|
1- ÖZETİ: Bu yerlerde demiryolunun her iki yakasında ıssız, engin, sarı, kumlu bozkırların özeği Sarı-Özek, uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi... Yedigey, savaştan döndüğü günden beri Boranlı istasyonunda çalıştığı için yörede Boranlı Yedigey olarak anılıyordu. Bu Boranlı istasyonu Sarı-Özek bozkırında bulunan uzay istasyonuna giden yol ile yolcu trenlerinin izlediği ray hattını ayırmakla görevli makasçıların bulunduğu, küçük, sessiz, sekiz haneli bir köyün istasyonuydu. Yedigey, Boranlı istasyonunda iken bir tren sesi ile irkilir. Tren geçip gittikten sonra birisinin karanlığı yararak ona doğru geldiğini farketti. Bu gelen karısı Ukubala idi. Yedigey korktuğunun başına gelmesinden korkuyordu. Ukubala`nın bu geç vakitte gelmesini tek nedeni kötü bir olay yaşanmış olmasıydı. Yegigey, Ukubala`nın söyledikleri karşısında donup kaldı. Evet, kırk yıllık arkadaşı, en iyi dostu Kazangap ölmüştü. Yedigey o anda bütün dünyanın üzerine yıkıldığını hissetti. Yedigey, karısına baktıkça; eski günleri, gençliğini, Kazangap ile geçirdiği yılları hatırladı. Yedigey; Almanlar`a karşı savaşmış, önünde patlayan bir bomba ile yaralanmş sakat kalmıştı. 1944`te ordudan terhis edilmişti. Hastanede geçici bir süre yattıktan sonra onu köyüne, Cangeldi`ye göndermişlerdi. “Neşeli 507” treniyle köyüne geldiğinde onu Aral Gölü`nün rüzgarı karşılamıştı. İstasyonda trenden indikten sonra kurumuş Aral Gölü`nün kıyısını takip ederek ancak üç saatte köyüne varabilmişti. Daha sevincini yaşayamadan altı aylık oğlunun kızamıktan öldüğünü öğrenmişti. Artık köyde kalması için hiçbir neden kalmamıştı. Ukubala`yı da alarak bir yerde tutunup yeni bir işe başlamak için yola koyuldular. Bozkırın ortasındaki bir şehirde iş bulup çalışmaya başlamışlardı. Kömür boşaltıp, kömür yüklüyorlardı. Yedigey savaşta yaralandığından, geçici bir hastalığa tutulmuştu. Beyin sarsıntıları geçiriyor, çalışırken aşırı terliyor ve nefesi kesiliyordu. Bu onun çalışmasını engelliyor, tüm işin Ukubala`ya yüklenmesine neden oluyordu. Kazangap ile tanışması bu kasabada olmuştu. Kazangap, Yedigey`e iş teklif ederek, Boranlı istasyonunda çalışması için davet etti. İşte Boranlı`ya geliş sebebi, kırk yıllık arkadaşı olacağı Kazangap sayesinde olmuştu. Yedigey, Kazangap`a çabuk ısınmıştı. Kazangap da Yedigey gibi Aral Kazaklarındandı. Kazangap, Bike ile evlenip, Boranlı`ya çalışmaya daha önce gelmişti. O da Yedigey gibi bir zamanlar buranın yabancısıydı. Kazangap, Yedigey`e iş ve ev bulmasında ona yardım etmiş, ona destek olmuştu. Kazangap ilk hediyesi olarak ona yavru bir deve, Karanar`ı hediye etmişti. Karanar ileride çok güçlü ve büyük bir deve olacaktı. Gücüyle ve azgınlığıyla tüm bozkıra ün salıp, tüm sürülerin erkek devesi olacaktı. İlk zamanlar Boranlı da yaşam zordu. Yazın sıcaktan, nemden kışın ise soğuk, kar ve tipiden Boranlı yaşanılamayacak bir yer olurdu. Yağan kar demiryolunu tıkar ve trenlerin geçişini engellerdi. İşte bu işleri yapmak Yedigey ve Kazangap`ın göreviydi. Yedigey, köye doğru giderek Kazangap`ın cenazesini gömmek için gerekli hazırlıkları yapmaya başladı. Yedigey, Kazangap`ın vasiyeti üzerine atalarının yanına; Ana-Beyit mezarlığına götürecekti. Yedigey, Kazangap`ın oğlu Sabitcan, Adilbay ve birkaç kişiyi de alarak Ana-Beyit mezarlığına doğru yol aldılar. Yedigey dün akşam istasyondayken gördüğü o parlak ışığı, uzaya doğru giden o füzeyi hatırladı. Bu füzenin fırlatılmasını sebebi Tramplen yörüngesinde bulunan İki Parite kozmonotundan haber alınamamasıydı. Parite, Sovyet ve Amerikan ortak yapımı ve dünyada insanlık adına şimdiye kadar yapılan en büyük çapta yapılan bir projeydi. Yedigey bunlardan habersiz, sadece o parlak ışığı ve gürültüsünü biliyordu. Ana-Beyit`e ulaşmak için sabah yola çıkmışlardı. Akşama doğru Ana-Beyit`e ulaşmışlardı. Ana-Beyit`e geldiklerinde daha önce hiç karşılaşmadıkları, uzun kalın telleri gördüler. Bu teller Ana-Beyit`i ve çevresini çevreliyordu. Ana-Beyit mezarlığı uzay araştırmaları için seçilen bölgeler arasındaydı. Yedigey, Adılbay ve Sabitcan, Kazangap`ı Ana-Beyit`e gömmek için istasyon komutanına yalvarıp yakarmalarına rağmen izin alamamışlardı. Kazangap`ı Ana-Beyit`e yakın bir yere, Mançura deresine gömmüşlerdi. Yedigey, yanındakilere köye dönmelerini söyleyerek uzay istasyonuna yöneldi. Uzay istasyonuna yaklaştığında gök yüzüne bir ışık topu fırlatılmıştı. Yedigey ve devesi korkmuş, bir kenara sinmişlerdi. Ardarda atılan onlarca roketten Yedigey çok korkmuş ve Boranlı köyüne doğru kaçmıştı. Yedigey bu roketleri dünya dışı varlıklardan dünyamızı korumak için yörüngelere yerleştirilecek lazer silahlı uydular olduğunu bilemezdi. Kaybolan iki kozmonot uzayda “X” gezegenine, bu gezegendeki yaratıkların çağrısı üzerine oraya gitmişler ve orada yaşamaya başlamışlardı. Dünyaya gönderdikleri mesajlara göre bu gezegenin uygarlık düzeyinin dünyanınkinden çok daha yüksekte olduğunu söylüyorlardı. Rus Amerikan heyetleri dünyanın tepkisinden korktukları için bu projeyi iptal ederler, kozmonotların dünyaya girişini yasaklarlar ve yörüngeye uydular yerleştirirler. Yedigey işte bu sebeplerden dolayı atılan füzelerden korkmuş ve Boranlıya doğru kaçmıştı. Yedigey ertesi gün şehirden gelen kızları ile buluştuğunda tüm üzüntülerini unutmuş ve yeniden hayata dört elle sarılmıştı. 2- YAZARIN HAYATI: Cengiz Aytmatov, kırgız yazar. Mitolojik ve alegorik ögelere fazlasıyla yer verdiği lirik anlatılarında, sovyet toplumunun temel törel sorunlarını ortaya koyar: asker kaçaklığı (Face a face,1957), serbest aşk ve sadakat (Cemile,1958), sıradan insanların kaderi (ilk öğretmenim,1961), yaşamın anlamı (Toprak ana,1963), ikbal avcısı bürokratları (Kopar zincirlerini Gülsarı,1966) veya aşağılık ve zalim yetişkinleri (Beyaz Gemi,1970) betimleyen daha sonraki eserlerinin karanlık havasına karşın, Aytmatov insanın geleceğine iyimser bir gözle bakar. (Deniz kıyısında koşan ala köpek,1977). 3- TAHLİLLER: YEDİGEY: Uzun boylu, sakin fakat bazen birden bire bora gibi patlayan sert bir adamdı. Ona Boranlı lakabını vermelerinin asıl sebebi bu özelliğinden dolayıydı. UKUBALA: Buğday renkli, düzgün ve lekesiz bir yüzü, ışıl ışıl gözleri vardı. Yaşlandığından beri bunların yerine kırışıklıklar ve lekeler aldı. Saçları apak olmuş, omuzları çökmüştü. KAZANGAP: Orta boylu bir insan, boynu bir kaz boynu gibi ince ve uzundu. Gözleri şaşırtıcı, etkileyiciydi. Kahverengi, zeki bakışlı, güleç, sürekli kırptığı için uçları kırışmış parlak gözleri vardı. Yüz çizgileriyle birlikte kısa bıyığı ve kırçıl top sakalı da onu görmüş-geçirmiş olgun bir adam olarak gösteriyordu. Kazangap bilge bir adamdı. Söylediği her söz sağduyuya dayanır ve hafızalardan kolay silinmeyecek sözlerdi. SABİTCAN: Geveze, çok konuşmayı maharet zanneden ve bilgelik taslayan bir kişiydi. Her şeyi bilir gibi görünürdü. Fakat insanlık namına hiçbir şey öğrenmemiş, Kazangap`ın tam zıttı bir insandı. Kendisini herkesten üstün gören bir insan, boranlıda kimsenin bilip anlamadığı şeyleri anlatır, insanların yüzlerindeki şaşkınlık ifadesinden büyük zevk duyardı. Kazangap`ı malının mülkünü bitirinceye kadar gerçek bir baba gibi sevmiş ve saygı duymuş, her şeyini yitirince onu bir paçavra gibi köyüne yollamıştı. ADİLBAY (istasyon memuru): Ona Uzun Adilbay demelerinin sebebi boyunun iki metreyi geçmesiydi. Uzun Adilbay Boranlıdaki tüm insanlara göre yaşamını dolu dolu yaşayan bir insandı. Evinde her zaman huzurlu, mutlu ve acıdan kederden uzak yaşardı. Bu hem ailesini hem de çevresindeki kişileri etlisine alır onlarında bir an olsa bile kendilerini mutlu hissetmelerini sağlar. KARANAR: İşçiler Karanar`a iri dişli ağzını açıp bağırıvermesinden ve huysuzluğundan dolayı “Kara Timsah” derlerdi. Boranlı Karanar sahibi gibi çabuk köpürüp huysuzlaştığı için ona da Boranlı lakabını vermişlerdi. Karanar dev gibi, dağ gibi bir deveydi. Kapkara, kabarık tüylü bir başı vardı. Kulaklarının dibinden başlayan kara sakalı omuzlarına, yelesi dizerine kadar iniyor, sırtında iki hörgücü kule gibi yükseliyordu. Karanar hem heybeti hem de tüylerinin rengiyle ün salmıştı. Gençlik çağında tüm erkek develeri yenmiş ve bozkırın tüm dişi develerini sahiplenmişti. 4-MEKAN: Demir yolunu yanında köy denilen yerde, hepsi bir birine benzeyen iki inişli çatıları olan sekiz küçük evden oluşurdu Boranlı. Bunları uçsuz bucaksız sarı özek bozkırı çevrelerdi. Bozkır rüzgarıyla, soğuğuyla, kışıyla Boranlıyı yaşanmayacak hale getirirdi. Kış aylarında, boralar koptuğu zaman evler kar, buz altında kalır. Yollar yok olurdu. O yüzden bu istasyona “Boranlı” demişlerdi. Yazın ise kavurucu sıcak her yeri kurutur, bozkırı adeta bir çöle dönüştürürdü. Geceleri ise dondurucu soğuk bozkırı ele geçirirdi. 5-ANA FİKİR: İnsanlar, hayat içerisinde yaşadığı iyi ya da köyü olayları bunların doğurduğu sevinç ve üzüntülerimizi, ölünceye kadar tekrar tekrar hatırlar, hiç zaman geçmişimizden kopup, ayrılmayacağımızı her zaman bunların beynimizin bir köşesinde bulunacağıdır. Cengiz Aytmatov`un bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı yürek parçalayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, aynı zamanda tutsaklığa karşı bir meydan okuyuştur. Kahramanın canlandırdığı anıları o dönemin siyasi rejiminin nasıl bir çöküş içerisinde olduğunu, zamanın yaptıkları nasıl değiştirdiğinin anlatan trajik bir eserdir.
OKAY ŞERBETÇİ
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|