|
1)ESERİN ADI: ANAMIN KİTABI, YAZARI: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU 2)ESERİN ÖZETİ Yakup’un babasıyla arası pek iyi değildir. Babasının ne kıyafetlerini ne de konuşmasını seviyordur, daha küçük bir çocuk olmasına rağmen babasının dışarıda ve evde farklı hareketlerini ve farklı bir itibara sahip olduğunu ayırt etmiştir. Yakup Manisa’da yaşamaktadır. Manisa’ya Mısır’dan gelmişlerdir. Mısır’da İbrahim Paşanın ölümü üzerine taşınmışlardır. Hulusi Bey adlı bir aile dostunun evinde birkaç hafta misafir kaldıktan sonra onların yakınında büyük bir eve yine onların kiracısı olarak taşınmışlardır. Kız kardeşiyle beraber Mısır’daki günlerini özlemektedirler. Mısır’da el üstünde oldukları için burayı yadırgamışlardır. Mısır’daki hayvanat bahçelerini ve oyuncaklarını çok özlemektedirler. Annesi İkbal Hanım çok utangaç ve içine kapanık biridir. Çoğu olayı rezalet derecesinde değerlendirerek bunların yakınları tarafından duyulmamasına çok önem verir. Mesela Kadir Bey ‘e bir zamanlar inme inmiştir ve bundan zor kurtulmuştur. İkbal Hanım bu olayı çok uğraşarak gizlemeyi başarmıştır, fakat Kadir Beyin sol tarafı hala kısmen tutmamaktadır. Yakup babasıyla birlikte Manisa’da kısa gezintilere çıkıyordur. Bu gezintilerin başında ilk defa gördüğü Manisa Dağına hayran kalmıştır, fakat dağa çıktıktan sonra hayallerindeki gibi bir yer olmadığını anlayıp dağa ilgisini yitirmiştir. Bundan sonra Yakup Mevlevihane ‘yi görüp onların hallerine özenir fakat bu arzusuna kısa süre içinde yitirmiştir. Evde birkaç ay kaldıklarından sonra eve cam gözlü, zenci bir kadın gelmiştir. Bu kadın geldiğinde Yakup yalnızdır ve ondan çok korkmuştur. Kadının bir tür cadı olduğunu sanmıştır ama annesi geldiğinde o kadının Mısır’da ona dadılık yapmış olan Lefter olduğunu söyler ve Yakup kadını hatırlar. Lefter Manisa’ya göç ettikten sonra oğlunu ve kızını yitirmiştir ve kendisi de bir hastalığa yakalanıp gözlerini kaybetmiştir. Babası Kadir Bey bir gün Lefter ’i sokakta sefil bir vaziyette dolaşırken görmüş ve acıyarak eve almıştır. Bu arada İstanbul’dan Yakup’un amcası ve Kadir Bey’in üvey kardeşi Hakkı gelmiştir. Hakkı çok haylaz bir gençtir daha ilk günden Yakup’la bir olarak Lefter’e bir oyun oynarlar ve kadıncağızı çok korkuturlar. Kadir Bey Hakkı ile pek iyi anlaşamaz, onu okutmaya çalışır olmaz, bir işe verir fakat Hakkı çalışmaz. Sonunda kolayı tanıdıklarını kullanarak onu askere aldırmada bulur fakat Hakkı bir süre sonra firar ederek eve gelmiştir. Bu olay büyür ve askerler evin kapısına dayanarak Hakkı ’yı yaka paça götürürler. İkbal Hanım bu olay üzerine çok üzülür çünkü bu olay rezalet derecesinde bir olaydır. Yakup’u babası Kadir Bey çok dindar biri değildir ara sıra onun içki içtiğini bile görürler. Bir süre sonra sık sık kriz geçirmeye başlar. Bunun üzerine Kadir Bey iyice dindarlaşır. Bu olay en çok Yakup’u etkiler babası ona zorla sure ezberletmeye başlamıştır Yakup bunu yapamadığı zaman babası çareyi dayakta bulur. Buna bir süre böyle devam ettikten sonra babası kendine başka bir uğraş bulmuştur. Yakup bildi bileli duvarda asılı duran ve sarkacında “London” yazan bir saati tamir etme işidir. Bu Kadir Beyi gün boyu oyalar. Saatle işi bittiğinde saat artık çalışmıyordur.
Yakup bir gün eve gelirken evlerinin önünde genç siyah ve ince bıyıklı birini fark eder. Bu genç adam ona dayısı Kadir Bey’i sorar o da sevinerek kendisinin onun oğlu olduğunu söyler ve evini gösterir. Kadir Bey Şevket ’i görünce çok sevinir. Yakup yine kurtulmuştur çünkü babası Kadir Bey gece gündüz Şevket ile konuşur ona anılarını anlatır. İkbal Hanım bu olaya çok sıcak bakmaz çünkü Kadir Bey Şevket ’i zorla gecenin geç saatlerine kadar alı koyar ve Şevket bu evde misafirdir, ona eziyet olan bir şeyi istemez. Yakup okula gidiyordur fakat okuldakiler tarafından gerek kıyafetleri gerekse konuşması yüzünden hor görülüyordur. Bu yüzden ona göz kulak olması için ondan daha büyük birini bulmuşlardır. Bu çocuk Yakup’u kavgalardan uzak tutardı ve onu korurdu. Yakup bir olay sonrası bu çocuğa saldırarak küfürlerle ilk kavgasını yapmıştır. Bu olaydan sonra Yakup daha haylaz davranmaya başlamıştır. Her gün birileriyle dövüşüp güreşiyor eğer bunu yapamamışsa ablasına o günü zehir ediyordur. Bir gün tavan arasında babasının tüfekleriyle oynarken birini ayağına düşürmüştür. Bağırmış çağırmış fakat kimse onunla ilgilenmemiştir. Annesi normalde en ufak bir yaralanmasında yanına gelip ona en iyi şekilde bakmıştır. Sonradan öğrenir ki annesi onun okulda yaptığı yaramazlıkların hepsini duymuştur. Yakup bunu öğrendikten sonra annesinden özür dileyerek bir daha öyle yaramazlıklar yapmayacağına dair söz verir. Babasının durumu iyice kötüleşmiştir. Annesi kız kardeşiyle beraber Yakup ‘u Hulusi Bey’in evinde kalmaya gönderir. Döndüklerinde babaları ölmüştür, Yakup ilk defa yakınlarından birini kaybetmiştir. Herkesin ağlamasına rağmen o bir türlü ağlayamaz. Yakup bir kişilik bunalımına girer. Kendini bu aileye layık biri olarak görmemeye başlar fakat bunu kısa bir süre içinde yenmeyi bilir. Bire süre sonra evleri çok büyük olduğu ve kirası fazla geldiği için daha küçük bir eve taşınırlar. O sıralarda en iyi arkadaşı Mutasarrıf Paşanın oğlu Refik’tir birlikte okuldan kaçarlar beraber çok iyi anlaşırlar. Yazları ailesiyle beraber yakınlarının çiftliklerine kalmaya giderler. Annesi kaldıkları evin sahiplerine çok nazik davranmasına rağmen Yakup annesinin başka birinin evinde kalmayı sevmediğini anlamıştır. Kışın evde toplandıkları vakit annesi onlara roman okur. Yakup gözlerini kapatır ve annesinin anlattıklarını hayal etmeye, gözünde canlandırmaya çalışır. Yakup, annesi “Montekristo” adlı romanı okumaya başladıktan sonra bir hayal dünyasına kapılıp gitmiştir. Bu roman onun dünya görüşüne sınırsız bir genişlik vermekle kalmamış ve bundan sonra okumaya ilgi duymuştur. Her gün okuldan eve gelince kocaman bir kitabı açıp okumaya başlar. 3-) MUHTEVA BİLGİSİ : A-)ANA FİKİR : Kendi istediğimiz şeyleri yaparken yakınlarımızın hallerini de düşünmeliyiz. B-) ALINACAK DERSLER : Ailemize karşı gelmemeliyiz. Arkadaşlarımızın farklılıklarından dolayı onları hor görmemeliyiz. Anne ve babamızın sözlerini dinlemeliyiz Çocuklarımızın bazı yaramazlıklarına biraz daha anlayışlı davranmalıyız. C-)OLAYIN KİŞİLERİ ve TAHLİLLERİ FİZİKİ TAHLİLLERİ: YAKUP: 6 yaşında bir çocuktur. Ortalama olarak diğer çocuklarla aynı boydadır. Siyah saçlı, sıska bir çocuktur. İKLBAL HANIM: Sakin görüntülü, orta yaşlı bir kadındır. LEFTER:Gözleri cam renginde zenci bir kadındır. Yakup ve kız kardeşine dadılık yapmaktadır. HAKKI:Uzun, ince yapılı bir gençtir. Yapısına göre çok güçlüdür. Kadir Beyin ayrı olan annesinden olan kardeşidir. ŞEVKET:Orta boylu ince kara bıyıklı genç bir adamdır. Kadir Beyin kız kardeşinin oğludur. KADİR BEY:Dazlak kafalı, top sakallı, tıknaz bir adamdır. Sakalları gür ve koyu renklidir. RUHİ TAHLİLLERİ: YAKUP:Daha bir çocuk olduğu için her şeye karşı çok heveslidir. Her zaman ilgi görmeyi bekler. Haylaz bir çocuk olmasına rağmen sadece kendi gibi haylaz çocuklarla birlikte yaramazlık yapar. LEFTER: Yakup ve kız kardeşini annesinden daha ziyade korumaya çalışan bir dadıdır. Çok saf ve iyi yürekli biridir fakat yaşadığı kötü anılardan sonra kendini toparlayabilmiştir. İKLBAL HANIM:Kendine sen diye hitap edildiği vakit en ağır bir hakarete uğramış gibi yüzü kıpkırmızı kesilen, gururuna ve itibarına çok önem veren bu yüzden içine dönük ve gizli bir hayat yaşayan bir kadındır. HAKKI:Kadir Beyle üvey kardeş oldukları olduğu için onunla pek iyi geçinemeyen genelde aklı haylazlığa çalışan biridir. ŞEVKET:İstanbul’dan Manisa’ya gelip hiç yerini yadırgamamış. Kadir Beyin anlattıklarını hep sabırla dinleyen ve ev sahiplerinin sözünden çıkmayan onlara her zaman saygılı olan biridir. KADİR BEY:Evine fazla özen göstermeyen, aslında dindar biri olmayan fakat ölümün yaklaştığını anlayınca birden dindar biri olup çıkan biridir. SOSYOLOJİK TAHLİLERİ: YAKUP:Mısır ‘dan geldiği için konuşması ve kıyafetleri genelde diğer yaşıtlarından farklı olan ve bu yüzden hor görülen bir çocuktur. İKLBAL HANIM:Etrafındakiler tarafından hep kibarca hitap edilen terbiyeli bir kadındır. Bir ihtiyacı olsa bile gururu ve saygısı yüzünde buna katlanabilir. LEFTER:Oğlunu kaybettikten sonra sefil bir vaziyette evsiz kalan fakat Kadir Beyin onu görüp acıması sonucu evinde iş verdiği Mısır’dan gelme eski bir dadıdır. HAKKI: Kadir Beyin zorlamalarına karşın hala iş güç sahibi olamamış ve okuyamamış biridir. ŞEVKET:Manisa’ya dayısının yanına kalmaya gelmiş ve onun ölümünden sonra evin işlerine yardım eden biri haline gelmiştir. KADİR BEY:Dışarıda büyük bir itibar görmesine karşın evinde yaptığı hareketlerle bunu hak etmediği anlaşılan biridir. Evde başka dışarıda başka karakterler sergiler. D-) OLAYIN GEÇTİĞİ MEKAN Olay 19.yy ‘ ın başında Manisa’da geçmiştir. E-) TÜR BİLGİSİ: Parçanın türü anıdır. Anı bir kimsenin, içinde rol aldığı, tanığı ya da en azından çağdaşı olduğu uzun bir süreyi kaplayan olayların anlatıldığı edebiyat türüdür. Tarihçiler için çok değerli kaynaklar olan anılar, yan tutmaları, belli bir bakış açısını yansıtmaları ve belli bir düşünce sistemine bağlanmayı dile getirmeleri nedeniyle, çoğunlukla okurların ilgisini, tarih yapıtlarından daha çok çeker. Anı yazarı, anlattığı geçmiş olayların içine kendi de girer ; oysa nesnelliği arayan tarihçi, aynı konuda saygılı bir izleyici gibi davranır. Yazarların dışında bilim adamları, devlet adamları, doktorlar vb. de gelecek kuşaklara bazı ders alınacak olayları aktarmak, rakiplerini küçük düşürmek, gizli kalmış bazı gerçekleri ortaya çıkarmak, kendilerini iyi ya da kötü yanlarıyla kamuoyuna tanıtmak, kısacası kendileriyle çevreleriyle hesaplamak için anılarını yazmışladır. Anı türünün başlıca özelliklerinden biri, pek çok edebiyat türüne (eleştiriden yaşam öyküsüne, romandan şiire kadar ) kaynaklık etmesidir. Anıların edebiyat türü olarak yazılmaya başlanmasına çok eski dönemlerde girişilmiştir. Türk dünyasında anı, tarih, toplum, bilim edebiyat, siyaset gibi alanlara kaynaklık etmesinin dışında, okurun yakından ilgilendiği bir tür olmuştur.
4-)YAZAR HAKKINDA BİLGİ YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU(1889-1974) 27 Mart 1889`da Kahire`de doğdu. 13 Aralık 1974`te Ankara`da öldü. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa`da başladı. 1903`te İzmir İdadisi`ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır`a döndü, öğrenimini İskenderiye`deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908`de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi`ni bitirmedi. 1909`da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916`da tedavi olmak için gittiği İsviçre`de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı`nı destekledi. 1921`de Ankara`ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 1923`te Mardin, 1931`de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. 1932`de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934`te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935`te Prag, 1939`da La Haye, 1942`de Bern, 1949`da Tahran ve 1951`de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960`tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal yaşamının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler`in "sanat şahsî ve muhteremdir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında yapıtlarında belli tarihsel dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet`in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet`in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920`lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955`ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır. Romanları arasında en önemli ve ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban`dır. Nur Baba, Karaosmanoğlu`nun ilk romanıdır. 1922`de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu`nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca`daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba`yı Euripides`in Bakkhalar`ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır. Roman, tekkenin şeyhiyle, evli bir kadın arasındaki tutkulu bir aşkın öyküsünü anlatır. İçki, müzik ve sevişmeyle sabahlara değin süren ayinler, Bektaşi töreleri ve tekke yaşamı kitapta büyük yer tutar. Bu ayinlerle Bakkhalar`in ayinleri arasında benzerlik bulan Karaosmanoğlu, romanın kadın kahramanı Nigâr`da cinsel aşktan mistik bir aşka geçişi göstermek istemiştir. Ancak okur için romanın ilginç yönü Bektaşilikle ilişkin bilgiler olmuş ve bu yönü, yapıtın çok satılmasını sağladığı gibi Karaosmanoğlu`nun ününü de yaygınlaştırmıştır. Ancak Karaosmanoğlu Bektaşilik`in sırlarını açıklamak ve üstelik Bektaşilik`i küçük düşürmekle suçlandığı için romanın ilk ve ikinci baskılarına yazdığı "izah"larla bu suçlamalara karşı kendini savunmak gereğini duymuştur. Bireyci sanattan vazgeçtikten sonra yazdığı ilk roman olan Kiralık Konak`ta Karaosmanoğlu, II. Meşrutiyet yıllarında Batılılaşma hareketinin yol açtığı değer kargaşasını, geleneklerden ve eski yaşam biçiminden ayrılışı ve kuşaklar arasındaki kopukluğu sergiler. Romanda yazar adına konuşan Hakkı Celis, başlangıçta yurt sorunlarına karşı ilgisiz, âşık, içli bir şairken, sonradan bilinçlenerek değişir, bireyin değil, toplumun önemli olduğunu anlar ve "milli ideal" denen bir sevdaya tutulur. Bu ideal geleceğin Türkiye`si ve ulusudur. Karaosmanoğlu romanın öbür kişilerini ve dolayısıyla toplumu, bu yeni bilince ulaşmış Hakkı Celis`in gözleriyle değerlendirir ve yargılar. Ona göre geleceğin Türkiye`sinde ne geçmişin Osmanlı`sının, ne Batı hayranlarının, ne de yurt sorunlarından habersiz, yalnızca sanata tapan bireyci aydınların yeri vardır. Romanın baş kişileri gerçi belli tiplere örnek olarak sunulmuşlardır, ama Karaosmanoğlu bunları çok yönlü bireyler olarak yaşatmayı amaçlar. 1942`de CHP Roman Armağanı`nda ikinciliği kazanmış olan Yaban, Karaosmanoğlu`nun en başarılı romanı sayılır. Anadolu köylüsünün gerçeklerini dile getirdiği ve Türk aydını ile köylüsü arasındaki uçurumu gözler önüne serdiği için övülmüştür. Ancak bazı eleştirmenler de Karaosmanoğlu`nu, köylüye tepeden bakmak ve onu hor görmekle suçlamışlardır. Kiralık Konak ile Sodom ve Gomore`de Osmanlı düşüncesini sürdürenlerle Batı hayranı alafranga sınıfın toplumdaki çürüyen organlar olarak nitelenmeleri gibi, Yaban`da da gerici Anadolu köylüsü yoz bir sınıf olarak sunulur. Yeni ulusu yaratmak görevi de vatanı kurtaracak olan aydınlara düşmektedir. Yaban hem Anadolu’yu hem de köylüyü konu edinen ilk önemli roman olmasıyla çirkin bir yere sahiptir. Karaosmanoğlu toplumsal sorunlara belli bir siyasal açıdan eğilmiş bir romancı olmakla birlikte, bu sorunlara yaklaşımını elden geldiğince sanatsal bir düzeyde tutmaya çalışmıştır. Ona karşı yapılan eleştiriler daha çok romanlarının içeriğine ve bazen de diline yönelik olmuştur. Ruhsal çözümlemede, karakter yaratmada ve ele aldığı dönemin toplumsal gerçekliğini yansıtmadaki başarısı övgüyle karşılanmıştır. YAZARIN EDEBİ KİŞİLİĞİ YAPITLARI (başlıca): Roman: Kiralık Konak, 1922; Nur Baba, 1922; Hüküm Gecesi, 1927; Sodom ve Gomore, 1928; Yaban, 1932; Ankara, 1934; Bir Sürgün, 1937; Panaroma, 2 cilt, 1953-1954; Hep O Şarkı, 1956. Öykü: Bir Serencam, 1913; Rahmet, 1923; Milli Savaş Hikâyeleri, 1947. Anı: Zoraki Diplomat, 1955; Anamın Kitabı, 1957; Vatan Yolunda, 1958; Politikada 45 Yıl, 1968; Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 1969. Çeşitli: Bütün Eserleri (bibliyografya içerir), ilk 15 cilt, (ö.s.), A.Öskırımlı (yay.), 1977-1984. Mensur Şiirler:Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan (1940) Anı:Zoraki Diplomat (1955), Anamın Kitabı ( 1957), Vatan Yolunda (1958), Politikada 45 Yıl (1968), Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969) Monografi:Ahmet Haşim (1934), Atatürk (1946) Çeşitli Makaleleri : İzmir’den Bursa’ya, Kadınlık ve Kadınlarımız, Seçme Yazılar, Ergenekon, Alp Dağları ‘ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden. Kitaplaşmış Oyunları:Nirvana (1909), Verda, Sağanak, Mağara (Varlık 1934)
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|