|
Galatasaray Lisesi ve Numune Mektebi`nde okuduktan sonra ,girdiği Heybeli ada Bahriye Mektebi`ni bitirerek deniz subayı olan Nazım Hikmet, Hamidiye kruvazörü güverte subayı oldu. Ancak bu sırada hastalanarak sağlık kurulu raporuyla mesleğinden ayrılmak zorunda kaldı. Aynı yıl, Kurtuluş Savaşı`na katılmak amacıyla, Anadolu`ya geçti. Kısa bir süre Bolu Lisesi`nde öğretmenlik yaptıktan sonra Batum yoluyla SSCB`ne gitti. Moskova`da iktisat ve toplumbilim okudu,Rusça öğrendi. 1924`de yurda döndükten sonra serbest ölçüyle yazdığı şiirlerinde toplumsal sorunları işlemeye başladı. Aydınlık dergisinde yayımlanan bazı şiirlerinden dolayı hakkında kovuşturma açıldığını öğrenince SSCB`ne geçti. Yapılan yargılama sonucu mahkum edildi. 1928`de çıkan genel af yasasından yararlanarak geri dönerken, pasaport yasasına aykırı davranmak suçundan kısa bir süre Hopa cezaevinde tutuklu kaldı. Tutuklu olarak getirildiği Ankara`da serbest bırakıldıktan sonra İstanbul`a yerleşerek çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaya, sinemayla uğraşmaya ve şiirleriyle oyunlarını yayımlamaya koyuldu. YAPITLARININ ÖZELLİKLERİ Nazım Hikmet`in şiiri, ozanın yaşamı boyunca biçim ve içerik olarak gelişmiş ve değişmiştir. 1914`den başlayarak ,SSCB`ne gittiği 1921`e kadar süren dönemde yazdığı ilk şiirleri biçim ve içerik bakımlarından,dönemin şiir özelliklerini taşır. Genellikle kıta biçimini, sarmal ve çapraz uyağı kullanır; hemen tüm şiirlerinde önemli bir yer tutan uyak bağımlılığı,uyağın yardımıyla yaratılan ritim, bu dönem şiirlerinin en belirgin biçimsel özelliğidir. Hece ölçüsünün başarıyla kullanıldığı bu şiirlerde duyarlığın egemen olduğu ulusal konularla romantik aşk konusunu işlemiştir. Gelenekle hiçbir zaman bağını koparmayan Nazım Hikmet bu dönem şiirlerinde Divan ve Halk şiirinin deyiş özelliklerinden yararlandı. BAŞLICA YAPITLARI Güneşi İçenlerin Türküsü Sesini Kaybeden Şehir Gece Gelen Telgraf Kurtuluş Savaşı Destanı Dört Hapishaneden Memleketimden İnsan Manzaraları YAŞAMAYA DAİR Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin Yaşamak olduğunu bildiğin halde. Bugün Pazar Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karim. Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım...
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|