|
Her canlının yaşamını başarıyla sürdürebileceği kimyasal ve fiziksel koşullar bellidir. Bu nedenle dünya eko sistemindeki coğrafi dağılım, kimyasal, fiziksel koşullara bağlı olarak değişir. Örneğin; sazan balığı ılık suda, penguenler ise soğuk bölgelerde yaşar. Kaktüs bitkisi ise çöl yaşamına uyum sağladığından yaşam ortamı çöllerdir. Canlılar, uyum sağladıkları çevre koşullarında meydana gelebilecek değişikliklere belirli ölçülerde dayanabilirler. Örneğin; ortamdaki tuz oranının artması istiridyelerin ölümüne neden olur. Ancak balıklar tuzluluk oranındaki değişiklikten fazla etkilenmez. Dayanıklılık derecesi yüksek olan türler yeryüzünde daha geniş bir alana yayılırken daha az dayanıklı türler sınırlı bölgelere yayılırlar. Örneğin; ılık iklimde yetişen turunçgiller soğuk kuzey ülkelerinde yetişmez. Oysa buğday, kökeni Anadolu ve çevresi olmasına rağmen dayanıklılık düzeyi yüksek olduğu için kuzey ülkelerinde de yetişir. Ekosistemler Neden Değişiyor ve Bozuluyor?: Ekosistemi oluşturan canlı ve cansız varlıklar arasında karşılıklı ilişki vardır. Dolayısıyla ekosistemdeki her öğe canlıların yaşamları, çoğalmaları, göçleri ya da ölümleri üzerinde etkili olur. Yaşam için gerekli olan temel öğeler toprak, hava. su ve ışıktır. Temel öğeler bir yandan ekosistemde yaşamın sürekliliğini sağlarken diğer yandan ekosistemlere büyük zararlar veren afetlere de yol açabilirler. Örneğin; depremler, yanardağ patlamaları seller, kuraklık, kasırgalar, fırtınalar, temel öğelerden kaynaklanan belli başlı doğal afetlerdir. Afetler doğal nedenlerle meydana gelmekle beraber insanların da neden olduğu afetler vardır, örneğin; insanlar yağmur ormanlarını keserek ya da yakarak tüm dünyanın iklim yapısında olumsuz etkilere ve değişikliklere neden olurlar. İklim değişikleri de hem doğal afetlere hem de ekosistemlerin etkilenmesine yol açar. Diğer yandan bitki örtüsünün tahrip edilmesi topraktaki organik madde oranının düşmesine ve toprak erozyonuna neden olur. Doğa Kaynaklı Erozyonlar (Doğal Afetler): Ekosistemlerin bozulmasında en etkili olan afetlerin basında deprem gelmektedir. Yer kabuğu içindeki bir kaynaktan ani olarak çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına deprem denir. Genel anlamda volkanik patlamalar, yer altı nükleer denemeleri, yer kabuğu çökmeleri gibi nedenlere bağlı olarak deprem meydana gelebilir. Depremler yeryüzünün şeklinin değişmesine, binaların, sanat yapılarının, barajların vb. yıkılmasına neden olur. Bu arada canlıların ölümüne ve ekosistemde kalıcı değişiklere yol açar. Depremin sıkça görüldüğü yerlerden kara ve demir yolu geçirilmemeli, böyle yerlere yeni yerleşim merkezleri kurulmamalı, eskileri ise başka yerlere taşınmalıdır. Yanardağ patlamaları da tehlikeli afetlerdendir. Dünyanın birçok yerinde yanardağ patlamaları olmakladır. Patlama ile püsküren lavlar insanların ölümüne, yerleşim birimlerinin hasar görmesine bitki örtüsünün tahribine yol açmaktadır. İklim derişiklikleri ve bu değişiklere bağlı olarak aşırı yağmur düşmesi sellere neden olur. Seller, yerleşim ve tarım alanlarına büyük zararlar verir. Doğal afetlerden biri de kuraklıktır. Herhangi bir bölgenin uzunca bir süre yağış almaması kuraklığa yol açar. Kuraklık tarımsal üretimi ve su döngüsünü olumsuz. yönde etkiler. Ekosistem de bu etkiden zarar görür. İNSAN KAYNAKLI BOZULMA NEDENLERİ insan kaynaklı bozulmalara neden olan başlıca etkenler; aşırı nüfus artışı, plansız sanayileşme ve doğal kaynakların bilinçsiz kullanımıdır. Yine bir başka bozulma etkeni de doğal afet olarak bilinen kuraklık. sel baskını, çökme ve erozyon gibi bazı afetlere insanların yol açmasıdır. Örneğin; insanlar tarafından ormanların aşırı kesimi ya da değişik nedenlere bağlı olarak yakılması ormanların yok olmasına neden olmakladır. Ormanların yok edilmesi ise o bölgede yağış miktarının değişmesine, dolayısıyla kuraklık, sel baskını ve erozyon gibi olaylara yol açmaktadır. Diğer yandan arazinin çıplak hale gelmesi heyelan ve çığ oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Ormanların tahribi özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde çığ olaylarına, Doğu Karadeniz bölgesinde ise heyelanlara neden olduğu bilinmektedir. Kömür çıkarılan Zonguldak gibi yörelerimizde zemin düzeyinde tasman adı verilen çökmeler meydana gelmektedir, bu çökmeler de bu bölgelerdeki toprak yapısını ve yasamı doğrudan etkilemekledir. Hasat sonrası tarlada kalan buğday, nohut ve mısır artıklarına anız denir. Ülkemizde daha kolay tohum yatağı hazırlamak için çiftçiler bilinçsizce tarladaki bu atıkları yakma yolunu seçer. Yaz mevsiminde yapılan bu işlemler toprağın yapısının bozulmasına, kara ekosistemindeki canlıların ölümüne, orman yangınlarına ve ormanda barınan diğer canlıların yok olmasına neden olur. İnsanlar bazen bilinçsiz. bazen de bilinçli olarak doğaya müdahale ederler. Bu müdahaleleri çoğu kez ekosistemleri olumsuz etkiler. Sözgelimi; sıtma hastalığını önlemek amacıyla sulak alanlar kurutulur. Sulak alanların kurutulması da çoğu kez ekosistemin bozulmasına yol açar. Örneğin; ülkemizde başta Hatay civarındaki Amik Gölü ve Çukurova yöresi olmak üzere yaklaşık 300000 hektarı aşan sulak alan kurutulmuştur. Kurutma sonucu bölgedeki ekosistemler bozulmuş, kuşların bazıları ile balıklar, sazlıklar ve etrafındaki meralar yok olmuştur. Taban suyundaki düşme nedeniyle havadaki nem eksilmiş, çölleşme başlamıştır. Bitkisel üretim ve hayvancılık, azalmıştır. Aşırı Nüfus Artışının Etkileri: Yeryüzünün her yanı yerleşim için elverişli olsaydı, herkese bol hol yetecek kadar yer bulunurdu. Ancak çoğu geniş alanlar yerleşime uygun olmadığından dünya nüfusu kıtalara eşit olarak dağılmamıştır, iklimin çok sıcak ya da çok soğuk, bölgenin çok dağlık ya da engebeli, toprağın ise tarıma elverişsiz olduğu yerlere pek az insan yerleşmiştir. Bugün dünya nüfusunun çoğunluğu kentlerde, kasabalarda ya da köylerde yaşamaktadır. Dünyanın her yerinde insanlar iş bulabilmek için köylerden kentlere göç etmektedir. Bu durum kentlerin nüfusunun hızla artmasına. dolayısıyla birçok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Resim). Örneğin; yakıt, besin, barınak, ulaşım, eğitim, sağlık sorunları gibi. Nüfus çoğaldıkça bu nüfusun gereksinimlerini karşılayabilmek için daha fazla enerjiye, daha fazla besine ve daha fazla suya gereksinim duyulmakladır. Bu durum ise madde ve enerji kaynaklarının tüketilmesine ya tahrip edilmesine yol açmaktadır. Bu duruma bağlı olarak asit yağmuru, toprak erozyonu, yağmur ormanlarının yok edilmesi ve küresel ısınma gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Aşırı nüfus artışına bağlı olarak insanların çevreye daha büyük ölçüde zarar verdikleri, ekosistemleri olumsuz yünde etkiledikleri bilinmektedir. Aşın nüfus artışı sonucu her yarım saatle bir bitki ya da hayvan türünün eksilmekte olduğu tahmin edilmektedir. Plansız Sanayileşmenin Etkileri: İnsanların gereksinim ve beklentilerinin karşılanması kalkınmanın en başta gelen amacıdır. Kalkınmanın sağlanabilmesi içinde sanayi sektörünün gelişmesinin gerekliliği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Hızlı nüfus artışına ve sanayileşmeye paralel olarak kent yerleşim birimleri giderek büyümekledir. Sanayileşmenin plansız ve denetimsiz sürdürüldüğü alanlarda çeşitli çevre sonluları da ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların başlıcaları kirlilik, çirkin yapılaşma, doğal ve kültürel mirasın yok edilmesi ve alt yapı yetersizliğidir. Sanayi kuruluşlarının yer seçiminde gerekli özeni göstermedikleri, işletme aşamasında ise başta arıtma tesisi kurmak olmak üzere gerekli önlemleri almadıkları anlaşılmaktadır. Doğal Kaynakların Bilinçsiz Kullanımı: Toprak, ormanlar, yeryüzü ve yeraltı suları, madenler, kömür, petrol, doğal gaz gibi zenginlikler bir ülkenin sahip olabileceği belli başlı doğal kaynaklardır. Bu kaynaklar tükenmeyen, sonsuz kullanılabilen kaynaklar değildir. Örneğin; Dünya kömür rezervlerinin 25 yıl içinde, petrol ve doğal gaz rezervlerinin 50 yıl içinde tükeneceği tahmin edilmektedir. Bu yüzden bu kaynakların akılcı bir şekilde kullanılmasında sayısız yararlar vardır. İnsan dışındaki hiç bir canlı türü, ormanları ve diğer bitki örtüsünü ortadan kaldırarak elde ettiği toprağı kendisine toplu yerleşim alanı yapmaz. Yeni tarla ve otlak alanı elde etmek için ormanı kısmen ya da tamamen açmaz. Orman ürünlerini yasadışı yollardan kaçak olarak kesmez. İç sularda ve denizlerde zamansız, aşırı ve yanlış avlanma ile balık türlerinin ortadan kalkmasına neden olmaz. Sulak alanları kurutmaz, sazlık alanları yakmaz. Çayır ve meraları bilinçsiz bir şekilde kullanmaz. Böylece pek çok hayvan türünün ve yavrularının bu alanlarda barınmasına engel olmaz. İnsanlar tarafından toprağın, dolayısıyla tarım alanlarının bilinçsiz sürülmesi, ekilmesi, sulanması, gübrelenmesi ve ilaçlanması sonucu toprak zarar görür. Toprak giderek çoraklaşır, erozyona uğrar ve çölleşir. Bu arada sular da kirlenir. Bundan da bitki örtüsü ve hayvanlar olumsuz. etkilenir. Ormanların bilinçsiz kesimi ve yangınlar orman ekosisteminin zarar görmesine neden olur. Bu durum erozyona, çölleşmeye ve giderek iklim değişikliklerine yol açar. Su kaynakları kurur. Ekosistemde tür ve birey sayısı azalır. Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların aşırı ve bilinçsiz kullanımı, bu kaynakların kısa zamanda tükenmelerine zemin hazırlar. Diğer yandan bu durum hava kirliliğine, asit yağmurlarına ve sera etkisinin artmasına neden olur. Yeryüzü ve yeraltı sularını tarım ilaçları, evsel ve endüstriyel atıklar ile kirletilmesi ciddi çevre sorunlarına neden olur. Bu durumdan suda yaşayan canlılar, dolayısıyla da insanlar zarar görür. Diğer yandan iç sularda ve denizlerde bilinçsiz avlanma, su ürünlerinin tür ve sayıca azalmasına yol açar. EKOSİSTEMDEKİ BOZULMALAR NELERİ DOĞURUR? Bir ekosistemde yer alan canlı ve cansız öğeler, sürekli olarak birbirini etkiler ve birbirlerinden etkilenirler. Sözgelimi; bitki örtüsünün tahribi toprağın yapısını bozar, erozyona neden olur, iklimi değiştirir, havadaki karbon dioksit oranını bozar. Bu nedenledir ki karşılıklı etkileşim ekosistemlerin değişmez kuralı olup ekosistemdeki bozulmalar aşağıda açıklanan sonuçlara neden olur. 1. Dünya Coğrafyası Değişir: Çevrenizde bulunan her şey zamanla değişime uğrar. Sözgelimi; binaların duvarları kabarır, bir yaya kaldırımı ya da yol çatlar, araba ya da bisiklet parçaları zamanla paslanır. Benzer şekilde zamanla yer kabuğu da değişir. Bu değişme fiziksel ya da kimyasal yolla olabilir. Örneğin; kayaların aralarına su girer. Bu su havaların soğuması ile donar ve genleşir. Donarak genleşen su (buz), kayanın her iki taratma basınç uygulayarak kayanın parçalara ayrılmasına neden olur. Havada oluşan asit yağmurları ya da su, kayalarla reaksiyona girer ve kayaların bileşimini değiştirir. Diğer yandan havadaki karbon dioksit, kükürt ve azot oksitleri gibi gazlar suyla etkileşerek asit yağmurlarını oluşturur. Asit yağmurları da mermeri ve kayaları aşındırır, çözer. Erozyonla akarsular tarafından topraklar taşınır. Akarsuların denize girdiği yerde delta adı verilen bir toprak katmanı oluşur. Çöllerde rüzgarın etkisiyle kumlar taşınıp belli yerlerde kum tepeleri halinde birikir. Böylece yeryüzünün coğrafyası zamanla değişir. Diğer yandan depremler de Dünyanın coğrafyasını değiştirir. Fayların çökmesi ya da yükselmesi sonucu yeryüzü yeniden şekillenir. Yer kabuğu içine sıkışan magmanın yeryüzüne çıkmasına volkan püskürmesi, çıkan maddeye de lav denir volkanların etkin olduğu yer kabuğu lavlar ve küllerle kaplanır. zamanla yükseltiler ve çukurlar oluşur 2. Dünya İklimi Değişir: Günümüzde dünya çapında çevre sorunlarına neden olan ana etkenlerden biri de karbon dioksit gazının artışı nedeniyle meydana gelen iklim değişikliğidir. Endüstri evriminin başladığı 1800’lü yıllardan bu yana havadaki karbon dioksit oranının arttığı bilinmektedir. Bu artısın başlıca nedeni kömür ye petrol gibi, fosil yakıtların giderek daha fazla kullanılmalısıdır. Önümüzdeki 30-60 yıl içinde havadaki karbon dioksit miktarının iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Karbon dioksit miktarındaki artışın sera etkisi nedeniyle dünya sıcaklığını 1.5-4.5 derecelik bir artışa neden olacağı hesaplanmaktadır. Dünya sıcaklığındaki artış kutuplarda buzulların erimesine, deniz seviyesinin yükselmesine ve kıyıların su altında kalmasına neden olabilecektir. Yine sera etkisine bağlı olarak oluşacak iklim değişikliğinin dünya yağış düzeninde de değişikliğe neden olacağı bilinmektedir. Bu değişiklik ise tarımsal üretimi kuraklık ya da sel baskınlarıyla olumsuzluklara sürükleyecektir. Bilim adamları volkanik patlamaların da Dünya iklimine etki edeceğine inanırlar. Volkanik patlamada büyük miktarda kül, atmosferin yüksek kısımlarına savrulur. Bu küller daha çok güneş ışınını uzaya geri yansıtarak bu ışınların yeryüzüne ulaşmasını engelleyen bir kalkan görevi görür. Volkanik patlama sonucu güneş ışığı alamayan bitkiler ölür. Bu da bitkileri yiyerek beslenen birçok hayvan türünün yok olmasına yol açar. Yaklaşık 65 milyon yıl önce, dinozorlar dahil olmak üzere, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlasının soyu tükendi. Bilim adamları, türlerin topluca yok olmalarının nedeni olarak meteor düşmesi, volkanik patlama gibi etkenlerin neden olduğu ani bir iklim değişikliğini göstermektedirler. Dünya`nın iklimini ayrıca; kıta hareketleri. Dünya eksenin eğikliği ve buzullar da etkiler. 3. Erozyon Toprakları Bitirir: Yağışın en bol olduğu kış ve ilkbahar aylarında yağan kar ve yağmur, üzerinde bitki olan topraklar tarafından yavaş yavaş emilerek yer altında depolanır. Üzerinde bitki örtüsü ve ağaç olmayan topraklarda ise hızlı su akışı, nedeniyle toprak kaybı ortaya çıkar. Ayrıca doğal afetler, ormanların kesilmesi, otlakların tüketilmesi gibi nedenlere bağlı olarak topraklar su ve rüzgar erozyonuna uğrar. Erozyonla toprağın en verimli kısmı olan üst tabakası kaybedilir. Erozyona uğrayan topraklarda üretim kalitesi düşer, toprağın su tutma kapasitesi azalır. Ayrıca hızlı su akışı, sel baskınlarının meydana gelmesine neden olur. Ülkemiz topraklarının %75-85 yüksek erozyonla karşı karşıyadır. Her yıl 1 cm kalınlığında, Kıbrıs Adası büyüklüğünde toprak parçası erozyonla denizlere taşınmaktadır. 4. Su Kaynakları Azalır ve Kurur: Başlıca su kaynakları akarsular, göller, denizler, buzullar, yeraltı suları ve havadaki su buharıdır. Dünyadaki mevcut suyun % 97`si okyanuslardadır. Deniz suyu tuzlu olduğundan içme ve kullanma suyu olarak kullanılamaz. Tatlı suyun büyük bir kısmı buzullarda ya da yer altındadır. Kullanılabilir su miktarı varolan su kaynaklarının % 0.01`lik kısmıdır ve bu küçük bir orandır. Kişi başına düşen tatlı su miktarı yıllık yaklaşık 2190 m3 tür. Bu miktar gün geçtikçe azalmaktadır. Sonsuz yaşam olası değildir. İnsan gıda almadan haftalarca yaşayabilir fakat susuz olarak yaşamını yaklaşık bir hafta sürdürebilir. Bu yüzden su ve su kaynak-larının korunması yaşamsal önemdedir. Bir ekosistemde toprak ile su birbirine yapışık siyam ikizleri gibidir. Bitki örtüsünce tutularak pınarlardan akıtılan su, denizlere doğru akar. Düşen yağmur suyunu sünger gibi tutan bitki örtüşü yok oldukça yeraltı suları da giderek kurur, pınarlar akmaz olur. Ülkemiz bugünkü enerji ihtiyacının % 28’ini kömürden, % 45`ini petrol ve doğal gazdan. % 16`sını odun ve tezek ile bitki artıkları gibi ticari olmayan kaynaklardan sağlamaktadır. Geri kalan % 10`unu ise su kaynakları (hidrolik) ve Jeotermal kaynaklardan karşılanmaktadır. İnsanların ihtiyaçlarını karşılanmasında ve gelişmenin sağlıklı olarak sürdürülmesinde gerekli olan enerji özellikle sanayi, konut ve ulaştırma sektörlerinde kullanılmaktadır. Ancak enerjinin yaşantımızdaki vazgeçilmez yararlarının yanı sıra üretimi, çevrimi, taşınması ve tüketimi esnasında büyük oranda çevre kirlenmesine yol açılmaktadır. Uzun vadede artan enerji ihtiyacının güvenli kaynaklardan sağlanması ekosistem açısından büyük önem taşır. Halen bu gereksinimi karşılayacak etkili bir kaynak bulunmamaktadır. Doğal kaynakların plansız tüketilmesi ve yeni enerji kaynaklarının bulunmaması ileride enerji kıtlığına yol açabilir. Bu nedenlerle de çevresel etkileri az olan yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek gerekmektedir. Türkiye`de yer yer kaya düşmeleri de etkili olmaktadır. Özellikle kalker ve volkanik platoların dik yamaçlarında görülür. Çatlaklı kayalarda çatlaklara suların sızması sonucu görülen donma-çözülme ve güneşlenmenin etkisi ile ortaya çıkar. Böylece platonun yamacı giderek geriler. Heyelan jeolojik kökenli bir doğal afet ve doğal çevre sorunudur. Oluşumuna neden olan faktörler, yer çekimi, eğim, yağış, kütlenin yapısı ve insan etkileridir. Bu faktörlerin çeşitli ölçülerde etkili olması sonucu meydana gelen heyelanlar, insanlar için çeşitli sorunlar çıkarmaktadır. Bunları şu başlıklar altında toplamak mümkündür. 1. İnsan ölümleri 2. Hayvan ölümleri 3. Tarımsal hasar. Tarla, bağ ve bahçeler ile buralarda ekili bulunan ağaç ve diğer bitkiler heyelanla sökülerek yamaç aşağı taşınır. Ayrıca aşağılarda bulunan tarım alanları, heyelanlarla getirilen taş, kaya, çakıl, moloz gibi verimsiz maddeler altında kalır. Böylece buralar artık tarım dışı kalmış olur. 4. Toprak kaybı. Yamaçlardaki toprak örtüsü aşağılara taşınır. Artık buralar çıplaklaşır. 5. Bina hasarı. Mesken, iş yeri, okul, hasta hane gibi daha pek çok yapı, heyelanlarla ya tamamen ya da kısmen yıkılmaktadır. 6. Ulaşım ve taşımacılığın aksaması. Heyelan olaylarıyla kayan kütleler, kara ve demir yollarını tıkamakta ve bozmaktadır. Heyelan kütlesinin büyüklüğü ve cinsine göre yol bir süre ulaşıma ve taşımacılığa kapalı kalır. 7. İnşaatın engellenmesi. Baraj, tünel, kanal, yol gibi yapıların inşaatını engeller, geciktirir. 8. Uyuşmazlıklar. Yamaçta bulunan bir bağ ya da bahçe, yerinden kayarak aşağıda bir başka şahısa ait olan araziye yerleşebilmektedir. Ayrıca tarla ve bahçeler arasındaki sınırlar kaybolmaktadır. Böyle durumlarda, mülkiyet konusunda, arazi komşuları arasında anlaşmazlıklar çıkmaktadır. Bu anlaşmazlıkların bir kısmının da mahkemelere dava konusu olarak yansıdığı görülmüştür. 3) TOPRAK EROZYONU Kelime olarak erozyon, aşındırma ve kemirme anlamına gelir. Bildiğimiz gibi, yer kabuğunun atmosferle temas halindeki yüzeyinde dış kuvvetler sürekli olarak aşındırma yapmaktadır. Akarsu, rüzgar, buzul, dalga gibi dış kuvvetlerin yer yüzünde yapmış olduğu aşındırmanın hepsine birden doğal erozyon (jeolojik erozyon) denir. Çünkü bu erozyon, tamamen doğal şekilde ve doğal ortamda olmaktadır. Ancak yer yüzünde bundan başka bir erozyon çeşidi daha vardır. Buna toprak erozyonu (hızlandırılmış erozyon) denir. Toprak erozyonu, insan tarafından meydana getirilmiştir. Bu da yeryüzündeki doğal dengenin bozulmasıyla ortaya çıkar. Eğim-toprak-su bitki örtüsü arasında çok hassas bir denge vardır. İnsanların hazır olarak bulduğu bu denge, yazık ki yine insanlar tarafından bozulmaktadır. Bu da genellikle bitki örtüsünün tahrip edilmesiyle başlar. Bu tahrip sonucu toprağın suyu emme, geçirme, suya doyma, dengede kalma özellikleri değişir. Çıplak araziye düşen yağmur damlaları, doğrudan toprak tanelerine çarpar. Kendini yamaçta tutan bitki gövdesi ve köklerinden de mahrum olan toprak, artık dengede kalamaz. Yamaç aşağı akan sel suları ve rüzgarın etkisiyle taşınır. Bir süre sonra böyle yamaçlarda.artık toprak kalmaz. Toprağın altındaki ana kaya yüzeye çıkar. Bu olayın hızlanması ve yaygınlaşmasıyla o ülkede çölleşme ortaya çıkar. Tarihte bazı kavimlerin göçüne neden olan toprak erozyonu günümüzde Türkiye`de de etkisini göstermektedir. Toprak erozyonu, mevcut iklim şartlarına göre ya yüzeyi süpürürcesine akan sular, ya da rüzgar tarafından oluşturulur. Yarı kurak bölgelerde, özellikle bitki örtüsünün olmadığı mevsimdeki sağanak yağışlar, şiddetli erozyona neden olur. Sağanak yağışlardan sonra yamaçlarda görülen yüzeysel akış, çok miktarda toprağı bünyesine alarak çamur seli şeklinde olur. Kurak bölgelerde ise rüzgarlar etkilidir. Rüzgarın üfleme gücü ve taşıdığı kum tanelerinin çarparak yerden kopardığı küçük taneler havalanır. Havalanan bu tanecikler başka yerlerde birikerek kumulları oluşturur. İster su isterse rüzgarla ortaya çıksın, toprak erozyonu insanlar için çok olumsuz sonuçlar doğurur. Bunların başlıcaları şöyle sıralanabilir: - Tarım toprakları ve tarım alanları giderek azalır. - Topraktan elde edilen tarım ürünleri giderek azalır. - Seller meydana gelir, önemli ölçüde can ve mal kaybı ortaya çıkar. - Toprakların azalması sonucu otlaklar azalır, buna bağlı olarak da hayvancılık geriler: - Erozyonla taşınan toprağın yerinde ana kaya yüze çıkar. Buralarda artık hiçbir bitki yetişemez, dolayısıyla buraları hep çıplak kalır. - Çölleşme hızlanır. - Açlık ve ölümler başlar. a) Toprak Erozyonunu Oluşturan Etkenler Eğim. Toprak erozyonunun olabilmesi için ilk şart eğimdir. Çünkü su düz alanlarda aşındırma yapamaz. Rüzgar erozyonu da ilk önce yamaçlardan başlar. Aşındırıcı güçler. Toprağı aşındırabilen dış güçlere gerek vardır. Bunlar yerine göre su veya rüzgardır. Bitki örtüsünün tahribi. Bir yerde eğim ve aşındırıcı güçlerin bulunması, orada doğal erozyon için yeterlidir. Yani eğimli yamaçlar üzerinde dış güçlerin etkisiyle doğal erozyon meydana gelir. Ancak toprak erozyonunun oluşabilmesi için bitki örtüsünün tahrip edilmiş olması gerekir. Bunun sonucu olarak oradaki yamaç eğimi-su-bitki örtüşü arasındaki doğal denge bozulur. Bitki örtüsünün tahrip edilmesi çeşitli yollarla olur. - Ormandan ağaç kesme - Orman yangını - Ormandan tarla açma - Meraların aşırı otlatılması olayları, bunun başlıcalarıdır. Arazinin yanlış kullanılması. Yamaç eğimi yönünde yapılan sürüm, toprağın taşınmasını kolaylaştırır. Onun için tarlalar, eş yükselti eğrilerine paralel (yamaç eğimine dik) şekilde sürülmelidir. Eğimi fazla olan yerlerde mümkün olduğu kadar tarım yapılmamalıdır. Zorunlu olarak yapılırsa, arazi teraslanmalıdır. Her arazi, verim gücü ve yeteneğine uygun biçimde kullanılmalıdır. Örnek: Ancak mera olarak yararlanılabilecek arazi, tarla olarak kullanılmamalıdır. b) Türkiye`de Toprak Erozyonu ve Toprak Korunması Geniş bir ülke olan Türkiye`de değişik derecelerden toprak erozyonu görülür. Yılın her mevsiminde yağışlı olan Karadeniz Bölgesi ve Erzurum-Kars Platosu dışında yurdumuzun her yerinde uzunca bir kurak dönem vardır. Doğal step alanları dışındaki ormanlar, asırlar boyu çeşitli nedenlerle önemli ölçüde tahrip edilerek çıplaklaştırılmıştır. Ayrıca, yurdumuzda geniş yer tutan dağ, tepe, plato ve vadi yamaçları, genellikle çok eğimlidir, işte eğimin fazla olduğu, bitki örtüsünden yoksun yerlere yağan sağanak yağışlar sellerin oluşumuna neden olur. Seller ise toprak erozyonunu doğurur. Bütün bunlardan dolayı, yurdumuzda toprak erozyonu, geniş alanlara yayılmıştır. Özellikle İç Anadolu`da yaygın olan killi arazide çok şiddetli toprak erozyonu görülür. Kemerlidağ`ın kayarak Tortum vadisini tıkaması ile oluşmuştur. Reşadiye-Fatsa arasındaki Zinav gölü, Bolu-Abant gölü, Hendek civarındaki Sülüklü göl. Bolu Yedigöller heyelanların, sonuçlarıdır. Toros dağlarının yüksek kısımlarında, özellikle kireç taşlarının parçalanması kaya enkazı oluşturmaktadır. Bu enkaz, kaya çığları halinde eğimli yamaçlar boyunca akmaktadır. Bu kaya çığlarının açtığı oluklar, kar çığlarının da oluşmasını kolaylaştırmaktadır. I- TÜRKİYE`DE TOPRAK EROZYONU VE KORUNMA YOLLARI Ülkemiz, dünya ülkeleri arasında en fazla toprak ve arazi aşınmasının görüldüğü ülkelerin başında gelmektedir. Bu konuyu aydınlatmak bakımından bazı rakamlar verecek olursak, ülkemiz havzasının en az yarısında, çeşitli derecede erozyon devam etmektedir. Yılda ortalama olarak, akarsularımızdan yüzer halde denizlere ve komşu ülke topraklarına taşınan ince mil ve kil boyutundaki malzeme miktarı 380-450 milyon ton arasında değişmektedir. Bu değer, Türkiye’nin 13-14 misli büyüklüğünde olan Avrupa kıtasında 320 milyon ton dolayındadır. Normal olarak aşınmaya uğrayan sahalarda 1 km.lik alandan 100 ton kadar toprak taşınır. Ülkemizde ise, ortalama olarak l km.lik sahadan 600 ton civarında toprak, toprakların tamamen taşındığı sahalarda ana materyal erozyona uğramaktadır. Bu duruma göre ülkemizde normal erozyonun en az 6 misli üzerinde bir aşınmanın mevcut olduğu açıkça anlaşılır. l- Erozyonu Oluşturan Sebepler Ülkemizde son derece şiddetli olarak devam eden erozyon olaylarının belli başlı sebepleri ise şunlardır: a) Arazinin çok engebeli ve eğimli olması : Alp dağ kuşağı içersinde bulunan ülkemizde, özellikle, dağ kuşaklarında arazi çok engebeli ve yamaçlar çok meyillidir. Eğimin fazla olması, doğal bitki örtüsünün tahrip edildiği alanlarda, özellikle sağanak yağmurlardan yüzeysel akıma geçen su miktarını arttırmaktadır. Bu durum ise, yamaçlar boyunca toprakların veya çözülmüş yüzey üzerindeki malzemelerin taşınmasını kolaylaştırır. b) Araziyi yanlış kullanma: Ülkemizde 35 binden fazla köy ve bir o kadar da geçici ve küçük iskan birimleri (mezra, kom) bulunur. Bu yerleşme birimleri, çoğunlukla dağlık alanlarımıza serpilmiş durumdadır. Bu kırsal alanlardaki halk, geçimini sağlamak için çoğunlukla eğimli sahalara tarla açmakta: ormanlardan verim gücünün üstünde odun ve kereste elde etmekte; otlak ve ormanlarda fazla sayıda hayvan otlatmaktadır. Nitekim, orman ve otlak alanlarımızın yaklaşık 1/3`ünde tarım yapılmaktadır. Buralardaki eğimli yamaçlarda açılan tarlalar, çoğu kez, eğim yönünde sürülmektedir. Böylece, orman ve otlak alanlarında tarla açılması, orman örtüsünün seyrekleştirilmesi ve bazen de ortadan kaldırılması ile arazinin doğal dengesi bozulmuş ve sonuçta erozyon başlamıştır. c) Doğal bitki örtüsünün aşırı olarak yok edilmesi: Başta iklim şartları dikkate alındığında, ülkemizin % 70 kadarının ormanlarla kaplı olması gerekmektedir. Oysa, verim değerini kaybetmiş ormanlar dahil, orman alanlarımız ülkemiz yüzölçümünün % 26`sına kadar düşmüştür. Günümüzden yaklaşık 3000-4000 yıl kadar önce başlayan orman tahribi, özellikle eğimli alanların çıplak hale gelmesine neden olmuştur. Suyun yüzeysel akıma geçmesini önleyen ve toprakları kökleri ile ören ormanların tahribi ile ormanlık alanlardaki topraklar önemli ölçüde aşınmıştır. Bu sahalarda, toprak katı altında bulunan ana materyal yüzeye çıkmıştır. Bunun yanında, genellikle yaylalarda, ot veriminin üstünde hayvan beslenmektedir. Hayvanlar aç kalmamak için özellikle sevdikleri otların köklerine kadar yemektedir. Bu sahaların ot örtüşü zayıflamakta, seyrekleşmekte ve hayvanların sevmedikleri otlar yaygınlaşmaktadır. Bu nedenle, çoğu otlak alanlarımız, dikenli ve acı olan ot türleri ile kaplanmıştır. Ayrıca, ilkbahar aylarında, otların henüz yeteri kadar büyümeden hayvanlara yedirilmesi de, otların büyümesini engellemektedir. YARARLANILAN KAYNAKLAR 7. Sınıf Fen Bilgisi Kitabı sayfa 116-123 8. Sınıf Fen Bilgisi Kitabı 106-109 Lise Kitabı sayfa 74-77’ye kadar
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|