|
Aydınoğulları Beyliği’nin Kuruluşu: Aydınoğulları Beyliği, XIV. yüzyılın başlarında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından merkezi Birgi olmak üzere Büyük Menderes’ten Tire ve Ayasuluk`a (Selçuk) kadar uzanan bir bölgede kuruldu. Beyliğin kurucusu Mehmet Bey, Kütahya ve çevresinde hüküm süren Germiyanoğulları Beyliği ordusunda bir subaşı (kumandan) idi. Bu sırada taht ve taç kavgalarıyla zayıf düsen Bizans İmparatorluğu’nun topraklarını ele geçirmeye çalışan Anadolu Beylerinden Karesi Bey Çanakkale taraflarını, Saruhan Bey Alaşehir’in batısından İzmir’e kadar olan sahayı, Menteşe Beyin damadı Sasa Bey ise Tire ve Ayasuluga taraflarını fethe başlamıştı (1304). Bunlardan Sasa Bey, bölgedeki fetihleri sırasında, Germiyanoğulları beyliğinin batı seferlerini yürüten Aydınoğlu Mehmet Beyden yardım istemişti. Böylece Aydınoğulları bölgenin fethinde önemli bir rol oynamışlar, ancak çok geçmeden Sasa Beyle Aydınoğlu Mehmet Beyin arası açılmıştı. Muhtemelen hakimiyet davası yüzünden ilişkileri bozulan bu iki beyden Sasa Bey bölgedeki düşman güçlerle işbirliği yaparak Aydınoğlu Mehmet Beye karşı çıktı. Yapılan savaşta Aydınoğlu Mehmet Bey, Sasa Bey ve kuvvetlerini yenerek bütün Aydın ilini ele geçirdi (1308). Sasa Beyin ölümü üzerine rakipsiz kalan Mehmet Bey, Aydınoğulları beyliğini kurdu. Mehmet Bey Devri (1308-1134) Mübarezüddin (dinin kahramanı) ve Sultanü`l-guzat (gazilerin sultanı) lakaplarıyla tanınan Gazi Mehmet Bey, Ulu Bey sıfatıyla Aydınoğulları beyliğini idare etmeye başladı (1308). Çok geçmeden Müslüman İzmir’i (1317) daha sonra Ayasulug, Tire, Sultanhisar ve Bodemya`yı (Ödemiş) alan Mehmet Bey 1326`da Gavur İzmir’i denilen sahil İzmir’i fethetti. Bu tarihte Osmanlılar da Bursa’yı ele geçirmişlerdi. Aydınoğlu Gazi Mehmet Bey, Ortaçağ devletlerinin birçoğu gibi idaresi altındaki toprakları oğulları arasında taksim ederek beşe ayırdı ve her birine bey unvanı verdi. Büyük oğlu Hızır Beye Ayasulug ve Sultanhisarı`nı, Umur Beye İzmir’i, İbrahim Bahadır Beye Bodemya`yı, Süleyman Beye Tire`yi veren Mehmet Bey, küçük oğlu Isa Beyi Birgi`de kendi yanında tuttu. Aydınoğulları’nın Ege sahillerine ulaşmaları onları deniz meseleleriyle ilgilenmek mecburiyetinde bıraktı. Önce Ayasulug`da bulunan tersane, İzmir’in Cenevizlilerden alınmasından sonra burada da bir donanma meydana getirildi. Nitekim 1319 senesinde Sakız üzerine yapılan baskın için Ayasulug`da elli sekiz gemiden müteşekkil bir donanma hazırlanmıştı. Yine Umur Bey babasının sağlığında İzmir’de yapılan donanma ile Sakız, Bozcaada, Eğriboz, Mora ve Rumeli sahillerine başarılı akınlar yaptı. Onun 1333 yılında iki yüz elli gemiden oluşan donanma ile Adalar Denizi ve Yunanistan`la yaptığı seferde bazı adalar haraca bağlanmış, pek çok yer yağma edilmiştir. Aydınoğlu Mehmet Bey devrinde yapılan son sefer yine Umur Bey tarafından Kuluri ve Mora adaları üzerine düzenlenmiştir. Maiyetinde 170 gemilik bir donanmayla yola çıkan Umur Bey, Mora içlerine kadar girmiş, pek çok esir ve ganimetlerle dönmüştür. babasının daveti üzerine Birgi`ye gelen Gazi Umur Bey burada düzenlenen bir av merasimine iştirak etmiş ve Aydınoğlu Mehmet Bey av esnasında suya düşerek hastalanmış, çok geçmeden ölmüştür (734/1334). Ölümünden bir yıl önce ünlü Müslüman seyyah Ibn-i Battuta`yı Bozdağ’daki sayfiyesinde kabul eden ve Birgi`deki sarayına da götüren Aydınoğlu Mehmet Bey ona büyük ilgi göstermiştir. Ibn-i Batuta, Sultanın huzurunda karsılaştığı bir hadiseyi de söyle nakleder: "Biz Sultan ile oturur iken, başında taylaşanlı amama bulunan bir pîr gelip sultana selam verdi. Kadı ile fakir kıyam etti. Pîr-i mezbûr sultanın pisgâhinda mastabaya (seki) oturarak, huffâz altında kaldı. Bu pir kimdir? deyü fakihe sordum. Tebessüm ile sükut etmesine mebni suali tarra eyledim. Cevaben: "Bu Yahudi bir tabiedir. Cümlemiz ona muhtaç bulunduğumuzdan gördüğün vecihle kendisine kıyam ettik" deyince şiddetle hism u gadaba geldim ve yahu diye "ey melun ibn-i melun sen Yahudi olduğun halde huffaz-i Kuranın (Kuran hafızlarının) üstünde nasıl oturursun?" dedim. Kendisini setm-i agâz ve ref-i avaz eyledim. Sultan taaccüb ederek sözümün manasını sordu. fakir tercüme ettikte Yahudi gazabnâk olarak üsve-i hâl ile çıktı gitti. Avdette fakir bana "Hay Allah razı olsun ne eyü yaptın. Senden başkası bu suretle ona hitaba cesaret edemez ona kendüsünü bildirdin" dedi. XIV. asrın başlarında Anadolu hakkında bilgi veren Ömer ise Mesalikü`l-ebsâr adlı eserinde "Birgi memleketinin sahibinin Aydınoğlu olduğunu, altmış şehri, üç yüzden fazla kalesi ve daima silahlı yetmiş bin askeri bulunduğunu" yazmaktadır. Zamanında Bizanslılarla dost ve müttefik olmaya dikkat eden Mehmet Bey devrinde gerçekleştirilen fetihlerle Aydınoğulları Beyliği gücünü arttırdı ve kuvvetli bir devlet halinde gelişmesini sürdürdü. Umur Bey Devri (1334-1348) Bahaeddin Gazi Umur Bey, babasının ölümünden sonra amcalarının ve kardeşlerinin ısrarı üzerine yirmi beş yaşında iken Aydınoğulları Beyliğinin başına geçti (1334). İlk iş olarak İzmir’e saldıran Venedik, Rodos ve Kıbrıs donanmalarından oluşan bir kuvveti geri püskürtmesi oldu. Daha sonra Saruhan oğlu Süleyman beyle birleşerek 276 gemi ile Yunanistan ve Mora üzerine sefer düzenleyen Gazi Umur Bey, bu seferden pek çok esir ve ganimetlerle İzmir’e döndü (1335). Bu sırada Anadolu Selçuklu Devleti üzerine nüfuzu süren İlhanlılar`ın hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın ölümü (1335) üzerine diğer beylikler gibi Aydınoğlu Beyliği de bağımsızlığına kavuştu. Umur Bey, Aydın iline yakın olan Filadelfiya (Alaşehir) `yı kuşatarak teslim olmaya mecbur etti. Bunun üzerine Bizans İmparatoru III. Andronikas, Alaşehir meselesini halletmek ve Midilli adasını işgal eden Foça valisi Dominique`i tedib etmek amacıyla İstanbul’dan yola çıktı. İmparator seksen dört parça donanma ile Midilli`ye asker çıkartılmasını emretti ve kendisi de Foça’yı muhasaraya başladı (1336). Başarı elde edebilmek için Saruhan ve Aydınoğullarından yardım isteyen İmparator Andronikos, Midilli ve Foça’yı Cenevizlilerden aldı. Bu sefer sırasında İmparator Sakız adasını Umur Beye verdi ve o da Alaşehir halkından vergi almaktan vazgeçti. Böylece gelişen Bizans ile Aydınoğulları arasındaki dostluk ilişkileri devam etti. Nitekim bir sene sonra başlayan Arnavut isyanının bastırılmasında Umur Beyin büyük yardımı görüldü (1337). Bunun müteakip senelerde kardeşi Hızır Bey ile birlikte Adalar ve Yunanistan üzerine seferler düzenlenmiştir. Daha sonra Karadeniz`e geçen Gazi Umur Paşa Kili ve Eflak seferlerine katılmıştır (1338-1340). Bu sırada Bizans tahtında değişiklik olmuş, ölen İmparator Andronikus`un yerine geçen oğlu Jean`in yaşı küçük olduğundan Umur Beyin dostu Kontakuzenos ona vasi tayin edilmişti. Ancak çok geçmeden rakiplerinin muhalefetiyle karşılaşan Kontakuzenos Dimetoka`da İmparatorluğunu ilan ederek Umur Beyden yardım istedi. Umur Bey, 1342 yılı sonlarında 380 gemiden oluşan donanma ve yirmi dokuz bin kişilik ordusu ile Trakya kıyılarında Meriç Nehri ağzına geldi. Ancak kış mevsiminin gelmiş olması sebebiyle daha fazla ilerleyemeden İzmir’e dönmek zorunda kaldı. Ertesi yıl tekrar Rumeli sahillerine gelen Umur Bey, Selanik ve Trakya taraflarını yağmaladı ve kesin bir netice alamadan geri döndü (1343-1344). Umur Beyin bu derece güçlenmesi ve Ege denizinde serbest hareket etmesi Doğu Akdeniz adalarında bulunan Latinleri korkuttuğundan Papayı kışkırtarak bir haçlı seferi düzenlenmesini istediler. Ayrıca Bizans İmparatoriçesi Anna da Papaya başvurarak Umur Bey mağlup edilecek olursa Ortodoks ve Latin kiliselerinin birleşeceklerini vaat etti. Böylece Papa donanmasıyla, Venedik, Kıbrıs, Cenova ve Rodos gemilerinden oluşan haçlı donanması İzmir’i kuşattılar. Bu sırada Rumeli seferinden dönen Umur Bey, ilk haçlı kuvvetlerini yendi ise de ikinci taarruz karsısında geri çekilmek zorunda kaldı. 1344`de Türk donanması yakıldı ve Latinler (Venedik, Rodos, Kıbrıs) İzmir’in kıyı şehrini ele geçirdiler. Müslüman İzmir’e çekilmek zorunda kalan Umur Bey, Saruhan Beyin tavsiyesiyle Latinlerle bir mütareke yaptı. Donanmasını kaybeden Umur Bey, deniz faaliyetini ve dolayısıyla ticaretini de kaybetmişti. Bu durumda hem ganimet elde etmek, hem de dostu Kantakuzen`e yardım etmek üzere kara yoluyla Saruhan ili topraklarından geçmek için Saruhan Beyden izin aldı. Ayrıca Saruhanoğlu Süleyman ve Karesioğlu Süleyman Beylerle birlikte yirmi bin kişilik kuvvetle Çanakkale Boğazı’ndan Rumeli tarafına geçti (1345). Burada bazı savaşlar yapıldı ve İstanbul üzerine yürüdü ise de bir sonuç alınamadı. Ayrıca Saruhan oğlu Süleyman Beyin hummadan ölmesi üzerine Umur Bey Müslüman İzmir’e dönmek mecburiyetinde kaldı. Bu sırada Papa VI. Clement Hıristiyan hükümdarları İzmir üzerine yürümeye teşvik ediyordu. Bunlardan Latin kuvvetlerinin kumandanı Viennois dükü Humbert Dauphin İzmir’e bir çıkarma hareketi yaptıysa da Umur Bey ve kardeşlerinin mukavemeti sayesinde netice alamadı (1346). Humbert`in yardım kuvveti almak için Rodos`a gitmesinden yararlanan Umur Beyin sahil İzmir’i tazyik etmesi ve Papadan beklenen yardımın gelmemesi üzerine iki taraf arasında barış yapıldı (1347). Daha sonra Ayasuluk`taki Aydınoğlu donanmasının faaliyete başlamasıyla Rodos şövalyelerinin ticareti aksadı. Şövalyelerin uzlaşmaya taraftar olmaları ve İzmir’i verip karşılığında bazı imtiyazlar istemeleri hüsn-i kabul gördü ise de diğer müttefiklerin itirazları üzerine Papa bu antlaşmayı onaylamadı. Bunun üzerine Gazi Umur Bey bütün kuvvetleriyle İzmir üzerine saldırdı. Ancak askerini cesaretlendirmek için ön saflarda savaşırken şehit düştü (1348). Kabri Birgi`deki Aydınoğulları türbesindedir. On sekiz yaşından itibaren yirmi bir sene içinde yirmi altı gazaya iştirak eden ve otuz dokuz yaşında hayata gözlerini yuman Gazi Umur Paşa’nın bu akıbeti ordu arasında büyük sarsıntılar doğurmuş, hatta kuşatma kaldırılmıştı. Umur Bey, okuyup yazan ve bilginleri koruyan bir zat idi. Enverî onun hakkında sözlerini söyle bitirir: On sekiz yaşı ata oldu süvar Hem yirmi bir yıl itdi karzar Yedi yüz hem kırk sekizdi sal yaşı otuz dokuz itdi intikâl Eylimisdir ol yirmi altı gaza Rahmet anin ruh-i pâkine sezâ Hak onun ruhunu kilsun sadmân Ravza-i cennet içinde her zaman İzmir kuşatması sırasında Umur Beyin şahadeti üzerine Ayasulug emini bulunan büyük kardeşi Hızır Bey, Aydınoğulları Beyliği’ne Ulu bey, yani hükümdar oldu. Ancak Umur Beyin gayret ve mukavemeti bu devirde görülmedi. Bu sebeple Hızır Bey, Latinlerle çok ağır şartlar taşıyan bir antlaşma imzalamak zorunda kaldı (18 Ağustos 1348). Bu anlaşmaya göre; Aydın ili iskelelerinde alınan gümrük vergisinin yarısı Latinlere bırakılıyordu. Aydınoğulları deniz kuvvetleri silahtan tecrit ediliyor ve gemiler karaya çekiliyordu. Hıristiyan gemilerinin Aydın Beyliği iskelelerine serbestçe girip-çıkabilmelerine izin verildiği gibi kazaya uğrayan gemilerin kurtarılmasını emrediyordu. Aydınoğulları, Beyliği idaresinde yaşayan Hıristiyan ahalisine iyi muamele edecekler, buna karşılık Hıristiyanlar da Türklere hiçbir zarar vermeyeceklerdi. Müttefik devletler Aydınoğulları Beyliği nezrinde kaza hakkını haiz bir konsoloslar bulunduracaklardı. Bu konsolosların görevi, müttefik Hıristiyan tab`a ile Müslümanlar arasında çıkacak anlaşmazlıkları mahalli Beye danışarak halledeceklerdi. Aydınoğulları, müttefiklerinin dostuna dost, düşmanına düşman olacaklardı. Aydın Beyi Hızır Bey ile Venedik Cumhuriyeti, Kıbrıs Krallığı ve Rodos şövalyeleri reisi arasında imzalanan ve Papanın tasdikinden geçen bu antlaşmanın aslı bir giriş ve yirmi maddeden oluşmaktadır. Bu anlaşma Aydınoğullarının denizlerdeki faaliyetlerini durdurmuş ve Beyliğin giderek gücünü kaybetmesine sebep olmuştur. Ayrıca 1351 yılında aynı şartları havi bir antlaşma da Cenevizlilerle imzalanmış ve bu imtiyazlar iki rakip olan Venediklilerle Cenevizlilerin bölge ticaretini de ele geçirmelerini sağlamıştır. XIV. yüzyılda kapitülasyon mahiyetini taşıyan bu antlaşmaları imzalayan Latinler, Doğu ticaretine ne derece önem verdiklerini göstermiş oluyorlardı. Hızır Bey devrinde meydana gelen olaylar hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Aydınoğulları beyliğinin Osmanlı İdaresine Girmesi: İsa Bey Devri (1360-1390) Aydınoğlu Mehmet Beyin Bodemya (Ödemiş) emini yaptığı İbrahim Bahadır Bey, Umur Beyden önce; Tire emini Süleymanşah`da 1349`da vefat etmişti. Böylece Mehmet Beyin beşinci ve en küçük oğlu olan ve Fahreddin lakabıyla da bilinen İsa Bey, Hızır Beyden sonra Aydınoğulları hükümdarı oldu. İsa Bey devrindeki olaylar tam olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi büyük ölçüde kayda değer önemli olaylar olmamasındandır. 1371`de Venedik ile daha önce imzalanan antlaşma yenilendi. Bu dönemde Rumeli ve Anadolu`da topraklarını genişleten Osmanlılarla olan ilişkilerinde dostane olduğu anlaşmaktadır. Nitekim I. Murad`in oğullarından Yakıp ve Bayezid Çelebilerin sünnet merasimlerine diğer beyliklerin yanı sıra Aydınoğulları beyliğinin temsilcileri de iştirak etmiştir. Yine Bayezid Çelebinin Bursa`da Yapılan evlenme düğününe hediye yollayan beyler arasında Aydın Beyi`nin de adı geçmektedir. Ayrıca Osmanlı Devleti ile Aydınoğulları arasında askeri bakımından da yardımlaşıldığı görülmektedir. Deniz hakimiyeti ellerinden çıkan, dolayısıyla gaza, cihat ve ganimet yolu kapanan kıyı beylikleri Osmanlıların Rumeli fetihlerine katıldılar. Nitekim Murad Hüdavendigâr`in Kosova muharebesine (1389) gittiği zaman Anadolu beylerinden sağladığı yardım kuvvetleri arasında İsa Beyin kuvvetleri de bulunuyordu. I. Murad`ın savaş alanında şehit olması üzerine Osmanlı tahtına geçen Yıldırım Bayezid, kardeşi Yakıp Beyi katledince Anadolu`daki beyliklerin muhalefetiyle karşılaştı. Özellikle Karamanoğullarının teşvikiyle gelişen düşman grup arasında Aydınoğulları Beyliği de vardı. Yıldırım Bayezid Rumeli`de düzeni sağladıktan sonra Bursa`ya geldi ve hazırlıklarını tamamlayarak Alaşehir üzerine gitti. Aydınoğulları himayesinde bir Rum şehri olan Alaşehir 1390`da Osmanlı idaresine girdi ve bunun üzerine Aydınoğlu İsa Bey bağlılığını bildirdi. Böylece Aydınoğlu`na ait topraklar Osmanlılara geçerek hutbe ve sikke Bayezid adına kabul edildi (1390). İsa Bey Beyliği’nin merkezini Ayasulug`tan Tire`ye taşıdı. Nitekim Yıldırım Bayezid`in Venedik elçisi Franciscus Quirino ile imzaladığı 21 Mayıs 1390 tarihli ticaret antlaşmasından Ayasulug ve Balat`ın Osmanlı hakimiyetinde olduğu görülmektedir. Yıldırım Bayezid, Ayrıca İsa Beyin kızı Hafsa Hatun ile evlenerek iki taraf arasında akrabalık bağının kurulmasını sağladı. Aydınoğlu İsa Beyin ne zaman öldüğü kesin olarak bilinmemekle beraber, Ankara savaşından önce öldüğü anlaşılmaktadır. Kabri, Birgi`de babasının türbesindedir. Aydınoğulları Beyliği’nin Yeniden Canlanması: Timur ve Aydın Beyliği Ankara Savaşı’nı kazanarak Anadolu`daki Osmanlı hakimiyetine büyük bir darbe indiren Timur, kendisine sığınan diğer beyleri kendi topraklarının başına gönderdiğinde Aydınoğulları da eski bölgelerinde yeniden hakimiyeti ele geçirdiler. Böylece Aydın ilinin Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı mülküne katılmasından Ankara Savaşı sonrasındaki serbest kalışına kadar (1390-1402) geçen zaman zarfı içinde 12 sene Aydınoğulları Beyliği için saltanat fasılası olarak kabul edilmiştir. Timur tarafından ülkeleri kendilerine geri verilen eski hanedanlar arasında İsa Beyin oğlu Musa Bey ile II. Umur Bey de bulunuyordu. Musa Beyin çok geçmeden ölmesi (1403) üzerine Umur Bey Beyliğin idaresini ele aldı. II.Umur Bey Devri (1403-1405) II.Umur Bey devri, kardeş oğulları arasındaki beylik mücadelesiyle geçti. Umur Beyin Ayasuluk`ta bulunduğu dönemde, amcasının oğlu Cüneyt Bey de İzmir Beyi idi. Umur Beyden hakimiyeti almak isteyen Cüneyt Bey Ayasuluk üzerine hareket etti. Umur Beyin şehri terketmesi üzerine burası Cüneyt Beyin eline geçti. Ayrıca Cüneyt Bey, Osmanlı Devleti`nin Fetret Devrinde Rumeli`ye hükmeden Süleyman Çelebiye bağlılık ve dostluk haberlerini göndererek yardım istedi. Süleyman Çelebiden para yardımı gören Cüneyt Bey çok geçmeden Ayasuluk`a sahip oldu. Bundan iki sene sonra Umur Bey, akrabası olan Menteşe Beyi İlyas Beyden yardım istedi. İlyas Bey, bütün kuvvetlerini toplayarak Umur Beyle birlikte Ayasuluk`u kuşattı. Bu sırada Cüneyt Bey İzmir’de bulunuyordu ve Ayasuluk``un idaresi de kardeşi Karasubaşı Hasan’ın elinde idi. Şehir uzun süre kuşatmaya dayanamadı ve İlyas Beyin şehri ateşe vermesi üzerine teslim oldular. Böylece Umur Bey, yeniden topraklarına sahip oldu. Ancak çok geçmeden Cüneyt Bey Ayasuluk`u muhasara etti. Nihayet iki taraf arasında anlaşma sağlandı ve Cüneyt Bey Umur Beyin kızıyla evlenerek bilfiil ülkenin idaresini ele aldı. Bundan sonra Osmanlılarla başlatılan dostluktan vazgeçildi. Böylece Cüneyt ve Umur Beyler birlikte hareket ederek Salihli ve Nif taraflarını topraklarına kattı. Bu sırada Umur Bey vefat etti ve Birgi`deki türbesine gömüldü (1405). Cüneyt Bey ise, bu suretle Aydınoğulları Beyliğinin tek hakimi oldu. Cüneyt Bey Devri İbrahim Bahadır Beyin oğlu olan Cüneyt Bey Ayasuluk`a yerleştirilen sonra Yıldırım Bayezid-Timur mücadelesi neticesinde Osman oğulları arasında baş gösteren taht kavgaları sırasında Aydın İli’ndeki mevkiini sağlamlaştırmak için bazı mücadelelere girişti. Nitekim, Mehmet Çelebi ile mücadele eden İsa Çelebi Cüneyt Beye sığındı. Cüneyt Bey, Menteşe ve Saruhan Beylerin de yardımını sağlayarak İsa Çelebiyi müdafaa etmeye çalışmışsa da Çelebi Mehmet’in galip gelmesi üzerine Cüneyt Bey onun hakimiyetini tanımak zorunda kaldı. Böylece beyliğinin başında kalabilen Cüneyt Bey, daha sonra Süleyman Çelebi ile çatıştı. Süleyman Çelebi, Çelebi Mehmet’in Bati Anadolu`da harekat düzenlemesi üzerine Edirne`den Aydın İli taraflarına geldi. Cüneyt Bey, Karaman ve Germiyanoğullarının desteğini alarak Süleyman Çelebiye sığındı ve onunla birlikte Rumeli`ye geçti. Burada Ohri valiliğine tayin edilen Cüneyt Bey, Süleyman Çelebinin Musa Çelebi tarafından bertaraf edilmesi üzerine tekrar Aydın bölgesine gelerek Ayasuluk`u ve beyliğini yeniden ele geçirdi. Çelebi Mehmet Musa Çelebiyi yenip (1413) Osmanlı ülkesinde birliği sağladıktan sonra Bergama`ya geldi ve Cüneyt Bey üzerine yürüdü. Kıyma, Kayacık ve Nif kalelerini alarak İzmir’i kuşattı. Çelebi Mehmet ile savaşmayı göze alamayan Cüneyt Bey, bağlılığını bildirerek İzmir’i teslim etti (1415). Buna karşılık Cüneyt Bey, Niğbolu sancakbeyliğine tayin edildi. Bir müddet sonra Eflak`ta ortaya çıkan ve Yıldırım Bayezid`in oğlu olduğunu iddia eden Düzmece Mustafa`ya katıldı ve onunla işbirliği yaptı (1419). Çelebi Mehmet, her ikisini de takip ettiğinden Selanik`e kaçtılar. Bu dönemde Selanik Bizans`a tabi idi. Çelebi Mehmet’in isteği üzerine Bizans İmparatoru Düzmece Mustafa’yı Limoni adasında, Cüneyt Beyi de İstanbul’da bir manastıra hapsetti. II. Murad Zamanında, Bizans İmparatoru her ikisini de serbest bırakarak Osmanlı Devletine karşı çıkardı. Ancak II. Murad`in Cüneyt Beye Aydın İli’ni vazetmesiyle mesele halledildi (1422). Böylece tekrar ülkesine dönen Cüneyt Bey, İzmir halkı tarafından çok iyi karşılandı. Daha sonra Ayasuluk üzerine giderek burasını aldı. Böylece çok geçmeden evvelce sahip olduğu topraklara yeniden sahip oldu. Ancak burada rahat durmayan ve etrafına müttefikler toplamaya çalışan Cüneyt Beyin bu hareketleri II. Murad`ın sefer düzenlemesine sebep oldu (1424). Osmanlı ordusu Cüneyt Beyin oğlu Kurt Hasan`ı Akhisar`da yendi ve Cüneyt Bey Sisam adasının karşısındaki İpsili kalesine sığındı. Uzun bir kuşatmadan sonra Cüneyt Bey teslim oldu ve ailesiyle birlikte idam edildi (1426). Böylece Aydınoğulları Beyliği son bulduğu gibi, Aydın İli bölgesi de Osmanlı idaresine girmiş oldu. Sosyal ve Ekonomik Hayat: XIV. yüzyılın başlarında kurulan ve Umur Bey Zamanında gücünü arttıran Aydınoğulları Beyliği’nin tarihi gelişmesinde büyük rolü olan denizciliğin ekonomik hayatın gerçekleşmesinde de önemli rol oynadığı görülmektedir. Güçlü bir donanmaya sahip olan Umur Bey, zaman zaman Ege Denizi`ndeki adalara akınlarda bulunarak onları kendisine bağlıyordu. Nitekim, Bozcaada, Sakız adası, Semadirek, Yunanistan kıyıları ve Mora`ya düzenlediği seferler sonucunda pek çok ganimet ve esir elde etmişti. Böylece oldukça zengin bir duruma geldiği anlaşılan Aydınoğulları, daha kurucusu Mehmet Bey Zamanında sahip olduğu varlık sayesinde İbn-i Batuta tarafından da methedildi. Bu seyyah Aydınoğlu Mehmet Beyin Bozdağ`daki sayfiyesini ve Birgi`deki sarayını gezmişti. Sarayın birçok merdivenlerden çıkılan salonunun ortasındaki havuz ve Sarayın sahip olduğu konfor hakkındaki bilgiler, Aydınoğullarının zenginliği ve hayat seviyelerinin yüksekliği hakkında bir fikir vermektedir. Şöhreti her tarafa yayılan Gazi Umur Bey, başarılı seferleri yanında Batı ile ticari ilişkilerini geliştirmiş ve ona ait jilyati (Gifliati) tarzındaki paralar her iki tarafın alışverişini kolaylaştırmada önemli rol oynamıştır. Umur Bey devri, deniz aşırı fetihlerle elde edilen ganimetlerin getirdiği zenginlik yüzünden Aydınoğulları Beyliği’nin ekonomi, askerlik, siyaset ve fikir alanlarında önemli gelişmelerinin sağlandığı Yükselme devri olarak kabul edilir. Umur Bey devrinde pek çok sosyal muhtevalı tesisler kurulduğu Osmanlı tahrir defterlerinden anlaşılmaktadır. Umur Bey bölge topraklarının düzenli tahrirlerini yaptırmış, arazi ve mülk sahiplerine beratlar vermişti. Kendisi ise Birgi, Keleş ve Alaşehir’de cami, mescit ve medrese gibi birçok vakıflar kurmuş, kızları da cami, dârü`l-huffâz, çeşme ve su kemeri gibi hayır işleri yaptırmışlardı. Aydınoğulları, Aydın ilinin bütün iskelelerinde ticari kontrolü ellerinde bulunduruyorlar ve gümrük resmi alıyorlardı. Bölgede ticari vekalet halinde bulunan Venedik ve Ceneviz, Aydınoğulları Beyliği’nin gücünü kaybettiği Hızır Çelebi zamanında imzaladıkları antlaşmalarla pek çok haklar elde ettiler. Kapitülasyon mahiyetini taşıyan bu antlaşmaların Beyliğin ekonomik hayatını menfi olarak etkilediği görüldü. Bölgede ticaretin oldukça faal olduğu, Menderes nehri üzerinden yapılan nakliyeden anlaşılmaktadır. Nitekim Menderes üzerinde işleyen gemi ve sandallarla ipek, ipekli kumaşlar, zahire, susam, balmumu, meyankökü, palamut, işlenmiş deri, halı gibi maddeler dış memleketlere taşınıyordu. Ayasuluk`ta bulunan İtalya tüccarların antrepoları önemli bir merkez görevi yapıyordu. Batı Anadolu kıyılarından adalara, Avrupa`ya ve Mısır’a ihraç edilen mallara karşılık kumaş, şeker, kalay, kurşun gibi maddeler ithal ediliyordu. Aydınoğulları Latinlerle yaptıkları ticaret münasebetiyle Jilyati (Gigliati) sikkeleri kullandıkları gibi Islama sikkeleri de kullanmışlardı. Bundan başka geleneklere uygun olarak I.Umur Beyin bakır sikkesi, İsa, Musa ve Cüneyt Beylerin gümüş sikkeleri bulunduğu görülmektedir. Ordu ve Donanma: Bir kıyı Beyliği olan Aydınoğulları Beyliğinde kara ordusu yanında güçlü bir donanma bulunuyordu. Kara ordusu, Anadolu Selçuklularındaki ve diğer beyliklerdeki teşkilata sahipti. Kumandanlarına subaşı deniliyordu. Harp silahı olarak ok ve yay, kılıç, kargı, balta, nacak, kalkan, çeçsen, kale delmek için matkap, kaleye taş ve gülle atmak için mancınık ve kaleye girmek için merdiven kullanılırdı. Aydınoğulları Beyliği’nin XIV. yüzyılın ilk yarısında ordu mevcudu yetmiş bin civarında idi. Aydınoğullarının Ege sahillerine ulaşmaları onları güçlü bir donanmaya sahip olmaya mecbur etti. Ayasuluk ve İzmir tersanelerinde inşa edilen donanma ile Karadeniz`e kadar çıkmış ve Eflâk üzerine sefer düzenlenmişti. Umur Beyin 1333 yılında Yunanistan`a yaptığı seferde ise 300 geminin bulunması denizciliğin ne derece geliştiğini göstermektedir. Aydınoğlu Umur Beyin Adalar`a Mora`ya, Rumeli`ye ve Karadeniz`e düzenlediği deniz seferleri Bizanslıları son derece ürkütmüştü. Aydınoğulları Beyliği donanmasında kadırga esas harp gemisi çeşidini teşkil ediyordu. Umur Bey, İzmir’in fethinden sonra yaptırdığı büyük bir kadırgaya "Gazi" adını vermişti. Bu kadırgada yeşil renkli bir bayrak vardı. Donanmada savaşçı olarak Arap denilen yaya sınıf bulunuyordu. Batı Anadolu`da kurulan Beylikler arasında denizciliğini en ileri götüren hiç şüphesiz Aydınoğulları Beyliği olmuştur. Aydınoğulları denizciliğinin yıldızı Umur Beyle birlikte parlamış ve yine onunla birlikte sönmüştür. İlmi ve Kültürel Faaliyetler: Aydınoğulları Beyleri ilim adamlarına yüksek itibar göstermişler ve o devirdeki fikir hareketlerinin gelişmesine yardımcı olmuşlardır. Aydınoğlu Mehmet Bey, bizzat kendisi ilimle meşgul olmuş ve o devrin ünlü alimi İbn-i Melekten ders almıştır. Yaptırdığı cami ve medresesine pek çok kitap vakfetmiştir. İbn-i Battuta, Mehmet Beyi ziyaret ettiğinde, sultanın ilim adamlarına gösterdiği itibarı bizzat görmüştür. Aydınoğlu Mehmet Bey adına bazı kitaplar tercüme ve ona ithaf edilmiştir. Bunlardan Sa`lebi`nin (Ö1.427/1036) Arâisü`l-Mecâlis adli Arapça peygamberler tarihi, Kisas-i Enbiya adıyla tercüme edilmiştir. Aynı zat yine Mehmet Bey adına Farsça olan Tezkire-i Evliya`yi tercüme etmiştir. Ancak bu eserlerini kimin tercüme ettiği tespit edilememiştir. Umur Bey adına da bazı eserler tercüme edilmiştir. Mesud b. Ahmed`in Kelile ve Dimne, Süheyl ü Nevbahar adlı bu eserler Umur Beyin emriyle Türkçe’ye çevrildi. Yine Ibn-i Baytar`ın Camiu Müfredâtü`l-edviye ve`l-agdiye adlı eseri Umur Beyin emriyle tercüme edildi. Aydınoğlu İsa Bey de kendi alim olduğu gibi alimleri de himaye etmiştir. Onun adına Hacı Paşa (Hızır b.Ali) adlı ünlü tabip Sifâü`l-eskâm ve Devâü`l-âlâm adıyla Arapça bir tıp kitabı telif etmiş, Kadı Beyzavi`nin Tavalî adlı eserine yine şerh yazmıştır. İsa Bey adına Yusuf b. Muhammet adlı bir zat tarafından Kesfu`l-esrâr alâ lisani`t-tuyûr ve`l-esrâr adlı eser Arapça’dan Farsça’ya tercüme edilmiştir. Yine Yakıp b. Mehmet bir Husrev ü Sirin tercümesini İsa Beye ithaf etmiştir. Aydınoğlu İsa Beyin ilim ehline gösterdiği iyi muamele ve himayenin bir başka örneği Müslüman olmadığı halde Bizans`tan kaçarak kendisine sığınan ünlü Bizans Tarihçisi Dukas`ın alim olan büyük babasına gösterdiği lütüfkâr davranışlardır. Aydınoğulları devrinde kaleme alınan eserler konusunda tespit edilebilenler dahi Beyliğin ilim ve kültür alanında kaydettiği gelişmeyi göstermeye yetmektedir. İmar Faaliyetleri: Aydınoğulları Beyliği’nin yerleşim merkezlerinden olan Birgi, Tire ve Ayasuluk (Selçuk)`ta bugüne intikal eden mimari eserler bulunmaktadır. Bunlardan Birgi`de Mehmet Beyin Ulu Cami medrese (712/1312) türbesi (734/1334), Tire`de Aydınoğlu Süleyman Şah Türbesi (750/1349), Ali Han Medresesi (755/1354) Ibn-i Melek medresesi, Debbaghane Mescidi, Aydınoğlu Isa Bey Çeşmesi, Ayasuluk`ta Aydınoğlu İsa Camii (776/1375) en önemlileridir. Bunlardan başka Ayasuluk`taki Gazi Umur Beyin kızı Azize Hatun imareti ile İzmir’de Cüneyt Bey imareti bulunmaktadır. Bu eserlerden özellikle Ayasuluk`taki İsa Bey Camii pek kıymetli mimari eserlerden olup mermer işletmeciliğinin ve ağaç oymacılığının şaheseri sayılmaktadır.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|