|
1914-1918 senelerinde İngiltere, Rusya ve Fransa`nın yer aldığı İtilaf devletleriyle, aralarında Osmanlı Devleti`nin de bulunduğu Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan`dan meydana gelen ittifak devletleri arasında meydana gelen ve Harb-i umumi diye de bilinen savaş. 1789`da meydana gelen Fransız ihtilali ve çeyrek yüzyıl süren ihtilal savaşları; on dokuzuncu yüzyıl içinde bir takım siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelere sebep oldu. İhtilalin ortaya çıkardığı fikirler ve içtimai müesseseler, devletlere olduğu kadar milletlerin davranışlarına da yeni bir istikamet verdi. Bu gelişmeler devletler arası münasebetlerin de yeni bir çerçeve içinde olmasına yol açtı. Liberalizm ve milliyetçilik hareketlerinin çıkması, İtalya ve Almanya`nın birliklerini kurmasını sağladı. Almanya ve İtalya, devletler arası münasebetlerde büyük devlet olarak yer almak istediler. Bu hareketler, Avrupa`da yeni blokların ortaya çıkmasına ve bunların birbirleriyle çatışmasına yol açtı. Bloklar arasındaki gerginlik, karşılıklı silahlanmalara sebep oldu. Bu gelişmeler, Balkanlarda milliyetçilik akımlarının gelişmesine ve Osmanlı Devleti himayesindeki Balkan milletlerinin kaynaşmasına sebep oldu. Alman başbakanı Bismark`ın, Alman İmparatorluğu`nu kurmak için uyguladığı barış siyaseti, devletler arasındaki rekabeti arttırdı. On dokuzuncu asırda meydana gelen sanayileşme ve sömürgecilik faaliyetleri, diplomatik münasebetlerin alanının Avrupa`dan Afrika ve Uzakdoğu Asya`ya kaymasını sağladı. Almanya`nın denizlerde ve sömürgelerde İngiltere ile rekabete yönelmesi, dünya pazarlarını ele geçirmeye çalışması ve askeri yönden güçlenmesi; diğer devletler gibi İngiltere`yi de endişeye sevk etti. Nitekim Almanya, 1890`dan sonra takip ettiği politika ile Güney doğu Avrupa ve ön Asya`yı etkisi altına aldı. Afrika ve Uzakdoğu`da girişimlerde bulunmaya başladı. Böylece Almanya, İngiltere için denizlerde güçlü bir rakip, Avrupa`da da dengeyi bozan bir güç haline geldi. Bu da İngiltere`nin güvenliği, Hindistan yolu ve deniz aşırı çıkarları yönünden çok tehlikeliydi. Almanya`nın gücünün ve etkinliğinin azaltılmasını isteyen İngiltere, Almanya`yı ezmek için çeşitli tedbirlere başvurdu. Fransa da, yanı başında güçlü bir Almanya`nın bulunmasından endişe ediyordu. 1870`den beri Almanya`dan Alsace-Loren`i ele geçirmek ve intikam almak istiyordu. Çıkabilecek bir savaşta müttefikleri ile birlikte Almanya`yı parçalamanın hesabını yapıyordu. Rusya ise, batı sınırlarında bir güç olarak beliren Almanya`nın, Doğu Avrupa`daki panislavist emellerine set çekmesinden endişe ediyordu. Bu sebeple Almanya`yı yıkarak ve ona dayanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu parçalayarak bu tehlikeyi ortadan kaldırmak, bütün Slavları Rus hakimiyeti altına alabilmek gayesini güdüyordu. Ayrıca, İngiltere`nin karşı çıkmasından dolayı bir türlü alamadığı İstanbul ve boğazları, İngiltere ve Fransa`nın müttefiki olmasından faydalanarak ele geçirmek ve sıcak denizlere açılmak emelindeydi. Bütün bu gelişmelerin hedefi olan Almanya ise, ekonomik ve siyasi yönden dünyada daha etkin hale gelmek istiyordu, özellikle doğuya doğru genişlemek ve yeni pazarlar ele geçirmek emelindeydi. Avrupa`nın gittikçe güçten düşen devleti Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise, kendisine en büyük zararın panislavizmden geleceğini biliyordu. Rusya`nın desteği ve kışkırtmasıyla harekete geçen, büyük iddialar peşinde koşan Sırbistan`ı ortadan kaldırarak, doğuya doğru genişlemek ve Rus etkisini Balkanlardan uzaklaştırmak istiyordu. İtalya ise, Almanya ile ittifak içinde bulunmasına rağmen gizlice Fransa ile anlaşmıştı. Gayesi, Avusturya`nın hakimiyeti altında kalan İtalya topraklarını kurtararak, Akdeniz ve çevresinde yeni sömürgeler elde etmekti. Büyük devletlerin hepsi bir harbin çıkmasında kendi çıkar ve emelleri açısından fayda görmekte ve harbin çıkması için zahiri sebepler aramaktaydılar. Avrupa`da Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya`dan meydana gelen üçlü ittifak ve İngiltere, Fransa ve Rusya`dan meydana gelen üçlü itilaf bloklarının kurulması ve savaş hazırlıklarının devam ettiği sırada Osmanlı Devleti; ittihatçıların teşvik ve tahrikiyle girdiği Balkan harbinden mağlup çıkmış, pek çok vatan toprağını kaybetmiş, düzenli ve disiplinli orduları dağınık, bitkin ve teçhizatsız olup, perişan bir haldeydi. Çıkacak bir harbe girmeye maddi gücü ve tahammülü olmadığı gibi, böyle bir harbe girmeyi gerekli kılacak bir sebep de yoktu. 28 Temmuz 1914 günü Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Fransuva Ferdinand`ın Saraybosna`da bir Sırplı tarafından öldürülmesi üzerine, Avusturya, Sırbistan`a ağır bir ültimatom verdi ve harp ilan ettiğini bildirdi. Rusya Sırbistan`ın, Almanya da Avusturya`nın yanında harbe girdi. Böylece bir hafta içinde Avrupa, dünya çapında bir harbe sürüklendi. Almanya Rusya`ya, Rusya`nın müttefiki olan Fransa da Almanya` ya savaş ilan etti. Fransa`yı ezmek ve ardından Rusya üzerine yürümek üzere hazırlanan Almanya`nın Belçika`dan geçmesi gerekiyordu. Belçika geçiş izni vermeyince, Almanya Belçika`ya savaş ilan etti. Fransa ve Rusya`nın müttefiki olan İngiltere de bu sırada Almanya ve Avusturya`ya savaş ilan etti. Belçika`ya giren Almanlar hızla Fransa üzerine yürüdüler, ilk anda geri çekilen Fransızlar, Marne nehri üzerinde kuvvetli bir savunma hattı kurdular. Bu hattı yaramayan Almanlar, doğu cephesine dönüp, Rusları iki defa mağlup ettiler. Avusturya ise hiç bir başarı sağlayamadığı gibi Ruslara da yenildi. Galiçya, Ruslar tarafından işgal edildi. Denizlerde İngiltere ile Almanya arasında meydana gelen iki savaşın ilkini Almanlar, diğerini ise İngilizler kazandı. Bu arada Almanya`nın Uzakdoğu`da yayılmasını istemeyen Japonya, 23 Ağustos 1914`de Almanya`ya savaş ilan ederek itilaf devletlerinin yanında yer aldı. Trablusgarb ve Balkan savaşlarından yenik çıkan Osmanlı Devleti, ordu ve donanmasını ıslaha çalışması yanında, bloklara ayrılmış Avrupa`da kendisini siyasi yalnızlıktan kurtarma teşebbüslerine girişti. 23 Ocak 1913`de düzenledikleri Bab-ı ali baskınıyla iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki fırkasının ileri gelenlerinden olan Cemal Paşa, Fransız dostluğundan faydalanarak Osmanlı Devleti`ni itilaf devletleri safına sokmak istediyse de netice alamadı. Çünkü Osmanlı Devleti`nin, itilaf devletleri yanında yer alması, Fransa ve İngiltere`nin müttefiki olan Rusya`nın işine gelmiyordu, itilaf devletleri arasında yer alma teşebbüsleri neticesiz kalan İttihat ve Terakki ileri gelenleri, Enver Paşa`nın Alman hayranlığı sebebiyle Almanya`nın yanında yer almak için teşebbüse geçtiler. Harbin başlamasından beş gün sonra, 2 Ağustos 1914`de sadrazam Said Halim Paşa, harbiye nazırı Enver Paşa, dahiliye nazırı Talat Paşa ve Meclis-i mebusan reisi Halil Beylerden meydana gelen dörtlü grup; Fransa taraftarı olan Cemal Paşa ile diğer vükela ve Meclis-i mebusanın haberi olmadan Osmanlı-Alman ittifakını imzaladılar. Daha önceki bütün harpler, Meclis-i mebusan ve heyet-i vükeladan başka sarayda toplanan fevkalade harp meclisinin kararıyla ilan edilirdi. Birinci dünya harbine girişin ilk basamağı olan bu ittifak antlaşması, padişahtan, bütün meclislerden ve yetkililerden gizli olarak imzalanmak suretiyle Osmanlı Devleti` `nin yıkılışı hazırlandı. Hiçbir milli menfaat sağlamayan, fakat pek çok yükümlülükler getiren bu ittifak antlaşmasının imzalanmasından sonra, ihtiyat tedbiri olarak ertesi günden başlamak üzere seferberlik ilan edildi. Harp hazırlıklarına vakit bulabilmek için zahiri olarak tarafsızlığını ilan eden İttihat ve Terakki, 11 Ağustos Salı günü Goeben ve Breslau isimli Alman zırhlılarının İngiliz takibinden kurtulmak üzere Çanakkale boğazından girmelerine müsaade etti. Bu Alman zırhlılarının Çanakkale boğazından içeri girmesinden ise, sadrazamın, kabinenin, Meclis-i mebusanın, heyet-i vükelanın ve Enver Paşa haricindeki diğer İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin de haberi olmadı. O günün akşamı Said Halim Paşa`nın yalısında toplanan Encümen-i vükelaya biraz geç gelen harbiye nazırı Enver Paşa, içeri girerken gülerek; "Bir oğlumuz dünyaya geldi" dedi. Hemen izah ederek, Alman gemilerinin İngiliz takibinden kurtarmak için içeri alınmalarını kendisinin emrettiğini söyledi. Bu suretle Enver Paşa, Almanya`nın Türkiye`yi istediği zaman harbe sokacak bir vaziyete gelmesini temin etmek gibi tarihin hiç bir zaman affetmeyeceği bir cinayeti tek başına işlediği gibi, faciaya ses çıkarmayan arkadaşları da suç ortaklığını kabul etmiş oldular. Bütün bu gelişmelere rağmen Osmanlı Devleti`nin tarafsız olduğunu kabul eden itilaf devletleri, Osmanlı Devleti`nin tarafsız kalmasını ve harbe girmemesini sağlamak için gayret sarf ettiler. Fransa ve İngiltere büyükelçileri, sadrazamı ziyaret ederek protesto notası verdiler. İtilaf devletlerinin bu teşebbüsleri karşısında, hükümet, Alman sefirine müracaat ederek bir müddet gemilerin silahtan arındırılmasını istediyse de, vaziyete hakim olan Alman sefiri, hükümetin bu isteğini kesin olarak reddetti. Alman sefirinin bu davranışı üzerine, Said Halim Paşa`nın yalısında toplanan Encümen-i vükela, Alman zırhlılarını Osmanlı Devleti tarafından satın alınmış gibi göstermeye karar verdi, İtilaf devletleri bu hayali satış oyununa inanmamış olmakla beraber, Osmanlı Devleti`nin tarafsızlığını temin için, inanmış göründüler. Gemilerin Alman mürettebattan arındırılmasını istedilerse de bu istekleri kabul edilmedi. Alman gemilerinin birincisine Yavuz, ikincisine de Midilli adı verildi. Biraz sonra da donanma başkumandanlığına Alman filo kumandanı Amiral Souchon (Suson) Paşa tayin edildi. Böylece tarafsız kalmaya giden bütün yollar kapatıldı. Almanya, doğu Avrupa`daki Rus kuvvetlerinin bir kısmını üzerinden atabilmek için Osmanlı Devleti`nin bir an önce harbe girmesini istiyordu. Enver, Talat ve Cemal Paşa dışındaki diğer Osmanlı idarecileri ise, devletin mali ve askeri durumunun iyi olmadığını ileri sürerek harbe girişin geciktirilmesini istiyorlardı. Fakat ittihatçıların Balkan harbinde halk üzerinde bıraktıkları kötü hatıraların silinmesini isteyen, böylece binde bir ihtimalle de olsa ulaşılacak bir Alman zaferinden sonra kendi ikballerinin daha parlak olacağını zanneden, gerçekte ise sadece Alman ordularının üzerinde bulunan Avrupa`daki yükünü hafifletmek isteyen harbiye nazırı Enver Paşa ve kabinenin bazı üyeleri, devletin bir an evvel savaşa girmesini istiyorlardı. Neticede Enver Paşa`nın izniyle Amiral Souchon donanmayı alarak 29-30 Ekim 1914 gecesi Karadeniz`e çıktı. Odesa ve Sivastopol gibi Rus limanlarını bombaladı. Böylece fiilen harbe giren Osmanlı Devleti`ne karşı itilaf devletleri harb ilan ettiler. Gerek Almanya gerekse İttihat ve Terakki ileri gelenleri, Rusya ve İngiltere`nin hakimiyeti altında bulunan veya sömürgesi olan müslümanları ayaklandırarak bu iki devlete gaile çıkaracaklarını ümit etmişlerdi. Ancak çeşitli sebeplerle beklenen netice alınamadı. Harbin başladığı ilk zamanlarda tarafsızlığını ilan eden İtalya; İngiltere ve Fransa` nın bazı vaatlerde bulunması üzerine 20 Mayıs 1915`de Avusturya` ya, Ağustos 1915`de de Almanya ve Osmanlı Devleti`ne karşı savaş ilan ettiğini bildirerek itilaf devletleri yanında yer aldı. İkinci Balkan savaşında kaybettiği toprakları geri almak isteyen Bulgaristan da, 6 Eylül 1915`de Almanya ve Avusturya ile imzaladığı andlaşmalar gereğince Sırbistan`a karşı savaşa girdi. Osmanlı Devleti`nin fiilen harbe girmesinden sonra itilaf ve ittifak devletleri değişik cephelerde savaşmaya başladılar. 1 Kasım 1914`de Rusların Doğubeyazıt`tan sınırımıza tecavüz etmeleri ile Kafkas cephesi açıldı. Ruslar ilk iki muharebede mağlup edildi ise de takip edilip atılamadı. "Dondurucu kışta taarruz doğru olmaz. İlkbahara tehir edelim" tavsiyelerine ehemmiyet vermeyen Enver Paşa`nın bizzat idare ettiği Sarıkamış harekatında dondurucu kışın da etkisiyle en kıymetli ordu birliklerimiz imha edildi. Ruslar, 1915`e kadar Van, Muş, Bitlis; 1916`dan sonra Erzurum, Erzincan, Trabzon, Bayburt, Gümüşhane`yi işgal ederek Doğu Anadolu`yu ellerine geçirdiler. 1 Kasım 1914`de İngilizlerin Süveyş`te Akabe`yi bombardıman etmeleri üzerine Filistin-Suriye cephesi açıldı. Bahriye nazırı Cemal Paşa`nın başında bulunduğu ve büyük hayallerle 1915`de yapılan kanal harekatı iki defa başarısızlıkla neticelendi. Bu bölgeye gönderilen ordumuz zayiat vererek Gazze`ye çekildi. 1917’de meydana gelen üç Gazze savaşının ikisini ordularımız kazandı ise de, üçüncüsünde yenildi. 1918 Nablus meydan muharebesinde de, İngilizlerin oyunlarına aldanan bedevilerin ihaneti neticesinde yenildi. Neticede Suriye. Filistin, Şam, Haleb ve Beyrut elimizden çıktı. İngilizlerin 1 Kasım 1914`de Basra körfezine asker çıkarmaları ile Irak cephesi kurulmuştu. Umumi kumandanlığa tayin edilen Süleyman Askeri Bey, İngilizlere mağlup oldu ve civar yerler düşman eline geçti. Albay Halil Bey`in Küt zaferini kazanmasına rağmen, bundan istifade edilemedi, İngilizlerin bu havalideki askerleri tamamen temizlenmeden, İran seferine girişilip, kuvvetler dağıtıldı. Bundan istifade eden düşman, takviye kuvvetleri alarak 11 Mart 1917`de mukavemet görmeden Bağdat`ı ele geçirdi. Şehrin düşüşü ile Irak bölgesi de elimizden çıktı. Birinci Dünya savaşı esnasında Çanakkale`de de çok mühim savaşlar oldu. Gauben ve Breslau gemilerinin Osmanlılara sığınmasından sonra düşman Çanakkale üzerine yüklendi. 1915`den sonra Çanakkale`de meydana gelen savaşlar sehamet destanları ile doludur. Kirte, Zigindere ve Anafartalar, Kocaçimen, Conkbayırı, Kanlısırt, Kirtetepe, Kanlıtepe, Aslantepe muharebeleri cereyan etti. Düşmanlar muvaffak olamayacaklarını anlayınca belli etmeden gizlice çekilmeye başladılar ve 1916 Ocağında tamamen çekilip gittiler. Türk milletinin tarihinde ayrı bir önem taşıyan ve 9 aya yakın süren Çanakkale muharebelerinde 250000 kadar şehit verilmiş, yeni yetişen bir nesil burada erimiştir. Neticede Türk cesareti İngiliz soğukkanlılığını, Türk azmi İngiliz inadını ve Türk vatanseverliği İngiliz gururunu yenmiş, şanlı tarihimize "Çanakkale geçilmez" ibaresini yazdırmıştır. Avrupa`da durumun itilaf devletleri lehine geliştiğini gören Romanya da, bazı topraklar elde edebileceğini düşünerek 28 Ağustos 1916`da itilaf devletlerinin yanında harbe girdi. Denizlerde de savaşlar oldu. Yavuz ve Midilli gemilerinin Rus sahillerini bombardıman etmelerinden sonra Ruslar da Trabzon`u bombaladılar, İngilizler Gazze ve İskenderun limanlarını, donanmamız Batum`u bombardıman etmişti. Kanal`da, Gazze`de, Suriye ve Çanakkale muharebelerinde İngilizler tayyareden de istifade ettiler. 1917’de Rusya`nın savaştan çekilmesi ile boşalan yeri Amerika doldurdu. Bu durum merkezi kuvvetlerin aleyhine oldu. Bu tarihte bütün devletlerde bir yorgunluk ve bıkkınlık baş gösterdi. Rusya`nın savaştan çekilmesiyle imzalanan Brest-Litovsk andlasması ile Osmanlı Devleti, doğudaki topraklarını istiladan kurtardığı gibi, Kafkasya`daki isyanları fırsat bilerek Bakü`yü ele geçirmeye kalkıştı. Ancak 1917 Haziran`ında, Yunanistan`ın itilaf devletleri safında savaşa girmesi ve ayrıca 1918 yazı sonlarına doğru itilaf devletlerinin bütün cephelerde umumi bir taarruza geçmeleri, merkezi devletlerin sonunu getirdi. 1918 Eylül`ünde Bulgarlar, Makedonya cephesinde Fransız taarruzu neticesinde yenilince, mütareke istediler. Bulgarların savaştan çekilmesiyle Almanya yolu kesilmiş, daha önemlisi, İstanbul, Trakya yönünden bir saldırıya açık duruma gelmişti. Bu sırada sayısı dokuza çıkan Türk orduları hayli uzaklarda savaşıyordu. Gerek bu durum, gerekse Suriye cephesindeki yenilgi, yıllardır zafer vaadiyle aldatılan millete, İttihat ve Terakki`nin siyasetinin başarısızlığını göstermişti. Savaşa devam etmekte hiç bir fayda yoktu, 1918 Mart`ında sadrazam olan Talat Paşa, mütarekeyi imzalayacak bir hükümetin kurulmasına imkan vermek için 7 Ekim 1918`de istifa etti. Hükümeti daha çok itilaf fırkası mensupları ile Ahmed İzzet Paşa kurdu. Bu sırada dört yıldır Anadolu Türk erkeklerini cepheden cepheye koşturan, yüz binlerce şehit veren, galip fakat mağlup sayılan Osmanlılar, mütareke istemek mecburiyetinde kaldılar. Bağdat-Kerkük arasındaki Kutül-Amare`de Osmanlılarca esir alınan ve Büyükada`daki kampta bulundurulan İngiliz generali Townshend (Tavnsend) aracılığı ile Londra`ya başvuran Ahmed İzzet Paşa hükümeti, Bozcaada yanında Limni adasındaki Mondros limanında demirleyen İngiliz Akdeniz donanması amirallik gemisi Agamemnon zırhlısı içinde, dikte ettirilen mütareke şartlarını 30 Ekim 1918 günü imzalamak mecburiyetinde kaldı. Bu mütarekenin imzalanması esnasında, Osmanlı Devleti`ni bahriye nazırı Rauf, hariciye müsteşarı Reşad Hikmet ve erkan-i harb kaymakamı Sadullah beyler temsil etti. Amerika Cumhurbaşkanı Wilson`un ünlü on dört maddelik prensiplerini İngiltere ve Fransa kabul etmişlerdi. Bu Wilson prensiplerinde; "Osmanlı Devleti`nin Türk olan bölgelerinde, itirazsız olarak Türklerin hakimiyeti sağlanacak ve bir bölgenin halkı çoklukla hangi idareyi istiyorsa, o idareye tabi olacaktır" hükümleri de vardı. Bütün bunlara rağmen, İngilizler müttefikleri Fransızlara bile bildirmeden Akdeniz başkumandanı amiral Arthur Calhorpe (Kaltorp)`a, Londra`dan telsizle bildirdikleri, bütün Osmanlı tarihinde görülmemiş korkunç bir esaret ve teslim oluş vesikası olan yirmi beş maddelik Mondros mütarekesini dikte ettirerek ve hiç bir itirazına yer vermeyerek Osmanlı temsilcilerine imzalattılar. Bu mütarekenin imzalanmasını takip eden günlerde, keyfi idareleri, ikbal ve makam hırsları sebebiyle Osmanlı Devleti`nin yıkılmasına, milyona varan müslüman-Türk evladının şehit olmasına ve Anadolu dışındaki bütün topraklarımızın elden çıkmasına sebep olan İttihat ve Terakki`nin üçlüsü olan Talat, Enver ve Cemal paşalar ile diğer ileri gelenleri yurt dışına kaçtılar. Halkımızın seferberlik dediği dört yıl süren Birinci dünya harbinde Osmanlı orduları; Kafkasya cephesinde ve Karpatlardaki Galiçya`da Ruslarla; Makedonya` da Yunanistan ve Fransızlarla; Çanakkale`de İngiltere-Fransa-İtalya ve (Hintli, Avusturalyalı) sömürgeleriyle; Suriye-Filistin ve Irak cephelerinde, Yeni Zelanda ve Hindistan dahil, İngiltere İmparatorluğu orduları ile şan ve şerefle kahramanca çarpıştı. Bu kahramanlıklar halk türkülerine yedi düvelin önünde; "Osmanlıydı ki dayandı" sözleriyle aksetmiştir. Başta İngiltere, Fransa ve Rusya olmak üzere, Amerika, Belçika, Brezilya, Çin, Kosta Rika, Küba, Yunanistan, Guatemala, Haiti, Honduras, İtalya, Japonya, Liberya, Montenegro, Nikaragua, Panama, Portekiz, Romanya, Sırbistan ve Siam`dan meydana gelen itilaf devletlerine karşı; Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan`dan meydana gelen ittifak devletlerinin yanında harbe giren Osmanlı Devleti, Hicaz, Yemen, Asir, Irak, Suriye, Filistin, Lübnan ve Mısır`ı kaybetti. Osmanlı Devleti`nin Birinci dünya harbindeki asker zayiatının yekunu ise 3842580 (üç milyon sekiz yüz kırk iki bin beş yüz seksen) kişidir. Dört milyona yaklaşan bu müthiş yekunun 550000`i (beş yüz elli bin) şehit; 891364`ü (sekiz yüz doksan bir bin üç yüz altmış dört) malul; 103731 `i (yüz üç bin yedi yüz otuz bir) kayıp; 2167841`i (iki milyon yüz altmış yedi bin sekiz yüz kırk bir) yaralı ve 129644`ü (yüz yirmi dokuz bin altı yüz kırk dört) esirdir. Bu esirlerin büyük bir kısmı esarette ölmüştür. Memleketin çeşitli bölgelerinde açlık, salgın, bulaşıcı hastalık ve muhaceret (göç) sebebiyle telef olan sivil ahali kurbanları bu yekuna dahil değildir. Pek çok harp gemimizin de tahrip olduğu bu harp esnasında, Osmanlı Devleti`nin daha önceki harpler sebebiyle zaten zayıf durumda bulunan hazinesi iflas haline geldi, işte bütün bu milli felaketlere sebep olanların, darağaçlarıyla beraber kurdukları idarenin mahiyetini de, faciaya sebep olanların başındaki Talat Paşa; "Bizim bu memlekette kurduğumuz idare, olsa olsa münevver bir istibdaddir" diyerek ifade etmiştir. Kurulan divan-i harp, kaçak olan Talat, Enver ve Cemal paşalar ile Dr. Nazim`i gıyabi olarak idama mahkum etti. Birinci dünya harbinden sonra itilaf devletleri kazançlı çıkarken, ittifak devletleri zararlı çıkmış, en değerli toprakları ellerinden alınmıştır. 1815 Viyana kongresinde kurulan, ancak on dokuzuncu yüz yıl boyunca önemli değişmelere uğramakla beraber umumi olarak 1914 yılına kadar gelen Avrupa siyasi haritası ile güçler dengesi yıkıldı. Bunun neticesinde Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanarak yerlerine küçük ve yeni bir çok devlet kuruldu. Avrupa`da yeni bir siyasi harita ve güçler dengesi ortaya çıktı. Daha geniş manada dünyada yeni bir statüko kuruldu. Ancak bu değişiklik, müttefik devletlerin lehine idi. İtilaf devletleri; yenilen devletlerin topraklarını küçültecek, bazılarını işgal edecek veya o topraklarda yeni devletler kuracak, askeri kısıtlamalar ve yasaklar koyacak şekilde andlaşmalar kabul ettirdiler. Bunun neticesinde yıkılan üç imparatorluğun bıraktığı boşluk, başta İngiltere olmak üzere; Fransa, İtalya ve Japonya gibi devletler tarafından doldurulmak istendi. Birinci dünya harbinden en karlı çıkan devlet İngiltere idi. Almanya`yı yenilgiye uğratmakla Avrupa`dan adasına gelebilecek tehlikelerden ve denizlerde bu devletin rekabetinden kurtulmuş oldu. Diğer taraftan Almanya` yı Ortadoğu`dan uzaklaştırarak, güçlü bir rakibi ortadan kaldırdı ve böylece bölgeye hakim oldu. Aynı zamanda Rusya`yı etkisiz hale getirdi ve Fransa`yı da ikinci planda bıraktı. Neticede, dünyanın bir numaralı devleti haline geldi. Fransa ise; Almanya ve Avusturya-Macaristan devletlerinin yenilmesi ve parçalanması ile sınırlarındaki iki büyük tehlikeden kurtuldu. Avrupa`da ve Ortadoğu`da elde ettiği kazançlarla da İngiltere`den sonra ikinci devlet oldu. İtalya, Avusturya`dan aldığı topraklarla kuzeye doğru genişledi. Anadolu`da kendisine bırakılan payı az bulduğundan İngiltere ve Fransa`ya kırgın olmakla beraber, elde ettiği adalar ve yerlerle Akdeniz ve çevresinde etkili duruma geldi. Japonya ise, Uzak Doğu`da geniş çıkarlar elde ederek dünyada söz ve etki sahibi oldu. Birinci dünya harbi sebebiyle gerek itilaf, gerekse ittifak devletlerinin kendi bünyelerinde de bazı siyasi hadiseler meydana geldi. Ancak Birinci dünya harbi sırasında ve sonrasında yapılan andlaşmalar, yenilenlere çok ağır şartlar getirdiğinden, galip devletlerin de çıkarlarına aykırı olduğundan ilk zamanlardan itibaren tepkilere, anlaşmazlıklara ve yeni meselelerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bunlar da barışın uzun sürmemesine sebep oldu. Dünyada kısa bir müddet sonra yeniden bir umumi savaş tehlikesi baş gösterdi.
| anasayfa
| sayfa başı |
geri |
|