, süt bezlerinin aynen kızlardaki gibi geliştiği görülebilir.
Östrojen hormonlar etkisi altında deri yumuşak, düzgün ve gergin yüzeyli özel bir yapı kazanır. Damardan zengin ve bol kanlıdır. Erkeğe göre daha sıcak olması, kesildiği zaman daha çok kanaması bundandır. Erkeğe göre daha ince, ancak kastre erkeğe ve çocuklara göre daha kalın olan kadın derisi, deri altındaki yağ dokusunun bolluğu nedeniylede daha gergindir.
Östrojen hormon bayanlarda saçları gürleştirir, erkeklerde ise belli bir yaştan sonra saçların dökülmesini arttırır.
Bu hormon iç dokuda mitozu artırır, dişi seks karakterlerinin oluşmasını ve tipik dişi özelliklerinin kazanılmasını, aybaşı kanamasının (menstruasyon) düzenlenmesini sağlar.
b-)Progesteron: Döl yatağı mukozasını uyarır, burayı döllenen yumurtanın yerleşmesine hazırlar. Ovulasyondan sonra ovaryumun çatlamış graff folikülünde LH etkisiyle sarı cisim (Korpus Luteum) oluşturur. Bu yapıdan salgılanan progesteron , ayrıca eğer döllenme olmuşsa, döllenmiş yumurtanın uterusa tutunmasını sağlayarak gebeliğin devamını gerçekleştirir. Sonuç olarak da yeni bir ovalasyona engel olur. Eğer döllenme olmamış ise menstruasyona iki gün kala progesteron salgılanması durur. Progesteron süt bezlerinin gelişmesinde de etkilidir. Progesteron, östrojen ile birlikte menstruasyonun düzenlenmesinde önemli rol oynar. Progesteron salgılanması gebeliğin 5. ayına kadar korpus luteumdan yapılır. Fakat plasentanın gelişmesiyle birlikte bu görevi gebelik süresince plasenta üstlenir. Bu hormon östrojende olduğu gibi karaciğerde parçalanır ve idrarla atılır.
6-)Pankreas Bezi Hormonları:
a-)İnsülin Hormonu: Langerhans adacıklarındaki özel hücreler tarafından meydana getirilen bu hormon beta hücreleri tarafından salgılanır. Bu hormonun en belli başlı görevi, karaciğer ve kasın glikojen sentezini arttırmak; bütün hücrelerin glukozu kolayca kullanması sağlamaktır. İnsülin ayrıca, aminoasit ve glukozun hücreler girişini arttırır. Protein ve lipid sentezini hızlandırır. Yani insülinin kandaki varlığı, kan şekerinin azalmasına neden olur. İnsülinin kandaki yetersizliği, glukoz ve aminoasitlerin kullanımın azalttığı için bu maddelerin kandaki ve idrardaki seviyeleri yükselir. Bu duruma Diabetes Mellitus (şeker hastalığı) denir. Şeker hastaları çok yemek yedikleri halde, devamlı kilo kaybederler. Vücut hücreleri enerji kaynağı olarak yağ ve proteinleri kullanır. Bu durum karbonhidrat ve yağ metabolizmasını etkiler. Kandaki fazla glukozun atılması için çok fazla su gerekir, aşırı idrar atılması bundan dolayıdır. İnsülinin fazla salgılanmasında ise kan şekeri normalin altına düşer, sinir hücreleri aşırı hassaslaşır ve uyarılamaz duruma gelir. Bu şeker hastalığında kasılmalar, kendini kaybetme ve bunların devamında ölüm olabilir (Hipoglisemi).
b-)Glukagon Hormonu: Pankreasın diğer önemli bir hormonu olan glukagon ise alfa hücrelerinde salgılanır. İnsülinin etkisine zıt bir faaliyet gösterir. Yani kan şekerinin yükselmesine sebep olur. Bu hormon, karaciğerdeki glikojenin yıkılarak glukoz haline geçmesini (glikojenolizis) sağlar ve kandaki glukoz yoğunluğunu yükseltir. Böylece insülin ve glukagon kandaki şeker miktarını en uygun seviyede tutmak üzere karşılıklı olarak faaliyet gösterirler.
7-)Diğer Hormonlar:
a-)Entrogastron: Kana geçerek midenin gastrik bezlerine ulaşır, onların enzim çıkarmasını ve böylece boş midenin kendi kendisini sindirmesini önler. Mide hareketlerinin yavaşlayıp sonunda durmasına neden olur.
b-)Kolesistokinin: Kan yoluyla safra kesesini uyararak onun kasılmasını, safranın safra kanalına ve duedenuma (12 parmak bağırsağı) boşalmasını sağlar.
c-)Sekretin: Kan yoluyla pankreasa ulaşarak onun hazırladığı enzimlerin salgılanmasına neden olur. Sekretin karaciğerde safra salgılanmasını da arttırır.
d-)Pankreoenzimin: Pankreasın salgı yapmasını uyarır.
e-)Melatonin: İnsanlardaki etkisi henüz bilinmemekle beraber yumurtalık işlevlerinin etkilediği sanılmaktadır.
f-)Asetil Kolin: Sinapslarda sinirsel uyarıların taşınmasını sağlar, düz kaslarda impuls iletiminde görev yapar, küçük damarları genişleterek kan basıncını düşürür, kalp atışını yavaşlatır. Bağırsağın peristaltik hareketini uyarır. Histamin etkisini kuvvetlendirir.
g-)Histamin: Büyük damarların ve kılcal damarların daralmasını sağlar. Kılcal damarların geçirgenliğinin artmasında ve alerjide rol oynar. Yara ve yanık yerlerinde tepkimelerin hızlanmasında görev yapar.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |