Dursun Murat Özden

Bilgilik / İpucu

Dursun Murat Özden

    Kategori: SOSYAL BİLİMLER
    Konu: Terör


Terör, kavram olarak, Türkçe’deki karşılığı ile “korkutma, yıldırma” ve tedhiş anlamına gelmektedir. Ancak bu korkutma, yıldırma ve tedhiş, yoğunluk olarak oldukça büyük çaplı ve birey ya da bireylerin ruhsal yapılarını birden bire kaplayan korku durumunu ve şiddet halini ifade etmektedir. Günümüzde çokça kullanılan bir terim olmasına rağmen terörün ortak kabul görmüş bir tanımı bulunmamaktadır. Konu ile ilgili birçok tanım yapılmış, ancak uluslararası arenada ortak bir kavram üzerinde birleşmemiştir. Bunun nedeni de bir tarafın terörist ilan ettiğini, diğer tarafın özgürlük savaşçısı olarak nitelemesidir. Terör, tanım olarak, insanları yıldırmak, sindirmek yoluyla onlara belli düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma ya da tehdit etme eylemidir.
Terörün en önemli özelliklerinden biri hedefini rasgele seçmesidir.
Kurbanın ayrım gözetmeden belirlenmesi, korkunun yayılmasına neden olur. Eğer herhangi birisini hedef alması için özel bir neden yoksa hiç kimse güvenlikte olmayacaktır. Potansiyel hedef kendisini korumak için hiç bir şey yapamaz. Çünkü terörist kendi kurallarına göre yargılar ve kendi seçtiği yer ve zamanda harekete geçer. Bu da siyasal terör eylemlerinin önceden tahmin edilemeyeceğini ve keyfiliğini ortaya koyar. Terörün bütün biçimleri için geçerli olan diğer özellikleri ise acımasız, tahrip edici ve ahlak dışı olmasıdır.
Terör, büyük çaplı korku veren ve bireylerde yılgınlık yaratan bir eylem durumunu ifade ederken; terörizm, siyasal amaçlar için mevcut durumu yasadışı yollardan değiştirmek amacıyla örgütlü, sistemli ve sürekli terör eylemlerini kullanmayı bir yöntem olarak benimseme durumudur. Terörizm; siyasal hedeflere ulaşmak için toplumun demokratik ikna ve eylem yoluyla barışçı davranışına karşı, hukukun üstünlüğü ve devlet otoritesini tanımayan, güçsüzlüklerini gizlemek için demokratik otoriteleri kitlelerden kopararak halka karşı şiddet kullanmaya yöneltmeyi amaçlayan, kendi güç ve doktrinleri ile sağlayamadıkları halk desteğini ve ayaklanmasını sağlamak için tarihsel görevlerinin olduğuna inandırılmış çeşitli unsurlardan oluşan ve uluslararası destek gören örgütlerin, tahripkar silahlarla donanmış olarak gelişmiş taktikler kullanan, insanlığı hakir gören, ahlaki hiçbir temeli bulunmayan siyasi hedeflere ulaşmak için insan hayatini hiçe sayan, masum insanları hedef alan ve hiçbir savaş kuralı tanımayan, geleneksel politik suçlardan farklı, melodik, örgütlü, sistematik, öldürme, kaçırma, korkutma ve tahrip eylemleridir
12.04.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ise terörü söyle tanımlamaktadır:
“Terör, baskı, cebir, şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir.”
Bireysel ve kitlesel iletişim araçları geliştikçe psikolojik savaş stratejileri ve taktikleri de o ölçüde gelişmiş, çok karmaşık düzeylerde bir bilim ve sanat dalı haline gelmiştir. Bu yönden, içinde bulunduğumuz iletişim çağı "psikolojik savaşlar çağı" olarak da nitelendirilmektedir. Değişen dünya dengeleri ve uluslararası ilişkilerdeki farklılaşmalar sonucunda, sıcak savaşlar, yerini soğuk savaş metotlarına bırakmıştır. soğuk savaşın gereği olarak ortaya çıkan psikolojik savaş türü ve bu savaşın vazgeçilmez unsuru düşük yoğunluktaki çatışmalar (Low Indensity Conflict), terör kavramını da beraberinde getirmiştir.
Psikolojik savaşın bir unsuru olan terörizm, genel olarak, zaten var olan yada suni olarak oluşması sağlanan ihtilalci fikir ve hareketlerin, belirli bir amaç için harekete geçirilmesi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Terörizm gelişen ve Değişen dünya koşulları ile birlikte, değişiklik göstermekte, gelişen teknolojiye bağlı olarak elde ettiği yeni imkan ve kabiliyetleri ile etkisini ve gücünü her geçen gün arttırmaktadır. Demokratikleşme alanında atılan adımlar terörü nicelik olarak azaltmakla birlikte, demokratik ortamlarda terör eylemlerinin etkinliği özellikle kitle iletişim araçlarının etkisiyle daha da artmaktadır. Toplumun sosyo-ekonomik şartlarından ve mevcut yapının eksikliğinden kaynaklanan terör faaliyetleri, bir süre sonra bazı güçlerin kontrolüne girmekte veya birtakım çevrelerce suni bir şekilde, istismara açık sorunlar üzerine bina edilmektedir. Terör hareketleri, günümüzde periyodik olarak ve dalgalar halinde ortaya çıkmakta, zamanla önemini yitirmekte ve bilahare yeniden hız kazanmaktadır. Terörün hız kazandığı bu dönemler ile uluslararası siyasal ilişkiler, bölgesel ve ülke düzeyindeki siyasi ve toplumsal sorunlar arasında yakın ilgi gözlenmektedir. Sağlıklı bir değerlendirme yapıldığında terör örgütleri ileri sürdükleri şekilde, hedeflerine ulaşamayacakları gibi zamanla marjinalleşmeye de mahkumdurlar. Buna rağmen toplumlardaki dengesizlik ve aksaklıkların, hoşnutsuz kişilerin ortaya çıkmasına yol açtığı ve birtakım güçler ve devletlerin terörü, hedeflerine ulaşmada bir araç ve baskı unsuru olarak gördükleri müddetçe terörizm varlığını devam ettirecektir.
Toplumlarda, hoşnutsuzlukların oluşturduğu küçük grupların varlığı kaçınılmazdır. Ancak, siyasal sistem dengesini ve gücünü koruduğu sürece, bu durum çok fazla korku verici olarak kabul edilmemektedir. Teröre başvuran grupların, eylem taktikleri ve yürüttükleri gizli faaliyetin bir gereği olarak, hedef seçimi ve eylem zamanı konusundaki inisiyatiflerini kullanmada sinirsiz davranabilmeleri onları avantajlı hale getirmektedir. Sebep sonuç ilişkisinden uzak bir şekilde gerçekleştirilen terör eylemlerinin, zamanından önce haber alınarak önlenmesi veya faillerinin yakalanmasının güçlüğü, terörün etkisini arttırmaktadır. Ayrıca teröristler, eylemlerinde kendilerini sınırlayan ahlaki veya insani çok fazla engel tanımadıklarından dolayı, psikolojik bir üstünlüğe sahip olmaktadırlar. Terörün anlaşılmasında dikkat edilmesi gereken önemli bir husus ise, terörün tamamen dış etkilere bağlanıp kolaycılığa kaçılmasıdır. Terör mevcut veya istismara açık bir zeminin olmadığı yerlerde yasama imkanı bulamaz. Dolayısıyla bir yerde yaygın olarak terör mevcut ise orada gerçekten bir şeylerin de yanlış gittiğini kabul ve tespit etmek gerekir. Sosyal yapının zayıf düşmesi veya buna ait belirtileri taşıması terörün arz ettiği tehlike açısından önemlidir. Bir vücut ne kadar Sağlıklı olursa, o kadar dirençli ve mikroplara karşı dayanıklılığı ve bağışıklığı yüksek olur.
Bu bağlamda, olayın tamamen dış dinamiklere bağlanarak iç dinamiklerin göz ardı edilmesi, kendi kendimizi kandırmaktan başka bir şey olamaz. Bunun bir de tersini düşünürsek, terörü yorumlarken, sadece iç dinamikleri ele alıp, dış dinamikleri dikkate almamak da başka bir hatadır. Ülkemizde çok sik telaffuz edilen dış güçler, yabancı mihraklar, düşman ülkeler gibi yaklaşımlar toplumda olumsuz etkilere neden olmakta, dış mihrakların olduğundan fazla güçlü olduğu düşüncesi oluşmakta, iç barışı ciddi bir şekilde tehdit eden bu durum karşısında dış güçlerin varlığına dayandırılan olaylar kamuoyunu dış güçlere karşı daha etkili tavır alınması yönünde beklentilere itmekte, böyle bir yaklaşım devlet tarafından ortaya konmadığı taktirde de inandırıcılık ve otoriteye güven duygusu zayıflamakta, devletin güçsüz ve aciz kaldığı imajı uyanmaktadır. Terörist bizim insanimiz, hedef aldığı bizim insanimiz ve faaliyet gösterdiği yer bizim sınırlarımızın içi olduğuna göre, çözümü de büyük ölçüde ayni topraklar içerisinde aranacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi buradan, dış etkinin göz ardı edilmesi anlamında bir sonuç çıkarılmamalıdır.
Bir toplumda sorun oluşturan veya sorun olmaya uygun konu ve kavramlar ele alınmak suretiyle, bu kavramlara farklı anlamlar yüklemeye çalışıp, insanları, mevcut sorunları çözebilmek için bir araya getirmekten alıkoyacak bir zeminin oluşturulması, terör ortamına katkıda bulunmaktadır. Toplum içindeki insanları gruplaşmalara iten sorunların çözülebilmesi için, öncelikle sorun olan kavramlara netlik kazandırılması gerekmektedir. Kavram üzerinde bile anlaşılamayacak bir ortamın varlığı, her grubun kendi ideolojik yapısı içerisinde çözümler aramasına, dolayısıyla birbiriyle çelişen yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kavram etrafında bile bir araya gelinemeyen sorunlarda çözüm üretilebilmesi ve belli bir toplumsal birliğin oluşturulması çok zordur. Toplumsal barisin sağlanması ve demokrasi kuralları içerisinde her düşüncenin ifade bulabilmesi açısından kavram karmaşasının ortadan kaldırılması zorunludur. Bunun için ise, toplumun önderlerine ve aydınlarına büyük görevler düşmektedir. Toplumu yönlendiren kişilerin sorumlulukları bu noktada oldukça önem kazanmaktadır. İnsanların, objektif ve bilimsel olmaktan uzak bir şekilde kendi düşünceleri içerisinde sıkışıp kalmaları ve başkalarına hayat hakki tanımaktan kaçınmaları veya bu durumdan korkmaları bu sonuçları meydana getiren en önemli etkenlerdir. Kavram kargaşası, başkalarının fikrine saygı duyulmaması ve kendi fikirlerimiz dışında ileri sürülen şeylerin ön yargı ile karşılanması sonucu ortaya çıkmaktadır
TERÖRIZMIN YEDI ÖLÜMCÜL GÜNAHI
Şiddetin Idealize Edilmesi :
Öncelikle terörizm, Şiddetin kasıtlı olarak ve soğukkanlılıkla diğer meşru kamu eylemlerinin önüne geçirilmesidir. Modern teröristler şiddeti, gerekli bir yöntem olarak görmekten çok, doğal/arzulanır bir eylem biçimi olarak kullanıyorlar. Bu anlamda bugünkü terörizm dalgasının belli bir entelektüel temeli vardır.
Terörizm, sadece Leninist ve Troçkistlerin şiddeti meşru gören düşüncelerinden ortaya çıkmadı, Nietzsche’den Heidegger’e, Sartre’a uzanan savaş sonrası şiddet filoz ofisinden kaynaklandı. 1962’de Sartre söyle diyordu: “ Benim için asil problem, solun, şiddeti şiddetle cevaplamaması gerektiği teorisini red etmek üzerine düğümleniyor.” Sartre’dan etkilenen Fransız Fanon’ un ünlü “Les Damnes de la Terre” adlı çalışması üçüncü dünyaya terörizmin yayılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Kitapta şiddet, Sartre’in da ana teması olan ‘özgürleşme’ olarak sunuluyordu: “Bireysel düzeyde şiddet bir arınmadır. Kişiyi aşağılık kompleksi üzerindeki baskılardan, hayal kırıklıklarından ve hareketsizlikten kurtararak özgürleştirir.”
Böylelikle terörizmin ilk günahı, cinayetin, sadece hedeflere ulaşmak anlamında değil, kendi başına da meşru bir şey olarak görülmesidir.
Moral Değerlerin Reddi :
İkincisi insanin moral güdülerine kasıtlı olarak baskı uygulanmasıdır. Terör örgütleri cinayete entelektüel bir meşruluk vermeyi yeterli bulmazlar. Hepimizin içinde bulunan içgüdüsel insani duygular sistematik olarak körleştirilmelidir. 1880’ler Rusyasi’ndaki terör grubu Narodnaya Volya “sebepsiz terör” (motiveless terror) deyimini ortaya atmış ve cinayeti “ilerletici eylem” (progressive action) olarak tanımlamıştır. Dostoyevski, büyük antiterörist romanı “Ecinniler”de (The Possesed), romanın kahramanı şeytani Stovrogin, terörist grubun ancak korku ve moral yıpranmayla bir arada tutulabileceğinden bahseder: “Dört üyeyi bir arada tutmaya ikna etmek ancak besinciyi öldürmekle mümkündür. Onu muhbir olarak suçlayarak yok eder, böylelikle hepsini kanla birbirine bağlarsınız.” Bu teknik, şüphesiz çeşitli terör gruplarınca da kullanılır. Bu gruplarda, kadın militanlar sürekli iğfal edilirler ve cinsel sapkınlıkta ortak harekete taraf olmaya zorlanırlar. Bunun nedeni, moral refleksleri uyuşturarak onları gelecekteki eylemlerine hazırlamaktır. Teori kadın yada erkek olsun, insan kişiliğinin moral unsurlarını uzun süre muhafaza eden kişilerin etkili birer terörist olamayacağı varsayımına dayanır.
Siyasetten Feragat :
İlk ikisini izleyen üçüncü günah, toplumun sorunları normal çözme yöntemi olarak siyasetin red edilmesidir. Hobbes ve Locke gibi ‘sosyal kontrat’ teorilerini benimseyenler, şiddeti, arkaik “doğa durumu”nun karakteristik eylem biçimi olarak siyasetin anti-tezi gibi görürler. Teröristlere göre şiddet nihai noktada kullanılacak siyasi bir silah değildir. Bütün bir siyasi sürecin yerini tutar. Şiddetin, diğer bütün yollar tıkandığında başvurulacak son çare olarak düşünülmesini red ederler.
Totalitarizmin Yüceltilmesi :
Bununla birlikte terörizm siyasi mücadelede tarafsız değildir. Uzun vadede anarşiye değil totalitarizme meyillidir. Terörizmin dördüncü ölümcül günahı ; aktif olarak, sistematik olarak ve sonuç olarak totaliter devletlerin yayılmasına yardim etmektir. uluslararası terörizmin altyapısına mali destek veren ülkeler (devlet politikası olarak terörist ilticalara kabul eden, eğitim kamplara açan para-silah ve diplomatik destek veren) istisnalar hariç totaliter devletlerdir. Böylelikle terörizmin toplumdaki baskıcı güçlere karşı geliştiği fikri yanlış, tersi doğrudur.
Sistemin Yıkılması :
Terörizm totaliter devletlere karşı bir tehlike oluşturmamaktadır. Bu tür devletler ancak legal cinayetler, önleyici tutuklamalar, mahkumlara ve şüphelilere işkence ve terörist faaliyetleri sansür ederek ayakta kalabilirler. Kanun yoktur. Terörizm, sadece yöneticilerin kanunlarla yetkilerinin belirlendiği demokratik ülkelerde kendisine zemin bulur. Terörizmin besinci ölümcül günahı, hukuk devletini (sistemini) yıkmayı amaçlamasıdır.
Özgürlüğün Sömürülmesi :
Terörizmin para, eğitim, silah ve korunma sağlama anlamında temel dayanak noktası totaliter dünyadır. Buna karşılık, bu terör örgütleri sadece liberal-uygar dünyanın özgürlükçü ortamında kendilerine hareket imkanı bulabilirler. Terörizmin altıncı ölümcül günahı, liberal toplumların özgürlükçü yapısını sömürmek ve onu böylece tehlikeye sokmaktır. Terörizm tehlikesine karşı özgür toplum kendini silahlandırmak zorundadır. Fakat bu tehlikeye karşı silahlanma süreci, toplumun kendisini sivil kılan temel özgürlük, hoşgörü ve standartları tehdit eder. Terörle mücadele etmek için çıkarılması gereken olağanüstü hal yasaları, liberal toplumda haber alma, seyahat etme vb. gibi bazı özgürlükleri kısıtlar. Böylece, terörizm, özgür bir toplumun tüm koruyucu oluşumlarına direkt ve sürekli bir tehdit haline gelir.
Demokrasinin Zayıflatılması :
Terörizmin yedinci ölümcül günahı, paradoksal olarak ters yönde ve daha yıkıcı olarak hareket eder. Terörizme karşı otoriter baskı metotlarıyla tepki gösteren özgür (liberal) toplumlar kendilerine de zarar verirler. Liberal toplumlar için ağırlasan tehlike, otoriterden aşırılıklardan kaçınma isteğinin, terörizmin tehdidinin kollarına düşme korkusuna yol açması; bunun da kanunları uygulama sorumluluğundan vazgeçilmesiyle sonuçlanmasıdır. Teröristler baskıyı provoke ettiklerinde başarılı olurlar. Buna karşılık teröristlere karşı yatıştırma politikası yürütülmesini sağlarlarsa daha da başarılı olmuş olurlar. Sonuçta terörizmin yedinci ve en ölümcül günahı, sivil toplumun kendini savunma iradesini bitirmesidir.
Bu yazı, İngiliz yazar ve tarihçi Paul Johnson’un 2 Temmuz 1979 tarihinde Kudüs’te düzenlenen uluslararası Terörizm Konferansı’nın Açılış Oturumu’nda sunduğu bildiriden özetlenerek alınmıştır
AB ve TERÖR KARSITI YAPILANMALAR
Berne Kulb
Pompidou Grubu
GIECLCT (Terörizmle Mücadelede birliği Avrupa Danma Grubu)

Schengen Andlamas ile Oluşturulan Kurulular
Maastricht Andlamas ile Oluşturulan Kurulular
Terorızm alma Grubu
Uyuşturucu Maddeler Koordinatörleri Grubu
Cross-Channel Intelligence Conference Grubu
TREVI (Terrorism, Radicalism, Extremism, ViolenceKurulu
Mnferit TREVI Heyetlerinin Grevleri ve Gncel Danma Konular
TREVI alma Gruplar
ULUSLARARASI KURULUSLAR VE TERÖR
Birleşmiş Milletler (BM) açısından Terör
BM Antlaşması’nın 1.maddesinde, BM’in amaçlarından birinin, uluslar arası barış ve güvenliği korumak olduğu, 2 nci maddesinin 4 ncü fıkrasında da, üye devletlerin, uluslararası ilişkilerde, birbirlerinin toprak bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına saygı gösterecekleri öngörülmüştür. BM Antlaşması’nın bu hükümlerini, özellikle devlet destekli uluslararası terörizm açısından görmek gerekir.
Bu hükümlere göre, BM’e üye devletler, bir devletin toprak bütünlüğünü ve siyasal bağımsızlığını hedef alan oluşumlara, hiçbir şekilde müzahir olmamak yükümlülüğü altındadırlar. Çünkü, bir devletin, bir başka devletin egemenliğini, ülke bütünlüğünü, siyasal bağımsızlığını hedef alan silahlı terör örgütlerine doğrudan veya dolaylı olarak destek vermesi, uluslararası hukuk ve uluslar arası ilişkiler açısından, o devlete yapılmış bir saldırı sayılmaktadır. Hatta, günümüzde, hedef devletin yaşamsal çıkarları açısından ağır sonuçlar doğurabilecek silahlı bir saldırı ihtimali karşısında bile, bir devletin kendini savunma amacıyla kuvvet kullanabileceği kabul edilmektedir. ABD’nin yakın geçmişte Sudan ve Afganistan’a yaptığı füze saldırılarını bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. BM’in gözetiminde terör konusunda özel düzenlemelere gidildiği de görülmektedir. Diplomatik ajanlar ile uluslararası korunmaya sahip kişilerin korunması, uçak kaçırmalarının önlenmesi konularında yapılan çok taraflı düzenlemeler bu çerçevede belirtilebilir.
BM Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmeye göre de, uluslar arası belgelerde tanımlandığı şekilde barışa ve insanlığa karşı suç islediği, BM’in amaç ve ilkelerine aykırı fiillerden suçlu olduğu hususunda hakkında ciddi kanaat mevcut olan bir şahıs hakkında sözleşme hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. diğer taraftan, gerek BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 30. maddesinde, gerekse yine BM kapsamındaki Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin uluslararası Sözleşmenin 5. maddesinde, “özgürlükleri yok etme özgürlüğünün tanınmayacağı” öngörülmüştür. Bu hükümler nedeniyle, BM Genel Kurulu, 18 Aralık 1994 tarihinde aldığı bir kararla, terörü insan Hakları ihlali saymış ve üye devletleri, uluslararası terörü reddetmeye, terör suçlarını önleme ve cezalandırma konusunda işbirliği yapmaya çağırmıştır. Ayrıca, henüz taslak aşamasında bulunan, “BM İnsanlığın Güvenliğine ve barışa karşı İşlenen Suçlar Antlaşması”nda da, saldırı, saldırı hazırlığı, başka bir devletin ülkesine silahlı çeteler gönderilmesi, terörizm, barış ve güvenlik konusundaki uluslararası anlaşmaların ihlali" gibi, iç hukuktan bağımsız suç tanımları geliştirilmiş ve bu suçlara ilişkin yargılama, ilgili ülkenin iç hukukuna bırakılmıştır
NATO açısından Terör
İki kutuplu dönem sonrasında, özellikle etnik temel üzerine kurulup isletilen, devlet destekli uluslararası silahlı terör faaliyetleri, en önemli güvenlik riski olarak kabul edilmiştir. AGIT, BAB ve NATO belgelerinde bu hususların öne çıktığı görülmektedir. NATO’nun terörle mücadeleyi içeren yeni Stratejik Konsepti’nden sonra, NATO kapsamında yapılan Kuzey Atlantik Konseyi Bakanlar Toplantıları sonrasında yayınlanan ortak bildirilerin hemen hemen hepsinde terör konusunda hükümlere yer verilmiştir.
Bu bildirilerde;
Kaynakları, nedenleri ve amaçları ne olursa olsun, uluslar arası terörizmin eylem, yöntem ve uygulamaları kınanmış; Ülkelerin toprak bütünlüklerini tehdit edebilecek olan bu suçların barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu;
uluslararası terörist suçların hiç bir koşulda hakli gösterilemeyeceği; Bu hareketlerin, hem insan onurunu ve haklarını pervasızca ihlal ettiği, hem de uluslararası ilişkilerin normal seyrini tehdit ettiği;
Bu musibetin önlenmesi ve bastırılması için mümkün olan en etkili işbirliğinin yapılmasının gerekli olduğu; İttifak içinde bazı düzenlemeler de dahil olmak üzere, İttifakın terörle mücadele konusundaki tüm çabaları destekleyeceği;
Siki bir uluslararası işbirliğinin bu illeti ortadan kaldırmanın temel yolu olduğu, hususları belirtilmiştir
Terör ve Gençlik
Hedefteki Gençlik Türkiye, tarihi geçmişi ve jeopolitik konumu nedeniyle dünya güç odaklarının siyasal, kültürel ve sosyo-ekonomik çıkar çatışmalarının merkezinde bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye sürekli iç ve dış tehdide maruz bir ülkedir. Bilindiği gibi ülkemize yönelik tehditler I. ve II. Dünya Savaşları’na kadar kendini silahlı tehditler olarak gösteriyordu. I. ve II. Dünya Savaşları’nda kullanılan silahların telafisi mümkün olmayan maddi ve manevi kayıplara yol açması nedeniyle silahlı tehditlerin yerini psikolojik tehditler almıştır. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra kitle iletişim araçlarının bas döndürücü bir hızla gelişmesi ülkeler arasındaki sınırları kaldırarak dünyamızı global bir köy haline getirmiştir. Sınırlar artık eskisi kadar güvenli değildir. Çünkü günümüzün dünyasına uydular aracılığıyla yayın yapan radyo ve televizyon istasyonları hakim durumdadır. Eskiden ateşli silahlar insanların fiziki bütünlüğünü tehdit ediyordu. Psikolojik silahlar ise sadece insanların fiziki bütünlüğünü değil, bir toplumu toplum yapan ekonomik, politik, askeri ve kültürel tüm değerleri ile fertlerin zihnini, kalbini ve ruhunu tehdit etmektedir. Bu bağlamda 1950’lerden günümüze ülkemize yönelik terörizm faaliyetlerinin psikolojik silahların bir sonucu olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Ülkemizi ekonomik, siyasi ve askeri yönden çökertmek isteyen bazı emperyalist devletlerin en önemli aracı terör örgütleri olmuştur. Terör örgütleri maddi ve manevi desteği dış mihraklardan alırken, ayakta kalabilmek için muhtaç olduğu insan kaynağını da 14-25 yas grubundaki özellikle lise ve üniversite çağındaki gençlerimizden sağlamaktadır.
Terör Örgütlerinin Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı Bağlantısı
Terör Örgütlerinin Başlıca Giderleri
a. Barınma/Beslenme İhtiyaçları
b. Lojistik Destek
c. diğer Giderler
Terör Örgütlerinin Başlıca Gelir Kaynakları:
a. Yandaş Devlet Yardımı
b. Soygun ve Gasp
c. Haraç Toplama
d. Sahtecilik
e. Uyuşturucu Ticareti
NE YAPMAMIZ GEREKIYOR?
Ülkemizde faaliyet yürüten sağ, sol ve bölücü terör örgütlerini analiz ettiğimizde görüyoruz ki, kuruluş ve örgütlenme ile eleman kazanma aşamaları kitapla, gazeteyle ve dergiyle başlıyor ve silahlı eylemlere kadar devam ediyor. Bilindiği gibi terör örgütlerini ayakta tutan belirli unsurlar vardır. Bunlar; ideoloji, iç ve dış destek, para ve elemandır. Fakat bir örgütün kurulabilmesi için her şeyden öte bir ideolojinin olması gerekmektedir. Bu komünist, faşist, etnik ya da dini bir ideoloji olabilir. Bundan dolayıdır ki, ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri ilk etapta ideolojilerini geliştirebilmek ve örgütlerine taraftar bulabilmek için ise kitapla, gazeteyle ve dergiyle başlamaktadırlar. Bu bağlamda verilen mücadeleler neticesinde bir terör örgütünün iç ve dış desteği kesilebilir, para Kaynakları ile elemanları yok edilebilir, fakat ideolojik anlamda bir örgüt bitirilemediği müddetçe tamamen ortadan kaldırılmış sayılmamalıdır.
|  anasayfa   |  sayfa başı  |   geri  |