|
OKUNAN KİTABIN KONUSU: Kitap, yedi ana başlıktan oluşmuştur. Seçkinlerin tanımından başlayarak, konumlarını ve farklı görüşleri de belirterek seçkinlerin dağılımını anlatmaktadır. Pareto, Mosca, Mills vb. düşünürlerin seçkinler ve seçkinlerin dolaşımıyla ilgili görüşlerini açıklamaktadır. Bu görüşler Marx’ın egemen sınıf ve sınıfsız toplum kuramlarıyla çatışma halindedir. Son bölümlerde ise demokrasi ve eşitlik kavramları anlatılmaktadır. Toplumlarda eşitliğin mümkün olmadığı, seçkinlerin yarışmacı demokrasi modeliyle demokrasiyi ellerinde bir koz olarak kullandıkları anlatılmaktadır. KİTABIN ÖZETİ SEÇKİNLER: KAVRAM VE İDEOLOJİ Seçkin sözcüğünün anlamlarının değişimini on yedinci yüzyıldan itibaren açıklamıştır. Seçkin kavramına toplumsal anlam katan Vilfredo Pareto’dur. Pareto’ya göre toplumda iki katman vardır. Bunlar ; a) Yönetici seçkinler b) Yönetici-olmayan seçkinler’dir. Gaetano Mosca’nın seçkinler kuramı, seçkinler sadece kaba güç ve aldatmaca ile yönetmezler; toplumdaki nüfuzlu kümelerin çıkar ve amaçlarını da temsil ederler. Pareto ve Mosca, tüm toplumlarda azınlığın çoğunluk üzerindeki yönetimini kaçınılmaz olarak görürler ve seçkinleri siyasal erkin kullanımı açısından değerlendirirler. Pareto ve Mosca’nın düşüncelerindeki ayırım ise; Pareto her toplumdaki yönetenler ile yönetilenler arasındaki ayrım üzerinde ısrar eder ve demokratik sistemin başka herhangi bir sistemden bu yönüyle farklılaştığı görüşü kabul etmez. Mosca ise; modern demokrasiler ile başka siyasal örgütlenme tipleri arasında bir fark bulunduğunu ve bir yere kadar egemen azınlığın çoğunluk üzerindeki basit yöntemi yerine ikisi arasında bir karşılıklı etkileşim olduğunu kabul eder. Seçkinler deyimi her ne nedenle olursa olsun genellikle bir toplumda statüsü yüksek olan işlevsel, esas olarak profesyonel kümeler için kullanılmaktadır. Kitap bu tanım çerçevesinde oluşturulmuş ve farklı kişilerin görüşleri doğrultusunda geliştirilmiştir. Pareto, Weber, Michels ve diğerleri Marx’ın toplumsal sınıf kuramını iki esas noktada çürütmeyi amaçlamışladır: İlki, modern sanayi toplumlarında, değişmez ve kapalı bir egemen sınıfın oluşmasını önleyen seçkinlerin sürekli olarak dolaşımını ortaya koyarak, Marksist bir “egemen sınıf” kavrayışının yanlış olduğunu göstermek; ikincisi de, her toplumda fiilen yöneten bir azınlık bulunduğunu, sınıfsız bir toplumun olanaksızlığını göstermek. Bu bölümde yazar, seçkinler kavramının ideolojik ve kuramsal yönleri arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmak amacındadır. EGEMEN SINIFTAN İKTİDAR SEÇKİNLERİNE Bu bölüm, Marx’ın kuramının açıklanmasıyla başlamıştır. Bu kuram, toplumsal bilimlerde o zamana kadar ortaya konmuş en kapsamlı, en sistematik kuramdır. Bu kapsamlı kuramın geçen yüzyıl boyunca toplumsal düşünceye egemen olması bununla beraber, sonraki düşünürlerin eleştirisine maruz kalması şaşırtıcı değildir. Mosca ve Pareto, Marx’ın tüm toplumsal ve kültürel değişmelerin ekonomik etmenlerle açıklamasını eleştirmişlerdir. C. Wright Mills, egemen sınıf yerine iktidar seçkinleri deyimini kullanır. Çünkü “sınıf” ekonomik bir tanım, “egemen olmak” ise siyasal bir tanımdır. Millls’in iktidar seçkinleri tanımı Pareto’nun yönetici seçkinler tanımına benzer. Ama Mills’e göre, belli başlı üç seçkin kesimi vardı. Bunlar; ekonomik, siyasi ve askeri seçkinlerdir. Egemen sınıftan sapmayı görebildiğimiz iki tip örnek vardır. Bunlar; üst sınıf ve bağımlı sınıflardır. Üst sınıf; toplumdaki mülkiyetin büyük bir kısmını elinde bulunduran, ekonomik üstünlüğe sahip olan kısımdır. Bağımlı sınıf ise, halkın belli sınıflarının desteğiyle iktidara gelip,örgütlenmemiş çoğunluk karşısında örgütlenmiş azınlığın sayesinde iktidarını koruyan kümedir. Örnek olarak Çin ve Hindistan’dır . SİYASET VE SEÇKİNLERİN DOLAŞIMI Pareto seçkinlerin dolaşımını “ Tarih aristokrasilerin mezarlığıdır.” Cümlesiyle formüle eder. Seçkinlerin dolaşımı nedir? Sorusuna cevap verir. Seçkinlerin dolaşımı ; alt katmanlardaki bireylerin eğitim, devrim yoluyla seçkinlerin arasına girmeleri ve bu bireylerin daha sonra seçkinlerle iktidar savaşına girerek yeni seçkin kümeler oluşturmalarıdır. Pareto’ya göre, özellikle devrim –ayaklanma sonucu dolaşımın daha kolay olabileceğini ya da yönetici seçkinlerin alt katmanlardan gelen üstün bireylere açık olması halinde dolaşımın rahat olacağını savunur. Mosca seçkinler dolaşımıyla ilgili olarak “ Komuta etmeye ve siyasal denetimi kullanmaya yatkınlık artık bir tek yasal yöneticinin malı olmaktan çıkıp, diğer insanlar arasında da yeterince yaygınlaşmıştır; egemen sınıf dışında, yönetim sorumluluklarını paylaşma yetisine sahip olmakla birlikte, kendisini iktidardan yoksun bulan başka bir sınıf oluştuğunda – demek ki, o yasa temel bir gücün yolunda bir engel haline gelmiştir ve şu ya da bu yolla ortadan kaldırılması gerekir.” Mosca ayrıca seçkinler arasındaki savaşımdan ve eski bir seçkin kesimin yerini yeni bir seçkin kesimin almasından ibaret olan bu dolaşım biçiminin yanı sıra, varolan seçkinlerin toplumun alt sınıflarından bireylerin girmesiyle yenilenmesi olan diğer biçimi de kabul etmektedir. Mosca, modern Avrupa toplumlarında alt sınıflardan üst sınıflara geçişin daha kolay olduğunu belirtmektedir. Belçikalı tarihçi Henri Pirenne seçkinlerin dolaşımıyla ilgili olarak, “Ekonomik gelişmedeki her değişmeyle birlikte süreklilikte bir kesinti olur. O noktaya değin etkin olan kapitalistler, denilebilir ki , o zamana değin bilinmeyen, doyurulmaları yeni araçları gerektiren gereksinimlerce yaratılan koşullara kendilerini uydurmadıklarını kabul ederler. Savaşımdan geri çekilirler ve mensupları, eğer işlerin yönetimine katılacak olurlarsa, yalnızca sermaye sağlayarak edilgin bir biçimde katılan bir aristokrasi haline gelirler. Onların yerlerine yeni insanlar, değişme yelleri önünde cüretle yelken açan yürekli ve girişimci bireyler yükselir.” Schumpeter ise, toplumsal tırmanmayı- şansın dışında- enerji ve ahlak bakımından bireysel Tanrı vergisinin yanı sıra üst sınıfların açıklığı ve yeni etkinlik alanlarının artması gibi toplumsal koşulların etkili olacağını belirtir. AYDINLAR, YÖNETİCİLER VE BÜROKRATLAR Yirminci yüzyılın büyük toplumsal ve siyasal değişikliklerinde öne çıkan toplumsal kümeler arasında üç seçkin kesim; aydınlar, sanayi yöneticileri ve yüksek hükümet görevlileridir. Aydınlar, toplumun eleştirmenleri olarak ele alınırlar. Aydınlar hemen her toplumda vardır – okuryazar olmayan toplumlarda büyücü ve rahip, ozan ve minstrel, soy kütükçüler vb. olarak ; okuryazar toplumlarda da filozof, ozan, oyun yazarı, memur ya da hukukçu olarak - ama işlevleri ve toplumsal önemleri büyük ölçüde değişir. Örneğin, modern toplumlarda bilim adamıyken , Hindistan’daki Brahmanlar kalıtımsal olarak kast sisteminde aydın kesimden sayılırlar. Sanayi yöneticileri, seçkin kesiminde ikinci kümeyi oluştururlar. Marx’ın kapitalizmin işçi sınıfı tarafından çöküşü olacağı ve sınıfsız bir topluma dönüşüleceği görüşüne karşı çıkarlar. Mühendisleri, modern endüstrinin işleyişinin dayanağı olarak görürler. Yüksek hükümet görevlileri, modern toplumlarda giderek güç kazanan bir kesim olarak görülür. Weber sosyalist bir toplumda en üst noktasına ulaşacak, üstelik birey üzerinde de doğrudan uzantıları olacak bir idari araçlar derişimi sürecinin var olduğunu düşünmektedir. Ayrıca Weber, bürokrasinin erkinin demokratik bir sistemde dahi siyasal otoritelerce denetlenemeyeceğini belirtmektedir. Modern toplumlarda ortaya çıkan üç seçkin kesimi ciddi biçimde yönetici seçkinlerin yeri için yarışmazlar, yani amaçları yönetimi ele geçirmek değildir. GELENEK VE MODERNİTE : GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDEKİ SEÇKİNLER Bu bölümde, az gelişmiş ülkelerdeki bireylerin seçkinlere karşı düşünceleri açıklanmaktadır. Az gelişmiş ülkelerde seçkinlere kurtarıcı gözüyle bakıldığı için daha fazla önem verilmektedir. Az gelişmiş ülkeleri, her birinde önemli toplumsal yapı ve kültür benzerlikleri göz önüne alarak dört kategoriye ayırabiliriz. Bunlar ; a) Afrika devletleri, b) Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın Arap devletleri, c) Asya devletleri, d) Latin Amerika devletleri. Az gelişmiş ülkelerin genel sorunları büyük ölçüde ardından koşulan ve değişik ölçülerde de başarılan, zaten sanayileşmiş ülkeler örneğince yeterince tahrik edilen sanayileşme adımlarının sıklaştırılmasından; tıbbi bakım ve diğer toplumsal yardım hizmetlerinin gelişmesinden kaynaklanan hızlı nüfus artışından; ve ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi gereken toplumsal ve siyasal koşullardan kaynaklanmaktadır. Böylesi koşullar altındaki etkili eylem telkin etme, olayları denetleyip yönlendirme yetisine sahip seçkinlerin ve önderlerin önemi çok daha artmaktadır. Bu ülkelerde genel olarak proletaryanın yani işçi sınıfının yükselmesini amaçlayan Marksizm benimsenmektedir. DEMOKRASİ VE SEÇKİNLERİN ÇOKLUĞU Mosca ile Pareto’nun seçkinler kuramında demokratik kuramlar eleştirisi her toplumda fiilen egemenliği elinde tutan bir azınlığın bulunduğu iddiasıyla başlar. Mosca demokrasinin seçkinlerin oluşmasına izin verdiğini belirtir. Seçkinler demokrasiyi bir yarış olarak görmekte, toplumda azınlık olmalarına karşı etkili olduklarını bilerek bir koz olarak kullanırlar. Demokrasinin iki şekilde ortaya çıktığı anlatılmaktadır. İlki; demokrasinin soylu ve zengin sınıfların egemenliğine karşı, toplumun alt sınıflarına ait bir kuram ve sosyal hareket olarak ortaya çıkmasıdır. Bu yüzden seçkinci kuramların tepkilerine yol açmıştır. İkinci olarak; demokrasinin insanların tam anlamıyla kendi kendilerini yönettiği ideal bir toplum durumuna yönelik bir hareket olmasıdır. Belki hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemeyecek ama demokratların bu uğurda çaba harcamaları gerekmektedir. EŞİTLİK Mİ, SEÇKİNLER Mİ ? Demokrasinin en yerleşik anlamlarında biri, insanlar arasında önemli ölçüde eşitlik olması gerektiği, bu bir toplumun mensubu olan tüm yetişkinlerin toplum yaşamının önemli yönlerini belirleyen kararlarda olabildiğince eşit bir etkiye sahip olmaktır. Eşitliğin savunucuları, hiçbir zaman bireylerin fizik, akıl ve karakter bakımından eşit olduğunu iddia etmezler. Toplumdaki başlıca eşitsizlikler, esas olarak toplumun ürünleri olup, mülkiyet ve kalıtım, siyasal ve askeri iktidar kurumlarınca yaratılıp sürdürülmekte ve hiçbir zaman önde gelen bireylerin hırslarına tümüyle direnmese bile belli inançlar ve öğretilerle desteklenmektedir. Bu bölümde, eşitlik için bir ahlaki savunma yapmak değil, eşitliği sağlamak yolundaki çabaları engelleyen toplumsal ve siyasal sorunları, ahlaki itirazlar dışında, seçkin kuramcılarının ortaya koydukları eleştirileri ele almıştır. Seçkin kuramcılar, eşitsizliğin gerekliliğini, yöneticilerle yönetilenler arasında mutlak bir ayrışım olarak açıklamakla beraber, bu ayrımı üst sınıfları seçkinler olarak betimleyerek, seçkinlerin kökenlerini göz önüne almaksızın en yetenekli kişiler olduğunu belirtirler. KİTABIN DEĞERLENDİRİLMESİ Kitap, seçkinler ve dolaşımı hakkında kavramsal bir şema çizerken, toplumu ideolojik görüşlere yaklaşmaktadır. Seçkinler toplumların üst katmanları olarak kabul edildikleri için insanlar bu mertebeye ulaşmaya çalışırlar. Ayrıca Pareto, Mosca, Marx, Mills, Schumpeter gibi düşünürlerin ideolojik görüşlerini açıklamaktadır. Yöneticilerle yönetenler arasında mutlak bir ayrım üzerinde durarak, bunu bilimsel bir yasa olarak sunmakta ; ama demokrasiyi de seçkinler arasında bir yarışma olarak tanımlayarak, uzlaşmaktadırlar. SONUÇ Toplumlarda tam anlamıyla eşitlik olmayacağını anlamaktayız. Marx’ın kuramındaki sınıfsız toplumun mümkün olmayacağı anlatılmaktadır. Azınlığın – üst tabakanın - çoğunluğu yönetmesi demokrasiyle ters düşmeyecek hale getirilmiş, seçkinlerin ve seçkinlerin dolaşımının engellenemeyeceği belirtilmektedir. Fırsat eşitliği eşitsizliği ön gerektirir. Çünkü fırsat katmanlı bir toplumda daha yüksek bir düzeye yükselme fırsatı demektir.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|