Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: ÇEVRE
    Konu: Çevre


İnsanın içinde evrim geçirdiği ortam olan çevre, her zaman farkında olmadığı doğal olaylar ile yaşama koşullarından, yani insanların doğal ortam ile uyuşma biçimin de oluşur. Çevre kavramı yakın bir dönem bazı ülkelerde doğanın, aşağı yukarı tam anlamıyla “Evcilleştirilmesi’nin yanı sıra, bazı tehlikelerle ve
yıkıma uğratıldığı sırada ortaya çıkmıştır. Söz konusu yıkım, bitkileri, hayvanları hatta insanları kapsar. İçinde yaşadığımız doğal çevre, bütünüyle
hayvansal, bitkisel türlerin yaşamını yöneten ve yıkıcı süreçler ile yapıcı süreçler arasında ortaya çıkan bir denge sistemidir. Değişiklikler dengeyi tehlikeye sokmadan gerçekleşebilir, ama süreçlerin geriye dönme eşiğini aştıkları çevre sistemi için tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Çünkü türlerin gelişmesi, rastlantı sonucu değildir.
Hiçbir tür öbüründen bağımsız değildir. Yiyecek bulma düzeyinde olduğu gibi, ortamı aynı durumda tutma gibi daha yüksek bir düzeyde de, türler bu dengeyi sürdürmede kesin rol oynarlar; dolayısıyla bu ortamda yaşayabilmeleri için de birbirlerine gereksinmeler vardır. Sözgelimi, bir toprak ekilsin ya da ekilmesin çeşitli türlerin ve maddelerin ortak etkilerinin bir sonucudur.
Bitkilerin üstünde yetiştiği onlara besin sağlayan toprakta onları besleyecek kadar maden tuzu ve su bulunması gerekir. Bitkiler ve bakterilerin ışık
ışınlarının enerjisiyle (ışıl birleşim olayı) kimyasal maddeleri: (mineral
tuzlar, karbon) ve daha karmaşık maddeleri (Proteinler ya da aproteinler
oluştururlar. Böceklerin ve bitkilerin işbirliği, her türlü yaşamı
olanaksızlaştıracak organik atıkların ortadan kalkmasını sağlar.
ÇEVRE
İLİŞKİSİ
İnsan Yaşamı, dengeler üzerine kurulmuştur. Belki de en önemlisi, insanın uyumlu ilişkisi sonucu çevresi ile oluşturduğu doğal dengedir.
Sağlıklı yaşamın en temel şartlarından biri, doğal dengesi bozulmamış, temiz bir çevrede yaşamaktadır. 1982 Anayasasında herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların
görevidir, şeklindeki hüküm 56. maddede yer alınmıştır.
1983‘te yürürlüğe konan 2872 sayılı çevre kanunu ile bu kanunda büyük bir boşluk
oluşturmuş ve çıkarılan yönetmeliklerle kanunun daha işler hale getirilmesine çalışılmıştır.
Ekolojik dengeyi hızla bozarak çevre sorunlarına sebep olan insan bu sorunların kendine önemsi ve sağlığını olumsuz yönde etkilemesi üzerine çevre sorununun farkına varabilmiştir.
Doğal dengenin doğal dengenin bozulmasında en büyük etkenlerden biri hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşmedir. Sağlıksız yapılaşmanın getirdiği sonuç ise sağlıksız bir çevre ve sağlıksız insanlardır. Çevre kirlenmesinin önlenmesi, ana ilke insan sağlığının korunmasının sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamasını amaçlar. Bu nedenle kirlenmenin önlenmesinin amacı, başta insan sağlığı olmak üzere diğer canlıların dengeli ve temiz bir ortamda yaşamlarını sürdürmelerini sağlamaktadır.
Tarımsal mücadele ilaçların besin zincirine karışarak insan vücudunda. Hatta anne sütünde depolandıkları araştırmalarla saptanmıştır. Birlemiş
milletler çevre komisyonu (UNEP) raporuna göre yoksul ülkelerde
yaşayan 1 milyar insan
bulunmaktadır.
Her gün 3500 çocuk önlenebilir hastalıklardan ölmektedir. Bu hastalıkların en büyük nedeni sağlıksız çevre koşulları ile olur. Sonuç olarak yurttaşlar kanunla temiz çevre de yaşama hakları yanında çevreyi koruma ödevini yüklenmişlerdir ve bu görevi yerine getirmelidirler.

ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Çevre kirliliği dünyada olduğu gibi, gün
geçtikçe artan boyutlarıyla ülkemizde de önemini hissettirmektedir. Kirlenme, doğal kaynaklarımızı kullanılmaz hale getirirken, insanlarımızı da tedirgin etmektedir. Artan nüfus ve sanayileşme ile birlikte; kullanım sonucu ulaşan artık modellerin miktarı ve özellikleri, günümüzde öylesine büyümüştür ki, doğanın, doğanın kontrolsüz bir biçimde
atılan artıkların özümlemesi artık mümkün olmamaktadır.
Yerküremizi saran ve mor ötesi ışınların %98’ini emerek zararlı etkilerden koruyan ozon tabakasının kutuplar üzerinde incelediği belirlenmiş, dünyada da “OZON ALARMI” verilmiştir. Ozon tabakasında ki bu incelme (ERİME), insanlarda ve hayvanlarda çeşitli kanser türlerinin hızla artmasına okyanuslarda besin zincirinin bozulmasına yol açabilecektir.
Asit yağmurları, on binlerce hektar ormanın tahrip olmasına neden olmuştur. “SERA ETKİSİ” nedeni ile, 21. yüzyıla vardığımız da ısı artışı tarım alanlarının değişmesine, deniz seviyesinin yükselerek kıyı kentlerinin sular
altında kalmasına neden olabilecektir.
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, birçok teknolojik yararları insanlara sunarken, bir yandan da insanlığın ortak malı olarak çevreden geri getirilmesi zor, hatta mümkün olmayan varlıkları da alıp götürmektedir.
20. yy. da dünyadaki hızlı nüfus artışı, sanayileşme, kentleşme ve gelişen teknoloji ile doğal fiziksel kaynaklardan aşırı derecede ve dengesiz şekilde yaralanılmıştır. Bu nedenle, yeryüzünde kullanılmayan, doğallığını koruyabilen alanların sayısı gün geçtikçe azalmakta su, hava, toprak ve orman gibi, insan yaşamı için de hayati öneme sahip unsurların kirlenmesi ve tahribi de her geçen gün artmaktadır.

1. SU
KİRLENMESİ
Yer yüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde bulunur. İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu bu döngüden
alır ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade eder. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyu fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek. “SU KİRLİLİĞİ” olarak adlandırılan durum ortaya çıkar.
Su kirlenmesi, su kaynağının fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde olur.
a)NEDENLERİ VE ÇEŞİTLERİ
Su kirliliğine etki eden ana unsurları dört başlık altında toplamak mümkündür:
Sanayileşme
Kentleşme
Nüfus artışı
Tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal gübreler.
Özellikle Türkiye’de sanayi kuruluşlarının, sıvı atıkları ile su kirliliğine
neden oldukları bilinmektedir. Ayrıca sanayileşme hareketleri ile kente göç olayı da başlamış ve bu durum, hızlı ve düzensiz kentleşmeye sebep olmuştur.
Nüfus artışı, tarımsal mücadele ilaçların ve kimyasal gübrelerin bilinçsizce aşırı kullanımıda göz önüne alındığında su kirlenmesine etki eden unsurlar açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bu unsurların meydana getirdiği su kirliliğine neden olan başlıca kirleticiler, endüstriyel ve evsel atıklar, kimyasal kirleticiler ve tarımda verimli arttırma amacıyla kullanılan doğal ve yapay maddelerdir. Tarım ilaçları, deterjanlar, madencilikte kullanılan maddelerin asitli atıkları, radyoaktif atıklar bu kirleticilerden birkaçıdır.
Bu atıklar, arıtılmadan su ortamlarına boşaltıldıklarında ya da bu atıklarla kirlenen topraklardan sulara taşındıkları zaman su kirliliğine neden olurlar.
EVSEL KİRLENME
Evsel atıklar, yerleşim alanlarından gelen atık sulardır. Bu nedenle, her yerleşim bölgesi, su kullanım miktarına, sanayilerin varlığına ve cinsine iklime insanların hayat standartlarına ve alışkanlıklarına bağlı olarak değişik özelliklerde atık su üretir.
Yerleşim birimlerindeki atık sular arıtılmadan deniz, göl akarsu vb. alıcı ortamlara boşaltılmaktadır.
Özellikle su havzaları yöresinde kurulan gecekondulardan yayılan atıklar, topraktan süzülerek su kaynaklarında kirliliğe neden olmaktadır.
Kıyılarımız hem endüstriyel hem de evsel atıklarla sürekli kirletilmektedir. Mesela Karadeniz kıyıları boyunca endüstriyel kuruluşların diğer bölgelerimize göre nicel (sayısal) olarak azlığı, bu kıyılarımızda evsel atıklarla kirlenmeyi ön plana çıkarmaktadır. Yalnız doğu Karadeniz kıyıları boyunca kurulu bulunan balık yağı ve balık unu fabrikalarının atıkları ihmal edilmeyecek boyutlardadır.
Su kirliliğinin bir nedeni de, evsel atık sulardır. Evsel atık
sularının kirliliğinde, “sert (biyolojik parçalanmaya dayanıklı) deterjan” atıklarının önemli payı vardır.
Deniz göl vb. alıcı ortamlarla yakın kurulan büyük kentlerde evsel atıkların çok fazla olduğu göz önüne alınırsa, kirlenmenin de buralarda büyük boyutlarda yaşandığı rahatlıkla söylenebilir.
TARIMSAL ATIKLAR
Tarımsal çalışmaların gereği olarak tarım zararları ile mücadele amacıyla kullanılan plastiklerin, veriminin arttırılması için toprağa verilen gübrelerin ve otlaklarla oluşan yüzey akışı, erozyon ve toprağın sürülmesi sonucu çıkan
toz-toprak, hayvan ve bitki artığı ile
sap saman dahil olmak üzere her türlü tarımsal çalışma sonucu meydana gelen katı ve sıvı artıklarının sebep olduğu kirlilik, “tarımsal kirlilik“ olarak tanımlanmaktadır.
HAVA
KİRLENMESİ
Hava atmosferi meydana getiren gazların karışımıdır. Hacim olarak %78 nitrojen %21 oksijen, %0,93 argon, %0,03 karbondioksit bulunan havada, çok az miktarda diğer gazlarda bulunmaktadır. Havanın bu doğal bileşimini değiştiren her türlü madde ve etki kirliliktir. Hava kirlenmesi, havanın değişimi veya bu yapıda
toz, gaz, is, duman, koku, su buharı, aeresol halinde bulunabilecek
kirleticilerin insan ve diğer canlılar ile fiziki çevreye zarar verici miktarda yükselmesi olarak tarif edilebilir.
NEDENLERİ VE ÇEŞİTLERİ
Hızlı
nüfus artışı ve buna paralel olarak büyük şehirlerde nüfus yoğunlaşması ,
Özellikle şehirleşme ve endüstrileşme, hatalı yer seçimleri,
Kömür ve petrol gibi yakıtların aşırı kullanılmasıyla hayvanın doğal bileşiminin bozulması,
Trafik kuralları ve çevre konusundaki bilgi eksikliği,
Kanunun, her şeye rağmen yeterince önemsemeyişi, hava kirliliğinin başlıca nedenleri ve büyük boyutlara ulaşmasında etken faktörlerdir.
Çok değişik faktörlerin rol oynamasına rağmen, hava kirlenmesinin nedenleri genel olarak kentleşme ve endüstrileşme şeklinde ikiye ayrılabilir.
KENTLEŞME
Hızlı kentleşme, hava kirliliğinin önemli sebeplerindendir. Kentlerdeki kirliliğinde büyük ölçüde ısıtma sistemlerinden, yakma tekniği ve yakıt kalitesinden, ayrıca motorlu taşıtlardan kaynaklandığı bilinmektedir. Bunlar kentlerin meteolojik ve topografik şartlara göre yanlış yerleşmesi yeşil alan azlığı da kirliliğe etki etmektedir.
İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Bursa, Gaziantep, Kocaeli, Samsun, Zonguldak, Trabzon, Erzurum, Diyarbakır hava kirliliğinin yaşandığı
şehirler arasındadır. Bu kentlerimizdeki hava kirliliğinin başlıcası, enerji kaynağı olarak düşük kaliteli ve bol kükürtlü linyit kullanılmasıdır.
Bugün özellikle motorlu kara taşıtlarının egzoslarından kaynaklanan hava kirliliğinin tehlikeli boyutlara ulaştığı, bilimsel araştırmalarla ortaya konmuş bir gerçektir. Bu problem özellikle büyük kentlerde ısınma ve endüstri kaynaklı tüm kirlilikleri aşmış ve bu nedenle de acil ve kalıcı önlemleri gerektiren bir çevre sorunu haline gelmiştir.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |