Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: FEN BİLİMLERİ
    Konu: Deprem


Deprem, yerkabuğundaki bir takım jeolojik olaylar sonucunda, yerin sarsılması olayıdır.
Her yıl, sayısız deprem olursa da, bunların ancak pek azı yeryüzünde duyulur. Çünkü; bu depremlerin önemli bir kısmı denizaltında, bir kısmı ise, insan oturmayan bölgelerde olur. Deprem, bir şehrin bulunduğu yerde olursa, çok büyük zararlara yol açar.
Deprem, doğal felaketlerin en korkunçlarından biridir. Büyük şehirleri yerle bir eder, yangınlar çıkarır, binlerce insanın ölümüne yol açar. Denizlerdeki şiddetli depremlerin meydana getirdiği dalgalarda, kıyı şehirleri için büyük tehlikedir.
Deprem neden olur?:
İlk insanlar depremlerin deniz altında, yada yeraltında yaşayan büyük hayvanların kıpırdanmasından meydana geldiğini sanırlardı. Bilim ilerledikçe, bu alandaki kanıtlarda değişti; araştırmalar, yorumlar daha bilimsel bir nitelik kazandı.
Bu gün biliyoruz ki, depremler en çok yerkabuğunun yeni zamanlarda kıvrılmış, yada kırılmış yerlerinde olur. Buralarda, kırılan parçalar, daha yerine oturmamıştır. Yerin içi, çeşitli kuvvetlerin etkisi altındadır. Bu kuvvetlerin meydana getirdiği basınç, yeraltındaki kayaların kırılıp yerleşmesine yol açar. İşte deprem, bu olay sonucunda meydana gelir. Bir çok kimseler, depremlere yanardağların yol açtığı kanısındadır. Gerçekte ise, yanardağlarda, depremleri meydana getiren nedenler yüzünden oluşur. Yanardağ, püskürdüğü zaman çevresini sarsar ama, bu önemsiz bir sarsıntıdır.
Ayrıca, kaya tuzu, jips gibi kolayca eriyen maddelerin çok bulunduğu yerlerdeki büyük mağaraların çökmesi de büyük depremlere yol açabilir.
Yerkabuğunun genel yapısı incelendikten sonra, anlaşılmıştır ki, Depremler çoğunlukla yeryüzünün en inişli çıkışlı bölgelerinde meydana gelmektedir. Yüksek dağlarla derin vadilerin birleştiği, yada dağ yamaçlarının denizin derinliklerine kadar indiği yöreler, Deprem felaketine en sık uğrayan yerlerdir. Dünyanın yüksekliklerini, derinliklerini gösteren bir haritayı inceleyecek olursak, Deprem kuşağının nelerden geçtiğini de anlamakta güçlük çekmeyiz. Bu kuşak, Amerikanın büyük okyanus kıyılarını, Japonya’nın Güney eteklerini, İtalya’yı, Yunanistan’ı ve Anadolu’yu içine alır. Yurdumuz, Deprem kuşağı üzerinde yer aldığından, bizde de zaman zaman çok şiddetli depremler görülmüştür. Kırşehir, Adapazarı, Gönen ve Fethiye depremleri bunlardan birkaçıdır. Bu depremler yakın tarihlerde meydana gelmiş ve büyük can ve mal kaybıyla sonuçlanmışlardır. Bununla birlikte, ülkemizin Orta ve Güney Doğu Anadolu’daki kimi bölümlerinde, Toros’ların, Karadeniz dağlarının bazı yönlerinde, depremler daha seyrek ve daha zayıf olur. En çok sarsılan, en çok zarar gören bölgelerimiz ise yerkabuğunun faylarla parçalanmış olduğu çöküntü ovalarıdır.
Depremin Dalgaları ve Etkisi:
Depremin merkezinden, çevreye doğru düzenli titreşimler yayılır. Bunlara, Deprem Dalgası denir. Deprem Dalgalarının şiddeti, deprem merkezinden uzaklaştıkça azalır.
Deprem merkezinden üç çeşit dalga yayılır: Uzunlamasına basınç dalgası; Enine dalga; Suya atılan bir taşın meydana getirdiği dalgaları andıran dalgalar.
Uzunlamasına basınç dalgasının hareketi, iki ucundan tutularak gerilen bir lastik şeridin hareketine benzer. Hızı, saniyede 8 km kadardır. Enine dalganın hareketi ise, daha çok bir lastiğin büküldüğü zamanki hareketine benzer. Bu dalganın hızı da, uzunlamasına dalganın hızının ancak beşte üçü kadardır. 3.çeşit dalganın hareketi ise, suya atılan bir taşın meydana getirdiği dalgaların hareketine benzer.
Depremin yeraltında asıl meydana geldiği yere, “iç merkez” adı verilir. Yeryüzünde, bu iç merkeze en yakın olan bölgeye de “dış merkez” denir. Dış merkezden uzaklaştıkça, depremin şiddeti de azalır.
Depremlerin meydana getirdiği tahribat, toprağın yapısına da bağlı olarak da değişir. Kum, çakıl gibi gevşek topraklı yerlerde meydana gelen depremler, daha büyük zararlara yol açarlar. Kayalık yerlerde ise, zarar daha az olur. Çünkü, kayalar esnektir, sarsılırsa da, kolay kolay yıkılmazlar.
Bugüne kadar, depremleri önceden bildirecek bir yol bulunmamıştır. Onun için, depremden zararsız, ya da az zararla kurtulmanın tek yolu, yapı temelini sağlam kayalar üzerine atmak, binaları demir ve betondan yapmaktır. Kerpiçten, taştan yapılmış evler, ağır, toprak damlı yapılar, depremde çabuk yıkılır.
Denizaltındaki depremlerin meydana getirdiği dalgalar da, kimi vakit büyük zararlara yol açar. 1755 yılındaki bir depremde meydana gelen dalgalar, on binlerce kişiyi bir çırpıda yok edivermişti. 1946 yılında, Büyük Okyanus’ta meydana gelen bir deprem dalgası da, birtakım küçük adaların yok olmasına yol açmıştı.
Depremlerin şiddetini ölçmeye, merkezini tespit etmeye yarayan alete “sismograf” adı verilir. Sismograf, rasathanelerde bulunur. Sismograflar, her yıl binlerce deprem kaydederler. Bunlardan bir çoğu daha öncede değindiğimiz gibi, insanların oturmadığı bölgelerde olur. Bir kısmı da duyulamayacak kadar hafif geçer. En çok Japonya’da deprem olur. Bu ülkede ortalama olarak günde üç deprem kaydedilir. Bunların çoğu, hiç zarar vermez. Bununla birlikte şimdiye kadar dünyanın en şiddetli depremleri Japonya’da ve Çin’de olmuştur. 1920 yılında, Çin’in Kansu eyaletindeki bir depremde, ikiyüzbin kişi ölmüştür. 1923’te, Japonya’da Tokyo ve Yokohama’yı sarsan depremde de, yüzbin kişinin öldüğü bilinmektedir. Yurdumuzda en şiddetli deprem, 1939 yılında Erzincan’da meydana gelen depremdir. Bu depremde, 30000 ‘i aşkın insan ölmüştür.
Dünyanın en büyük depremi de,1906 yılında San Fransisco depremidir. Bu deprem büyük can kaybına yol açmamışsa da, 250-300 milyon dolarlık zararla sonuçlanmıştır. San Fransisco depremindeki ölü sayısı 500 kadardır.
Depremler Artıyor:
Yeryüzünde depremlerin eskisinden daha sık görülmesi üzerine, bilim adamları bu konu üzerinde daha büyük bir ilgiyle durmaya başladılar. Yapılan bir hesaba göre, yılda ortalama 300000 deprem oluyor, bunlarda ölen insanların toplamı da 15000’ i geçiyor. Gene son araştırmalardan öğrenildiğine göre, depremlerin yanı sıra yeryüzündeki yanardağların da sayısı gittikçe artmaktadır. Son yıllara kadar yeryüzünde ateş püskürtmekte olan yanardağlar 400 kadarken, bunların sayısı şimdi 700’ü bulmuştur.
Depremlerin neden ileri geldiğini daha kesin bilgilerle öğrenmek üzere girişilen son araştırmalar arasında Amerikalılar çok büyük bir işe girişmişlerdir. Bilirsiniz ki üzerinde yaşadığımız sert yer kabuğunun altında “prosfer” (ateşküre) vardır. ”Sima”, ya da “magma” adı da verilen bu tabaka erimiş maden halinde bir sıvıdır.
Bu sıvı ile insan oğlu bugüne kadar yalnız bir yerde temas kurabilmiştir. Bu da Kongo’daki Niragango yanardağının kraterindeki lav gölü sayesinde olmuş, 1958’de bir heyet bu gölde incelemeler yapmıştır. Acaba bu sıvı tabaka hareket halinde midir, öyleyse bu hareketin yönleri, hızı nedir? Magmanın bileşimi, yer kabuğuna etkisi nedir?
Bu soruların kesin olarak cevapları verildikten sonradır ki yersarsıntılarının magma tabakası ile olan ilgileri ortaya çıkacak, belki de depremlere karşı tedbir alınabilecektir.
İşte, bu konudaki araştırmalara girişen Amerikan bilginleri magma tabakasıyla temasa geçmeye çalışıyorlar. Bu da ancak sondajla olacaktır.
Amerikalı bilim adamları girişilecek olan bu teşebbüsün temelleri tespit edildikten sonra ayrıntılara inince karşılarına çıkan ilk zorluk, 6-7 km arasında bir kalınlığı bulunan yerkabuğunu delmek olmuştur. Bugün elde bulunan en ileri sondaj makineleri bile ancak 4 km ye kadar inebildiklerinden projenin, ilk görünüşte tatbiki imkansız ise de bunun da kolayını bulmuşlar, çalışmalara başlamışlardır.
Çalışma şu şekilde yapılacaktır:
Sondaj makinesi yüzer bir tekne üzerine kurulacak, okyanuslardan birinin en derin yeri seçilerek sondaj orada yapılacak. Böylece o noktadaki denizin derinliği kadar sondaj yapmaktan kurtulmuş olacaklar.
Amerikalılar bugün bu projeyi gerçekleştirmişler çalışmalarına başlamışlardır. Özel bir şekilde hazırlanan sondaj makinelerinin en mükemmeli olan kule bir tekneye kurulmuş, denemeleri yapılmıştır.
Sondaj işinin en zor tarafı deniz üzerinde bulunan tekneyi hareket etmeyecek bir halde tutmaktır. Çünkü teknenin üzerinde bulunan kuleden denizin içinde 3000 m den fazla inen sondaj çubuğu en ufak bir zorlama ile kırılacaktır. Bunu önlemek için sondaj makinesini taşıyan teknenin ön ve arkada birer sağ ve solunda da gene birer çift olmak üzere sekiz pervane yerleştirilmiştir .Sondaj işlemi sırasında bu pervaneler işlemekte, geminin kaptanı da tekneyi aynı noktada tutmaya çalışmaktadır. Sondaj makineleriyle yerkabuğunun çeşitli tabakalarından örnekler alınarak incelenecek, magmanın üzerinde bulunan yer sarsıntılarının başlıca sebebi olarak bilinen hareket halindeki “moho” tabakasının bileşimi öğrenilecektir. Bu arada, magmanın “moho” tabakasına etkisi “moho”nun belli zamanlarda bileşimindeki değişiklikler de araştırılacaktır. Çünkü “moho” tabakasının bileşiminin ancak magmanın etkisiyle değişebileceği düşünülmektedir. Aynı şekilde “moho” nun muayyen yerlerindeki bu bileşim değişmeleri deprem kuşaklarının doğmasına yol açmaktadır.
Kıtalar Yer Değiştiriyor:
Depremin neden ileri geldiği üzerindeki çalışmalar arasında, yerkabuğunun hareket halinde olduğu kıtaların yer değiştirdiği de ileri sürülmüştür.
Bu görüş yeni değildir. Daha 1912 yılında Alman bilginlerden Alfred Wegener kıtaların hareket halinde olduklarını, tek bir kütle iken sonradan bunların birbirinden ayrıldığını ortaya atmıştı. Bu görüş bugün yeniden ele alınmıştır. Magmatik alanlar üzerinde yapılan çalışmalar, kıtaların eskiden bugünkü yerlerinde bulunmadıklarını göstermiştir.
Böyle bir incelemeyi Avustralya kıtası üzerinde yapan Prof. S.K. Runcorn, Avustralya’nın bundan 600 milyon yıl önce değişen magnetik alanların etkisiyle yerinden oynadığını, hareket haline geçtiğini ispatlamıştır. Wegener’in teorisi üzerine eğilen bugünkü bilginler o zaman gülünç karşılanan bu iddianın tamamen doğru olduğunu anlamışlardır. Araştırmalar sonucunda elde edilen rakama göre yaşamakta olduğumuz kıtaların yılda 3 cm kadar hareket ettikleri tespit edilmiştir.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |