|
Karagöz, Türk halk tiyatromuzun ilk örnekleri arasında yer alır. Karagöz, Türk toplumunda 16. yüzyılda gelişir. toplumun ortak ürünü sayılır. Bu oyun önceleri zıll-i hayal (hayal gölgesi) ya da hayal-i zıll (gölge hayali) olarak adlandırılmıştır, çok geçmeden karagöz adını almıştır. KARAGÖZ OYUNU’NUN TARİHİ Karagöz oyununun Türkiye’ye geliş tarihi konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Cava ve Hindistan’dan, İspanya ve Portekiz’den ya da Mısır’dan geldiği ileri sürülmüştür. Osmanlı-Memlük ilişkileri sırasında Mısır’dan alındığı, hatta Yavuz Sultan Selim’in yanında oynatıcılar getirdiği yolunda inandırıcı kanıtlar vardır. Karagözcüklerin Şeyh Küşteri’yi pir tanıması ve Karagöz perdesine Küşteri Meydanı denmesi oyunun kökeni konusunda yaygın bir söylenti yaratmıştır. Buna göre Orhan Bey (Gazi) döneminde Bursa’da bir cami yapımında çalışan Karagöz ve Hacivat adlı iki kişi komik davranışları ve konuşmalarıyla öbür çalışanları sürekli işlerinden alıkoyar. Caminin tamamlanmadığını öğrenen padişah, Karagöz ve Hacivat’ı öldürtür. Sonra pişman olur. Şeyh Küşteri adlı biri de Karagöz ve Hacivat’ın deriden tasvirlerini yaparak bir perde arkasında onları taklit eder ve oyun gittikçe yaygınlaşır. Anadolu’ya dışarıdan gelen ve tekniği Mısır’dan alınan gölge oyununa yeni tipler yerleşmiş, yeni içerik, yerli oyunlar, yerel mizah ve nükteler eklenmiştir. Adı da Karagöz olarak değişen oyun böylece Türk kültürünün özgün bir parçası olmuştur. Oyun hakkında birinci elden tek kaynak olan Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde oyunun Yıldırım Beyazid döneminden başlayarak sarayda oynatıldığı belirtiliyorsa da bu bilginin doğruluğu kuşkuludur. 17-19.yüzyıllarında ise sarayda, kibar konaklarında ve halk arasında büyük ilgi gördüğü, ramazanda Kadir Gecesi dışında her gece belli başlı kahvehanelerde oynatıldığı bilinmektedir. KARAGÖZ OYUNU’NUN TEKNİĞİ Karagöz, tasvir denen, bazı bölümleri hareketli, renkli ve yarı saydam figürlerin gölgelerinin bir perdeye yansıtılmasıyla oynatılır. Önceleri bu oyun 2 m * 2.5 m boyutunda olan Karagöz perdesi daha sonra küçülmüş, yüksekliği 80-100 cm’ye, genişliği de 110-120 cm’ye inmiştir. Mermerşahinden yapılmış perdenin kenarlarında başka bir kumaştan yapılmış çiçekli motifler bulunur. Ayna da denen Karagöz perdesinin arkasında şem’a adı verilen bir ışık yakılır. Şem’a yağ dolu bir kaba daldırılmış pamuk fitil ya da bal mumuna batırılmış sicim yakılarak elde edilir. 20. yüzyılda elektrikten de yararlanılmıştır. Perdenin arkasında yer alan ve peş tahtası ya da destgâh denen bir rafta hem şem’aya kılır, hem de perdede ikiden fazla görüntü yer alıyorsa, o anda hareketsiz bulunan tasvirlerin çubukları bu tahtaya sokulan çatal biçiminde sopalara iliştirilir. Bazı usta Karagözcüler ise sol elleriyle dört tasvirin çubuklarını tutup sağ elleriyle de başka bir tasviri oynatabilmeleriyle ünlenmiştir. Tasvirler deve ya da manda derisinden yapılır. Deri işlenerek yarı saydamlaştırıldıktan sonra özel bir bıçakla kesilir ve kök boyayla özgün renklerine boyanır. Oynak yerlerindeki iğne deliklerinden ut teli ya da kursakla tutturulur. Genellikle 35-40 cm uzunluğunda olan tasvirlerin bazısı çok hareketlidir. Bazısının yalnız beli ve başı oynarken bazısı da hiç oynamaz. Örneğin Hacivat’ın beli ve başındaki ışkırlağı, zennenin feracesinin yere kadar uzanan yakası, çengilerin de belleri, dizleri, dirsekleri ve omuz başından kolları oynar. Tasvirler, üzerlerine açılmış deliklere geçirilen 60 cm uzunluğundaki gürgen çubuklarla oynatılır. KARAGÖZ OYUNU’NUN OYNATMA DÜZENİ Karagöz oyunu dört bölümden oluşur. Mukaddime, muhavere, fasıl ve bitiş. Oyun başlamadan önce perdede hareketsiz bir görüntü vardır. Genellikle oyunun konusuyla ilişkisi olmayan ve göstermelik denen bu tasvir, oyun başlayacağı zaman nareke denen düdüğün sesi eşliğinde kaldırır. Mukaddime bölümünde çalınan tefin ritmine uygun hareketlerle perdeye önce Hacivat gelir ve her oyunda başka olmasına dikkat edilen bir semai okur. Karagöz oyununda yalnızca Hacivat farklı şarkılarla perdeye gelir. Ötekilerse tipin niteliğini, milliyetini, çevre özelliğini belirten özel giriş müzikleriyle perdeye getirilir. Çeşitli makamlarda olabilen semaisini okuyan Hacivat, “Off. hay Hak“ diyerek perde gazelini söylemeye başlar. Bestesiz de olabilen bu gazelin ardından kısa bir dua okur ve bir arkadaş aradığını belirten sözlerle Karagöz’ü perdeye çağırır. “Yar bana bir eğlence” diye biten bu gürültülü çağrıdan sonra Karagöz, Hacivat’ın karşı kenarından perdeye gelir.”Karagöz indirmek” denen bu gelişte ikisi dövüşürler; Hacivat kaçar, Karagöz yere uzanır ve süslü sözcüklerle Hacivat’a verip veriştirir. Bazen de öfkesini belirten kısa bir tekerleme söyler. Genellikle Karagöz ve Hacivat arasında geçen, çoğu kez asıl oyununun konusuyla ilgisi olmayan muhavere bölümünün ara muhavere denen ve başa ya da sona eklenen bölümleriyle başka tiplerde yer alabilir. Okumamış Karagöz’ün okumuş Hacivat’ın sözcüklerini yanlış anlamasına ya da yanlış anlamış görünmesine dayanan karşılıklı cinas ve nüktelerle gelişen, sille tokat kavgaların da yer aldığı bu bölüm, Karagözcünün ustalığına göre oyundan oyuna çeşitlendirilir. Toplam 60 dolayında olan muhavereler, kafası kızan Karagöz’ün de, “Sen gidersen beni buraya pamuk ipliğiyle bağlamıyorlar ya, ben de giderim...”diyerek çıkmasıyla sona erer. Asıl oyun fasıl bölümünde yer alır. Oyundaki çeşitli kişiler bir konu ve olaylar çerçevesinde bu bölümde ortaya çıkarlar. Fasıl konusunun adı oyunun da adıdır. 16. yüzyılda bu kopuk kopuk sahnelerden oluşan fasıl, 17. yüzyılda temel konu ve olayları içeren oyunlara dönüşmüştür. Olaylar Hacivat, Karagöz ve öteki tiplerin aralarındaki konuşmalarla gelişir, düğümlenir, genelliklede külhanbeyi, efe ya da sarhoşun gelmesiyle çözülür. Bitiş genellikle kısa bir bölümdür. Burada Karagöz’le Hacivat arasında kısa bir atışma olur. Atışmanın sonunda Hacivat ünlü, “Yıktın perdeyi eyledin viran...” sözlerini söyleyerek çıkar. Karagöz de “Her ne kusur ettikse af ola...” diye seyirciden özür dileyen ve gelecek oyunu bildiren sözlerle oyunu bitirir. KARAGÖZ OYUNU’NDA TİPLER Karagöz oyununda Karagöz ve Hacivat dışındaki tipler sürekli değildir. Bunlar belli durumlarda belli davranışlar gösteren kalıp tipleridir; karakterleri her oyunda aynıdır. Karagöz tipleri farklı biçimlerde gruplandırılabilirse de genellikle eksen kişiler, şive farklılığı gösteren tipler, kusurlu ve hasta tipler, öbür tipler biçiminde dörde ayrılır. KARAGÖZ OYUNU’NUN KAHRAMANLARI 1) KARAGÖZ: Karagöz’ün okuma yazması kıttır. Genellikle işsizdir. Parasızlık yüzünden istemediği ve hiç anlamadığı işleri yapmaya hazır, her şeye burnunu sokan, aşırı meraklı, patavatsız, bazen hilekar ve açık saçık konuşan bir tiptir. Sık sık zora başvurur; Hacivat’ı ve öbür tipleri tokatlar. Cahilliği yüzünden ya da işine gelmediği için Hacivat’ın sözlerini anlamayarak ya da anamazlıktan gelerek, sözcükleri başka sözcüklere benzeterek, karşısındakini güç duruma sokarak ve açık saçık konuşarak izleyiciyi güldürür. Ticaretten anlamaz, ama iyimserliği yüzünden zarar edeceği işlere girişir; bazen de Hacivat’la ortak çalışır. Karagöz yuvarlak yüzlü, değirmi top sakallı ve kocaman gözlüdür. “Işkırlak” denen başlığı zaman zaman geriye düşerek Karagöz’ün çıplak başını ortaya çıkarır ve buda bir güldürü öğesi oluşturur. Kırmızı rengin egemen olduğu giyimi salta, dizlik, kuşak ve yemeniden oluşur. Tütün kesesi de vardır. Karagöz’ün yaşamış biri olduğu söylenir. Kendiside bazı oyunlarda aslının Çingene olduğunu söyler. Salaheddin Eyyubi’nin subaylarından Bahaeddin Karakuş ya da Orhaneli ilçesinin Karakeçili aşiretinden Kara Oğuz adlı bir köylü olduğu yolunda söylentiler vardır. Evliya Çelebi’ye göreyse Selçuklular döneminde İstanbul tekfurunun Çingene seyisi Sofyozlu Karagöz Bali Çelebi’dir. Karagöz’e Yunanlılar Karaghiosiz, Kuzey Afrika halkı Karaguz derler. 2) HACİVAT: Karagöz’e karşıt bir kişiliği simgeleyen, ağdalı bir dille konuşan, bilgisi yüzeysel ve kıt olmasına karşın sözü dinlene birisidir. Her kılığa girebilen esnek bir tiptir. Kurulu düzenden yana olduğu için her şeyi iyi gösterir; çıkarı varsa birine sözcülük ve dalkavukluk yapar. Mahallenin muhtarı, düğünlerin ve eğlencelerin düzenleyicisidir. Dilini anlamayan ya da ters anlayan Karagöz’le arasındaki karşıtlık oyunun komik öğesini oluşturur. Sahneye önce, semai ve perde gazeli okuyarak Hacivat gelir; beyitler ve dualar okuduktan sonra bir arkadaş aradığını belirten sözler söyler. Hacivat’ın başındaki külah, sikke, sarık ve ensedeki dalyasandan oluşur. Üstünde salta ve dizlik bulunur, ayağına yemeni giyer. Giyimine yeşil renk egemendir. Sakalı sivri, yüzü ince, yüz anlatımı içe dönüktür. Söylentilere göre Hacivat yaşamış biridir ve asıl adı Hacı Avhat ya da Hacı Evhadüddin Çelebi’dir. Adını Hacı İvaz Ağa olduğu Orhan (Gazi) döneminde (1324-60) yaşadığı, padişahın Karagöz’ü öldürtmesi üzerine kaçtığı ve Mekke’de eşkıyalar tarafından öldürüldüğü de ileri sürülmüştür. Evliya Çelebi’ye göre adı Efelioğlu Hacı Evhat’dır ve Anadolu Selçukluları döneminde yaşamıştır. 3) DİĞER KARAKTERLER: Karagöz oyununda ikinci grubu oluşturan karakterler şunlardır: Türkçe bilmeyen tatlıcı ya da dilenci Arap, Evin halayığı zenci kadın, Çerkez lala ya da cariye, Gürültücü ya da laf anlamaz bekçi Arnavut, Genellikle hekim olan Rum, Uşaklık ya da sarraflık yapan ukala Ermeni, Kendine özgü aksanıyla temel komiklerden olan eskici ya da kuyumcu Yahudi, Kayıkçılık yapan Laz, Koyu Azeri aksanıyla beyitler okuyan Acem, Anadolu’nun çeşitli yörelerini simgeleyen konuşmalarını Karagöz’ün sürekli alaya aldığı Bolulu, Kastamonulu, Kayserili, Kürt ve Rumelili ile sakallıysa Fransızları, Şişman ve favoriliyse İngilizleri simgeleyen Frenk’dir. Karagöz oyununun kusurlu ve hasta tipleri şunlardır: Oyunların sonundaki baskınları gerçekleştiren, elinde şarap şişesiyle Tuzsuz Deli Bekir (Bekri Mustafa) Adını boyunun uzunluğundan alan Uzun Efe, Elindeki çubuğundan afyon çeken kambur Tiryaki, Kavruk ve yarı deli bir cüce olan Altı Karış Beberuhi, Aptal Denyo’dur. Karagöz oyununun öbür kişileri ise şunlardır: Genç bir erkek olan mirasyedi Civan (ya da Çelebi), Erkekleri sürekli peşine takan, ama sonunda ağabeyi Tuzsuz Deli Bekir’e yakalanan mahalle yosması Nigâr (ya da Zenne), Genelde her oyunun sonunda dans eden çengiler ve köçeklerdir. Ayrıca bazı oyunlarda perdeye gelen cinler, canavarlar, cadılar, büyücüler, çeşitli hayvanlar ve eşyalar da vardır. Bir de perdede görünmeyip sesleri duyulan tipler vardır. Karagöz’le Hacivat’ın karıları bunlar arasındadır. KARAGÖZ OYUNLARI Araştırmacılar oyunları kâr-ı kadim (eskiden beri oynatılanlar) ve nev-icad (sonradan çıkarılanlar) olarak iki ye ayırır. Konularına göre yapılan yaygın bir sınıflandırmaya göre ise Karagöz oyunları beş temel grupta toplanır: Toplumsal eleştiriye dayananlar (Abdal Bekçi, Çeşme, Gündelik yaşamı işleyenler Konularını halk öykülerinden alanlar (Ferhad ile Şirin, Tahir ile Zühre, Hançerli Hanım), Gelenek ve inanışlarla ilgili olanlar (Cazular, Tahmis), Taklide dayananlar (Yalova sefası). Karagöz oyunlarının metinleri ilk kez 1886’da Macar Türkolog Ignacz Kunos tarafından yayımlandı. Kunos 1889’da da W. Radloff’la birlikte sekiz oyun daha yayımladı. G. Jacop’un 1899 tarihli derlemesini İstanbul’da yayımlanan ve derleyicisi bilinmeyen iki ciltlik Letaf-i Hayal izledi. Behiç ve Salih efendilerle Hayali Memduh ‘un çalışmaları da önemli yayınlara konu oldu. H. Ritter’in Karagös. Türkishce Schattenspiele (1924-53, 3. cilt; Karagöz. Türk gölge oyunu ) adlı dev çalışması Almancalarıyla birlikte 28 oyun içeriyordu. Cevdet Kudret bu alanda yapılmış en kapsamlı çalışma olan Karagöz’de (3. cilt.1968-70) 36 oyun ile 19 muhavereye yer verdi. İlhan Başgöz ise son klasik Karagözcülerden Hayali Küçük Ali’nin (Muhittin Sevilen) sesinden 17 oyunun banda aldı. Ankara’da Milli Kütüphane’de saklanan bu bantların bir kopyaları da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndedir. KARAGÖZCÜLER Tek sanatçının gösterisi olan Karagöz, hayali ya da hayalbaz denen ustalar tarafından oynatılır. Hayalinin yanında çalıştırdığı ve mesleğin inceliklerini öğrettiği çırak, perdeyi hazırlayan, tasvirleri sıralayan geleceğin oynatıcısıdır. Sandıkkâr ise hayal takımının bulunduğu sandığın sorumlusu ve çırağın yardımcısıdır. Ekipte bulunan yardak, şarkı ve türküleri söyler; dayrezen de tef çalar. Bilinen en eski hayaliler Evliya Çelebi’nin Seyahatname’nde adı geçenlerdir. Fatih Sultan Mehmed dönemindeki Serhayali Said Efendi, IV. Murad döneminde ki Kör Hasanzade Mehmed Çelebi, I. İbrahim dönemindeki Bekçi Mehmed ünlü Karagözcülerdir. Metin Ant Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda (1969 ) yalnızca yakın çağda yaşamış 200 kadar hayali adı verir. Cumhuriyet döneminde ise yok olmaya yüz tutan bu sanatı Hayali Küçük Ali, Ragıp Tuğtekin, Tacettin Diker ve Orhan Kurt yaşatmaya çalışmıştır. KARAGÖZ FASILLARI: Belli başlı Karagöz fasılları şunlardır: Ağalık, Bahçe Sefası, Balıkçılar, Baskın, Bursalı Leylâ, Büyük Evlenme, Cazular, Canbazlar, Eczahane, Ferhad ile Şirin, Hain Kâhya, Hamam, Kâğıthane Sefası, Kanlı Kavak,Kanlı Nigâr, Kayık, Kırgınlar, Kütahya, Leyle ile Mecnun, Mal Çıkarma, Mandıra, Meyhane, Ortaklar, Orman, Pehlivanlar (ödüllü), Sahte Esirci, Salıncak, Sünnet, Şailer, Tahir ile Zühre, Tahmis, Ters Evlenme, Tımarhane, Yalova Safası, Yangın, Yazıcı. KARAGÖZ OYUNU’NDAN BİR ÖRNEK LEYLÂ İLE MECNUN HACİVAT: (SEMAİ SÖYLEYEREK GELİR) SEMAİ Sözü canları bağışlar Bizim cananımız vardır. Ömrüm yâlelel canım yâlelel Bizim cananımız vardır. Yüzü hurşide benzer aman Meh-i tabanımız vardır vay Ömrüm yâlelel canım yalelel Bizim cananımız vardır. HACİVAT Vayy, efendim akşamı şerifler hayır olsun... KARAGÖZ (Tokat vurur) Mendebur kargalar gözünü oysun... HACİVAT (Gelir.) Birader küstün mü yoksa sözüme? KARAGÖZ (Tokat vurur. ) Görünme kerata sakın gözüme... HACİVAT (Gelir. ) Birader, böyle kavga ile ömür geçer mi ? KARAGÖZ (Gülerek ) Ne yapalım, huyum kurusun, seni okşamadan içim rahat etmez... HACİVAT Bak Karagöz’üm, insan için öğrenmenin yaşı yoktur. KARAGÖZ Öyledir Hacivat, öyle. HACİVAT Cahil adamsın. Şimdi Karagöz, sana bazı şeyler öğreteceğim, el şakası yerine dil şakası ile gönlümü alır, hem de cahillikten kurtulur, bana da bol dua edersin... KARAGÖZ Sahi mi Hacivat ? HACİVAT Tecrübe olarak sana birkaç şey söyleyeceğim. Sen de çabuk cevap ver, dediklerimi tekrar et... KARAGÖZ Peki Hacivat! HACİVAT Âlâ... Bak Karagöz. Dikkat et, başlıyorum. KARAGÖZ Başla, haydi... HACİVAT Efendim, başlıyorum... KARAGÖZ Çabuk ol...Şimdi ben başlayacağım ha! HACİVAT İşte efendim şu: Üç tunç tas kaysı hoşafı... Bunu çabuk çabuk dört beş defa söyleyebilirsen, o zaman düdüğü çaldın. KARAGÖZ Ay. Bunu söyledikten sonra bir de düdük mü çalacağız ? HACİVAT Hayır efendim, söz temsili, işin ayna demek. KARAGÖZ Bir tane kırık dökük var, ben konsol isterim , aynayı bırak. HACİVAT Hayır a birader, bunu becerdin mi bu kadar,ötekileri kolayca söylersin. KARAGÖZ Peki öyle olsun,Hacivat...Neydi şu söylenecek şey? HACİVAT Efendim, üç tunç tas kaysı hoşafı... KARAGÖZ Ulan bu hiçbir şey değil... Demek ben şimdi bunu söyledim mi artık her şeye aklım erecek, öyle mi? HACİVAT Elbette... KARAGÖZ Sen şunu bir kere daha söyle bakalım... HACİVAT Efendim, üç tunç tas kaysı hoşafı... KARAGÖZ Ha, geldi, geldi...Üç tuş taş kaysı yassı. HACİVAT Olmadı Karagöz, olmadı. Anlaşılan bunu beceremeyeceksin Dur sana biraz daha kolayını söyleyeyim de bari onu söyle... KARAGÖZ Olur, onu söyle Hacivat... HACİVAT Şu ateşi kıvılcımlandırmalı mı, kıvılcımlandırmamalı mı? KARAGÖZ Ha? (Bir iki sıçrayarak öksürür.) Şu ateşi kıvılcırmalı mıdır kıvılcır mamalı mıdır? HACİVAT Bu da olmadı be birader... Dur, bari sana bir tane daha söyleyeyim. Bari bu sefer dikkat et, mahçup etme, başlıyorum. KARAGÖZ Başla, yoksa ben senin sülâlenden başlıyorum... HACİVAT Aman Karagöz, göreyim seni. Şöyle can kulağıyla dinle de, bu iş olsun da bitsin. KARAGÖZ Hâlâ başlayacak mısın Hacivat? Sabrım tükeniyor.Yumruğumda bir kaşıntı hasıl oldu. HACİVAT Canım efendim, bu gibi sözleri bir yana bırak. Sen hazır mısın ?. KARAGÖZ Hazırım, ha. zır. (Birkaç defa kolunu sallar. ) HACİVAT Dinle, şu karşıda bir kuru dal, dala konmuş kırk kartal, kartal kalkar dal tartar, dal kalkar kartal tartar. Anladın mı? KARAGÖZ Ha, anladım : Bu iş kartalın başında mı Hacivat ? HACİVAT Öyle ya birader, dikkat etsene: Bir kuru dala kırk kartal konmuş, kartal kalkar dal tartar, dal kalkar kartal tartar...Anladın mı? KARAGÖZ Nasıl anlamam? Kartal tarıt ratar aprt tar tar tarr... HACİVAT Anlaşıldı bu tekerlemeye senin dilin dönmüyor. KARAGÖZ (Tokat atar.) Vay idare fitili, mum bacaklı adam...Hani ya şekerleme? HACİVAT Aman birader, senin bu işlere aklın erik değil. KARAGÖZ Benim erik değil muşmula ama, seninki de turşuluk patlıcan mı? HACİVAT Vay echel-i cühelâ. KARAGÖZ Kim doldurdu o taze reçeli çuvala HACİVAT Aman birader, bu akşam hazır cevaplığın üstünde. KARAGÖZ Öyle olacak. HACİVAT Bir nazire söylesem, cevabını verebilir misin? KARAGÖZ Hangi nazire o?... HACİVAT Dinle birader. KARAGÖZ Söyle nazireni al benden cevabını. HACİVAT Of...Of... Bizde gezerdik bir vakit kahramanlıkta Çok yiğitlerle imtihan olduk pehlivanlıkta İnziva’ya çekilip guşe-i gönül bahçesinde Şimdi karar kıldık perişanlıkta KARAGÖZ Hacivat, bunun nihayeti de, da mı olacak? HACİVAT Evet efendim. KARAGÖZ Of... Of... Bir vakit eşek gibi semer taşıdım ben hamallıkta Dün akşam sızmışım, sarhoşken samanlıkta Bir hamama gidip, tellâk olacağım Anam ağlıyor kış günü bahçevanlıkta KARAGÖZ (Hacivat’a tokat atar, Hacivat gider.) Sen gidersin bende burada durur muyum? Neyler çekilir gider iydgâha varır, dul ve dilber seyrine bakarım. Ayine-i devran ne suret gösterir.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|